Küresel Isınmanın Mahşeri

Amerikalı yazar Cormac McCarthy’nin kıyamet sonrası dünyayı betimleyen romanından John Hillcott tarafından uyarlanan “Yol”, 66. Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan” için de yarışmıştı. Film, buz çağının dünyayı kuşatmasını ve hayatın yavaş yavaş yok oluşunu sarsıcı bir dille anlatıyor. Vizyona çıkamayan bu film şimdi DVD’de.

Amerikalı yazar Cormac McCarthy’nin aynı adlı Pulitzer ödüllü mahşer romanından uyarlanan “The Road – Yol” filmi, inandırıcı bir mahşer atmosferi sunuyor beyazperdede. 1961 yılında doğan Avustralyalı yönetmen John Hillcoat, gri bulutlarınn kuşattığı dünyada canlıların giderek yok olacağını söylüyor filminde. Bu filmde hiçbir mekânda hayvan yok. Bir tek final bölümüne yakın bir böcek görünüyor. Ağaçlar tek tek ölüyor. Az kalan insanların aradığı tek şey, karnını doyurabilmek ve sıcak bir yere sığınabilmek. Güneşin olmadığı dünyada yağmurlar da yağıyor. Ama soğuk gerçeklikten daha gerçek bir şey. Bu mahşer hikâyesinde gangsterler de görünüyor. Elbette silâhları da var. Yiyeceğin az olduğu dünyada insanları avlıyorlar ve kendi mahzenlerine kapatıyorlar. Sonra da onları yiyorlar. Bir yamyam (cannibal) gibi. Bu hikâyede bir babayla oğul sürekli yollardalar. Denize ulaşmaya çabalıyorlar. Baba, zaman zaman geride bıraktıklarını da hatırlıyor bu kaos dünyasında. Dünyanın ısındığı yıllarda hamile karısıyla korku içinde yaşayan adam, karısının çocuğu doğurduktan sonra ikisini de terk ediyor. Kadın, hep bir korku içinde. Yönetmen geriye dönüşlerde mekânlara daha sarımsı ışıklar düşürmüş ve her şey daha sıcak görünüyor. Şimdiki zamanda geçen mahşer mekânlarıysa grimsi bir mavilikte ve insana kasvet duygusu veriyor. İnsanlar gibi mekânlar da enkaza dönmüş bu mahşerde.

Her daim erdemli…

Bu filmde / romanda ahlâki açıdan da bakmak gerekiyor. Baba, oğluna daima iyi, erdemli ve adil olmasını söylüyor hep. Tüm bu kötü durumlar karşısında bile. Bir de tabancaları var. Tabancadaki iki kurşun, oğluyla kendisinin yamyam gangsterlere esir düşdüklerinde kurtuluşları onların. Yollarının üzerlerinde yamyam gangsterlerle de karşılaşıyor baba-oğul. Gangsterlerin ellerinden kurtulan baba-oğul, gangsterlerin üs olarak kullandığı evin mahzeninde yenmek için esir alınmış insanları da görüyorlar. Sonra yine yollara düşüyorlar. Belki de her şeyin berbat olduğu bu dünyada sıcak bir sığınak buluyor baba-oğul bir yerde. Beslenip, yıkanıp ve iyi uyuduktan sonra denize doğru yine yollara düşüyorlar. Yollarına bir yaşlı adam çıkıyor. Filmin final bölümünde her şeyin kötüleştiği bu mahşer dünyasında az da olsa iyiliklerin bile olduğunu fark ettiriyor yönetmen. Tek başına kalan çocuk, karşısına çıkan aileyle yeni kaderine doğru yola çıkıyor. Buz çağına doğru giden bir kasvetli dünyayı betimleyen yönetmen, bu filminde dingin bir kamera kullanmış. Tıpkı karakterleri gibi. Hatta mekânları gibi. Filmin müzikleri de etkileyici. John Hillcoat’un bu filmi 2009 yılında 66. Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan” için de yarışmıştı.

