Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Herşeyin değerini kendimiz belirliyoruz. Bana göre veya sana göre bir şey değersizse değersizdir, değerliyse değerlidir. Güftekâr, “Ah o Türkân yok mu ah o Türkân, yine öptürmedi yanaktan” derken kederlere gark oluyor, oysa o yanakları yağmur her yağdığında, rüzgâr her estiğinde, güneş her parladığında öpüyor. Keza Sultanın ellerine şiirler yazılıyor, gözlerine tablolar yapılıyor, oysa o eller kalem de tutuyor, kadeh de kaldırıyor. Baktığında tutkunlarını yakan o gözler ufku da seyrediyor, kuşları, ağaçları, çiçekleri de. (20 Mayıs 2020)
Bu arada farkında mısınız, “film çekmek”, “filme almak” gibi ifadeler de boşlukta kaldı. Çünkü pelikül üzerine, yani 35 mm film üzerine görüntü yerleştirilmesinden vazgeçilip dijital ortama görüntü yerleştirilmeye başlandı. Yani ortada elle tutulan, dokunulabilinen “film” diye bir şey kalmadı. Yeni adlandırma “görüntü yakalamak”, “zamanı dondurmak” veya yeni bir adlandırma mı olmalı? (17 Mayıs 2020)
Her ne kadar sevgiliye “odun” deniyor gibi bir mânâ çıkıyorsa da, güftekâr “Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın.” derken işin romantik ve sevgi dolu yönüne meyletmiştir, benim gibi yanlış algılamayın. (27 Ekim 2019)
Otelin açık büfesinin çorba reyonuna yanaştım, baktım Ezo Gelin çorbası var. Yüzüme olanca tatlı sert bir ifade yerleştirerek, aşçıbaşına “Niye Ezo Damat çorbası yok?” diye sitem edeyim dedim. Aşçıbaşı çok hazır cevapmış, hemen karşıladı: “Yarın onu da yaparız abi.” dedi. Netice olarak 5 yıldızlı otelin 5 yıldızlı aşçıbaşısı. Öyle olmalı. (29 Ekim 2019)
Şu sıra Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne giydirme modası var. Genelde festivale davet edilenlerin suya sabuna dokunmayan, festivali metheden yazılar yazdıkları ve söylemde bulunduklarından bahsediliyor. Aslında değişen bir şey yok; davet edilenler festivali methediyor ve övüyor denildiği gibi, davet edilmeyenler de festivali kınıyor ve kötülüyor denilebilir. Aleyhte yazan ve söylemde bulunan kişiler davet edilselerdi bu yazılar yazılmayacaktı. Bu arada belirtelim, geçtiğimiz 2 yıl Antalya’da yapılmadığı için İstanbul’da Kaan Müjdeci öncülüğünde düzenlenen 54. ve 55. Ulusal Yarışmalarda kazananlar için 31 Ekim’de etkinlik yapılacak. Kim düşündüyse fevkalade bir jest. (30 Ekim 2019)
Otelin açık büfesinin çorba reyonuna yanaştım, baktım Tavuk Suyu çorbası var. Yüzüme olanca tatlı sert bir ifade yerleştirerek, aşçıbaşına “Niye Horoz Suyu çorbası yok?” diye sitem edeyim dedim. Aşçıbaşı çok hazır cevapmış, hemen karşıladı: “Yarın onu da yaparız abi.” dedi. Netice olarak 5 yıldızlı otelin 5 yıldızlı aşçıbaşısı. Öyle olmalı. (Aslında yok böyle bir şey, değerli takipçilerime deja vu duygusu yaşatayım diye geçen gün yaptığım Ezo Gelin çorbası esprime uyguladım.) (31 Ekim 2019)
Beşiktaş’taki Üsküdar teknelerinin iskelesine geldim, görevliye “Üsküdar’a Gideriken Aldı da Bir Yağmur İskelesi burası mı?” diye sordum. Biraz duraksadıktan sonra “Evet abi.” dedi. Dolayısıyla bu günden itibaren iskelenin adını yetkililere de onaylatarak değiştirmiş oldum. Duyun ve duyurun bunu. (Yakında Taksim Meydanı’nın adını da “Beyoğlu’nda Gezersin Gözlerini Süzersin Meydanı yapacağım, bilginiz olsun.) (21 Kasım 2019)
Tam “Artık yazılacak bir şey kalmadı” diyorsun, umudun kaybolur gibi oluyor. Birileri çıkıp yazıveriyor: “Sığmadık şehirlere, şiirlere taştık; ah kadehler kırıldılar sana bu gece.” / “Ben sana meftunum.” (Zamane şarkıcıları diye küçümsediğimiz günümüzün genç seslerinden ikisinin şarkısından aldım bu sözleri.) (09 Kasım 2019)
1950 yılında doğmuşum. Yıl olmuş 2020, fotoğrafta görüldüğü üzere, nihayet ve çok şükür 70’likler arasına karışmışımdır. (“Her yaşın kendine göre güzelliği var” lâfı şehir efsanesidir, inanmayın. Her gün bir taraf arıza yapmaya başlıyor. Gençliğinizin tadını çıkarın.) (05 Ocak 2020)
Kim ne derse desin herhangi bir konuda hiç kimse kesin hüküm veremez. Hüküm, zamanın ve mekânın ruhuna göre değişebilir. (07 Aralık 2019)
Genellikle otel lobilerinde bolca anılan Reception kelimesinin Resepsiyon şeklinde okunmasından hareketle Recep İvedik de Resep İvedik olarak okunabilir. Mi? (30 Ekim 2019)
Yeşilçamın zirve yaptığı yıllarda sinemamızın starları afişlerde kendi adlarının en üstte yazılmasında ısrar ederlerdi. Konuya vakıf olanlarda da bu görselin aynı hatırlatmayı yapacağını sanıyorum. İstanbul Film Festivali’nin geçen yılki bir basın bülteninde Netflix’ten şöyle bahsediliyordu: “Festival bu yıl bir ilke de imza atıyor. Netflix’in Türkiye’den ilk orijinal yapımı Hakan: Muhafız, ikinci sezonunun galasını 38. İstanbul Film Festivali’nde yapıyor. Başrolünü Çağatay Ulusoy’un üstlendiği dizinin ikinci sezonunun ilk iki bölümü festival kapsamında gösterilecek.” O zamanlarda facebook’a tarih düşmüş ve ilk defa bir film festivalinde dizi galası yapıldığından bahisle festival adının gelecekte Netflix İstanbul Film Festivali şekline dönüşmemesini dilemiştim. Görsel sanki “Başımızın üstünde yerin var” ifadesini gözümüze gözümüze sokuyor. (22 Mayıs 2020)
Dijital yayının da iyice suyunu çıkardık, önüne gelen instagram’dan youtube’dan, zoom’dan söyleşi, tartışma, atölye, sergi, müze gezisi, film okuması, vs. yayınlayıp duruyor. Oldu olacak, yazarlar roman, şairler de şiir yazmayı bıraksın, doğrudan geçsinler kamera karşısına romanlarını anlatsınlar, şiirlerini söylesinler. Ne kalem, ne baskı, ne dağıtım masrafı hiçbir şey yok. “Bas tuşa gönder parayı, dinle beni” de, iş bitsin. (23 Mayıs 2020)
(25 Mayıs 2020)
Sadi Çilingir
[email protected]