Antakya 4. Uluslararası Film Festivali

Antakya 4. Uluslararası Film Festivali, 23 – 29 Kasım 2016 tarihleri arasında yapılıyor. Bu sene “Göç” olgusunu ele alan festival dünyanın her yerinde doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmış tüm insanlığın “Anavatan’dan kopuş” trajedi ve duygusunu, ulusal ve uluslararası sanatçıların eserleriyle hassas, sezgili ve sağduyulu üretimleri yoluyla ifade etmek amacı taşıyor. Uluslararası Antakya Film Festivali, her zaman Antakya’yı daha iyi tanıtmayı amaçlıyor. Festival kapsamında gerçekleştirilecek Uzun Metraj Film Yarışması’nda gösterilecek filmler arasında Albüm, Kalandar Soğuğu, Babamın Kanatları, Mavi Bisiklet, Mezarcı, Mor Ufuklar gibi filmler var.

Antakya 4. Uluslararası Film Festivali yazısına devam et

Hakkı Devrim’i Kaybettik

Basın camiamızın duayen isimlerinden, yazar Hakkı Devrim, 15 Haziran 2016 Çarşamba günü (Bugün) hayatını kaybetti. 1929 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Hakkı Devrim 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dadı ve Anında Görüntü Show adlı TV dizileriyle Kanal-İ-zasyon ve Nisvan: Tarihe Adını Yazdıran Kadınlar adlı sinema filmlerinde rol alan Hakkı Devrim’in cenazesi, 16 Haziran Perşembe günü Levent Afet Yolal Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Kilyos Mezarlığı’nda defnedilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Bir Dahaki Sefere Banka Soyacağız

35. İstanbul Film Festivali Altın Lale ödüllü son çalışması ‘Bin Başlı Canavar / Un Monstruo de Mil Cabezas’ ile sinemalarımıza konuk olan Rodrigo Plá’nın insanı hiçe sayan kapitalist düzen ile mücadelesi devam ediyor. Uruguay asıllı yönetmen ilk çıkışını yaptığı 2007 yapımı ‘Yasak Bölge / La Zona’da halen yaşadığı ve çalıştığı Meksika’da sosyoekonomik eşitsizliği ve sınıflararası uçurumun dehşetini polisiye bir öykü çerçevesinde vermeyi dener. Filme özgün adını veren lüks yerleşim bölgesinin güvenlik sisteminin fırtına nedeniyle hasar görmesinden yararlanan üç gencin varlıklıların bölgesine giriş yapması cinayetle sonuçlanır. Yerel polisle işbirliği halindeki site sakinleri göze göz dişe dişe diş mantığıyla ekibin site içinde saklanmış çocuk yaştaki üyesini elbirliğiyle linç edecektir.

Yönetmenin dört yıl önce yine İstanbul Film Festivali’nde yarışmış bir önceki filmi ‘Gecikme / La Demora’ daha alçak tondan bir sosyal güvenlik ve bürokrasi eleştirisidir. Yetişme çağındaki üç çocuğuyla yaşam kavgası veren Maria, Alzheimer hastası babasını huzurevine yerleştirerek daha güvenli bir işte çalışma arzusundadır. Bu konuda başvurusu geri çevrildiğinde yaşlı adamı sokak ortasında yalnız başına bırakarak kaçar genç kadın. Sıradan bir karakterin yaşamındaki beklenmedik bir patlamanın derinliklerine inmek suretiyle insan zihnine hakim olan zalim gerçekliğin etkisini anlamaya çalıştığını ifade eden Plá’nın sessiz çığlığıdır bu üçüncü uzun metrajı.

Latin Amerikalı sinemacının geçtiğimiz yılın Venedik Film Festivali’nde ‘Venedik Ufukları / Venice Horizons’ bölümünün açılış filmi olan son çalışması çok daha hareketli. Başka bir sosyal bir yaraya parmak basan yapımda bin başlı devasa canavar olarak nitelenen, özel sigorta şirketleri ve onlara bağlı çalışan doktorlar ve sistemdeki adaletsizliğe sessiz kalarak ortak olan devlet bürokrasisi. Sıradan bir vatandaş ile büyük bir şirketin mücadelesini konu alan filmde kanser hastası kocasına uygulanması gereken ilaç tedavisinin onayı için kapı kapı dolaşan Sonia’nın 24 saatine tanık oluyoruz. Daha ellisine varmamış eşi için yaptığı başvurulara olumlu yanıt alamayan genç kadın ‘yaralı hayvan ağlamaz, ısırır’ misali çareyi tabancayı doktorların ve şirket yöneticilerinin kafasına dayamakta bulacaktır.

