71. Cannes Film Festivali ‘Eleştirmenler Haftası’ seçkisinin en değerli parçalarından ‘Kona Fer í Stríd’ bizde ‘Woman at War’ İngilizce adıyla gösterime girdi. Dilimizdeki karşılığıyla ‘Savaşçı Kadın’, dünyayı kurtarmak için tek başına mücadele veren Halla’nın öyküsünü anlatıyor.
Sinemalarımıza sıkça uğrayan süper güçlere sahip aksiyon karakterleriyle karıştırmayın onu. İzlanda’nın el değmemiş dağlık bölgesinde yaşıyor Halla. Filmin aksiyon filmlerine nazire yapan ilk bölümünde, elinde oku ve yayıyla bakir araziye konuşlanmış elektrik hatlarını hedef alıyor. Konuşmalardan bunun onun beşinci sabotaj girişimi olduğunu öğreniyoruz.
Çinlilerin yatırımlarını geri çekmelerinden rahatsız olan fabrika işletmecilerinden devlet yönetimine herkes, işlerine çomak sokan sabotajcının peşindedir. Bir accapella oda korosunun şefliğini yapan, kırklı yaşlarının sonlarındaki Halla, gizli kimliğini daha ne kadar saklayabilecek, dronlar vasıtasıyla yapılan kontrollerden daha ne kadar kaçabilecektir.
Bizim ‘Cesur Yürek’ korkusuzca yoluna devam ederken, beş yıl önce başvurmuş olduğu evlat edinme kurumundan aldığı mektupla ikileme düşer. Annesi ile babasını iç savaşta yitirmiş, kendisine bakan yaşlı ninesini kısa bir süre önce kaybetmiş, henüz dört yaşındaki Ukraynalı kızın annesi olması istenmektedir ondan. Bir yanda yıllardır özlemini çektiği annelik heyecanı, öte yanda küresel sanayinin insanlığa ve çevreye verdiği tahribatı protesto girişimleri arasında sıkışıp kalır Halla.
Bizde gösterilmeyen ‘Atlar ve İnsanlar / Hross í Oss’ adlı bol ödüllü ilk uzun metrajıyla bilinen tiyatro kökenli yönetmen Benedikt Erlingsson doğa aşığı bir sanatçı. İnsanın atlarla olan sevgi dolu ilişkisini incelikle anlatmış olan bu zarif filmin ardından bir eko-savaşçının hikâyesine yönelmesi hiç de şaşırtıcı değil. ‘Bize karşı işlenen suçları durdurmaya çalışıyorum’ diyen Halla’nın hüznünü ta iliklerinde hissettiğini ifade ediyor kendisi. Ana karakteri, olan biteni sözlü olarak protesto etmenin yetersiz kalacağının farkında. Sabotaj girişimleriyle ekonomik bir baskı yaratma çabası bu yüzden. Evinin duvarında dev posteri asılı Nelson Mandela sabotajlar marifetiyle ayrımcı iktidarı yıldırma yoluna gitmemiş miydi. Bir diğer idolü Mahatma Gandhi, iş bırakma girişimleriyle sömürgeci İngiliz firmalarının ekonomik zarar görmesini hedeflememiş miydi. Halla da elinde kır çiçeğiyle poz vermiş küçük Nika’nın annesi olmanın yanında, dünyanın ve çocukların son kurtarıcısı olduğunun bilincindedir kendi kuşağının. Bu yüzden pes etmeye hiç niyeti yoktur.
‘Savaşçı Kadın’, görüntü yönetmeni Bergsteinn Björgúlfsson’un enfes doğa kadrajları ve başroldeki Halldóra Geirhardsdóttir’in benzersiz yorumundan büyük destek alıyor. İzlandalı ünlü oyuncu, ikiz kardeşleri canlandırıyor filmde. Dünyayı kurtarmak için mücadele veren Halla ile içsel huzurun peşindeki yoga öğretmeni Ása, Çin felsefesindeki Yin ve Yang gibiler adeta. Lakin yaşlı gezegenimizin çok fazla vakti kalmamıştır. Kaderin ve kapitalizmin oyununu bozmak için iki kardeş işbirliği yapacaktır. Filmin, detaylarını veremeyeceğim son sahnesi ikilem içinde bırakır bizleri. Gezegenimiz boğulma aşamasına çok yaklaşmıştır artık. Müzik de susmuştur, çünkü müzisyenler enstrümanlarını kullanamayacak haldedir. Lakin Ukraynalı kızlar umudu haykıran şarkılarını söylemeye devam ederler.
Yazar yönetmen Erlingsson filmin klasik yapısını alışagelmedik bir uygulama ile farklılaştırmış. Daha ilk sekanstan başlayarak filmin müziklerini yapan dört kişilik enstrüman grubunu sahnenin geçtiği mekâna yerleştiriyor. Anlatıcı müzisyenler onun serüveninin yakın tanığı oluveriyor. Halla bazen farkediyor ve onlarla işaretleşiyor. Bazen de farketmiyor, bir tanesi evinde piyano çaldığında mesela. Halla ve izleyici dışındakiler onları hiç görmüyor. Tuba, vurmalı çalgılar, bazen piyano, bazen akordeon yaşananlara müdahale ediyor, gerilime ya da bekleme anına eşlik ediyor.
Küçük Nika’nın haberi geldikten sonra yerel giysileriyle üç kişiden oluşan Ukraynalı kadınlar korosu katılıyor müzik ekibine. Yunan tragedyalarındaki koro geleneğini hatırlatan bu güzel buluşuyla filmine Brechtyen bir atmosfer kazandırmış sinemacı. Müzikler mümkün olduğu ölçüde çekimler sırasında canlı kaydedilmiş.
Bahar aylarının en güzel sürprizlerinden biri ‘Woman at War’. Yönetmenin ifadesiyle ‘mizahın eksik olmadığı ciddi bir masal’. Hem iyi sinemaya, hem de gezegenimizin acil çığlığına kulak vermek için tüm sinemaseverleri bu güzel filmi görmeye davet ediyorum.
(07 Mart 2019)
Ferhan Baran