Atom Egoyan, Ermeni halkının geçtiğimiz yüzyıl başlarında yaşamış olduğu büyük trajediyi 2002 tarihli ‘Ararat’ isimli çalışmasında beyazperdeye taşır. Tehcir sırasında annesini yitirmiş ressam Arshile Gorky’nin anı tablolarından yola çıkan yönetmen, o dönem Anadolu’nun doğusunda bulunmuş Amerikalı Clarence Douglas Ussher gibi yabancıların günlüklerinden felaket anılarının izini süren bizzat kaleme aldığı senaryosunda olan bitenden bihaber Dünya Kamuoyu’na yaşananları hatırlatma görevini üstlenir. Kanada vatandaşı sinemacının biraz gecikmeli olarak bizde de gösterime giren ve emir kipindeki ismiyle dikkatleri çeken son çalışması ‘Remember / Hatırla’nın Ermeni halkının yaşadığı büyük acının yüzüncü yıldönümüne denk gelmesi bu açıdan anlamlı. Yönetmene yapımcısı tarafından tesadüfi olarak sunulmuş olan bu proje geçtiğimiz yüzyılın bir diğer büyük insanlık suçu olan Yahudi Soykırımı’nın anıları üzerine inşa edilmiş.
Hikâye günümüzde geçiyor. 90 yaşındaki Zev Guttman, Auschwitz ölüm kamplarından sağ kurtulabilmiş, ancak yetmiş yıl önce tüm ailesini o cehennemde yitirmiştir. Demans teşhisinden muzdarip hafızası ile ilgili sorunlar yaşayan yaşlı adamı yakınlarda kaybettiği karısına vermiş olduğu intikam sözü ayakta tutmaktadır. Kendisi gibi soykırımdan kurtulmuş bakımevindeki kötürüm arkadaşı Max’ın yardımı ve talimatları doğrultusunda, ailelerini toplama kampında katletmiş ve yıllardır kaçak olarak yaşayan esrarengiz kamp yöneticisi Otto Wallisch’i bulup öldürmek üzere yola çıkar. Ancak Zev’in bilmediği şeylerden birisi en büyük düşmanının kendi belleği olduğudur.
‘Ararat’da unutturulmuş bir kültürün, tarihi sertçe yarım bırakılmış bir halkın izlerini sürer Agoyan. Bu defa tüm Dünya’nın bildiği, lanetlediği bir soykırım hikâyesinde ilave anlatacağı ne kalmıştır sinemacının. Lakin filmin adından yola çıkarak, yaşanan trajedilerin yinelenmemesi için olanları hep hatırlamak, daima hatırlatmak gerekiyor. Nitekim günümüzde Alman toplumu da yaşananları örtbas etmiyor. Olmamış gibi davranmıyor. Küçük çocuklara Almanya’nın sadece Bach ve Beethoven’den ibaret olmadığı, soykırım günahını hiç bir zaman unutmamaları gerektiği öğretiliyor okullarda. Daha iyi bir insan ya da ülke olmanın ilk adımı, geçmişin günahlarıyla yüzleşmekten geçmektedir çünkü.
Ancak sinema ve televizyon endüstrisinde farklı işlere girip çıkmış Benjamin August’ün Vietnam’da yaşananların ülkesi Amerika’da unutulmaya yüz tutmuş olmasından kaynaklı olarak kaleme almış olduğu bu ilk senaryosu, yaşlı Zev’in Amerika kırsalında aynı ismi taşıyan dört şüpheliyi takibi çerçevesinde ilerlemeyi tercih ediyor. Kuzey Afrika’da Rommel komutasında Nazizm’e hizmet etmiş ancak ölüm kampları ile ilişkisi olmamış eski SS subayı, Yahudi kurbanlarla birlikte toplama kampına gönderilmiş eşcinsel Alman, Nazi askeri babasının Kristal Gece’deki taşkınlıklarıyla gurur duyan ırkçı polis oğlu ve nihayetinde karşılaşacağı ölüm kampı yöneticisi ile hesaplaşmasını sürdüren Zev’in öyküsü, hafızayı diri tutma kaygısından ziyade Charles Bronsonvari bir intikam yolculuğuna dönüşüyor. Bellek üzerine müthiş yaratıcı bir çalışma olan Christopher Nolan imzalı 2000 yapımı ‘Akıl Defteri / Memento’ etkisi fazlaca hissedilirken, hikâyede göze batan önemli gedikler Bruno Ganz, Dean Norris, Jürgen Prochnov gibi usta oyuncuların performansları, beklenmedik sürprizler ve Egoyan’ın değişmez yol arkadaşı ‘Pi’nin Yaşamı’nın Oscar’lı bestecisi Mychael Danna’nın hüzün yüklü müzik çalışması ile kapatılmaya çalışılıyor.
Egoyan’ın ‘Ararat’ öncesindeki ‘Exotica’ ya da ‘Gelecek Güzel Günler / The Sweet Hereafter’ yıllarına dönmesinden epeydir kestiğimiz umudu canlandıramıyor ‘Hatırla’. Merak ve heyecanla izleniyor belki ama ardarda çektiği ana akım vasat işlerin ardından bu filmin de Egoyan kalibresindeki bir sinemacı için pek parlak bir çalışma olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Ancak 86 yaşındaki Christopher Plummer’ın incelikli Zev yorumunun uzun yıllar belleklerde yer edeceğinden adım gibi eminim.
(24 Temmuz 2016)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com