Anne ve Özgürlük

Son filmi ‘Mommy’ ile sinemalarımızı ziyaret eden Xavier Dolan’ın gençlik enerjisinden etkilenmemek mümkün değil. Kanadalı gencecik sinemacı 2008 yılında ilk filmini çektiğinde 19 yaşındadır. ‘Annemi Öldürdüm / J’ai Tué Ma Mère’ adını taşıyan bu otobiyografik deneme yönetmenin 15 – 16 yaşlarını sıcağı sıcağına kaleme aldığı ilk çalışmasıdır. Başrolde bizzat kendisinin yer aldığı terapi nitelindeki bu ilk film, genç Hubert’in ergenlik acıları, mesafeli annesiyle yolunda gitmeyen ilişkisi ve eşcinselliği ortaya çıktığında yatılı bir okula gönderilişinin hikâyesini şaşırtıcı bir beceriyle aktarır. Klasik ödipal rüzgârların estiği bu ana oğul ilişkisinde aşk ve nefret, şiddet ile duygusallık yan yanadır. Anneye olan derin aşkı Guy de Maupassant’ın sözcükleriyle dillendirir Dolan: ‘Biz annemizi tanımadan severiz, bunun ne denli derin bir sevgi olduğunu son hoşçakalda idrak ederiz’.

Daha sonra çektiği üç filmiyle stilini geliştiren genç sinemacı ‘Mommy’ ile ilk filminin sularına dönüyor, ergen yaşta delikanlı ile annesinin hikâyesine kaldığı yerden devam ediyor. Değişmez oyuncusu ve hayal perisi Anne Dorval bir kez daha anne rolünde ama bu defa baskıcı olmayan daha sevecen ve özgürlükçü bir kadın. Dikkat bozukluğu ve hiperaktivite tanısı konmuş 15 yaşındaki oğlunu yönetmenin yeni keşfi Antoine – Olivier Pilon çok başarılı bir yorumla canlandırıyor.

‘Mommy’ yerinde duramayan Steve’in ruhunun ve bedeninin uzantısı haline gelmiş enerji patlaması halinde yol alıyor. Oğlunun sağlık sorunları bir yana parasal olarak da zor durumda bulunan orta alt sınıftan annenin ve kabına sığamayan oğulun sıkışmışlığını çok yerinde bir buluşla 1:1 kare format tercihiyle perdeye yansıtmayı tercih eden Dolan, ana ile oğulun hareketli dünyasına depresif komşu kadının katılmasıyla üç kişilik alternatif bir aile inşa ediyor. Geçirdiği bunalım sonucu iki yıldır konuşma güçlüğü çeken (yönetmenin bir diğer gözde oyuncusu Suzanne Clément’ın canlandırdığı) Kyla eşi ve kızıyla kuramadığı iletişimi kuruyor komşu evde. Üçlünün birlikte yaşamın tadını çıkardığı bir bölümde Steve elleriyle rasyoyu büyütüyor ve nadir sorunsuz anları geniş ekran izlemeye başlıyoruz. Ortaya çıkan dertlerle rasyo yeniden küçülüyor ancak küçük ailemiz kendilerine nefes alacak alanlar açmada umutlarını yitirmiyor.

Mommy aşk ve onun getirdikleri üzerine bir film. Genç oğulun annesine ve kendisi üzerinde beklenmedik bir otorite kuracak (bir nevi baba rolünü üstlenecek) komşu kadına cinsel imalarından daha öne çıkıyor Steve’in sevgiye olan gereksinimi. Anne Diane aralarındaki ilişkiyi oğluna şöyle açıklıyor filmin bir yerinde: ‘Anneler oğullarını sevmeyi hiç bırakmaz. Bundan sonra tek ihtimal seni daha çok sevecek olmam’ diyor ve ilave ediyor ‘ancak sen beni giderek daha az seveceksin, doğal düzen böyle işliyor. Belki birgün beni sevmeyi bırakabirsin ama sen hep benim önceliğim olarak kalacaksın’.

‘Mommy’yi mutlaka izleyin. Senaryodan kurguya, müzik seçimine hatta kostüm tasarımına kadar filminde imzası olan Xavier Dolan’ın perdeden taşan enerjisini içinizde hissedin. François Truffaut’nun otobiyografik Antoine Doinel’inin 2010’lar versiyonu gencin özgürlük mücadelesine tanıklık edin. Dolan Fransız Yeni Dalga’sının gerçek bir mirasçısı. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde dedesi yaşındaki Jean – Luc Godard ile birlikte ödüllendirilmesi bu açıdan anlamlı.

(22 Şubat 2015)

Ferhan Baran

[email protected]