İran Toplumuna Öfkeli Bir Bakış

Uykusundaki kızını öptükten sonra fakir odasından işe çıkan Sümeyye gecenin karanlığında müşteri arayışındadır. Önce umumi tuvalette dudağını boyar, saçını düzeltir, yüksek ökçeli ayakkabılarını geçirir ayağına. İlkin yılın safran ihracatçısı seçilmiş itibarlı (!) müşterisinin azgın ihtiyacını giderir. Hiç keyfi yoktur yine bu akşam. Torbacı yaşlı teyzeden bir tutam daha Afgan otu dilenir. Ona birikmiş borcunu ödeyebilmesi için birkaç işe daha gitmesi gerekmektedir. Sakso çektiği ikinci müşterisinin ardından motorunun arkasına atladığı esrarengiz adam onun sonunu hazırlayacaktır. Dehşet içinde çırpınırken küçük bir kızı olduğunu söylemesine rağmen gözü dönmüş adamın acıması yoktur. Genç kadını kendi baş örtüsü ile boğduktan sonra siyah çarşafa sarar ve cesedini şehre tepeden bakan ıssız bir tepeye öylece bırakır.

Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali ana yarışmasında yapan ‘Kutsal Örümcek / Holy Spader’ ön jenerik öncesinde çoğunlukla Amerikan cinayet öykülerini hatırlatan böylesine ürpertici bir bölüm ile açılıyor. İran doğumlu yönetmen Ali Abbasi’nin yüksek öğrenimi için ülke dışına çıktığı 2000 – 2001 yıllarında Meşhed kentinde işlenmiş seri cinayet sarmalından yola çıkıyor film. İran’ın kutsal hac beldesi olarak bilinen başkent Tahran’ın ardından ikinci büyük şehrini korkuya salan seri katil gerçek hayatta 16 cinayetin ardından yakalanmış ve yönetmen dahil bir çok kişinin şüpheli bulduğu idam kararıyla infaz edilmiştir. Abbasi gerçek öyküden hareketle cinayetlerin önünün neden bu denli geç alındığını araştırmak ve bu vesile ile mollaların yönettiği çağdaş İran toplumuna ayna tutmak istemiş. Bunu 6 aydır yakalanamayan seri katili araştırmak için Meşhed’e gelen kurmaca kadın gazeteci karakteri ile yapmayı deniyor. Tahran’da kendisine sarkıntılık eden editörüne karşı koyduğu için işinden olan ve serbest gazeteci olarak çalışan Rahimi (Cannes’dan en iyi kadın oyuncu ödüllü Zar Amir-Ebrahimi) bekâr bir kadın olarak rezervasyon yapmış olduğu otele kabul edilmekte sorun yaşıyor. Kendisini önemsemeyen, bir sonraki aşamada sarkmaya çalışan polis şefini bertaraf etmekle uğraşıyor ardından. Ancak tüm bunlar genç kadını yıldırmıyor. Kopya fahişe cinayetleri tekrarlanırken polisin gevşek davranması, kentin kutsal mahallelerinde ahlâksızlığa karşı cihat yaptığını ulu orta ilan eden, ardında delil bırakmaktan çekinmeyen katilin ‘kurbanlarını kutsal bir amaçla ağına çeken örümcek’ kod adıyla bir kahramana dönüşmesine tanıklığı onun kararlılığını tetikliyor.

