Bilimkurguya Kara Film Tadı

Wolverine (The Wolverine)
Yönetmen: James Mangold
Karakterler: Stan Lee-Jack Kirby
Senaryo: Mark Bomback-Scott Frank-Christopher McQuarrie
Müzik: Marco Beltrami
Görüntü: Ross Emery
Oyuncular: Hugh Jackman (Logan / Wolverine), Tao Okamoto (Mariko), Rila Fukushima (Yukio), Svetlana Khodchenkova (Viper), Famke Janssen (Jean), Hal Yamanouchi (Yashida), Hiroyiko Sanada (Shingen)
Yapım: Fox-Marvel (2013)

Sinemaya bağımsız filmlerle giren Amerikalı yönetmen James Mangold, “X-Men” serisinden “Wolverine” bilimkurgusunu üç boyutlu çekmiş. Hikâye ve mekânlarsa Japonya’dan.

Bir mutant olan Wolverine, Logan adını kullanıyor. Ebedî hayatın da derinlerinde Logan. Zaman, onun için etrafındaki insanlar gibi geçip gitmiyor. İnsanlar doğuyorlar, büyüyorlar, belki aile kuruyorlar ve sonunda da kaçınılmaz olarak ihtiyarlayıp ömürlerini tamamlıyorlar. Logan için her an ve geçen onlarca yıl aynı. Hiç yaşlanmıyor. Zihninde belki de en çok ölümü büyütmüş. Sıradan ölümlü insanlar her şeyi çoğu zaman doğal akışında yaşıyorlar. Yumruğundan keskin bıçaklar çıkan Logan, ölümsüz ve yaraları da kendi kendine hemen tedavi oluyor. Film, 1945 yılında Nagazaki yakınlarındaki Furyo’da, yani Japon esir kampında açılıyor. Amerikalılar, Hiroşima’nın ardından atom bombasını Nagazaki’ye atıyorlar. Siren sesleri duyuluyor öncesinde. Subay Yashida, telaşla esir Amerikalıların tutulduğu yerlerin kapılarını açıyor. Biri daha var. Logan da kuyunun içinde hapsedilmiş. Kamp komutanları harakiri yapıp intihar ediyorlar. Yashida içim yaşamak daha ağır basıyor. Logan, Yashida’nın hayatını kurtarıyor. Hikâye günümüze geliyor. Ormanda mağara adamı gibi yaşayan Logan, kâbuslarında Jean’ı görüyor ve ölmek üzerine takıntı içinde zihninin derinliklerinde. Onlarca yıl geçmesine rağmen mutant olan Logan’ın fiziği aynı. Ormanda ayıyla da ittifak kurmuş. Ayı zehirli okla öldürülünce hayatta kalan avcıyı barda bulunca o sırada Japonya’dan mangadan fırlamış Yukio’yla karşılaşıyor Logan. Yukio, onu yıllar önce ölümden kurtardığı Yashida’ya götürmek için gelmiş. Yashida ölüm döşeğinde çünkü.

Logan, Tokyo’ya geldiğinde bunun bir vedadan daha ötesi olduğunu öğreniyor. Yashida, kurduğu dev teknoloji imparatorluğu sayesinde Logan’ı ölümlü yapabileceğini söylüyor. Bunun karşılığında da ebedi hayatı kendi bünyesine geçirmek istiyor yaşlı Yashida. Japon mafyası Yakuza da, torunu güzel Mariko’yu ortadan kaldırmak istiyor. Onun da nedeni ortaya çıkıyor hemen. Yaşlı Yashida, öldüğünde teknoloji imparatorluğunu Mariko’ya bırakmak istiyor. Mariko’nun babası Shingen ihtiraslı bir insan. Kızının, hükümet içinde sivrilen Adalet Bakanı’yla evlenmesi için baskı da kurmuş. Siyaset üzerinden de ülkeye hâkim olmak istiyor Shingen. Ama Yashida’nın tapınaktaki cenaze töreninde her şey başka yerlere gidiyor ve film birden kara film ruhuna bürünüyor. Elbette bu bilimkurgunun içinde macera ve aksiyon da bolca yer alıyor.

