Sadi Bey’in Facebook Günlükleri:
Aksaray’daki bu pasajın aslında eski Bulvar Sineması’nın binası olduğunu gençler bilmezler. Acar Film’in işlettiği bu sinemada bilhassa aileler hedeflenir, Türkan, Hülya, Filiz ve Fatma’nın filmleri mutlaka gösterilirdi. Hülya Koçyiğit’in oynadığı “Kadınlar Hayır Derse”yi burada izlediğimi daha dün gibi hatırlarım. Yalan olmasın, parter’dan mı, balkondan mı izlediğimi hatırlamıyorum. Şimdilerin sinemalarında parter bölümleri de yok oldu. Yer üstü sinemalarında perdenin bulunduğu girişteki bölüme parter denirdi. Parası bol olanlar arka koltuk, dar olanlar daha ucuz olan ön koltuk bileti alırlardı. (Alaska, frigo satıldığı yıllardan bahsediyorum.) (25 Şubat 2017)
Beyoğlu’nun kapanmış fakat binası duran Alkazar ile yok olmuş Lüks ve Rüya Sinemaları’nı bir tarafım hüzünle diğer tarafım kalp kırıklığıyla hatırlıyor. Hüznün sebebi malûm, yok olma ve bir daha geri gelemeyecek olmaları, kırıklık ise bu sinemalarda seyrettiğim bazı filmlerin anılarımda zedelenmiş olarak muhafaza ediliyor olması. Bu üç sinemamızın özelliği salonlarının dar ve uzun olmasıdır. Perdelerinde çerçeve oranı 3×4 olan filmleri mükemmelen izlerdik ancak sinemaskop filmleri hiçbir zaman layıkıyla izlediğimi hatırlamıyorum. Dikdörtgen olan sinemaskop film görüntüleri her iki yanından bir miktar kesilerek perdeye yansıtılırdı. O nedenle Alkazar’da izlediğim Anthony Quinn’li “Kasabanın Sırrı” (The Secret of Santa Vittoria), Lüks Sineması’nda izlediğim “Adsız Cengâver” ve “Gelin Kız Maviş” filmleri hafızamda hep yarım kalmış filmler olarak durur. Cüneyt Arkın’ın Halit Refiğ yönetmenliğinde oynadığı “Adsız Cengâver” ve SİYAD’ın önümüzdeki ay onur ödülü vereceği Arzu Okay’ın başrolünde oynadığı “Gelin Kız Maviş” filmleri Erman Film’in sinemamıza hediye ettiği sayılı Sinemaskop filmlerdendir. O zaman aralığındaki birkaç yılda Erman Film, “Kezban Roma’da”, “Kezban Paris’te”, “Vahşi Çiçek” gibi 10’a yakın filmi Sinemaskop olarak gösterime çıkarmıştı. Bir diğer hoşluk da sinemalarımızın ticari zorunluk nedeniyle her tür film göstermeleridir. Anthony Quinn, Gerard Depardieu ve François Truffaut izlenen Alkazar’ın perdesinde Behçet Nacar’lı “Parala Behçet”; Lütfi Ömer Akad’ın Serdar Gökhan’lı “Irmak”ının izlendiği Lüks’ün perdesinde Mine Mutlu ve Zerrin Doğan’lı erotik filmler de izlenmiştir. Keza Rüya’da Emel Sayın’lı Neşe Karaböcek’li filmler hatırlandığı gibi Yılmaz Köksal’lı kovboy filmi “Çeko” da hatırlanır. Gelgelelim Emek Sineması hiçbir zaman gösterdiği filmlerde oradan oraya savrulmamıştır. Onda da etken olan sanırım sinemanın köklü geleneğinin işletmecilerini görünmez bir güç olarak denetlemesidir.* (26 Şubat 2017)
*Ali Sönmez Bey’in bu yazıya eklediği faydalı bir yorum: İlk izlediğim Sinemaskop Türk filmi, Atıf Yılmaz’ın siyah-beyaz çektiği “Toprağın Kanı”ydı (1966) ve Batman’daki idealist petrol mühendislerinin hikâyesini nefis görüntülerle anlatıyordu. O yaşımda beni çok etkileyen bir film olmuştu!.. Biraz araştırdım; çoğu internet kaynağında (!) ilk Sinemaskop Türk filmi olarak Lütfi Akad’ın yine 1966’da çektiği “Sırat Köprüsü” görülüyor!.. Artık hangisi daha önce çekildi ve/veya vizyona girdi bilemeyeceğim!
Bu arada “Toprağın Kanı”yla ilgili ilginç ve ibretlik bazı bilgilere ulaştım; meraklısı için aynen kopyalıyorum:
“Film fikir olarak merhum Gazeteci Recep Bilginer’in. Fikrini zamanın TPAO Genel Müdürü İhsan Topaloğlu’na açmış. Beraberce film yapmaya karar vermişler. Yönetmen Atıf Yılmaz ile anlaşıp Güneş Film’i kurmuşlar. Ekip Batman’a gitmiş. Senaryo ve diyaloglar yazılırken 45 günde çekim tamamlanmış.
1966 da 3. Antalya Film Şenliği’nde önce En İyi Film seçilmiş, sonradan ikinciliğe düşürülüp, Haldun Dormen’in “Bozuk Düzen” adlı filmi, bozuk düzeni onaylarcasına birinci ilan edilmiş!..
Hikâyeyi Recep Bilginer’den aktaralım. Recep Bilginer, 1 Aralık 1973 tarihli İstanbul Gazetesi’nde Apaçık köşesindeki “Petrol, Amerika ve Ötesi” başlıklı makalesinde şöyle anlatıyor:
“Orada en son elemeye kalan 10 film arasında en çok puanı ‘Toprağın Kanı’ topladı. Gerek film hikâyesini yazan ve gerekse filmin yapımcılarından biri olarak Antalya’da jüri üyeleri tarafından özel biçimde kutlandım. ‘Toprağın Kanı’ birinci seçilmişti. Geç vakit öğrendiğimiz bu haber üzerine memnun uyudum. Sabah uyandığımda durum değişmişti. Festival jüri üyeleri arasında, Amerikan elçiliğinde, galiba kültür ofisinde görevli bir de Amerikalı vardı. ‘Toprağın Kanı’ gibi bir petrol filminin festivalde birinci seçilmesinden, bu Amerikalı dostumuz hoşlanmamış, ‘Bu filmi birinci ilan ederseniz, bu taa Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasına kadar gider’ demiş. Son seçiminde Belediye Başkanlığını kaybeden o zamanki başkan (Dr. Avni Tolunay) da gece saat 3’te jüriyi tekrar toplamış. O ana kadar hiçbir derece alamayan bir başka filmi (Haldun Dormen’in ‘Bozuk Düzen’ini) birinci seçmişler. Bizim ‘Toprağın Kanı’ filmimizi de ikinci yapmışlar.”
Boşverin siz Ajda’ya; “kimler geldi kimler geçti” diyerek moralinizi bozmayın. “Kimler gelecek kimbilir” diyerek umudunuzu daima canlı tutun. Bu dünyadan gidene kadar başımıza gelecek iyi ve güzel şeyler tükendi mi? Hayııır, tükenmedi. (26 Şubat 2017)
(04 Mart 2017)
Sadi Çilingir