İktidar, her nerede olursa olsun, ailede baba, okulda öğretmen veya müdür, askerde komutan, işte şef veya patron, evde eş veya çocuklar (artık hangisi daha bir dominantsa) yaşamı belirlediği gibi öne çıkardıkları da oluyor, gizledikleri de… Sahi, siz de aynı duyguları yaşayıp, aynı şeylerle yüz yüze gelmenin haklı şaşkınlığını yaşamıyor musunuz? Evde, olanlara; işte, konuşulanlara; gazetelerde yazılanlara bir bakın isterseniz. İnanılmaz bir hareketlilik var ve siz –ister istemez- bu hareketliliği görüp bildiğiniz, yaşadığınız halde sesinizi çıkar(a)mıyorsunuz.
Toplumsal tabu…
Bizim ülkemizde, insanlar namus uğruna birbirini öldürür, ama ‘namusluluk’ tabudur. Kimseye bırakın bir şey demeyi, ima bile edemezsiniz. Bu, diğer toplumlarda da benzer bir tabu kuşkusuz. Bilinir, ama ses çıkarılmaz. Rivayet edilir, üzerine konuşulmaz. Sizin başınıza gelse bile başkasının yaşadığı bir şeymiş gibi aktarırsınız.
Hatırlarsınız, bir filmde olumsuz bir örnek üzerine Hamamcılar Odası itiraz üstüne itiraz etmişti. Bir hemşire dolayısıyla sağlıkçılar ayağa kalkmıştı. Örnekleri çoğaltmak mümkün… işte son günlerde Diyanet Başkanlığı’nın sitesi üzerinden yürütülen kampanya da benzer bir tabuydu.
Ses çıkarılmaz, “Aman benim başıma gelmesin de…” diyerek görmezden gelinir.
Boston Globe…
Yerel bir gazetenin başına gelen ilk Bostonlu olmayan yayın yönetmeni, gerçekten de radikal bir kararla, yıllar önce duyulmuş bir konunun araştırılmasını ister. Böylece de filmimiz başlar…
Bırakın araştırmacı gazeteciliği, doğru düzgün gazetecilik de yapılmadığı için, bizdeki birçok gazete, televizyonlar, radyolar, dergiler aynı haberi neredeyse sözcüğü sözcüğüne aynı veriyor, hiçbiri de o konunun üzerine gitmek bir tarafa, işlemiyor bile.
Tom McCarthy’nin yönettiği, başrollerini Mark Ruffalo, Michael Keaton, Rachel McAdams, Liev Schreiber, John Slattery, Stanley Tucci, Brian d’Arcy James ve Billy Crudup’ın paylaştığı Spotlight, belki de bizim başımızda olmadığı için daha kolay izleniyor. Nasılsa bizim başımıza gelmez! Gerçek bir konunun yine gerçek bir gazete tarafından işlendiği bu filmin senaryosunu Tom McCarthy ile Josh Singer birlikte kaleme almış. Alabildiğine gerçekçi görüntüleri dolayısıyla görüntü yönetmeni Masanobu Takayanagi’ye dikkatinizi çekmek isterim.
Nefes bile almadan…
Gerçek bir olaya dayanan ve film ekibinin de gerçekçi olmasına özen gösterdiği filmde araştırmacı gazetecilerin yaşadığı tüm sorunlar gözler önüne seriliyor. Çocuğu için kaygılanan baba istediği kadar gazeteci olsun. O tedirginliği siz de yaşıyorsunuz… Sahi, ölümle bile tehdit edilebilirler. Amaç ve hedef yanlışı ortaya çıkarmak, halkın “tabu” diye kabul ettiği için diğerlerinin dilediğince at koşturmalarını engellemek.
Kısa bir süre sonra dağıtılacak Oscar ödüllerine altı dalda, (“En İyi Film”, “En İyi Orijinal Senaryo”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu”, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ve “En İyi Kurgu”) aday olan Spotlight, çağdaş gazetecilikle birlikte demokrat bir yaşamı da sorguluyor. Doğaldır ki herkes için pamuk ipliğine bağlı bir nokta var ve yine çok doğaldır ki insanların geldikleri yerden tutun da, inanışlarına, çalışmalarına hatta evli olup olmamalarına kadar her şey sorgulanıyor istemeseniz de… Sahi, sizi yaptığınız işle mi yargılasınlar yoksa dinsel, kültürel, milli kökenlerinizle mi?
Bu soruların yanıtını, bence Spotlight’ı izledikten sonra bir kez daha kendinizi tartıp öyle verin.
(28 Ocak 2016)
Korkut Akın