Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Uğursuz Temmuz ayı, iki Hakan’ımızı, Fikret Hakan ve Hakan Balamir’i (Fikret Hakan Balamir) elimizden aldı. Yıllar önce Kemal Sunal’ın vefat ettiği Temmuz ayında geçen yıl Leyla Sayar, 2015’te de Pervin Par aramızdan ayrılmıştı. Bir zamanlar hepsi sinemamızın gözde başrol oyuncuları olan sanatçılarımıza rahmet diliyoruz. Mekanları cennet olsun. (11 Temmuz 2017)
Tamam, Türkçeye ve dil bilgisi kurallarına uyacağız ama afişte “Muradın Türküsü” yazıyorsa o filmi “Murat’ın Türküsü” olarak anamayız. Olmaz. Keza “Yumurcak’ın Tatlı Rüyaları” diyemeyiz, çünkü afişte “Yumurcağın Tatlı Rüyaları” yazıyor. (11 Temmuz 2017)
Sayı o kadar önemli değil. Şuraya yazdığınız bir yazıya sevdiğiniz bir kişi beğeni koysa yüzünüzde güler açıyor. Bakın ne diyorum: Tanımadığınız bilmediğiniz yüzlerce, binlerce kişi yerine tek bir sevdiğiniz. Ne kadar kalabalık. (12 Temmuz 2017)
Bazen sinema sanatçıları ve genellikle şöhretleri sönmeye yüz tutmuş oyuncular için “Şarkıcılık da yapmıştı” diye bir ifade kullanılır. Bendeniz bu ifadede hep bir küçümseme varmış gibi algılarım. Yapar kardeşim, ne var bunda? Sen bütün ömrünce aynı işi mi yaptın, hiç başka işlerden ekmek kazanmadın mı? Misalen bendeniz kamulaştırma ve harita teknisyenliğinde 25 sene oramı buramı çürüttükten sonra emekli oldum. Aradaki boşluklarda pazarda parfüm de sattım, pastane mutfağında bulaşık da yıkadım. Şimdi de görüldüğü gibi sinema konusunda ahkâm kesiyorum. Kestiğim ahkâmlar bir tarafa, ciddiye bile alınıp bu konuda söz hakkı olduğumu bile kabul ediyorlar. Büyük konuşma ve kimseyi kınama E mi? E? (12 Temmuz 2017)
Netekim teknoloji de olsa, bilgisayar da olsa bazen kafası karışabiliyor. Word programına “pastahane” yazdım, kırmızı çizgiyle altını çizdi, “pastane” diye düzelttim, kırmızı çizgiyi kaldırdı. Döndüm facebook’a “pastane” yazdım, kırmızı çizgiyle altını çizdi, “pastahane” diye düzelttim, kırmızı çizgiyi kaldırdı. Bendeniz bir daha döndüm word’deki “pastane”yi yeniden “pastahane” yaptım. Herhalde bir daha bir paragraflık yazı içinde bu kadar çok “pasta” kelimesi geçeceğini tarih yazmaz. Nasıl derler “Aralarında çok da mübayenet yok efendim”. (“Uyuşmazlık” akıllım, “uyuşmazlık”. Eski Türkiye’ye methiyeler düzüyorsak da o kadar eskiye değil.) (12 Temmuz 2017)
Guillaume Canet’in yönettiği ve başrolünü Marion Cotillard ile paylaştığı “Rock’n Roll” 21 Temmuz’da vizyona giriyor. Filmde bizim kuşağın ilâh şarkıcılarından Johnny Hallyday da rol alıyor. Ki bu sanatçının soyadını hep -Hollywood kelimesinin etkisiyle olsa gerek- Johnny Hollyday olarak bilirdim oysa Hallyday imiş. Geç öğrensek de bilgi bilgidir, aklımın bir köşesine yazdım. “Rock’n Roll” filmi nedeniyle notlarımı karıştırdığımda son 10 senemizde adında “Rockn Roll” bulunan 2 filme daha rastlıyoruz. İlginç olan her iki filmin de 2009 yılı Şubat – Mart aylarında sinemalarda gösterime gireceği önce duyurulmuş, sonra vaz geçilmiş. Bu filmler Guy Ritchie’nin yönettiği ve başrolünde “300 Spartalı”nın yakışıklısı Gerard Butler’ın oynadığı “RocknRolla” ve