Tarzan Efsanesi (The Legend of Tarzan)
Yönetmen: David Yates
Eser: Edgar Rice Burroughs
Senaryo: Adam Cozad-Craig Brewer
Müzik: Rupert Gregson-Williams
Görüntü: Henry Braham
Oyuncular: Alexander Skarsgård (John/Tarzan), Margot Robbie (Jane), Christoph Waltz (Kaptan Rom), Samuel L. Jackson (Dr. Williams), Sidney Ralitsoele (Wasimbu), Osy Ikhile (Kwete), Mens-Sana Tamakloe (Kolo), Casper Crump (Albay Kerckhover), Ella Purnell (Genç Jane), Rory J. Saper (Genç Tarzan), Christian Stevens (Çocuk Tarzan), Hadley Fraser (Tarzan’ın Babası), John Hurt (Jane’in Babası)
Yapım: Warner Bros. (2016)
İngiliz yönetmen David Yates’in “Tarzan Efsanesi”, liberal bakışıyla efsaneye farklı bakış getiriyor. IMAX ve üç boyutlu bu film sinema tarihine de kalacak sanki.
Yıl 1890… Victoryen dönem. Ekonomik olarak iflâs etmiş Belçika Kralı Leopold, Afrika ülkesi Kongo’da elmas bulması için Kaptan Léon Rom’u Afrika’ya yolluyor. Askerlerle doğası muhteşem Kongo’ya gelen haçlı tespihi olan Rom, egemen kabilenin baskınıyla karşılaşıyor. Bu tespih gerektiğinde silaha da dönüşüyordu. Reis, elmaslara karşılık ondan Tarzan’ı istiyor. Bu nasıl olacaktı? Tarzan, bir İngiliz ve de Greystoke Kontu. Üstelik Lordlar Kamarası’nın da üyesiydi. Adı da John Clayton’dı. Tarzan, bir daha oraya dönmek istemiyor. Çünkü derin acıları var geride. Kendisi doğduktan sonra annesi ölen John, gorillerin saldırısında babasını da kaybediyor. Ona yerli halk Tarzan diyor. Yavrusu olan dişi goril onu evlatlık alıp büyütmüş. Amerikalı Dr. George Washington Williams, onu ikna ediyor. Williams, fildişi ve elmas kaçakçılığının yanında Kongo’da köle ticaretinin yapılıp yapılmadığını da belgelemek istiyor. Aslında Dr. Williams, suçluluk duygusu da yaşıyor. Amerika’nın iç savaşında köleliğe karşı savaşmış ama sonrasında Kızılderili soykırımına katılmış. İkna olan Tarzan, Kongo’ya doğru yola çıkarken, Amerikalı eşi Jane Clayton da gelmek istiyor onunla. Çünkü o da orada büyümüş ve üstelik özlediği dostları da var.
Batının sömürge tarihinden…
Tarzan, Kongo’ya Rom’un ince planlarını biliyormuş gibi başka yoldan gidiyor. Yanında da Dr. Williams ve eşi Jane de var. Yolda, avını yiyen dostu dişi aslanla karşılaşıyor ve özlem gideriyorlar önce. Sonra da dost kabileye uğruyorlar. Jane’in profesör babası bu kabileye İngilizce de öğretmiş. Yönetmen, bazen Jane’in, bazen de Tarzan’ın zihninden düşenlerle geriye dönüş de yapıyor filminde. Jane, ilk ormanda görmüş Tarzan’ı. Goril, Jane’i öldürmek isterken onu koruyor ve ölümcül yaralanıyor. Aşk da böylece başlıyor. Tarzan da goril ailesinin içinde büyüyüşünü hatırlıyor zaman zaman. Bu fantastik-macera filme gerçeklik oluştururken, sömürgecilik ve soykırım tarihleri de hatırlanıyor. Belçika’nın Afrika’da yaptıklarını öne çıkarmış yönetmen. Hollanda’nın ve Almanya’nın yaptıkları da hatırlanmalı. İngiltere’nin Çin’de ve Hindistan’da yaptıkları da unutulmamalı. Victoryen kültürünün egemen olduğu İngiltere, sömürgesi bu iki ülkede milyonlarca insanın açlıktan ölmesine sebep olmuştu. İnsanlık tarihinin hiç unutulmaması gereken soykırımlarıydı bunlar. Patlıcan yendiğinde Hindistan’a, çay içildiğinde Çin’e merhaba denmeli, evet…
Büyüleyici Afrika doğasında…
Evet, Rom’un da planları var ve köy baskınıyla Jane’i esir alıyor. Eninde sonunda Tarzan’ın Jane’i kurtarmaya geleceğine inanıyor. Ama nedense hayatın kendi planları olabileceği hep unutuluyor. En azından Jane’in ne kadar güçlü ve zeki bir kadın olduğu hesaba katılmayınca. Evet, sonunda iyiler kazanıyordu. Ya Afrika? Bugün Afrikalılar göçmen olup Akdeniz’de ölüyorlar. Batıya, kendilerinden alınmış olanları almaya gidiyorlar şimdi.
1963 doğumlu İngiliz yönetmen David Yates, “Harry Potter” seriyalinin son dört filmini çekmişti. IMAX perdede üç boyutlu izlenen 2016 yapımı “The Legend of Tarzan-Tarzan Efsanesi”, sinemanın kıymetli filmleri arasına katılacak sanki. Bir başka İngiliz yönetmen Hugh Hudson’ın sinemaskop çekilmiş 1984 yapımı “Greystoke: The Legend of Tarzan, Lord of the Apes-Tarzan-Asil ve Vahşi” filmi kadar önemli. Hudson, bu efsaneye felsefe katmıştı. Yates de gerçeklik katıyor. İsveçli aktör Alexander Skarsgård, Tarzan karakteriyle bütünleşmiş. Aristokrat John’la ormanların kralı Tarzan’a ruh katabilmiş. Elbette büyük oyuncu Samuel L. Jackson’ı seyretmek de keyifli. Bir de Avusturyalı oyuncu Christoph Waltz var. Quentin Tarantino filmlerinde “kötü adam”a derinlik ve anlam katan Waltz, bu filmde de kötücüllüklerinin keyfini çıkarıyor. Bu iki oyuncu da Tarantino filmlerinin fenomenleriydi. Elbette o yemyeşil Kongo’nun doğası muhteşem uçurumlarıyla büyüleyecek bir de. Afrikalılara armağandı sanki. Filmin geniş final bölümü de unutulmamalı. Sinema perdesinde yaşanabilir ancak. Goriller de gerçekten insansıydı. Duyguları varmış gibiydiler. Bizim gibi evrimi tamamlayabilselermiş kuzenlerimiz olacaklarmış sanki. Bu film, üç boyutlu perdede etkileyiciydi.
(08 Temmuz 2016)
Ali Erden