Amerikan Solu Geçmişle Hesaplaşıyor

‘Geçmişin Sırları / The Company You Keep’, yetmişli yıllardaki popülaritesini 80’lerde başladığı yönetmenlik kariyeriyle sürdüren Amerikan sinemasının simge figürlerinden Robert Redford’ın son çalışması. İlerlemiş yaşına rağmen film çekmeyi sürdüren Redford’ın ilk kez geçtiğimiz yıl Venedik Şenliği’nde gösterilmiş olan filmi, ülkesinin yakın tarihine ışık tutması açısından ilginç bir deneme.

Akademisyen yazar Neil Gordon’ın kurgusal romanından serbest olarak uyarlanmış olan film, FBI’ın yıllar sonra izine ulaştığı yetmişli yılların militan grubu ‘The Weather Underground’ elemanlarının geçmişle hesaplaşması üzerine. Bob Dylan’a ait bir şarkı sözünden aldıkları (‘You don’t need a weatherman to know which way the wind blows / Rüzgârın nereden eseceğini bilmek için hava durumu uzmanına ihtiyacın yoktur’) ‘Weatherman’ adıyla da anılan grup soğuk savaş döneminin etkin figürlerindendir. Afrikalı Amerikan siyahi kesimin sivil haklar mücadelesi sürerken, ülkenin büyük bir çoğunluğun karşı çıktığı Vietnam savaşına sürüklendiği yıllardır bunlar. Savaş muhaliflerinin lideri konumundaki ‘Demokratik Öğrenci Birliği / Students for a Democratic Society (SDS)’nin şiddet içermeyen protestoları savaşı sona erdirmeye, binlerce gencin kanun zoruyla Vietnam batağına gönderilmesini durdurmaya yetmez. Barışçıl protestolar, oturma eylemleri devlet güçleri tarafından şiddetle karşılık görür. Kent ve Jackson State üniversiteleri’nde kanlı olaylar yaşanır. Hayal kırıklığı içindeki bir grup SDS üyesi ‘Weatherman’ bünyesinde bir araya gelir. Onlara göre Amerika’nın Vietnam’a müdahalesini bitirmenin en etkin yolu savaşın ülke dahiline çekilmesidir. Savaş karşıtı hareket böylece şiddet yolunu seçer, Kongre ve Dışişleri binası gibi devlet dairelerinin bombalanması eylemleri gerçekleştirilir. İş çığrından çıkar, banka soygunları başlar ve sivil kurbanlar verilmeye başlanır.

Neil Gordon’ın kurgusal romanı, eski militan, şimdinin saygın avukatının yetişkin kızına farklı kişiler ve farklı bakış açılarıyla yazılmış e-mail’ler aracılığıyla fırtınalı geçmişin izini sürer. Gordon taraf tutmayan soğukkanlı bir dönem araştırması peşindedir.

Redford’ın hikâyesi, aynı grubun üyesi Sharon Solarz’ın (Susan Sarandon) kimliğinin ortaya çıkmasıyla başlar. Bunu takiben genç bir gazetecinin (Shia LaBeouf) araştırmasıyla topluluğun farklı kimliklerle gizlenmiş diğer üyeleri birer birer açığa çıkar. Bizzat Redford’ın canlandırdığı avukat Jim Grant’ın -ya da gerçek kimliğiyle Nick Sloan’ın- izini kaybettirme çabaları ve ülkenin dört bir yanına dağılmış eski yoldaşları ile hesaplaşması üzerinedir bundan sonrası.

Redford sağlam bir başlangıç yapıyor. Sharon Slarz ile genç gazetecinin cezaevindeki görüşmelerinin yer aldığı etkileyici bölümde, Susan Sarandon’ın enfes yorumuyla tarafını belli ediyor. ‘Çoğumuz kötülükten uzak yaşadık’ der Slarz. ‘Tüm dünyada parçası olmak istediğimiz bir devrim rüzgârı esiyor, hükümetimiz Uzak Doğu’da milyonlarca insanı katlediyor ve bizler haberler ve dergilerde korkunç fotoğraflara tanık oluyorduk. Delirmiştik, ne yapacağımızı bilemiyorduk. Protesto ettik, kafalarımız kırıldı. Yaşıtımız gençler hükümetimiz tarafından kampüslerde öldürüldü. Ve olaylar gittikçe şiddetlendi. Hükümetimiz soykırım yaparken, evde otursaydık asıl şiddet bu olurdu’ diye devam eder ve sorar genç muhabire: ‘Peki sen ne için her şeyi göze alırsın?’
Y kuşağı temsilcisi gazeteci çocuk cevap veremez.

Redford bu bölümün vaad ettiklerinin üzerine daha fazla gitmemiş. Yakınlarda Wall Street direnişi deneyiminden geçmiş 90’lar kuşağının yakın geçmişi nasıl yorumladığı üzerine geliştirmemiş hikâyesini. Filmin geri kalanı yaşlı avukatın FBI’dan kaçısı ve eski bir gönül hikâyesi üzerine yoğunlaşmış. Bu nedenle eksik kalmış bir çalışma ‘Geçmişin Sırları’. Yine de bir döneme ışık tutan, yetmişlerdeki şiddet eylemlerinin Amerikan solu üzerindeki etkileri üzerine kafa yormak için ilginç bir deneyim.

(28 Ağustos 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com