25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Soma’nın Anısına: İnci Dişli Kardeşim

Ankara Uluslararası Film Festivali, Soma’yı unutmuyor, unutturmuyor. Festival, programına aldığı madencilerin yaşamını anlatan belgeseli yarın izleyicilerle buluşturacak. Soma’da yaşanan maden faciası Türkiye’nin belleğinde acısını korurken, Ankara Uluslararası Film Festivali de bu acıya ortak olmak için programına aldığı Zonguldak madencilerinin yaşamından bir kesit sunan İnci Dişli Kardeşim belgeselini gösterecek. Gül Büyükbeşe’nin çalışması, babadan oğula aktarılan, sert dünyayı gözler önüne seriyor. Madencilerin yaşamından gerçek bir kesit sunan bu belgesel 08 Haziran 2014 Pazar günü 10:00’da Goethe Enstitüsü’nde (Alman Kültür Merkezi) izlenebilir.

İzmir’de Hong Kong Film Panorama

Hezarfen Film Galeri – İzmir, Hong Kong Ekonomi ve Ticaret Dairesi işbirliğiyle, Hong Kong’un yükselen sinemasından sekiz filmlik özel bir seçki sunuyor. Seçkideki filmler arasında 2013 yılında Hong Kong Film Ödülleri kapsamında En İyi Kurgu, Senaryo, Film, Yönetmen, Ses Sasarımı, Görüntü Yönetmeni ödüllerini ve Shanghai Film Eleştirmenleri Ödülünü alan Soğuk Savaş ve En İyi Sanat Yönetmeni ödülünü alan Son Baron yer alıyor.

İzmir’de Hong Kong Film Panorama yazısına devam et

Documentarist Başladı

Documentarist 7. İstanbul Belgesel Günleri, 06 Haziran 2014 akşamı Hollanda Başkonsolosluğu’nda yapılan açılış töreniyle başladı. Gecede, festival yönetmenlerinden Emel Çelebi ve Hollanda Başkonsolosu Robert Schuddeboom’un açılış konuşmasının ardından Johan van der Keuken’in Beppie adlı filmi gösterildi. 07 – 12 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek gösterimlerin biletleri MyBilet’ten ve salon girişlerinden temin edilebiliyor.

Documentarist Başladı yazısına devam et

İnsan Sermayesi

Paolo Virzi’nin yönettiği ve Fabrizio Bentivoglio, Valeria Golino, Valeria Bruni Tedeschi ile Fabrizio Gifuni’nin oynadığı İnsan Sermayesi (Il Capitale Umano – Human Capital), önümüzdeki aylarda Filmartı Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Yer Milano, İtalya. Noel arifesi eve dönen bir bisikletliye bir jip çarpar ve kaçar. O gece ne olmuştur? Bu kaza zengin Bernaschi ailesi ile iflâsın eşiğindeki Rovelli ailesinin kaderini değiştirecektir? Bu göz alıcı dram, kaderleri trafik kazası ile birbirine bağlanan iki ailenin öyküsünü ele alıyor. İtalya’nın zengin kuzey kesiminde geçen hikâye, üç bölüm, üç farklı karakter ve üç bakış açısı ile anlatılıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

İnsan Sermayesi yazısına devam et

Pıtırcık Tatilde Filmi İçin Küçük Seslendirmeciler Aranıyor

Pıtırcık’ın maceraları devam ediyor. Filma Ltd. ithalatı, Bir Film dağıtımıyla 11 Temmuz 2014 tarihinde seyirciyle buluşacak olan Pıtırcık Tatilde (Les Vacances du Petit Nicolas) filminde Pıtırcık’ın arkadaşlarından ikisinin sesi olacak çocuklar aranıyor. Laurent Tirard’ın yönettiği filmin konusu şöyle: Pıtırcık, annesi, babası ve anneannesi ile birlikte tatil yapmak üzere yola çıkar ve Güzel Kıyı Otel’ine yerleşirler. Pıtırcık deniz kenarında Cafcaf, Hımbıl, Paytak, Ağlak ve Kırpık lâkaplı yeni arkadaşlar edinir. Bir de, kocaman açtığı gözleriyle kendisini her yerde takip eden Cimcime adlı küçük bir kızla tanışır. Pıtırcık, arkadaşları ve ailesi arasında hiç unutmayacağı bir tatil geçirecektir.

