Emperyal Sinema

Vergi kutsaldır. Vergi vermek kutsal bir görevdir. Vergisiz bir ülke yönetilemez. Devlet vergiyi topluma hizmet için toplar. Vergi gelirleriyle hizmet üretir.

Amerikan sineması önceleri New York’ta filmler üretiyordu. New York Eyaletindeki yüksek bulan film yapımcıları vergilerin daha düşük olduğu California’ya taşınarak kutsal orman bölgesine yerleştiler. Hollywood böyle doğdu ve Amerikan sinemasının markası oldu. (Tıpkı İstanbul’da Yeşilçam Sokağına yerleşen yerli film yapımcıları nedeniyle Yeşilçam’ın Türk sinemasının marka ismi olması gibi.)

Sermaye kendine uygun koşulların olduğu bölgeye göç etti (Şimdilerde de sanayi sermayesinin üretimlerin daha ucuz olduğu ülkelere göç etmesi gibi). Merkezi devlete az vergi vermek sermaye için kazançlı bir seçimdir. Kaybeden devlet, kazanan sermayedir (kapitalisttir). Bu bir şekilde vergi kaçırmaktır. Devletin hizmet üretmek için gereksindiği vergi kazançlarına az katılmaktır. Ama Hollywood bu seçiminin diyetini Devlete ürettiği filmlerle ödeme yoluna gitmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri halkı göçmen bir halktır. Geldikleri bölgelerden, ülkelerden dilleriyle, inançlarıyla, kültürleriyle, kimlikleriyle yeni yurtları olan Amerika’ya yerleşmişlerdir. Bunların, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olarak Amerikalı olmaları gerekmektedir. İşte Hollywood böyle karışık toplumsal yapıdaki bir ülkeyi Amerikan kimliğinde birleştirmek ve bütünleştirmek için görev almış ve işini fazlasıyla iyi yapmış, hâlâ da yapmaktadır. Üstelik bu görevini Amerika dışındaki ülkelere de yaymış ora insanlarını da Amerikalı yapmaya çaba harcamıştır.

Hollywood, Amerikan imparatorluğunun hizmetinde emperyal bir sinema olarak görevini sürdürmektedir.

*****

Hollywood Bütün her yere metalaştırdığı filmler satarak para kazanırken, Amerikan kimliğini yayarak ideolojik bir işlevi de yerine getirmektedir. Bu arada bir şey daha yapmaktadır. Belli bir sinema modelini küreselleştirmektedir.

ABD her iki dünya savaşının dışında kalmıştır. Bu şu demektir: Hollywood film üretimini kesintisiz sürdürmüştür. Oysa Avrupa sineması savaşlar nedeniyle duraklamalar yaşar ve ancak savaşlar sonrası 40’lı yıllarda kendisini toparlayıp tekrar filmler yapmaya başlar. Ayrıca Avrupa ülkeleri köklü sanat ve kültür geçmişleriyle sinemayı anlama, tanımlama uğraşı da verir. “Sinema nedir, nasıl olmalıdır?” sorularına yanıt arar, kuramsal çalışmalar, yayınlar yapar. Avrupa ülkeleri Kendi ulusal kimliklerine uyan filmler peşindedir. Hollywood bir çeşit Amerikan kimliğinin propagandasını taparken Avrupa sinema çevreleri sinemanın sanatsal ve kültürel boyutlarını tartışmaktadır. ABD pragmatiktir, Avrupa kuramcıdır.

ABD’de Hollywood öncelikle herkese, her kesime ulaşabilecek bir sinema peşindedir. Ancak böyle bir sinema ticari olabilir ve ona yatırım yapılabilir. Herkese ulaşabilen bir sinema, herkese kimlik de (ideoloji) taşır. Yani parayla kimlik satılır.

Öykülerin kurgusu ve sinema dili en basit konumdadır. Herkes kolayca seyreder ve anlar. Standarttır. Ticari malların standartları olmak zorundadır. Avrupa Kuramsal olarak sinemayı tartışırken Hollywood Avrupa ülkelerine filmlerini satar, kendi model sinemasını pazarlar, örnek oluşturur. Aydın çevreleri sinemayı anlamaya çalışırken, sermaye çevreleri sinema alanına ilgi gösterir, filmler para kazandırmaktadır ve yeni bir yatırım alanıdır. Sinemaya yatırım ve ticari kazanç olarak bakar. Filmlerin ticari olası gerekir. Aydınların ve kültür çevrelerinin böyle bir derdi yoktur, ama sermayenin vardır. Ticari Avrupa sineması yatırımcıları Hollywood’u kendilerine örnek alırlar. Her devlet kendi toplumu için uygun bulduğu sinemanın peşine düşer, yapımcıları bir şekilde yönlendirir. Ve Avrupa’da ulusal ticari sinemalar gelişir. Anlatım dili Hollywood dilidir, standarttır. Bu dil “sanat” filmleri için de geçerli olur. Ve sinema okullarında bu dille film çekme öğretilir. İçerik tartışılır, dil tartışılmaz. Bu tür sinemasal anlatım dili bütün dünya ülkelerinde de geçerli olur.

Nerden, nereye? Hollywood’dan bütün dünya ülkeleri sinemalarına… Daha ne olsun? Her sinema Hollywood diliyle konuşuyor. Seyirciler ancak bu dilden anlıyor. Başak bir dille yapılan filmler genel seyirciye çok zor ulaşıyor (ulaşamıyor), ticari olamıyor, yatırımcıların ilgisini çekmiyor. Hollywood anlayışı bütün dünya sinema seyircilerini ele geçirmiş durumda.

Hollywood küresel, emperyal bir sinema olmaya devam ediyor…

(31 Ocak 2016)

Engin Ayça