Goethe’nin İlk Aşkı (Young Goethe in Love)
Yönetmen: Philipp Stölzl
Senaryo: Alexander Dydyna-Christoph Müller-Philipp Stölzl
Müzik: Ingo L. Frenze
Görüntü: Kolja Brandt
Oyuncular: Alexander Fehling (Goethe), Miriam Stein (Lotte), Moritz Bleibtreu (Albert), Volker Bruch (Wilhelm), Burghart Klaussner (Baba Buff), Henry Hübschen (Baba Goethe)
Yapım: Warner Bros (2010)
Alman yönetmen Philipp Stölzl’ün “Goethe’nin İlk Aşkı” filmi, ünlü yazar Goethe’nin gençlik dönemlerine bakarken, en büyük aşkı Lotte’yle romantizmin ve melankolinin uçlarındaki tutkusunu anlatıyor.
Hikâye, 1772 yılında başlıyor. Goethe, 23 yaşında ve ilk romanı “Genç Werther’in Acıları”nı iki yıl sonra yazıyor. Bu roman yayımlandığında müthiş ilgi görmüş. İntiharlar artmış. Film, Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesi’nde asistan olarak çalışan hukuk mezunu Goethe’nin başkasıyla nişanlı Charlotte Buff’la, yani Lotte’yle karşılıksız aşkını anlatıyor. Mektup tarzındaki “Genç Werther’in Acıları”, bir bakıma bu acılı aşkı anlatıyor. Romantizmin (coşumculuğun) ve melankolinin en üst noktası bu roman. Film de ikinci bölümde bu kıyılarda dolaşıyor. Johann Goethe’nin avukat babası Johann Kaspar, kafiyesi olmayan çocuk işi yazıları bırakıp avukatlık mesleğini yapması için nüfuzunu kullanarak yüksek mahkemede iş buluyor. Orada dıştan bakınca kuralcı ve sert görünen Albert Kessner de var. Albert, Goethe’nin kaderini değiştiriyor. İşte duygu yüklü Wilhelm Jarusalem’le arkadaş olan Goethe, dansta ilk aşkı güzeller güzeli Lotte’yle karşılaşıyor. Lotte, bir yıl önce annesi öldükten sonra yoksullaşan kalabalık ailesinin annesi olmuş. Babasının tek umudu, nüfuzu ve çok parası olan Albert’le kızını evlendirebilmek. Ya aşk? Birbirlerine vurulan iki genç, doyasıya aşklarını yaşarken hayatın gerçekleri öne çıkıyor ve kaderleri bir yere savuruyor onları. Bir de Wilhelm var. O da evli bir kadına aşık oluyor ve kadın kocasını terk etmediği için melankolinin içine düşüyor, intihar ediyor. Albert’in, Goethe’yle Lotte’nin aşkını fark ettikten sonra her şey değişiyor. Goethe de Wilhelm gibi melankoliye düşüyor. Albert’le düello yaptıktan sonra hapse düşen Goethe, hücresinde Wilhelm’in intiharının etkisinde kalarak “Genç Werther’in Acıları”nı yazıyor ve Lotte’ye yolluyor. İntihar etmek istese de başaramıyor. Ama, kitap çıktıktan sonra gençler arasında ilgi görüyor ve genç intiharları artıyor. Lotte ona beraber yaşlanmayı veremiyor ama ünlü yazar olmasına katkıda bulunuyor. Aşk fedakârlık değil miydi? Lotte, Goethe’ye “Werther” diyor. Lotte ve aşkı, Goethe’ye çok şey katmış.
Yasaklı klibin yönetmeni…
Münih’te 1967 yılında doğan Alman yönetmen Philipp Stölzl, Almanca afişinde Goethe’nin adının sonuna ünlem ekleyerek seyirciye kuşku veriyor. Bu gerçek Goethe mi, yoksa yönetmenin Goethesi mi? 2010 yapımı “Young Goethe in Love – Goethe’nin İlk Aşkı”, muhafazakâr tarafları da olan bir yazarın gençlik dönemini anlatıyor. 28 Ağustos 1749’da Frankfurt’ta doğan Johann Wolfgang von Goethe, 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü. Goethe, 1790’da yazdığı “Faust. Ein Fragmant / Faust. Bir Fragman” oyunuyla biliniyor daha çok nedense. Goethe, bu oyunun devamını 1797’de yazsa da 1808’de basılabilen “Faust. Eine Tragödie / Faust. Bir Trajedi” geldi. Üstadın, 1807’de yazdığı “Die Wahlverwandschaften / Gönül Yakınlıkları” romanı insanı hemen etkisi altına alıyor. Şiirler ve destanlar da yazdı. Ayrıca o bir doğabilimciydi de. Goethe, eserlerinde görünen anlamlarının ötelerinde anlamları saklayan bir sanatçı. Yönetmen Stölzl, gerçekten böyle derinlikli bir yazarı anlatmaya girişirken zorlu bir sinema yolculuğuna çıkmış. Gerçekten bu yolculuk zor. Belki de bu yüzden üstadın adının sonunda ünlem var. Yönetmen Stölzl, Sven Budelmann’la ortak çektiği, 1993’te kurulmuş Alman elektronik metal grubu Rammstein’ın “Stripped” şarkısında ve video klibinde Nazi propagandası yapılıyor diye Almanya’da yasaklı durumda. Ama, “Stripped” şarkısının klibi internetten izlenebiliyor. Klipte, Nazilerin sinemada propagancı kadın yönetmeni Leni Riefenstahl’ın 1936 yılında yaptığı “Olympia” filminden görüntüler de var.
Etkileyici atmosfer…
Yönetmen Stölzl, bu filminde aşkın coşkusunu ve melankolisini görsel anlamda perdeye yansıtabilmiş. Filmde Goethe’nin romantizmi baştan sona hissediliyor. Dönemde inandırıcı yansıyor. Ekonomik sıkıntılar ve nüfuzlu olmak her dönemde var. Ama aşk ve şiir bambaşka. Eski zamanlarda kadınları birkaç dizelik şiir büyülüyormuş. Lotte, belki de Goethe’ye şiirleri için aşık olmuştur. Bir de mekânlar var. Kameraman Kolja Brandtın sinemaskop görüntüleriyle yansıyan sokaklar ve caddeler de inandırıcı bir atmosfer yaratıyor filmde. Filmde o sokaklar, caddeler ve binalar sette kurulmuş dekorlarla yansıdığı halde. İç mekânlar da çarpıcı. Özellikle de Lotte ve ailesinin evi. Yönetmen ışık düzenlemelerini de dönemin ruhuyla buluşturabilmiş. Bir kostüme ve dönem filmi olmasına rağmen film hayli akıcı. Kendinizi Goethe’nin coşkusuna bırakıyorsunuz. Besteci Ingo L. Frenze’nin piyano ve çello tınıları da Goethe’nin ruhunundan çıkanlar gibi. Filmdeki tüm oyunculuklar etkileyici, özellikle genç oyuncular perdede ışık saçıyorlar.
(Bu yazı 16 Eylül 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(16 Eylül 2011)
Ali Erden