La French

Cedric Jimenez’in yönettiği ve Jean Dujardin, Celine Sallette, Gilles Lellouche ile Benoit Magimel’in oynadığı La French, önümüzdeki aylarda D Productions tarafından vizyona çıkarılıyor.
70’ler Marsilya… ABD’ye uyuşturucu ithal eden en büyük yer ve dünyada uyuşturucu trafiğinin en yoğun olduğu bölgelerden biri. Gerçek hikâyeden uyarlanan film, tüm zamanların en büyük uyuşturucu organizasyonunu ve bu şebekeyi ortadan kaldırmak için yapılanları gözler önüne seriyor. The Artist filmindeki başarısı ile adından sıkça söz ettiren usta oyuncu Jean Dujardin, bu kez şebekeyi ortadan kaldırmaya çalışan polis rolünde karşımıza çıkıyor.

La French yazısına devam et

25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Bugün: 07 Haziran Cumartesi

15 Haziran’a kadar devam edecek olan 25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde bugün (07 Haziran), Kızılay Büyülüfener Sineması’nda 14:00’de Ben Kendim ve Annem, 19:00’da Walesa, 21:30’da Al Doilea Joc ve Brazil gösteriliyor. Saat 11:00’den itibaren Kızılay Büyülüfener Sineması’nda ayrıca Festilab kapsamında Mariusz Wilczynski ile Masterclass etkinliği yapılacak. Polonya Canlandırmaları 16:30’da Kızılay Büyülüfener Sineması’nın 4. salonunda ücretsiz olarak izlenebilecek. Goethe Enstitüsü’nde 12:30’da Dünyadan Kısalar, 15:00’dan itibaren ise Türkiye’de Video Sanatının 40 Yılından 40 Video yine ücretsiz gösterilecek.

25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Bugün: 07 Haziran Cumartesi yazısına devam et

25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nden Görkemli Açılış

Ankara Uluslararası Film Festivali görkemli bir törenle açıldı. Cumhurbaşkanlığı Konser Salonu’nda yapılan açılışta festival onur ödülleri dağıtıldı. Aziz Nesin Emek Ödülü Hülya Koçyiğit’e, Sanat Çınarı Ödülü ünlü balerin Meriç Sümen’e ve Kitle İletişimi Ödülü ise Mehmet Başman nezninde Sevda – Cenap and Müzik Vakfı’na verildi. Başman’a ödülü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengin Gökmen, Meriç Sümen’e ise eski Kültür Bakanlarından Talat Halman verdi.

25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nden Görkemli Açılış yazısına devam et

Türkiye En İyi 100 Türk Filmini Seçiyor

Fuat Uzkınay tarafından 1914’te çekilen Ayestefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı adlı belgesel ile başlayan Türk Sineması bu yıl 100. yaşını Kutluyor. Birçok başarılı ve gurur verici yapımı bizlere armağan eden Türk Sineması’nın En İyi 100 Filmi Kültür Bakanlığı’nın organizasyonuyla sinemaseverlerin oylarıyla seçiliyor. Akademisyenler, meslek birlikleri ve sivil toplum kuruluşları tarafından belirlenen filmler oylamanız için sizi bekliyor. 01 Eylül’e kadar sürecek ve En İyi 100 Türk Filminin belirleneceği oylamanın sonuçları düzenlenecek özel bir gece ile kamuoyuna duyurulacak.Gecede seçilen “En İyi 100 Türk Filmi”ne ait afiş ve görüntüler de bir sergi ile sinemaseverlerle buluşturulacak.

