Menekşe’den Önce Belgeselinin Basın Gösterimi, Soner Yalçın’ın Katılımıyla Gerçekleşti

Gazeteci yazar Soner Yalçın’ın, Sivas katliamını anlatan Menekşe’den Önce adlı belgeselinin basın gösterimi, Yalçın’ın katılımıyla 12 Eylül 2013 Çarşamba günü Levent Cinemaximum Kanyon Sineması’nda gerçekleşti. Soner Yalçın’ın, Oda TV davasından tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmeden önce çekimlerine başladığı, daha sonra isteği üzerine arkadaşları tarafından tamamlanan belgeselin gösteriminin ardından basın mensuplarının soruları yanıtlandı. 20 Eylül’de seyirciyle buluşacak olan Menekşe’den Önce, 02 Temmuz 1993’te, köktendinciler tarafından, aydın ve sanatçılara karşı gerçekleştirilen Sivas katliamını, hiç görmediği abla ve ağabeyini katliamda kaybeden Menekşe üzerinden anlatıyor.

Altın Koza’da Brezilya Sineması

Dünyanın yüzölçümü bakımından en büyük, kültürel açıdan en zengin ülkelerinden Brezilya, geçtiğimiz Haziran ayında başlayan halk ayaklanması ile yeniden şekilleniyor. 20. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamındaki “Karnaval Yok, Futbol Yok” başlıklı bölüm ülkenin tarihinde hiç eksik olmayan toplumsal çalkantılara sinemasıyla ayna tutuyor. Brezilya sineması deyince ilk akla gelen isim olan Glauber Rocha’nın ünlü üçlemesinin tamamı Türkiye’de ilk kez Altın Koza’da sinemaseverlerle buluşacak. Sinema tarihine geçen bu üçleme Tanrı ve Şeytan Güneşin Ülkesinde (Deus e o Diabo na Terra do Sol), Kızgın Toprak (Terra em Transe) ve Kötülüğün Ejderi Savaşçı Azize Karşı (Antonio das Mortes) filmlerinden oluşuyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Altın Koza’da Brezilya Sineması yazısına devam et

    CAVA Enstitü’den Ustalar Geçidi

    2012 – 2013 sezonunu başarılı bir şekilde tamamlayan CAVA Enstitü; bu sezon çalışmalarını genişleterek Ankara’nın orta yerine, kent odaklı bir sinema merkezine taşıyor: Büyülü Fener Sinemaları. Yeni sinema alanındaki çalışmalarını derinleştiren CAVA Enstitü, 20 Ekim 2013 – 05 Ocak 2014 tarihleri arasında “Film Stüdyosu” Masterclass programı ile sinemaseverlere kaçırılmayacak bir ustalar geçidi sunuyor. Program Yönetmenliğini Tufan Taştan’ın gerçekleştireceği Masterclass; Ezel Akay, Ercan Kesal, Güven Kıraç, Cahit Berkay, Yüksel Aksu, Gökhan Tiryaki, Özcan Alper, Ümit Ünal, Natali Yeres, Emin Alper, Belmin Söylemez, Çiçek Kahraman, Feza Çaldıran, Thomas Balkenhol, Engin Altıntaş ve Yamaç Okur gibi sinemanın güçlü isimlerini ağırlayacak.

    senaryoekibi.com Ekim Dönemi Online Yazarlık Eğitimlerine Kayıtlar Başladı

    2012 yılında Türkiye’nin internet üzerinden ilk senaryo yazarlığı eğitimini düzenleyen senaryoekibi.com, her geçen gün yazarlık eğitimlerini genişletiyor. Ekim ayında internet üzerinde 4 farklı eğitim düzenliyor. Tüm eğitimler internet üzerinden canlı olarak veriliyor. Eğitmen ve öğrenciler kamera ve mikrofonlarıyla beraber aynı anda internet üzerinden konferansa bağlanıyorlar. Kullanılan konferans programı beyaz tahta, sunum, masaüstü paylaşımı, internet, video izletme gibi özelliklere sahip, böylece etkin biçimde ders işlenebiliyor. Katılımcılar kendilerini sınıf ortamında hissediyorlar.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Web Sitesi
  • We’re The Millers

    Etraf komedi filmi kaynıyor olabilir; fakat sinemaseverler iyi bir komedi filmi bulmanın ne kadar zor olduğunu bilir. Oyuncuları iyi olacak, sevilebilen samimi karakterleri olacak, “burası çok saçmaydı” dedirtmeyecek, arada seyirciyi şaşırtacak, çıkışında yüzünde ufak bir gülümseme bırakacak… Bir filmin bunları ve daha da fazlasını bünyesinde barındırması çok inanılır değildir ve her komedi bunu başaramaz. Bu yüzden ayda yılda bir rastlanılan The Hangover (2009), Ted (2012) ve The Heat (2013) gibi komedi filmleri, diğerlerinden “farklı” bir tatta olduğu için gişe getirileri de yüksek olur. We’re The Millers da ülkesi Amerika’da vizyona girdiği ilk dört haftada yüz milyon Dolar barajını aşarak benim dikkatimi çekmiş ve vizyondayken görmem gerektiğini düşündüğüm filmler arasına girmişti.

