Maymunlar Cehennemi

Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):

54. Uluslararası Antalya Film Festivali’nin Jüri Başkanı olduğu açıklanan, dünya sinemasının önemli yönetmenlerinden Filistin’li Elia Suleiman’ı, 01 Kasım 2002 tarihinde Umut Sanat tarafından sinemalarımızda gösterime çıkarılan Kutsal Direniş (Intervention Divine) adlı filmiyle tanımış ve çok sevmiştim. Diğer Elia, Elia Kazan’ın, bir kısmını Türkiye’de çekmiş olduğu siyah-beyaz “Amerika-Amerika” filmini ise Sami Şekeroğlu’nun kurucusu olduğu -o zamanki adıyla- Türk Film Arşivi’nin kısa bir süre gösterim yaptığı Harbiye’deki salonunda izlediğimi hatırlıyorum. Bu arada yarın (04 Ağustos 2017) vizyona girecek olan Bırak Kendini (Lasciati Andare – Let Yourself Go) adlı İtalyan filminde başroldeki Toni Servillo’nun canlandırdığı karakterin adının da Elia olduğunu belirteyim. Filistinli Arap sinemacı ile Kayseri kökenli Amerikalı sinemacıya aileleri tarafından aynı ismin verilmesi sinema sevgisinin evrenselliğini gösteriyor sanırım. (02 Ağustos 2017)

Hayatın içinden, senaryoda yazsan inanılmayacak bir tesadüfün hikâyesi: İstanbul’da göremediğim Maymunlar Cehennemi: Savaş filmini izlemek için Bodrum’dan yola çıktım, Turgutreis istikametindeki Midtown AVM.deki Cinemaximum Sineması’na gidiyorum. (Araya reklam aldım.) Minibüse bindiğimde malûm olduğu üzere sosyal medyadaki reytinglerimi kontrol ederken baktım aydın bir yönetmen arkadaş son yazdığım paylaşıma “Ne oldu yine, kim üzdü seni?” mealinde yorum yazmış. Altına, “Sorun yok, ortaya karışık bir sitem yazdım, anlayan anlar.” diye cevap verdim. O sıra minibüs aldı yükünü gidiyor, yönetmen arkadaş sözle de teselli verme ihtiyacı duydu herhalde, aradı beni, açtım telefonu. Havadan, sudan, çayırdan, çimenden konuştuk. Yeni filminin vizyona girme aşamasına ulaştığını söyledi. Söz döndü dolaştı, İstanbul’dan gitmek mi zor, gitmemek mi zor meselesine geldi. İstanbul’dan giderek yeni diyarlara yelken açmanın, dönerek ise hasrete son vermenin mutluluğunu yaşadığımız konusunda mubatakata (“mutabakata” diye düzelt Yıldırım) vardık. O sırada İstanbul’dan Egenin bilinmeyen, küçük bir yerleşim birimine göç eden bir başka yönetmen arkadaşı da andık. O’na olan sevgimizden, özlemimizden bahsederek konuşmamızı sonlandırdık. Telefonu kapattığımda minibüs tam Bitez’den geçiyordu, birden durdu. Minibüse kim bindi dersiniz: Az önce telefonda bahsettiğimiz diğer yönetmen arkadaş. Hayretimi gizleyemedim tabi, öpüştük, sarılıştık. Daha sonra söylesem inanmayacağı için diğer yönetmen arkadaşı da aradım, konuştular, şaşkınlığımıza o da iştirak etti. Yönetmen arkadaşların adlarını yazı içine sakladım. (*) Bu saklama şeklinin mucidi bendenizim, onu da belirtmiş olayım. Bu arada Maymunlar Cehennemi: Savaş filminin, başrolünü Charlton Heston’un oynadığı ilk orijinal Maymunlar Cehennemi filminden sonra, hepsini seyrettiğim serinin en beğendiğim filmi olduğunu belirteyim. Tespitlerime göre memleketimiz sinemalarında arz-ı endam eden Maymunlar Cehennemi filmleri şunlar: Maymunlar Cehennemi (Charlton Heston’lu, 1968), (**) Maymunlar Cehennemine Dönüş (Ekim 1971), Maymunlar Cehenneminden Kaçış (Nisan 1973), Maymunlar Cehenneminde İsyan (Ocak 1974), Maymunlar Cehennemi (Yeni serinin başlangıç filmi, Özen Film, 19 Ekim 2001), Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (05 Ağustos 2011), Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (11 Temmuz 2014), Maymunlar Cehennemi: Savaş (14 Temmuz 2017)
(*) Yönetmen arkadaşlardan onay aldım, sakladığım adlarını sırasıyla açıklayayım: “Turgutreis istikametindeki Midtown…” (Turgut Yasalar) / “…aydın bir yönetmen arkadaş…” (Aydın Bağardı) / Her ikisine de selam olsun.
(**) Sadi Bey’in ay bazındaki vizyona çıkış tarihi notları Eylül 1971’den itibaren başladığı için ilk filmdeki bu tarih yapım tarihidir. (04 Ağustos 2017)