Yol (The Road)
Yönetmen: John Hillcoat
Eser: Cormac McCarthy
Senaryo: Joe Penhall
Müzik: Nick Cave-Warren Ellis
Görüntü: Javier Aguirresarobe
Oyuncular: Viggo Mortensen (Adam), Charlize Theron (Kadın), Kodi Smit-McPhee (Çocuk), Robert Duval (Yaşlı Adam)
Yapım: 2929 Productions-Dimension (2009)

(30 Mayıs 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Altın Portakal’a Başvurular Başladı

48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne başvurular başladı. Bu yıl 08 – 14 Ekim tarihlerinde düzenlenecek festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na başvuracak filmlerin yurt içinde yapılan hiçbir yarışmaya katılmamış olması gerekiyor. 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali ve sonrası için yönetmeliğin yeniden düzenlenen maddesi şöyle: “Yarışmaya başvuracak filmler, yurtiçinde yapılan ulusal ya da uluslararası hiçbir yarışmaya katılmamış, herhangi bir ulusal TV kanalında (pay TV kanalları dahil) gösterilmemiş ve DVD baskıları satışa sunulmamış olmalıdır.”

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü, Fenerin Ardındaki Şehir’i Gösteriyor

    TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü’nün bu haftaki etkinliğinde 25 Mayıs 18:30’da Cenk Demirkıran ile Gökçe Kaan Demirkıran’ın yönettiği Fenerin Ardındaki Şehir adlı film gösterilecek. Şile’ye gelen bir dergi yazarının burada emekli bir öğretmenle tanışmasıyla başlayan film, antik çağın Şile’sinden 1859 yılına, oradan günümüze uzanırken, doğa, efsaneler, geçmişin ve bugünün Şile sakinleri izleyicinin çevresini sarıyor. 150 yıldır görüntüsü ve ışığıyla Şilelilerin yaşamında olan, evlere giren, şehrin ve denizin bekçisi Şile Deniz Feneri, Şile’nin kent karakterini şekillendiriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü, Fenerin Ardındaki Şehir’i Gösteriyor yazısına devam et
  • Onat Kutlar Film Festivali

    Onat Kutlar Film Festivali, Gaziantep Kırkayak Sanat Merkezi (Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği) tarafından 27 – 30 Mayıs 2011 tarihleri arasında Gaziantep Oska Sinemaları’nda gerçekleştiriliyor. Festival, ülkemiz sinemasına verdiği emekler ve bağımsız sinemanın gelişimine yaptığı katkılardan dolayı Antepli yazar, sinemacı, kültür adamı Onat Kutlar anısına her yıl “Sinema Bir Şenliktir” sloganıyla Gaziantep’te düzenlenecek. Festival boyunca 20 uzun metrajlı film, 20 Belgesel, 30 kısa film olmak üzere 60 filmlik zengin programla izleyiciye Oska Sinemaları’nda sinema şöleni sunacak.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenleri, gösterilecek filmler hakkında geniş bilgiler ve yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Onat Kutlar Film Festivali yazısına devam et
  • Bir Zamanlar Anadolu’da, 64. Uluslararası Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülünü Kazandı

    Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği son filmi Bir Zamanlar Anadolu’da, 64. Uluslararası Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü kazandı. Başrollerinde Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan, Taner Birsel ile Fırat Tanış’ın oynadığı film Zeyno Film – NBC Film – Fida Film yapımı. Bir komiser, bir savcı ve bir doktorun 12 saatlik gerilimli hikâyesini anlatan ve Keskin kasabasında çekilen filmin senaryosu Nuri Bilge Ceylan, Ercan Kesal ve Ebru Ceylan tarafından yazıldı.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • The Hangover II: Felekten Bir Gece Daha’nın Los Angeles Gala Görüntülerinin Yayın Linkleri Açıklandı

    Ülkemizde, 03 Haziran 2011 tarihinde sinemalarda gösterime girecek olan The Hangover II: Felekten Bir Gece Daha filminin, 19 Mayıs Perşembe akşamı Hollywood Grauman’s Chinese Theater’da düzenlenen Los Angeles galasına ait görüntülerin yayın linkleri açıklandı. Galaya başrol oyuncuları Bradley Cooper, Ed Helms, Zach Galifianakis, Ken Jeong, yönetmeni Todd Phillips ve birçok ünlü yıldız katıldı. Filmde, Phil, Stu, Alan ve Doug, Stu’nun düğünü için Tayland’a giderler. Herşey plânlandığı gibi gitmez, Vegas’ta olan Vegas’ta kalabilir ama Bangkok’ta olanlar hayal bile edilemez.