    We’re The Millers’ta uyuşturucu satıcısı David Clark’ın (Jason Sudeikis) hikâyesini izliyoruz. David, patronuna olan borcunu kapatmak için onun önerdiği uyuşturucu kaçakçılığı işini kabûl etmek zorunda kalır ve sınırdan geçerken göze batmamak için de bir aile babası rolüne bürünmesinin iyi olacağını düşünür. Bunun için deneyimli striptizci Rose (Jennifer Aniston), karşı cinsle tecrübe yaşama konusunda çekingen on sekiz yaşındaki Kenny (Will Poulter) ve evden kaçmış asi ergen tipli Casey’den (Emma Roberts) yardım ister.

    Mrs. Doubtfire (1993), White Chicks (2004) ve She’s The Man (2006) filmlerinde olduğu gibi bilinçli olarak farklı bir kimliğe bürünen karakterlerin başından geçen komik olaylar silsilesi tanımıyla basit bir ana konuya indirgenebilecek filmin en büyük başarısı karakterlerini sevdirebilmesi. Komedinin en önemli kozlarından birisinin oyuncuları olduğunu düşünürsek eldeki malzemeyi dozajlı mimik ve jestlere dönüştüren kaliteli oyuncular çoğu zaman senaryonun önüne geçerek izleyiciye karakteri sevdiren ana unsur olur. Başroldeki Jason Sudeikis sonunda Hollywood’a büyük komedyenler armağan eden Saturday Night Live’ın kaymağını yemeye başlamış gibi gözüküyor. Ünlü komedi filmlerinde genelde küçük rollerde görmeye alıştığımız oyuncu, rolüne çok yakışmış. Jennifer Aniston, Jennifer Aniston olmakta yine çok başarılı ve Jason Sudeikis ile dinamik bir ikili oluşturuyorlar. İkili sayesinde Danny ve Rose’u önemsemeniz ve yolculuklarının keyfini sürmeniz çok kolay oluyor. Yeni keşif sayılabilecek Will Poulter, “nerd”/salak/talihsiz tiplemesinde gayet başarılı ve selefi Christopher Mintz-Plasse gibi bir kariyer süreceğe benziyor. Ailedeki en zayıf halka ise sanki başka bir filmden çıkıp gelmiş gibi duran Emma Roberts. Güzel aktris karaktere kendine özgü bir şey katmadığını hissettiyor ve komediyi elinde tutma ve sürdürmede Sudeikis-Aniston-Poulter üçlüsünün çok gerisinde kalıyor. Kathryn Hahn ise yine iyi bir komedyen ve yardımcı, tamamlayıcı oyuncu olduğunu gösteriyor.

    Bir noktada yol filmi olarak nitelendirebileceğimiz We’re The Millers, karakterlerini yakınlaştırırken Hollywood komedi ve romantik komedilerinin suyunu çıkardığı “ilişkileri dramatize etme” ve “kapanışa yaklaşırken duygusala bağlama” olaylarına sadece göz kırpmakla yetiniyor ve karakterlerinin değişim süreçlerini izleyicinin gözüne sokmuyor. Film, başlangıcından itibaren çabucak ilerlemeye başlıyor ve gereksiz sahnelerle izleyici sıkmadan bitiveriyor. Buna rağmen, bol ve düzeyli kahkahaların arasında, komedi filmlerinin düştüğü birkaç hatayı da esgeçmiyor. Filmin sonunda karakterlerin geçirdiği değişimlere paralel olarak verilmesi gereken “güçlü”, “yürekli” ve “akıllı” sıfatları tıpkı Emma Roberts gibi farklı bir filmden gelme havası yaratıyor. Ayrıca yönetmen, karakterlerini düşürdüğü yaratıcı kötü durumların bazılarını çok basit, inandırıcılıktan uzak çözümlerle takip ediyor. Dolayısıyla “hop, karavanın altından birileri çıkınca sınır görevlisini konudan TAMAMEN uzaklaştıralım”, “hop, bilim projesi diye bahane bulalım ve koskoca narkotikçi bundan gıdım şüphelenmesin”, “hop havada atılıp tutulan tabanca tam yerine nişan alsın” gibi basit hamleler We’re The Millers gibi iddialı bir yapıma yakışmıyor.

    We’re The Millers, komedi filmlerine uygulanan genel yöntem uygulanarak fazla düşünmeden izlenirse iyi vakit geçirilebilir. Gelmesi muhtemel devam filmine de bu filmde gülünen pek çok sahne hatırlanarak gidilir mi, gidilir. Ne olur ne olmaz; ne kadar düşük beklenti, o kadar fazla keyif.

    Puanı: 7/10.

    (20 Eylül 2013)

    Kemal Doğukan Sağbaş