Basın ve yapılan eleştiriler filmlerin tanıtımlarına hasbelkader katkıda bulunuyor kanaatindeyim. Öyle olduğu halde bazı film şirketleri ön gösterim yapmadıkları bir yana, yazılı ve görsel bilgi dahi göndermiyor. İddialı filmlerin tanıtımları için aklıma harika bir öneri geldi, sabah sabah 10u yazayım dedim: Mesela filminizde/filminizi Brad Pitt, Tom Cruise, -ne bileyim- Marion Cotillard, Cüneyt Arkın, Christopher Nolan, Şahan Gökbakar falan oynuyorsa/yönetiyorsa hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Sadece “Falanca tarihte Brad Pitt filmimiz var”, “Filanca tarihte Tom Cruise giriyor”, “Cüneyt Arkın’ın muhteşem dönüşü” şeklinde duyurular yapın, amacınız hasıl olur. Hatta “Recep 6” deseniz yeter, Şahan Gökbakar demeye bile gerek yok; millet oluk oluk gelecek, oy verecek, pardon hasılat rekoru kıracak. Yapacağınız masraf da cebinizde kalır, çatır çatır yersiniz 10u. (05 Ağustos 2017)

Bir yanda bu işten para kazanan profesyonel film şirketlerinin ücretsiz wetransfer ile 100, 200 megabayt bilgi ve görsel göndermesi, diğer yanda bu işten para kazanmayan amatör web sitelerinin kısıtlı internet paketleriyle bilgi ve görselleri indirmeye çalışması veya ücretsiz wetransfer’in 7 günlük süresini kaçırıp bilgileri indirememesi. Eminim bu işte bir terslik var. Filmlerinizin bilgi ve görsellerini ücretsize değil de ücretli ve sınırsız kullanım imkânı olan wetransfer’e yükleseniz ve internet kullanımını da kendiniz üstlenseniz ne güzel olur. Bedava internet bulduğumda bilgi ve görsellerinizi kolaylıkla indiriyorum da, bedavayı bulamayınca benim üç kuruşluk emekli maaşımdan ödemeye çalıştığım telefonumun 2 megabaytlık internet paketi 1 günde bitiyor, ondan sonra -afedersiniz- dona kalıyorum, hiçbir iş yapamıyorum. Sırası gelmişken sadibey.com’u çeşitli sürelerde bürolarında barındıran Pinema Film, Avşar Film, 35 mm Filmcilik ve Duka Film’e teşekkür ederim. (06 Ağustos 2017)

(18 Ekim 2017)

Sadi Çilingir

sadicilingir@sadibey.com

Ayla -Üzerinden Yaşananlara Dair-

Yedinci sanat olarak adlandırılan sinema, bütün sanat dallarını bağrında taşıdığı gibi onların güçlenip yaygınlaşmasını da sağlamış. Buna da bağlı olarak gündemde kalamayan dallar varken, sinema gündem oluşturan, kamuoyunun ilgisini hep üzerinde duyan bir sanat dalı.

