Taş Mektep
Yönetmen: Altan Dönmez
Senaryo: Hazan Toma
Müzik: Alpay Göltekin
Görüntü: Bülent Özer
Oyuncular: Bora Aktaş (Mehmet), Ayça Varlıer (Güzide), Orhan Kılıç (Tevfik), Elit İşcan (Mina), Hazım Körmükçü (Tarık Nuri), Can Kolukısa (Abbas Emmi), Atsız Karaduman (Reşit), Mehmet Atay (Gregor), Ümit Fırat (Niko), Gülay Kip (Armen), Serkan Kuru (Mustafa Kemal), Ömer Güney (Hacı), Barış Küçükgüler (İsmail), Gamze Akyüz (Münevver), Onur Özaydın (Cemil), Yağız Atakan Savaş (Aleko), Esvet Şahin (Yusuf), Feride Çetin (Gülnar)
Yapım: Statü Film (2012)
Altan Dönmez’in ilk film “Taş Mektep”, zaman zaman insanı etkileyen bir Kurtuluş Savaşı filmi. Diyaloglarının çoğu iyi işlenmediği filmde, abartılı diyaloglar hayal kırıklığı yaratıyor. Filmdeki en iyi tarafsa küçük hikâyelerin yansıyışı.
Film, Yunan ordusunun istilâsıyla başlıyor. Köyleri basan Yunan askerleri, köylüleri gördükleri yerde acımadan ateş ediyorlar. Askerler, istilâ ettikleri yerlerde her şeye de el koyuyor. Bursa’da Yunan subayı, Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi’nin türbesine hakaret eder gibi dalınca bu Anadolu’da infial yaratıyor. Kayseri’deki Taş Mektep Sultanisi’nin öğrencilerini de kızdırıyor. Bazı Rumlar ve Ermeniler, işgâlcilerle bir oluyor. Hatta onlarla işbirliği yapan Türkler de var. Tarık Nuri de bunlardan biri. Tarık Nuri, elde ettiği bilgileri Rumlara ve Ermenilere veriyor. Yunanlıların da işleri kolaylaşıyor. Taş Mektep’in öğrencilerinden Mehmet, penceredeki Rum kızı Mina’ya aşık. Okulun müdiresi de Güzide. Okulda bir de Abbas emmi var. Güngörmüş Abbas, cepheye hemen gitmek isteyen gençleri sakinleştiriyor. Bütün bunlar olurken okula Tevfik yüzbaşı geliyor. Ankara’daki Meclis, Kayseri’ye taşınması emri verilmiş. En uygun yer de Taş Mektep. Yüzbaşı, cepheye gitmek için heyecanlı gençlere küçük talimler yaptırırken Güzide’yle de aralarında aşk ateşi yanmaya başlıyor. Savaş olsa da nazik insanların devri o zamanlar. Şunu belirtelim, filmden yansıyan aşklar gerçekten nazik. Günümüzdeki derinliksiz aşkları üzerinden bakınca anlaşılamayabilir bu. Çünkü günümüzde insan ilişkileri çok sert. Her şey alabildiğine yavaş ve aşkın tüm ritüelleri yaşanıyor. Filmdeki kaba diyalogları ve duyguları okşayan tarafları unuttuğunuzda, insanlara dair küçük hikâyeler gerçekten sıcaklık veriyor. Çoğu yerde iyi işlenmemiş diyaloglar ve bununla gelen abartılı oyunculuklar, iyi yakalanmış bazı hikâyeleri de alıp götürüyor maalesef. Bu abartılı haller, bir yerden sonra müsamereden öteye gitmiyor. Üç milyonluk bütçesi olan bu film, sanatsal tarafları öne çıkartarak gişeyi sağlama alamazdı. Gişenin garantisi duyguları okşamaktı. Ama, birkaç zaman sonra tüm bu abartılı haller eserin handikapı olacak. Hatta tebessüm bile yaptıracak. Kurtuluş Savaşı’na duyulan saygıya rağmen.
Küçük hikâyeler…
Mehmet, Taş Mektep’in öğrencilerinden. Büyük aşkı da Rum Mina. Savaş aşklarını yaşamalarını engelliyor. Bir genç aşk daha var. Onların aşkı hemen ortaya çıkmıyor. Telci Reşit’n küçük oğlu İsmail, bu dünyadaki en masum aşkla Tarık Nuri’nin kızı Münevver’e mahçup biçimde aşık. Hastalıklar çeken Yusuf’la da Münevver kardeş. Reşit’in büyük oğlu Cemil cephede ve birkaç askerle beraber firar etmiş. Cemil, evinden ve ailesinden yıllarca uzak cephelerde savaşmaktan yorulmuş. Onun firar etmesi de insani. Diğer askerler gibi. Mina’nın abisi Aleko, trajediyi başlatan genç oluyor. Patlattığı bomba, Kayseri’deki Taş Mektep Sultanisi’nin 63 öğrencisini cepheye götürüyor. Gençler, 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi’nde savaşarak ölüyorlar. Hepsi acemi. Bu okul, 1883’te öğrenime açılmış. Cumhuriyet döneminde bu okul, şöhretler lisesi diye anılıyor. Ülkemizde hiçbir lise, sonradan hepsi tanınmış olan öğrenci okutmadı. Galatasaray Lisesi bile. Cephe sahnelerinin yer yer çarpıcı olduğunu belirtmeliyiz. Final bölümü insanın gözlerini dolduruyor, belirtelim. Filmin estetiği genel olarak iyi olsa da bazen kendinizi televizyon dizisi estetiğinin içindeymiş gibi de hissedebilirsiniz. Fonda duyulan müzikler de duyguları okşuyor. Yönetmen Altan Dönmez, başrolünde Türkan Şoray’ın oynadığı “Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam” dizisini yönetmişti. Dönmez, kameramanlıktan yönetmenliğe geçti. Ayça Varlıer, “Kalbim 4 Mevsim” televizyon dizisinde oynamıştı en son. Oyuncu, Fatih Hacıosmanoğlu’nun 2007’deki “Taş Yastık” filminde de görünmüştü. Feride Çetin’i, Hasan Tolga Pulat’ın 2011 yapımı “Güzel Günler Göreceğiz” filminden hatırlayabilirsiniz. Penceredeki kız Elit İşcan, “Küçük Kadınlar” dizisinde göründü, sonra da Reha Erdem’in 2008 yapımı “Hayat Var” filminde iyi bir oyunculuk sundu. Sinemamız genç oyuncular kazanıyor.
(18 Şubat 2013)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com