Yabancılaşmış Şehirli Ruhlardan Kalan

Kış Uykusu
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Senaryo: Nuri Bilge Ceylan-Ebru Ceylan
Görüntü: Gökhan Tiryaki
Oyuncular: Haluk Bilginer (Aydın), Demet Akbağ (Necla), Melisa Sözen (Nihal), Ayber Pekcan (Hidayet), Nejat İşler (İsmail), Serhat Kılıç (Hamdi), Tamer Levent (Suavi), Nadir Sarıbacak (Levent), Mehmet Ali Nuroğlu (Timur), Emirhan Doruktutan (İlyas), Rabia Özel (Fatma), Fatma Deniz Yıldız (Sevda)
Yapım: 2014, NBC Film & Zeynofilm (Türkiye)-Memento Films Production (Fransa)-Bredok Filmproduction (Almanya).

Nuri Bilge Ceylan’ın, 67. Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye” kazanan “Kış Uykusu”, çarpıcı görselliğin yanında kederli ve mizah yüklü.

Kapadokya… Üç insan. Aydın, eski bir tiyatro oyuncusu. Ünlenmemiş. Ama onurla ayakta kaldığını düşünmüş hep. Dizilerde oynamadığı için de gurur duyuyor. Babadan kalmış buradaki otele sığınmış. Yerel gazetede köşe yazılarında Anadolu insanını yazabildiğini düşünüyor. Aydın isminin simge yüklü, hatta ironik olduğunu fark ediyorsunuz filmin derinliğinde dolaşırken. Çok içen kocasından ayrılmış çevirmen kız kardeşi Necla da otelde. İkisi entelektüel tartışmalara girişiyorlar ara sıra. Bir de Nihal var. Nihal de, Aydın’ın genç eşi. O da kendini buralardaki hayır işlerine adamış. Yönetmenin, bu üç insanın çevresinde dolanan kamerasıyla mutsuzluğa ve kederlere dokundurtuyor. Nuri Bilge Ceylan’ın sinema ve Cannes yolculuğunun zirve noktalarına ulaştığı 2014 yapımı “Kış Uykusu”, yabancılaşmış şehirli insanların Anadolu’ya bakışını şaşkınlıkla yansıtıyor. Bu bakış on yıllardır hiç değişmedi. Daima kibirli, sonsuza kadar uzak ve hiç bitmeyecek yabancılaşmayla. Bu film, 67. Cannes Film Festivali’nde önce FIPRESCI ödülünü aldı. Ardından en büyüğünü, “Altın Palmiye”yi kazandı. 1982 yılında Yılmaz Güney ustanın “Yol” filmi bu onura ulaşmıştı. Filmi Şerif Gören yönetse de onun ruhu yoktu filmde. 1990’da Ankara mahreçli “Beyazperde” dergisine o talihsiz röportajı verince yapayalnız kalmıştı sonra. Gören o röportajda, “Hapishaneden atmak kolay” demişti ve kederlere sürüklemişti. Hakiki “Altın Palmiye” ve onuru Yılmaz Güney’indi her zaman.

Kış kuşatırken…

Babadan miras kalmış Kapadokya’daki oteli işleten Aydın, sabah dolaşmalarından sonra otele döndüğünde, motosikletli gezgin gencin atları sormasıyla yılkı atlarının peşine düşüyor. Otelin her şeyiyle ilgilenen Hidayet’le yılkı atlarını yakalayıp satan çiftliğe gidiyor. Yılkı atlarına Amerika ve Avrupa’da “mustang” dendiğini de hatırlamalı. Dönerken kasabada bir ilkokul çocuğuyla, İlyas’la göz göze geliyor Aydın. Bu İlyas cipe taş atıp camı kırıyor. İlyas’ı evlerine götürdüklerinde hiç bilmediği gerçekliklerle karşılaşıyor Aydın. Her şeye yukarıdan bakan yazıları ve fikirleriyle Anadolu insanını yansıttığını düşünen Aydın, İsmail ve ailesini gördüğünde hemen bir şeylerin farkına varmasa da aslında bu onu yavaş yavaş ve farkına varmadan az da olsa olgunlaştırıyor. Ama bu olgunlaşma neye yarayacak kimse bilmiyor. Aydın bile. İlyas’ın babası maden işçisi İsmail, karısı Sevda’ya askıntılık yapanlarla kavga etmiş, hapis yatmış ve şimdi işsiz ve hep içen bir insan. Kardeşi imam Hamdi’nin desteğiyle tutunmaya çabalıyorlar. Kirayı ödeyemedikleri için icra gelmiş ve kimi eşyaları almış. Aydın, icra memurlarının işi hallettiğini düşünüyor. Ama geride kalanlara ne oluyordu? Hayatın, doğanın, “fıtratın” adaletiyle mi yorumlamalıydı? Aydın’ın hayatına, Hamdi aracılığıyla İsmail ve ailesi de giriyor. Ama anlamak ve yorumlamak yabancılaşmış aydın kibriyle hemen olmuyor.