  • Basın Bülteni
  • Galadan Görüntüler
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Tehlikeli Yol

    Ken Loach’ın yönettiği ve Mark Womack, Andrea Lowe, John Bishop ile Trevor Williams’ın oynadığı Tehlikeli Yol (Route Irish), 17 Haziran 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Fergus ve Frankie adlı iki arkadaş, tarhislerinden sonra Irak’ta özel bir güvenlik firmasında çalışmaya başlar. Frankie 2007’de, Bağdat Havaalanı’nı ABD ve İngiliz ana üslerinin bulunduğu Yeşil Bölge’ye bağlayan “Route Irish” adlı yolda öldürülünce Fergus, olayın basit bir tesadüften öte olduğunu düşünür, hırs ve azimle bu cinayeti araştırmaya başlar.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Tehlikeli Yol yazısına devam et
  • Hayal Perdesi Dergisi, 22. Sayısı Yayında

    Hayal Perdesi Sinema Dergisi, Mayıs – Haziran 2011 tarihli 22. sayısıyla www.hayalperdesi.net adresinde yayında. Seyfi Teoman son filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i Hayal Perdesi’ne anlattı: “Büyümek direkt iktidarla hesaplaşmakla ilişkili. Ender ve Çetin iktidar meselesini görmezden gelmeyi tercih ediyor.” Bilinmeyen Sinemalar Film Festivali’nden Murat Pay anlatıyor: “Mevcut Film Akışına Bir İtirazı Dile Getiriyoruz”. Sır Çocukları, Bulutları Beklerken ve Uzak İhtimal’de çalışan Selda Çiçek ile sanat yönetmenliği hakkında herşey Hayal Perdesi’nde.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hayal Perdesi Dergisi, 22. Sayısı Yayında yazısına devam et
  • 1. Uluslararası Dersim İnsan Hakları Film Festivali, Oğul Filmiyle Başladı

    Tunceli Belediyesi’nin ev sahipliğinde, bu yıl ilki gerçekleştirilen Uluslararası Dersim İnsan Hakları Film Festivali, 20 Mayıs 2011 Cuma günü Tunceli İl Kültür Müdürlüğü’nde düzenlenen açılış töreni ve Oğul filminin gösterimi ile başladı. Törendeki açılış konuşmaları Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin, Tunceli Valisi Mustafa Taşkesen ve festivalin proje koordinatörü Selman Yeşilgöz tarafından yapıldı. Konuşmalarda özellikle Dersim’de işleyen bir sinema salonunun olmamasına vurgu yapıldı ve Dersim’in tarihinden dolayı bu şehirde “İnsan Hakları” temalı bir festivalin yapılmasının çok büyük önem taşıdığı ifade edildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    1. Uluslararası Dersim İnsan Hakları Film Festivali, Oğul Filmiyle Başladı yazısına devam et
  • X-Men: Birinci Sınıf

    Matthew Vaughn’un yönettiği ve Jennifer Lawrence, James McAvoy, Michael Fassbender ile Rose Byrne’nin oynadığı X-Men: Birinci Sınıf (X-Men: First Class), 03 Haziran 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Film, X-Men serilerinin kökenine iniyor. İnsanların akıllarını okuyup, kontrol edebilen, telepatik güçlere sahip Oxford mezunu genç Charles, kendisi gibi başkalarının da olup olmadığını merak etmiştir. Diğer mutantların varlığını keşfedince, hepsini bir araya toplar ve dünya için en büyük tehlike olan Tom Cohen’i birlikte durdurmaya çalışırlar.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman
    • IMDb
    • Ali Erden Yazıyor

    Gönül Çalan Aşk Dedektifi

    Gönül Avcısı (L’Arnacoeur)
    Yönetmen: Pascal Chaumeil
    Senaryo: Laurent Zeitoun-Jeremy Doner-Yoann Gomb
    Müzik: Klaus Badelt
    Görüntü: Thierry Arbogast
    Oyuncular: Romain Duris (Alex), Vanessa Paradis (Juliette), Julie Ferrier (Melanie), François Damien (Marc), Helena Noguerra (Sophie), Andrew Lincoln (Jonathan), Jean-Marie Paris (Goran), Jacques Frantz (Van Der Becq), Amandine Dewasmes (Florence)
    Yapım: Fransa (2010)

    Yıllarca Luc Besson’un yardımcı yönetmenliğini yapmış Pascal Chaumeil, ilk filmi “Gönül Avcısı”yla sinemaseverlerin de gönlünü avlıyor.