Sonia’nın oğluna hitaben ‘bir dahaki sefere banka soyacağız’ repliğinden yola çıkarak bir sonraki filminde bankaları ve finansman kuruluşlarını topa tutacağını şimdiden tahmin etmekte güçlük çekmediğimiz Latin Amerikalı sinemacının, gerilimli yüklü saatleri bir Hollywood örneğinden bekleneceği biçimde aksiyona ve aşırı duygusallığa sapmadan anlatabilmesi en büyük erdemi. Tüm filmlerini birlikte kotardığı yazar eşi Lauro Santullo’nun aynı adlı romanından beyazperdeye aktardığı filmde yaşanmış olaylar romanda olduğu gibi öyküye dahil olan farklı karakterlerin öznel bakış açısıyla veriliyor. Öyle ki, ana karakterlerin ve temel olayların gerisinde izleyici konumunda olan yan kişilerin gözlemleriyle yetiniyoruz çoğu kez. Yönetmen taraf tutmuyor, yaşananları neredeyse bir belgesel titizliğiyle yansıtıyor. Uzun planlar kullanıyor, olayların gidişatı içinde dış sesler eşliğinde mahkemedeki tanık ifadelerine yer veriyor. Plá ve Santullo’nun bu çarpıcı biçimsel tercihi filmin İstanbul’da büyük ödüle uzanmasının başta gelen nedeni sanırım.

Bu Kafkaesk bürokrasi öyküsünü görüntüleyen Odei Zabaleta’nın mükemmel çalışması ayrıca övgüye değer. Genç oğulda geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali’nin en iyi yapıtlarından biri olarak anılarımızda iz bırakan ‘Güeros’un genç oyuncusu Sebastián Aguirre ile karşılaşma keyfinin yanı sıra filme damgasını vuran performans, ilk sinema deneyiminde harikalar yaratan Meksika’nın deneyimli tiyatro aktrislerinden Jana Raluy’dan geliyor.

(22 Haziran 2016)

Ferhan Baran

[email protected]

Hayatın Kendi Planları Var

Kördüğüm (Maggie’s Plan)
Yönetmen-Senaryo: Rebecca Miller
Hikâye: Karen Rinaldi
Müzik: Michael Rohatyn
Görüntü: Sam Levy
Oyuncular: Greta Gerwig (Maggie), Ethan Hawke (John), Julianne Moore (Georgette), Travis Fimmel (Guy), Maya Rudolph (Felicia), Bill Hader (Tony), Wallace Shawne (Kliegler), Mina Sundwall (Justine), Jackson Frazer (Paul), Alex Morf (Al)
Yapım: Sony (2015)

Amerikalı yönetmen Rebecca Miller’ın “Kördüğüm”, hayatın gerçekliği içinden mizahı çıkartan sıradışı bir film.

New York, kış… İnsanlara özgüven yönünden cesaret veren bir işte çalışan güzel Maggie, soyadı karışıklığından iki maaş çeki birden alınca soylu bir davranış gösterip çekin geldiği merkeze başvurduğunda aynı soyadı taşıdığı antropolog-yazar John’la karşılaşıyor. O da maaş çekini alamamış. Dostlukları da gelişiyor bu arada. John yazdığı romanın tekstini Maggie’ye veriyor değerlendirmesi için. John evli. Bir kız ve bir oğlan babası. Hırslı eşi Georgette’le iletişimleri zayıflamış. Maggie evli değil ve çocuk sahibi olmak istiyor. Araştırmalarından sonra da turşu üretimcisi Guy’ı bulmuş. Çünkü Guy bir matematikçi ve zeki. Guy, matematikte ilerleyeceğine turşuculuğu seçmiş. Çünkü o, fotoğraftaki bir parçayı değil, bütünü görmek istiyormuş. Bütünü gördüğünü sandığında ya sadece fotoğrafın bir bölümünü görüyorsa?

Guy, Maggie’nin dairesine gelip spermlerini şişeye aktarıyor. Çünkü Maggie, doğal yolla aktarım olursa duygusal bağ olmasından çekiniyor. Tuvalete giden Guy, şişeye fazladan sperm bıraktığını iddia ediyor. Bu erkekler dünyasında bir şehir efsanesi aslında. Yeryüzündeki tüm erkekler her seferinde aynı gram sperm çıkartıyorlar. Ne bir eksik ne bir fazla!.. Maggie, spermi küvette içine şırıngayla enjekte ederken kapı çalıyor. Gelen John. Sonra sevişiyorlar. Üç yıl sonra. Bir melek kadar güzel Lilly olmuş. O sırada John da, eşinden boşanmış ve Maggie’yle evlenmiş. Maggie’nin, güzelliğiyle erkekleri mağlup edecek kadar büyüleyici güzelliği var. Hangi erkek bu güzelliği başıboş bırakabilir ki?

Kimin planları kazanacaktı?

John’un bencilliğini fark eden Maggie, planlarını uygulamaya başlıyor. Ama hayatın da planları vardı. Kimin planları kazanacaktı? Sürprizler filmin sonunda. Yönetmen Rebecca Miller, 1962’de Amerika’da doğdu. Yönetmen, 2005 yapımı “The Ballad of Jack and Rose-Tehlikeli Masumiyet” filminde bir baba – kızın etkileyici hikâyesini çevrecilik etrafında anlatmıştı. Yönetmen Miller, dramı çoğaltacak durumları kadınsı bir dokunuşla ince mizah katarak yumuşatabiliyor. Bu özellikler aslında kadınların genlerinde vardı. İnsanı, zeki ve ince mizahıyla gülümseten 2015 yapımı “Maggie’s Plan-Kördüğüm”, Türkçe adına uygun hoş bir film. Avustralyalı oyuncu Travis Fimmel, ünlü “Vikingler” dizisinde Rognar’ı oynamıştı.

(22 Haziran 2016)

Ali Erden

[email protected]