Çiğdem Vitrinel’in Geriye Kalan filmini seyrettim. Filmin sonuna yaklaşırken, -daha önce olmamasına karşın- film bana François Trauffaut’un La Peau Douce filmini çağrıştırdı, hatırlattı. Tabii ki Vitrinel’in filmi bir La Peau Douce uyarlaması değil… Önce Trauffaut’un filmini -kısaca- hatırlarsak, “Evli, yaşı ilerlemiş, çeşitli yerleri gezerek, katıldığı toplantılarda edebiyat yorumları, eleştirileri yapan bir adam… Bir gezisinde, kaldığı otelde genç bir kız ile karşılaşır, kızı yaşında olabilecek… Aralarında bir ilişki başlar ve ilişki bir süre sonra bitecektir. Kız zaten ilişkiyi uzun boylu sürdürecek değildir ama adamın karısı olayı öğrenir ve giydiği (beyaz) pardösünün içine sakladığı tüfek ile adamın gittiği Café’ye gider ve her zaman oturduğu masasında otururken tüfek ile adamı vurarak, oturduğu sandalyede, bacaklarının arasına aldığı, dipçiğini yere koyduğu tüfeği ile beklemeye başlar.” (Bu arada şunu belirteyim, La Peau Douce isimli film bizde ilk önce Tatlı Deri diye anılmış, ticari sinemalarda ise Yumuşak Ten ismi ile gösterilmişti. Trauffaut, ülkemize geldiğinde, kendisine bu film ile ilgili olarak sorulan “Kadın kocasını neden tüfekle öldürdü, başka silâhla öldüremez mi?” idi şeklindeki soruya, “Eğer, tüfek yerine başka bir silâh kullanılma durumunda kalsa idim, bu filmi çekmezdim” diye cevap verir.)
İmdi, Vitrinel’in filmine gelirsek, evli (ve bir çocuklu) doktor koca, hastanede birlikte çalıştığı dul (ve çocuklu) kadın doktor ile ilişkiye girer. Doktor, bir zaman önce boşanmak istediğinde, karısı “intihar ederim” tehdidi ile kocasını bu düşüncesinden vaz geçirmiştir. Kadın, doktor kocasının yeni bir ilişki içinde olduğunu öğrenince, kadının izini bulmaya çalışır, bulur da… Kocasının anahtarını alarak (örneğini yaptırır) kadının evine girer, bir kısım özel eşyayı kullanır ve yatağı bozarak -özellikle- bırakır. Eve dönen kadın, düzelttiği yatağı bozulmuş görünce çocuğunu sorgular. Banyoda yanan bir mum… ve bir süre sonra sevgilisi doktor adama, “duvarların içinden gözetlendiği” izlenimi edindiğini söyler. Sorulması üzerine de bunu bir “erkeğin” yaptığını düşündüğünü. Sonra, kadın, sevgilisine, “ilişkiyi sürdüremeyeceğini, bitirmek istediğini (hatta kendisinin bitirdiğini) söyler. Maço (koca / sevgili) bunu kabul etmeyecektir, yine de evden uzaklaşması istenir. Aldatılan kadın dükkânları gezer, duvarlarda / vitrinlerde tüfekler vardır (La Peau Douce). Sonra aldatan kadının evine gider ve karşılaşırlar (böyle bir karşılaşmayı “ben” hiç bir Yeşilçam filminde görmedim). İkisi de birbirine saldırır, aldatılan kadın -elinde bıçak vardı değil mi?- rakibini bıçaklar ve baygınken (!) soyarak, doldurduğu küvete -suyun altına- yatırır ve direnmesine de mani olur. Bu sahnede sadece soyan (aldatılan) kadını görürüz, soyulan (aldatan) kadın -özellikle- görüntü dışı tutulmaya çalışılmış (yönetmenin seçimi)… Kadın sonra evine gider ve (maço) kocası tarafından sevilir (!). Koca -sevişme sonrası- çantasını toplayarak, çıkmaya hazırlanır, karısını terk etmiyordur… Karısı “iyi yolculuklar” diler ve kalkıp (gecelikle) pencereden seyahate çıkan kocasının arkasından? bakar -soru işareti, çünkü kadının nereye baktığını- yönetmen göstermez…
Aldatan kadının, aldatılan kadın tarafından soyulmasını (!) içeren sahneler, bana Ömer Kavur’un Yusuf Atılgan uyarlaması Anayurt Oteli’nde Zebercet’in intihara hazırlanma sahnelerini “çağrıştırdığını” -eleştirmeden- söyleyeceğim. Zebercet intihar eder, Vitrinel’in filminde ise aldatılan kadın, aldatan kadını intihar (yoksa kaza mı!) süsü vererek öldürecektir. [Ve bu suç cezasız kalacaktır, en azından filmin finaline (?) kadar.]
Vitrinel’in filmi, Yeşilçam’ın birçok kez ele aldığı bir konuyu -bana çağrıştırdıklarını söylediğim filmleri taklit etmiyor, benim özelimde, bana hatırlatıyor- fazla değiştirmeyen ama temelde değiştiren, sinemamız için önemli bir film. Orhan Elmas’ın Metres ve Zeki Alasya’nın Elveda Dostum filmlerinin sonunda ikinci kadınlar sevdikleri adamı karılarına bırakarak aralarından çekilirler. Bu halleri ile Geriye Kalan’ı seyrederken anımsadığım filmler olmadı ama bir gün sonra düşünürken o filmleri hatırladım. Bu filmlerde aldatan (ikinci) kadın aradan çekilir, Vitrinel’in filminde ise, ikinci kadın girdiği ilişkinin çıkmazını görerek “son verme” kararı alır ve uygulamaya başlar da ama birinci kadın buna fırsat vermeyecektir. Zeki Ökten’in Bir Demet Menekşe’sinde final bambaşkadır, koca, karısını terk edip, ikinci kadına gidecektir. Tamamen değişik bir frekanstaki final de, Geriye Kalan ile hatırlanacak bir film değildir.
Film, birçok Yeşilçam filmine konu olan bir öyküyü anlatıyor (tekrar). Ama hiç de eskisi gibi değil… Özellikle eş ve sevgiliyi oynayan kadın oyuncular, tek çekimlerinde hiç de eski filmlerdeki eş ve sevgililer değil… (Taşıdıkları) özellikleri dışında, başlarına gelenler (içinde bulundukları) durumları yaşıyorlar, standart (eski yerli film seyircisinin beklentileri dışına çıkarak) davranışlara girmiyorlar, bu durumları ile de çok daha gerçekler, çok daha insanlar…
Film yapmak mutlaka zorlu bir uğraş, filmlere final yapmakta bu uğraşın son halkası. Bir türlü bitemeyen filmlere bakarak, Vitrinel’in Geriye Kalan’ı gibi biten filmlere -nerede ise- hasret kaldığımı söylemek istiyorum. Başlıktaki soruyu tekrar sorayım, Geriye Kalan “nedir”?
(20 Eylül 2012)
Orhan Ünser