Abbasi bizde sinemalara gelmeyen ilginç psikolojik gerilim denemesi olan ilk uzun metrajı ‘Shelley’in (2016) ardından İsveç’te çektiği 2018 yapımı ‘Sınır / Gräns’ ile dünya çapında tanındı. Cannes’ın ‘Belirli Bir Bakış’ seçkisinde en iyi yönetmen ödülü almasının ardından Oscar adayı olmuş makyaj çalışması ile ülkemizde de büyük ilgi toplayan yapım, sınır polisi Tina’nın kendi kadar tuhaf bir adamdan etkilenişi ve öz varlığını sorgulayacağı sırları öğrenişi üzerine doğaüstü ve kara film ögelerini ustaca harmanlayan çizgi dışı bir aşk filmidir. Kuzey mitolojisinden esinlenmiş gençlik yıllarını geçirdiği ülkesi üzerine bir film yapmak istemiş sinemacı ama bu arzusu kolay hayata ‘Sınır’ın ardından çocukluk ve ilk geçememiş. Cinsellik ve şiddet unsurları nedeniyle ülkemizde ‘16 yaş üzeri’ ibaresini almış olan bir filmin İran sınırları içinde çekilemeyeceği baştan belliymiş. Çekimler için Türkiye’de karar kılınmış, setler hazırlanmış ve önemli ölçüde para harcanmış olmasına karşın, yönetmenin düşüncesine göre İran yetkililerinin muhtemel baskısı yüzünden Türkiye’deki çekim izni iptal edilmiş. Bunun üzerine benzer bir coğrafyaya sahip Ürdün’de tamamlanan filmde gazeteci Rahimi’yi oynayacak oyuncu İran rejimi ile ters düşme endişesi ile son anda filmden ayrılınca projenin 41 yaşındaki kast yönetmeni Ebrahimi kendisini başrolde buluvermiş. Popüler bir televizyon yıldızı iken 2006 yılında kendisinin yer aldığı iddia edilen bir seks kasedi skandalı nedeni ile gözden düştükten ve devlet yetkilileri ile başı derde girdikten sonra çareyi İran’ı terk ederek Paris’e yerleşmekte bulan sanatçı yaşadığı kötü deneyimi filmin hizmetine sunma fırsatı bulmuş. Bu da Danimarka’da yaşayan ve ülkesini uzaktan eleştiren Abbasi’nin kızgınlığı ile birleştiğinde ortaya öfke yüklü bir film çıkmış. Bir İran öyküsünde belki de ilk kez cinselliği ve yoğun şiddeti kullanma fırsatının şehveti ile kantarın topu fazla kaçmış. Korku ve kara film ögelerine pek düşkün Abbasi eşarp cinayetlerini katilin gözünden en ince ayrıntılarına kadar gösteriyor. Hem de bir değil, iki değil tam üç kez benzer infaz anlarını izlettiriyor. Sarılı olduğu halıdan ayağı çıkmış cesedin önünde katilin ve her şeyden habersiz karısının çıplak cinsel ilişkisine yer veriyor. Bir gerilim filminin Batı seyircisini cezbedecek tüm klişelerini kullanmakta ısrar ediyor. Bu da röportajlarında sözünü ettiği ‘seri katiller yaratan bir toplum eleştirisi’ savını zedeliyor. Klasik polisiyelerin aksine katil Said’i (Mehdi Bajestani) en başından deşifre ediyor. Irak savaşından yara bere almadan dönmüş 3 çocuklu inşaat işçisini ve mazbut aile yaşantısını gözler önüne seriyor. Ancak, şehit ya da gazilik mertebesine ulaşamamanın ezikliği (!) içinde toplum hayatına geri dönen adamın sapkın psikolojisi yeterince derinleşemiyor. Kanun dışılığın kol gezdiği kentte kadın erkek toplumun her kesiminin seks işçilerine bakışı ve iki yüzlü ahlâkının irdelenmesi klişe düzeyini aşamıyor. Said’in ergenlik çağındaki oğlu Ali’nin küçük kız kardeşini konu mankeni olarak kullanmak suretiyle babasının cinayetlerini temsili olarak canlandırdığı sahne Abbasi’nin hedefi doğrultusunda çok iç paralayıcı bir bölüm gerçi ama iki saate yaklaşan filmin geri kalanı aynı amaca hizmet etmiyor ve de iyi bir polisiyede olmaması gereken mantık ve süreklilik hataları ile irtifa kaybediyor.

(01 Aralık 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanaran.com