Godzilla’nın Düşündürdükleri

Hollywood’un yaş ortalaması giderek düşen hedef izleyici kitlesi için uluslararası pazara sunduğu birbirinden gösterişli yapımlar, MARVEL karakterlerini döne döne bilmem kaç parti tükettikten sonra iştahla farklı kültürlerin mitlerine dadanmaya devam ediyor. Amerikan Sinema Endüstrisi’nin gişe hasılatı açısından en bereketli mevsimi olan yaz sezonunun yeni bombası ünlü Japon kültü ‘Godzilla’.

Efsanevi Japon canavarının doğuşu tam 60 yıl öncesine dayanıyor. Godzilla ya da ada folklorundan aldığı özgün adıyla Gojira, İkinci Dünya Savaşı’ndan muazzam yıkımla çıkmış ve ardından uzun yıllar ABD işgalini ve tahakkümünü yaşamış olan Japon toplumunun, nükleer yıkıma isyan çığlığıdır. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılmış atom bombaları ve izleyen yıllarda Pasifik’te yapılan nükleer denemeler sonucu birikmiş radyoaktif serpintiyle beslenmiş ve okyanusun derinliklerinden yeniden yeryüzüne çıkmış milyonlarca yıl öncesinin soyu tükenmiş dinozorlar takımından bu dev mahlûkat, nükleer yıkımın taze dehşetini yaşamış yerel izleyici tarafından atom bombasının ürünü olarak kabul edilerek ilgiyle izlenmiş, izleyen yıllarda otuza yakın devam filmi çekilmek suretiyle Amerikan işgalinden yeni sıyrılmış Japon Sinema Endüstrisi için bir marka haline gelmiştir. 1954 yapımı filmin gördüğü olağanüstü ilgi üzerine iki yıl sonra Amerikalı oyuncuların yer aldığı sahnelerin eklenmesiyle ‘Godzilla’ adıyla bizde de gösterilmiş bir Hollywood versiyonu piyasaya sürülmüştür.

Muazzam miktarda atomik radyasyonu soğurduğu saptanan, denizdeki gemileri yuttuktan sonra karaya çıkarak şehirleri yıkıp geçen dev yaratık 1998 yılında bir kez daha tutar Hollywood’un yolunu. Lakin dönemin gözde aksiyon yönetmeni Roland Emmerich’in filmi beklenen ilgiyi görmez.

Hollywood 16 yıl aradan sonra ‘Godzilla’ya daha garantili formüllerle yaklaşmış. Büyük yapımcı/dağıtımcı stüdyolardan Warner Bros. ile 2005 yılında başlayan işbirliği döneminde Christopher Nolan yönetmenliğindeki ‘Batman’ serisi ya da ‘Başlangıç / Inception’ gibi hem izleyici hem de eleştirmenlerce kabul görmüş hitlere imzasını atmış Legendary Pictures, özel efekt tasarımcılığından yetişmiş, yazar ve yönetmenliğin yanı sıra kamerayı bizzat kullandığı -bizde ‘İstila’ adıyla gösterilmiş- 2010 yapımı mütevazi ‘The Monsters’ ile canavarlar alemini görselleştirmede yeteneğini kabul ettirmiş yönetmen Gareth Edwards ile anlaşmış. NASA’nın dünya dışı örnekleri taşıyan uzay sondasının Meksika üzerinde parçalanması sonucu yeryüzüne yayılan yaratıkların istilasını kısıtlı imkânlarla etkileyici bir biçimde anlatmış olan genç İngiliz sinemacı, bu defa emrine sunulmuş 160 milyon dolarlık bütçeyle manevra alanını genişletmiş. İlk uyarlamanın akibetine uğramamak ve gişeyi garantiye almak adına sadece Godzilla ile yetinilmemiş, ‘Alien’ serisinden esinlenildiği çok belli MUTO adı verilmiş erkeği uçabilen iki başka yaratık öyküye dahil edilmiş. Godzilla’nın farklı türdeki diğer yaratıklarla kapışmasının ana eksenini oluşturduğu bu taze yapımın üç boyutlu hengamesi içinde insanların (ve de Juliette Binoche, Sally Hawkins gibi siz okurların da bu filmde ne işleri var diye rahatlıkla sorabileceğiniz saygın oyuncuların) figüran konumuna indiği ‘Transformers’ benzeri bir devler kapışması izlediğimiz.

Spielberg ve Lucas filmleriyle büyümüş Edwards’ın ustalarının yaratıcı düzeyine yaklaşamadığını söyleyebiliriz ilk ağızda. Ancak günümüzde stüdyo müdahalesinin doruğa çıktığı bu tür yapımlarda yönetmenliğin sınırlarını da tahmin edemediğimizden hakkını yemeyelim genç sinemacının. O şimdiden 100 milyon dolara vurmuş ilk üç günün hasılatıyla sevine dursun. Alan razı, satan razı, stüdyo devam filminin çekim anlaşmasını imzalamış bile. Beni asıl düşündüren orijinal yapımın nükleer felâket endişesi taşıyan mesajının yerinde yeller esmesi. 1954 yapımı özgün yapım, nükleer denemeleri durdurun çığlığıyla sona ermekteydi. Hollywood yapımcılarının böyle bir derdi yok. Arada Sovyetler Birliği’nin sonunu getiren facia yaşanmış, Çernobil ve çevresi hayalet şehre dönüşmüş. Reaktörlerin patlayışını, koskoca santralin çöküşünü, sonrasında radyasyon yüklü bir değil üç dev yaratığın dünyayı birbirine katışını telefondan mesaj çekerek, keyifle mısır patlatarak izleyen seyircinin de hiç umurunda değil bunlar. Soma’da korkunç ihmaller sonucu yaşanan facianın hemen ertesinde, bu felâketin sorumlularının ülkemizin başka yörelerinde nükleer santral kurmak için hazırlandıklarını düşünerek ürperdim bir süre.

(19 Mayıs 2014)

Ferhan Baran

[email protected]