İyi bir film için önce iyi bir senaryo gerektiği öteden beriye bilinen bir gerçektir. Senaryonuz güçlü değilse, görsel olarak tatminkâr bir film yapsanız bile izleyiciden not alamazsınız.

Ekip işi…

Parmağınızla kuma şekiller çizip resim yapabilirsiniz, gazetenin ucuna yazı yazabilirsiniz, dilinizle ritim tutup dans edebilir, oynayabilirsiniz, çamurdan heykeller de yapabilirsiniz… ama sinemaya gelince, işin içine endüstri girdiği için birçok şeye gereksinim duyarsınız. Öykü yetmez sinemaya, senaryolaştırmak gerekir. Mekân bulup uygun oyuncu belirlemelisiniz, kamera, ışık, ses ve set ekipmanı, montaj masası… müzik, derken laboratuvar işlemleri, kopyalama, salon bulma… Her biri dile kolay. Bu kadar şeyi ve insanı bir noktaya odaklamak ve çalışmalarını sağlamak zorundasınız. Sonuçta yaptığınız beyazperdeye düşen bir gölge sadece…

İşiniz zor…

Sinemanın zorluğu bunlar kuşkusuz… Ortaya çıkan ise gerçek bir sanat yapıtı, kim ne derse desin.

Teknoloji geliştikçe ve yaygınlaştıkça, artık cep telefonuyla bile film çekilebiliyor, bilgisayarda montajlanıp sosyal medya üzerinden izleyiciye ulaştırılıyor.

Bu da sinemanın daha bir titiz çalışılması, daha ince eleyip sık dokunması gereken bir sanat olduğunun kanıtı, bir bakıma. Onca ürünün arasından sıyrılabilmeniz için senaryonuzun da çok iyi kurulması, oyuncularınızın da çok iyi rol yapması, mekânlarınızın da konuya uygun olması, müziğinizin de aynı derecede güçlü olması gerekiyor. Bir de tanıtımı önemli kuşkusuz. Onlarca salonda (televizyonlarda, “yersiz uzun yerli dizilerle” rekabet de var) gösterilen yüzlerce filmin arasından seçilmeniz için göz ardı edilemeyecek bir çaba harcanmalı (yerli filmlerin tanıtım çabasının giderek daha da azalmasını anlayamadığımı belirtmeliyim).

Barış içinde bir arada…

Nasıl ki aynı çatı altında yaşıyorsak, aynı işyerini paylaşıyorsak, kavgadan uzak, anlayışlı davranarak birbirimizi taşıyorsak, sinemada da aynı şey geçerli. Herkes yerini, işini, gücünü bilir ve uyum içinde bir arada çalışır, çalışmak zorundadır. Eğer o uyum bozulursa film, film olmaktan çıkar.

Yeşilçam’a, 1980’de girip de setlere gitmek istediğimde kulağıma küpe olan sözü Atıf Yılmaz söylemişti: “Herkesin görevi var ve kimsenin işine karışmayacaksın.” Hazırlık aşamasında çatır çatır tartışmamıza karşın sette yönetmenin dediğinin olması gerektiğini öğrendim o sözle… Çünkü film (kim ne derse desin) yönetmenin yapıtıdır.

Ayla ile büyüyen tartışma

Bu yıl Oscar’a aday olarak gönderilmesi kararlaştırılan Ayla filmi, içeriğinden çok yapımcı – yönetmen – senarist tartışmasıyla öne çıktı.

Kim haklı, kim değil tartışmasına girmeden bu sorunun hiç de etik olmadığını, sürdürülmesinin de yanlış olduğunu söylemeliyim.

Ön gösteriminde izlediğim Ayla’da senarist ön jenerikte yoktu, son jenerikteyse küçük (sonradan) yazılmıştı. Bu, filmin sahipleri tarafından filme yapılan en büyük kötülüktür. Yıllarca reji asistanı ve yönetmen olarak çalıştığım setlerde, bir süre sonra yakınmalar artar, kavgalar bile çıkar ama bitip de sular durulduğunda herkes arkadaş olur yine… Bu kez o kavgaya neden olan sorunlara gülünür, hem de kahkahalarla.