Richard Curtis’in yönettiği “Rock’n Roll Teknesi” (The Boat That Rocket). Afişine baktığımda “Cazcı Kardeşler”in farklı bir varyasyonu sandığım “Rock’n Roll Teknesi”nin başrolünde oynayan oyuncuların hemen hepsi de, Philip Seymour Hoffman, Bill Nighy, Rhys Ifans ve Nick Frost kadri bilinmemiş özel oyuncular. Bu filmlerin sinemalarımıza uğramaması hakikaten kayıp olmuş. Büyük perdenin tadı başkadır. (“Sinemanın tadı başkadır” cümlesinden uyarlama.) (13 Temmuz 2017)
Filmlerini de, oyunculuğunu da severim fakat o gün bugündür ne zaman adı geçse elimde değil o sahne gözümün önüne geliyor: Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin birisinin açılış gecesi, Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Hikmet Şahin’den sonra sahneye çıktı, doğrudan başkanı muhatap alarak ve azarlayarak “Bu ne saygısızlık, sanatçıların ve sanatseverlerin karşısına gravat takmadan çıkmışsınız.” mealinde sözler söyledi. Rahmetli Hikmet Şahin hiç menfi tepki vermedi, konuşma sonrasında hafifçe tebessüm etti ve alkışladı. Dileğim cennette buluşurlar; Allah her ikisine de rahmet eylesin. (14 Temmuz 2017)
Eski adıyla “nüfus cüzdanımı”, yeni adıyla “kimlik kartı”mı aldım. Vatana, millete, sektöre, mektöre hayırlı olsun. Üzerindeki en önemli ayrıntı, devletin son kullanım tarihimi 28 Mayıs 2027 olarak belirlemesi. Neye göre belirledi bilemiyorum. O tarihe kadar ne yaparsanız yaptınız, ondan sonra bendenizi arayın ki bulasınız. Kartla birlikte verilen “Bilmeniz Gerekenler” listesinde “Bilgilerinizde yanlışlık varsa…” diye bir ifade var. “Daha fazla yaşamak istiyorum” deyip son geçerlilik tarihine itiraz mı etsem, ne yapsam, bilemiyorum. (15 Temmuz 2017)
“Dünkerk Kahramanları” adlı yabancı film 1964 yılında vizyona girmiş. O zaman filmi görmedim. Daha sonra, muhtemelen 70’li yıllarda, 20’li yaşlarımda seyrettiğimi hatırlıyorum. O yıllarda filmler sinemalarda şimdiki gibi 2-3 ayda tüketilip, büyük perdede seyredilme imkanı yok olmaz, 2-3 veya 5-6 sene sonra dahi yazlık sinemalarda veya kışlık sinemaların düzenlediği “Kahramanlık Filmleri Haftası”, “Müzikal Filmler Haftası”, “Kovboy Filmleri Haftası” gibi düzenlemelerle gösterilirdi ve bizler vizyonda göremesek de kaçırdığımız filmi bir gün, bir vesileyle sinemada izleyebileceğimizi bilirdik. “Dünkerk Kahramanları”nı öyle bir zamanda izlemiş olabilirim. Bu yabancı filmin kısmi adı ve ünlü çıkartma hafızamda hep “Dünkerk” olarak kalmıştır ve önümüzdeki hafta vizyona girecek olan filme “Dunkırk” olarak verilen Türkçe ismi ilk duyduğumdan beri yadırgarım. Keşke sinema salonlarında gösterilen filmlere isim konulurken bu sinemasal hafızanın da sürmesine dikkat edilse. Misalen “Kutsal Hazine Avcıları”nın yeniden çevirimi 40 yıl sonra ülkemize geldiğinde “İlahi Define Bulucuları” adıyla gösterilmese ve yine 40 yıl önceki adıyla gösterilse. Türkçe film adı konulmasında hafıza bağı sürse. Uzun sürdü ama sanıyorum anlatabildim. En azından ben anladım. Ne demiş tasavvuf ehli: “Beni bir kişi dahi anlasa yeter.” Yeter. (15 Temmuz 2017)
(04 Eylül 2017)
Sadi Çilingir
[email protected]