Bu hafta gösterime giren ‘Çırak / Apprentice’, Uzakdoğu’nun incisi Singapur’dan gelen ilgiye değer bir yapım. Farklı kültürlerin ve ırkların birarada yaşadığı, farklı dillerin konuşulduğu Uzakdoğu’nun bu küçük adasından çıkmış filmin yönetmeni Çin asıllı Boo Junfeng. Cannes Film Festivali’nin ‘Eleştirmenler Haftası’ bölümünde gösterilmiş 2010 yapımı ilk uzun metrajı ‘Kumdan Kale / Sandcastle’ ile dikkatleri çekmiş olan 32 yaşındaki sinemacının ikinci filmi olan ‘Çırak’, ülkesinde yürürlükte olan idam cezası üzerinden farklı tartışmaları başlatacak bir biçimde başlıyor.
Ordudan ayrıldıktan gardiyan olarak çalışan 28 yaşındaki Aiman,yaşadığı bölgenin yüksek güvenlikli hapishanesine tayin olmuştur. İnsanların değişmesine yardımcı olmak, suça bulaşanların topluma kazandırılmasında yer almak istediğinden bu işi seçtiğini dile getirir mülakatında. Hapishanenin 60’lı yaşlardaki deneyimli celladı Rahim, genç adamın kişiliğinden ve iş disiplininden etkilenerek onu asistanı olarak yanına aldırır daha sonra. Ancak Rahim’in genç adamın babasını idam eden infazcının ta kendisi olduğunu öğrendiğimizde, bu karşılaşmanın tesadüfi olmadığını anlarız.
Bir intikam hikâyesi izleyeceğimizi düşürdürten ‘Çırak’ın meselesinin daha farklı olduğunu anlarız film ilerledikçe. Kanlı bir cinayet işleyen ve toplumun canavar addettiği babası için kefaret aramakta, babası gibi olmadığını ispatının peşindedir Aiman. İlk filmi ‘Kumdan Kale’nin babasının ve ailesinin geçmişinin izini süren yeni yetme delikanlısı gibi, babanın günahlarından ve suça bulanmış kendi geçmişinden sıyrılmak ve değişebilmek arzusundadır genç gardiyan.
Singapur benzeri refah düzeyi yüksek ülkelerde, idam cezasının adaletin tescil ettiği suça caydırıcı en etkin silah olduğunu belirtiyor Junfeng. İdam cezasının ülkesinde bu nedenle görmezden gelindiğinin altını çiziyor bir söyleşisinde. Yine de infaz eylemine ayrıntılarıyla yer verdiği filminde, izleyicinin yaşananları farklı bir gözle değerlendirmesi umudunu taşıdığını da ekliyor. Junfeng’in filmi idam eylemini, benzer çalışmaların tersine, infazcıların ve idam mahkumunun geride kalan yakınlarının bakış açısından değerlendirme yolunu seçiyor. Bu hedef doğrultusunda, doğru ile yanlış arasındaki ezeli çekişmeyi irdelerken ışık ve karanlık karşıtlığını ustalıkla kullanıyor. Sinemacının kendi açıklaması doğrultusunda, ‘Larangan hapishanesi genç gardiyanın akıl sağlığının, bulanık zihninin somutlaştırılmış temsili haline dönüşüyor’. Aiman babasının son günlerini geçirdiği loş koridorlarda dolaşırken, kendi kişiliğinin derin noktalarını, kendi karanlığı ve aydınlığını keşfe çıkıyor, dipsiz bir boşlukta çocukluk travmalarıyla yüzleşiyor.
İdam cezası alan katiller ve uyuşturucu satıcılarının genellikle toplumun suça bulaşmış yoksul sınıflarından geldiklerini vurguluyor Uzakdoğulu yönetmen. Baş cellat ile çırağının azınlık Malay halkı mensubu olmasını bu yüzden tercih etmiş. İşçi sınıfının yoğunlaştığı küçük banliyö evinde ablası ile mütevazi bir hayat süren Aiman ile amir Rahim’in baba oğul ilişkisini andıran ilişkilerinde bu kültürel birliğin rolü büyük. Filmin eksik kalan yanı ise, deneyimli baş celladın psikolojisine ve iç dünyasına yeteri kadar yer vermemesi. Buna karşılık, ‘Ilo Ilo’dan hatırladığımız Fransız Benoit Soler’in etkileyici görüntü çalışmasından ve de ilk filminde genç oyuncu Firdaus Rahman ile Malay asıllı karizmatik aktör Wan Hanafi Su’nun başarılı performanslarından büyük destek alan parlak bir yönetmenlik denemesi olarak ilgiyi hakediyor ‘Çırak’.
(14 Temmuz 2017)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com