Aydın’ın otelin az dışında kendi sığınağı var. Ofis gibi kullandığı burada bilgisayarıyla Anadolu insanı üstüne yazılarını yazıp duruyor. Duvarlara tiyatro afişleri asmış Aydın. Zaman zaman Necla’yla yazıları üstüne konuşuyorlar. Necla, aslında Nihal’den de pek hoşlanmıyor. Can sıkıntısından, boşandığı hep sarhoş kocasını düşünmekten zihninde “kötülük” üstüne teori de geliştiriyor Necla. Kötülere dokunmadan onlara vicdanı hatırlatacak durumlar yaratılabilir miydi? Kötülük, ahlâk normlarına sokulup tek bir tanımı yapılabilir miydi? Aydın’ın Hitler yorumu kötülüğün başka bir yüzünü mü gösteriyordu? Aydın’ın yerel gazetedeki yazılarını hep öven Necla, Aydın’ın imam Hamdi’yi öne çıkaran yukarıdan bakışlı yazısından sonra ona küçük eleştiri getirince bazı şeyler de su yüzüne çıkmaya başlıyor. Belki de Aydın’ın içindeki isyanı dışarı çıkartıyor bu. Ya Nihal? Mutsuz. Hayır işleriyse sığınağı onun. Köylerde harap olmuş okulların tamiratı için yardım topluyorlar. Otelde, kocasından habersiz toplantı yapınca burada da bazı şeyler yukarı çıkmaya başlıyor. Bekâr öğretmen Levent, Aydın’ı kıskandırıyor mu? Nihal’i etkileyebilir miydi Levent? Aydın ve Nihal, ayrı odalarda kalıyorlar ve sanki cinsel hayatları yok. İyi bir sevişme bazı şeyleri çözer miydi? Aydın, onların yardımı nasıl topladıklarını anlamaya çabalıyor önce. Karısının hayatı ve insanları tanımadığını ortaya çıkartarak, İstanbul’a gitmek için tren istasyonuna gidiyor lapa lapa karlar yağarken. Geride de yüklü bir bağış bırakıyor Aydın. Hidayet’le istasyona giden Aydın vazgeçiyor ve burada en yakın bulduğu Suavi’nin çiftliğinde buluyor kendini. Suavi, burada şehri hatırlatan tek insan belki de Aydın’a. Sığınak gibi. Suavi, ölen karısının boşluğunu dolduramayan, onu özleyen biri. Levent de geliyor oraya. Bazen Levent’le ava çıkıyormuş Levent. Onlar içerken, Nihal içindeki şefkatle İsmail’in evine gidiyor. Aydın’ın bıraktığı parayı vermek için. Bu sekansta gerçekten çarpıcı bir an yaşanıyor, şehirli ve Anadolu çatışmasıyla. Şehirliler daima bir şeyi unutacaklar. O da, onur ve gururdu. Zenginler, paralarıyla vicdanı da satın alabileceklerini düşünüyorlardı? Film, sinemamızın yıllardır unuttuğu yoksulluğu içtenlikli yansıtıyor.

