Çocukluk Korkuları Üzerine Ürkütücü Bir Deneyim

Yeni gösterime giren ‘Evrim / Evolution’ insan evriminin safhalarını tam tersine çevirmeye yönelik hikâyesiyle izleyicisini hayrete düşüren bir yapım. Yönetmen koltuğunda Lucile Hadzihalilovic oturduğunda bu pek de şaşılacak bir durum değil gerçi. Fransız sinemasının deneysel işleriyle bilinen isimlerinden Gaspar Noé ile evli olan yönetmeni 24. İstanbul Film Festivali’nde Uluslarlararası Eleştirmenler Birliği (FIPRESCI) ödülünü kazanmış 2004 yapımı ‘Masumiyet / Innocence’ ile bağrına basmışların uzunca bir süredir beklediği pek yadırgatmayacak bir çalışma üstelik.

Bosna asıllı kadın yönetmen kişisel büyüme sancılarını dışa vurduğu ilk uzun metrajını çocukların gözünden anlatır. Alman yazar Frank Wedekind’in 20. yüzyıl başlarında yayınlanmış ‘Mine – Haha, ya da Genç Kızların Bedensel Eğitimi’ başlıklı kısa romanından uyarlanmıştır ‘Masumiyet’. Sinemacının çocukluğunun geçtiği 60’lı yıllara uyarlanan öykü, ergenlik öncesi yaşlardaki kız çocuklarına özel geniş bir orman arazisi içine konuşlandırılmış gözlerden uzak yatılı okulda geçer. Bir tabut içinde okula kabul edilen küçük kızlar eğitmenlerinin sıkı kontrolü altında jimnastik, bale ve dans eğitimi alırlar. Karşı cinsin yer almadığı bu dünyada kızlar yetenekleri doğrultusunda erkek izleyiciye yönelik gösterilere seçilmek için mücadele verir. Kurallara uymayanın cezalandırıldığı, itaat etmenin mutluluğa giden yol olduğunun vurgulandığı katı eğitim düzenini sorgulayan film, kadının toplum içindeki ikinci sınıf itaatkâr konumunun nasıl şekillendiği üzerine yaman bir eleştiri getirir.

‘Evrim’ yine çocukların bakış açısı üzerinden gelişiyor ancak karayla bağlantısı kesilmiş volkanik adada konuşlanmış beyaz evlerde kalanlar küçük erkek çocuklar bu kez. Film büyüleyici bir deniz dibi manzarasıyla açılır. Güneşin parlak ışığı altında sakin bir şekilde akan yaşamın huzurlu atmosferi küçük Nicolas’ın su altında gördüğü erkek çocuk cesediyle yön değiştirir. Yalnızca kadınlar ve erkek çocukların yaşadığı adada, kendilerine anne dedikleri tek tip soluk giysiler giyinmiş tuhaf bakışlı kadınlar yetiştirmektedir çocukları. Deniz canlılarının sümüksü bileşimiyle beslenen çocuklara mürekkep koyuluğunda bir karışım damla damla verilmektedir. Denizdeki ceset konusunda annesinden tatmin edici bir açıklama alamayan Nicolas adanın hastanesinde tüm çocuklara uygulanan esrarengiz tedaviyi sorgulamaya başlayacaktır.

Hadzihalilovic’in 10 yıllık bir finansman bulma sürecinin ardından çektiği ‘Evrim’ sinemacının çocukluk korkuları ve büyüme sancıları üzerine inşa edilmiş. Henüz 10 yaşındayken apandisiti için ameliyat masasına yatmasının travması öyküyü oluşturmasında etken olmuş. Casablanca kıyısında benzer bir sahil şeridinde geçmiş çocukluğu. Gizemli ses bandına karışan dalga sesleri ve rüzgârın tekinsiz uğultusuna aşinalığı ta çocukluk yıllarına dayanıyor. Lakin kızlar değil erkek çocuklar üzerinden anlatmayı seçmiş huzursuz öyküsünü. Aslında huzursuz kelimesi çok yetersiz, düpedüz bir korku hikâyesi anlatıyor Hadzihalilovic. Ergenlik öncesi erkek çocukların biyolojik deneylere tabi tutulduğunu ve bu çocuklara doğurganlık işlevi kazandırmak üzere çalışmaların yapıldığından bahsedelim ve seyir keyfini bozmamak için ötesini izleyicinin deneyimine bırakalım dilerseniz.

Her halükarda izleyicinin yorumuna açık bir film ‘Evrim’. Yönetmenin temennisi doğrultusunda seyircinin kendi çözümlerini bulması için içinde kaybolmasını istediği türden bir yapım. Fazla söze dökmeden duygusal anlamda ve detaylarda ipuçlarını veren filmde Ridley Scott’ imzalı ‘Yaratık / Alien’ ya da Cronenberg ve Lynch filmlerinin yoğun etkisi hissediliyor. Biyolojik transformasyon motifi H. G. Welles romanı ‘Dr Moreau’nun Adası’nı anımsatıyor. Ancak içerdiği dehşeti ucuz numaralara başvurmadan tartışmaya açmayı başarıyor Hadzihalilovic. Çocukların ‘büyüyünce başımıza neler gelecek’ tedirginliği, kız veya erkek olsun onların kendi kontrolleri dışında bedenlerine müdahale edilmesinin korkusunu etkileyici bir dille veriyor. Kanarya takımadalarından Lanzarote’da yapılan çekimlerde usta Manuel Dacosse’un Max Ernst, Dali ve İtalyan ressam Giorgio de Chirico ilhamlı görüntüleri ile 1920’lerden kalma elektronik çalgı Ondes Martenot’nın (Martenot Dalgaları) kullanıldığı Jesus Diaz ve Zacarias M. de la Riva imzalı ses bandının desteğiyle esrarengiz bir peri masalı inşa ediyor sinemacı. Gece çekimlerinin ağırlıklı olduğu bu benzersiz görsel işitsel şöleni -bizim izlediğimiz Moda Sahnesi benzeri- projeksiyonu mükemmel bir salonda deneyimlemenizi tavsiye ediyoruz.