Bağımsız filmlerden Hollywood’a…

1963 New York doğumlu James Mangold, 1995 yapımı bağımsız “Heavy-Şişman” filmiyle heyecan vermişti sinemaseverlere. 1997’de Sylvester Stallone, Robert de Niro, Harvey Keitel gibi Hollywood’un üç büyüğüyle bağımsız “Cop Land-Güçlüler Bölgesi” filmini de yaptı. Mangold, haklı olarak kendine yeni bir yol seçti ve Hollywood’un gişe yapabilecek filmlerine yöneldi. Paran olmayınca faturalarını kimse ödemiyor. Yönetmene saygı duyulmalı. Mangold’ın ilk üç filmini sinema perdesinde gördük. Mangold, 2013 yapımı “The Wolverine-Wolverine” filminde “Şişman”daki karakter derinliklerine ulaşabilmiş. Mangold, gerçekten ilk filminden çok şeyler kazanmış. “Wolverine” filmi bir bilimkurgu. Derinleşen hikâye ve karmaşıklaşan karakterler bu bilimkurguya kara film ruhu katıyorlar. Yönetmen bunu yaparken, aksiyon ve macerayı da bir tarafa bırakmıyor. Logan ve seyirci, hikâyenin içine düştüğünde, ne kadar da karmaşık olaylar ve insan ilişkilerinin olduğunu fark ediyorlar. Uzakdoğu’nun kadim bilgeliği, yüzyıllar içinde oluşmuş yaşam kültürleri ve gelenekleri batıya çok uzak. Tüm bunlar, ekonomik ve teknolojik olarak batıyla aynı yede olan Japonya’da yaşanıyor. Hem modern hem de gelenekçi. Ama bir şey hiç değişmiyor. O da ihtiras. Para ve onun getirdiği imtiyaz her kültürde aynı. Mangold, bu filmine kara film ruhu katarken buna kamera çevirmiş. Shingen, yaşlı Yashida’nın endüstri imparatorluğunu kızı Mariko’ya bıraktığını öğrenmiş. Bu kadar güç genç bir insana bırakılabilir mi? Shingen üzerinde kuşkular yoğunlaşıyor zihinsel olarak.

Aksiyon dolu macera…

Gerçekten hikâye karmaşık olarak gelişiyor. Bu durum, merak duygusunu çoğaltarak gerilimi de arttırıyor. Ama bu karışık durumlar olurken aksiyon da sürekli kendini hatırlatıyor. Filmin giriş bölümüyle geniş final anlarındaki aksiyon çarpıcı. Ama, en heyecan verici anlarsa hızlı tren üzerindeki dövüş sahnesiydi. Üç boyutlu perdede atmosferin içine düşüp koltuğa çivileniyorsunuz. Viper ve Yukio karakterlerinin filme zenginlik kattığını da belirtelim. Yılan dilli Viper, kara filmlerdeki bir “femme fatale”, yani öldüren kadın. Üstelik de sarışın. Yukio, tam anlamıyla Japon çizgi romanı Manga’dan gelmiş gibi. Yashida, Yukio’yu küçükken çöplükte yemek ararken bulmuş, sonra da yanına almış torunu Mariko’ya arkadaş olması için. Filmde elbette Yakuzalar ve samuraylar da var. Çünkü bu coğrafya Japonya. Yakuzaların devlet içine de nüfuz ettiğini hissettiriyor yönetmen. Son jenerik yazıları akıp giderken salonu hemen terk etmeyin. Filmin bir sürprizi olabilir. Stan Lee ve Jack Kirby’nin Marvel’den çıkan ortak çizgi romanını, sinemanın önemli yönetmenlerden Bryan Singer, 2000 yılında “X-Men” adıyla uyarlamıştı. Yine Singer 2003 yapımı “X-2” devam filmini de yaptı. Aslında bu seri, George Lucas’ın “Star Wars-Yıldız Savaşları” bilimkurgusunun yolundan giderek hikâyesine gerçeklik katmaya çabalıyor. “X-Men” serisi, sinemada özel bir yerde olabilir. Zaman içinde bu bilimkurgu serisi belki daha da anlamlaşacak. Bu serinin önceki filmlerini DVD arşivine katmak gerek. Bu serinin, “Star Wars” gibi bir bilimkurgu klâsiğine dönüşecekmiş gibi bir his var.

(25 Temmuz 2013)

Ali Erden

[email protected]