Bu fotoğraflar çarpıcı…

Bu büyük filmin içinde dolaşırken, etkileyici anlar ve çarpıcı fotoğraflarla baş başa kalıyorsunuz. Sinemaskop görüntüler estetik anlamda büyü saçıyor perdeden. Yılkı atının yakalandığı sahne sinemamızdan sinemaya küçük bir armağan gibiydi. Gri bulutlar altındaki dış mekânlarda alabildiğine geniş açıyla yansıyan fotoğraflar, dış mekândan da alan derinliğini yansıtıyor. Kocaman perdede gözleriniz adeta dolaşıp duruyor çerçevenin bir köşesinden diğerine. Doğal ışık, insanı izlenimci bir tablonun içine çekiyor dış mekânlarda sanki. İç mekânlardaysa dramatik ışık parçalanmaları yer yer dışavurumcu estetiği hissettiriyor. Dışavurumcu ve izlenimci estetikler birbirine uzaklar. Yönetmen, bu iki farklı estetikle kontrast oluşturarak, şehirli ve Anadolulu zıtlığına, kültürel farklılıklarına metafor yapıyor. Gökhan Tiryaki’nin heyecan verici kameramanlardan biri olduğunu belirtelim. Karlı atmosfer, Kapadokya’dan değil, Kars kırsalından perdeye yansımış. Kar insana iki duyguyu birden yaşatıyor. Hem romantik hem de kasvetli. Av sahnesi metafor yüklüydü. Aydın, vurduğu tavşanla neyi öldürüyordu? Elbette feministler, Ceylan ustanın kadınlara sert bakış fırlattıklarını iddia edebilirler. İddia etsinler. Büyük Alman yönetmen Fritz Lang da kadınlara biraz mesafeli bakardı. Ama Lang da, Ceylan da kadınlara seviyor. Filmde, özellikle Hamdi karakteri muhteşemdi. Elbette Hidayet karakteri de. Filmdeki diyalogların da çok sağlam olduğunu belirtmeliyiz. Bu diyaloglar, filmi birkaç defa gördükten sonra derinliğine dokundurabilen diyaloglar. Üstünde çok çalışıldığı fark ediliyor. Senaryo çok iyi yazılmış. Yönetmen filmin fonunda Schubert’in hüzün yüklü piyano tınılarını seyircilere göndermiş. Son bölümlerde keman sesler de duyuluyor. Ceylan ustanın bu filmini, bir Blake Edwards filmindeki kadar kahkahalar atarak izliyorsunuz yabancılaşarak. Filmdeki tüm oyunculara selâm gönderiyoruz. Haluk Bilginer hayatının en büyük oyununu ortaya koyuyor bu filmle. “Kış Uykusu” bir başyapıt ve sadece sinema perdesinde bu atmosferin içinde dolaşabiliyorsunuz. Üç saatin nasıl geçip gittiğini anlamıyorsunuz bile. Filmin adının da metafor yüklü olduğunu belirtelim. Film, Çehov hikâyelerinden ilham almış, hatırlatalım.

(13 Haziran 2014)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

9. SineMardin Uluslararası Film Festivali’nde Bugün: 06 Haziran Cuma

Bu yıl 9. kez kapılarını açan SineMardin Uluslararası Film Festivali devam ediyor. Festival kapsamında 06 Haziran Cuma günü (bugün) SineMardin Gösteri Salonu’nda 15:00’de Kesişen Hayatlar (Circles); 17:15’de Sen Şarkılarını Söyle ve 19:15’de Sefer Tası (Lunchbox) gösterilecek. Srdan Golubovic’in yönettiği Kesişen Hayatlar’ın konusu şöyle: Bosna Savaşı sırasında Sırp askeri Marko, silâh arkadaşlarının Müslüman bir sivile yaptığı kötü muameleyi durdurur. Aradan 12 yıl geçer, savaş biter fakat Marko’nun bu hareketinin açtığı derin yaralar kapanmaz. Aksine bu kadar zaman sonra hepsi bir kez daha bu olayla karşı karşıya kalacaktır.