Basından izlediğim kadarıyla filmin fikir babası da olan senarist Yiğit Güralp’in adının filmde (kendisinin dile getirdiğince, tanıtımlarda, filmin sitesinde hatta fragmanda) yer almaması filme zarar verir. Bu tartışma burada kalır mı sanıyorsunuz? Akademi’de de gündeme gelecek ve Ayla belki de hak ettiği ödülü, övgüyü alamayacak.

Siz filme emeği geçenlere hak ettiği yeri/onuru verin, sizinle birlikte film de hak ettiği yere ulaşsın. Bu, yapımcı için olduğu kadar senarist için de geçerli.

Filme gelince…

Biz, yakın tarihimizin sadece genel çizgilerini biliyoruz. Kore Savaşına neden katıldık, ne yararı vardı, dahası orada neler yaşandı, ülkemize katkısı ne oldu, dünyanın öbür ucundaki savaşın bizimle ne ilgisi vardı gibi gerçekleri hiç bilmiyoruz. Okullarda öğretilmedi (zaten okumayı pek sevmeyiz). Ayla da bunlara girmiyor, ama oradaki birliklerimizdeki insan sevgisi yüklü gerçekleri getiriyor. İkinci Dünya Savaşını ve Vietnam Savaşını anlatan Amerikan filmlerinin etkisi göz ardı edilmemeli.

Ayla’ya, Oscar yolunda başarılar diliyorum. Seyircisi bol olsun.

(18 Ekim 2017)

Korkut Akın

Uluslararası Antalya Film Festivali’ne Seçkin Jüri

Resmi seçkisi ile dünya sinemasının ilgi odağı olan 54. Uluslararası Antalya Film Festivali, dünyaca ünlü sinema profesyonellerinden oluşan dev jürisiyle de “uluslararası marka kimliği”ni güçlendirmeye devam ediyor. Festivalin yarışma jürisi başkanlığını, Avrupa’nın birçok önemli festivalinde ödüle layık görülen Filistinli Elia Suleiman üstlenirken jüri üyeleri Rebecca Lenkiewicz, Kjartan Sveinsson, Fadik Sevin Atasoy ve Karim Ainouz’dan oluşuyor.

Uluslararası Antalya Film Festivali’ne Seçkin Jüri yazısına devam et

Scrabble’a Halk Özel Ödülü

Merve Gezen’in yönettiği film Scrabble, 05 – 08 Ekim 2017 tarihleri arasında gerçekleşen, tamamen gönüllülük esasına dayalı MarmariSANart topluluğunun bir projesi olan ve “Bu Festival Marmaris’in Marmaris Hepimizin” sloganıyla yola çıkan 3. Marmaris Uluslararası Kısa Film Festivali’nde ulusal kısa film yarışma kategorisinde yarıştı. Yurtiçi ve yurtdışından toplam 134 filmin katıldığı festivalde, Marmaris Belediyesi Armutalan Kültür Merkezi’nde geçtiğimiz gün düzenlenen ödül töreninde 12 dalda ödül verilirken, ödül için yarışan 40 film arasından yönetmenliğini Merve Gezen’in yaptığı Scrabble filmi Halk Jürisi Özel Ödülüne layık görüldü.

Fragmanı 1,7 Milyonu Aştı, Sıra Gişede

Fragmanı, yayınlanmasının 4. gününde 1 milyon 7 yüzbin kişi tarafından izlenen Yol Arkadaşım filmi vizyon için gün saymaya başladı. Bedran Güzel’in yönettiği filmde yol arkadaşı Oğuzhan Koç ile birlikte kendini bir arbedenin içinde bulan İbrahim Büyükak’ın suya düşerek sırılsıklam olduğu sahneler hem çok konuşulacak hem de çok güldürecek. Yol Arkadaşım, İbrahim Büyükak ve Oğuzhan Koç’un mizah dolu yolculuğunu 27 Ekim 2017’de sinemalara taşıyacak.