(05 Haziran 2016)

Ferhan Baran

[email protected]

Patiler Beyazperde Öncesi Hayranları ile Buluştu

03 Haziran’da bütün Türkiye’de vizyona girecek olan Sokak Köpekleri Bal ile Betty filminin İstanbul Galası Eyüp Belediyesi ve Bafra Belediyesi’nin katkıları ile Vialand’da yapıldı. Birçok siyasinin, ünlünün ve iş adamlarının katılmasına rağmen galanın gözdesi sokak köpekleri Bal ile Betty oldu. Filmin küçük oyuncularından Yiğit Türken “Bu filmde rol almam oldukça önemli ama ben filmde gördüklerim ve yaşadıklarımla sokaktaki köpeklerini daha çok seviyorum.” dedi.

Patiler Beyazperde Öncesi Hayranları ile Buluştu yazısına devam et

Kasvetli ve Gerilimli Bilimkurgu

Midnight Special
Yönetmen-Senaryo: Jeff Nichols
Müzik: David Wingo
Görüntü: Adam Stone
Oyuncular: Michael Shannon (Roy), Joel Edgerton (Lucas), Kirsten Dunst (Sarah), Jaeden Lieberher (Alton), Adam Driver (Sevier), Bill Camp (Doak), Scott Haze (Levi), Paul Spark (Ajan Miller), David Jensen (Elden), Sam Shepard (Calvin)
Yapım: Warner Bros. (2015)

Yaratıcı bağımsız yönetmenlerden Jeff Nichols’ın “Midnight Special”, bir çocuğun etrafından uzaylılara bakan çarpıcı bir bilimkurgu.

1978’de Arkansas’ın Little Rock şehrinde doğan Amerikalı bağımsız yönetmenlerden Jeff Nichols, 2011 yapımı sinemaskop “Take Shelter – Sığınak” filminde şizofreni etrafında korkuyu anlatmıştı. 2015 yapımı sinemaskop “Midnight Special” da bir çocuğun etrafından uzaylılara bakan bir bilimkurgu filmi. Teksas’ta başlıyor bu tuhaf hikâye. Calvin Meyer’ın tarikat gibi yönettiği çiftlik, adeta kilisede toplanır gibi ayin yapıyorlar. Ayetleri de İncil’den değil. Sekiz yaşındaki Alton’ın verdiği sayılar. Alton’ı büyüten Calvin. Onun asıl anne ve babası Roy ve Sarah. Roy, çocukluk arkadaşı Lucas’la üç gün önce oğlu Alton’ı kaçırmış. Bu gerilim ve merak yüklü film, yol filmine de dönüşüyor.

Alton’ı bulmak…

FBI, bir geceyarısı çiftliğe baskın yapıyor. FBI ajanı Miller’la Ulusal Güvenlik’ten (NSA) Paul Sevier sorgulara başlıyor. Sevier, zeki ve Roy’la Lucas’ın Alton’ı nereye götüreceklerini çözüyor. Aldığı notlar ve sayılar bir koordinat gibi yeri tespit ediyor. Öte tarafta gecenin içinde yol alırken, yolda bir kaza olduğu için duran Lucas, yardım ederken gelen polis arabası trajedi yaşatıyor. Roy, bazı anlarda acımasız ve öfkeli bir insan. Üstelik tabancası da var. Alton, ışıktan etkilendiği için özel gözlük takıyor sürekli. Lucas, Alton’ın hayal gücü gelişmesi için de ona çizgi romanlar veriyor. Roy, oğlunun gerçeklerin içinde olmasını istiyor. Sonra yolları Sarah’ya uğruyor. Sarah, oğlunu seyretmeye de doyamıyor. Peşlerinde çiftlikten Roak ve Levi de var. Bu da her şeyi değiştirse de finaldeki olayı değiştiremiyor.

Yönetmen Nichols, filmindeki gizemleri ve gerilimleri, sakin bir kamera kullanımıyla yansıtmış. Bu sakinlik karakterlerine de sinmiş sanki. Fonda duyulan müzikler de bu sakinliğe yardımcı oluyor. Filmin kasvetli atmosferinde toplanmış bu sakinlikler içinde sürekli bir merak duygusunun içinde sona doğru gidiliyor. Filmde çiftlik gerçek anlamda gizemli kalmış. Nichols’ı sinema yolculuğuna katmak iyi olabilir sinemaseverler için. Filmin neden orijinal adıyla gösterildiğini çözemedik.

(05 Temmuz 2016)

Ali Erden

[email protected]