    Alex, kız kardeşi Melanie, kız kardeşinin eşi Marc, tam bir ekip. Özel dedektifler gibi parayla tutulan ekibin işi, yanlış evlilik yapmak üzere olan genç kadınları onlar farkında olmadan kurtarmak. Film, Fas’ın Marakeş şehrinde açılıyor. Florence, nişanlısıyla Fas gezisine çıkmış bir genç kadın. Gezmek istiyor, ama çapkın nişanlısı havuz başından pek ayrılmak istemiyor. Florence, kumullara doğru arabasıyla giden kendisine Pierre diyen Alex, Florence’ı etkiliyor. Çok geçmeden bunun bir ekip çalışması olduğu fark ediliyor. İş bittikten sonra Paris’e dönen ekip, kızının mutsuz bir evlilik yapmasını istemeyen zengin Van Der Becq, bu ekibi kiralıyor. Alex’in görevi, Van Der Becq’in kızı Juliette’i kendine aşık etmek. Ekip hemen işe koyuluyor ama, bu yeni iş öncekilere pek benzemiyor. Çünkü Juliette, yakında evleneceği Jonathan’a sırılsıklam aşık. Alex, kız kardeşi ve eniştesiyle işe koyuluyor. Juliette, düğün hazırlığı için Monaco’ya gidiyor. Elbette ekip de. Alex, Juliette’in korumalığını üstlenirken, Alex’in kız kardeşi ve eniştesi de bu işin tüm ağır işçiliğini üstleniyor. Bu romantik komedide kazanan elbette gerçek aşk oluyor.

    Doya doya Monaco…

    Televizyonda dizi filmler çeken Fransız yönetmen Pascal Chaumeil, sinemada yönetmen Luc Besson’un yardımcı yönetmenliğini yaptı ve 2010 yapımı “L’Arnacoeur – Gönül Avcısı”yla ilk filmini yapmış oluyor. Yönetmenin hikâye anlatışı sıcak ve seyirciyi hemen kavrıyor. Filmdeki mizah duygusu da iyi. Yönetmen, öncelikle dış mekânlarda etkileyici anlar yaratmış. Marakeş ve Monaco’nun sinemaskop görüntüleri çok çarpıcı. Bunda, Fransız sinemasının usta kameramanı Thierry Arbogast’ın çabası fark ediliyor. 1957 doğumlu Arbogast’ı, daha çok yönetmen Luc Besson’un filmlerinden hatırlayabilirsiniz. Bu işbirliğinden muhteşem filmler çıktı ortaya. 1990 yapımı “Nikita”, 1994 yapımı “Leon – Sevginin Gücü”, 1997 yapımı “The Fifth Element – Beşinci Element”, 1999 yapımı “Joan of Arc – Jan Dark” hemen akla geliyor. Filmdeki şarkıların yanı sıra fonda duyulan müzikler de büyüleyici. 1967 Frankfurt doğumlu Alman besteci Klaus Badelt, müzikleriyle sinemada söz sahibi oluyor. Badelt, yoğun olarak gerilim filmlerine müzikler yazıyor. “Gönül Avcısı”, bir komedi filmi olmasına rağmen fonda duyulan tınıları fark ediliyor. Paris’te 1974’te doğan Romain Duris, Fransız sinemasının heyecan veren yönetmenlerinden Cedric Klpisch’in vazgeçemediği oyuncularından biri. Şarkıcı ve oyuncu Vanessa Paradis, 1972’de Paris’in güneydoğusundaki Saint-Maur-des-Fosses banliyösünde doğdu. Daha çocuk yaşta, 1987’de söylediği “Joe Le Taxi” şarkısıyla epey ses getirdi Paradis. Sinemada da görünmeye devam etti hep.

    (Bu yazı 27 Mayıs 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (27 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Kukla

    Jodie Foster’ın yönettiği ve Mel Gibson, Jodie Foster, Anton Yelchin ile Jennifer Lawrence’in oynadığı Kukla (The Beaver), önümüzdeki aylarda Tiglon Film dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
    The Beaver, ailesini yeniden keşfe çıkan ve hayatına baştan başlayan bir adamın duygu yüklü hikâyesini anlatıyor. Kendi şeytanlarıyla boğuşmakta olan Walter Black, bir zamanlar başarılı bir oyuncak üretimcisi ve iyi bir aile babası olan, şimdilerdeyse depresyonla boğuşan bir adam. Her yolu denese de eski haline dönemeyen Walter’ın hayatı bir el kuklası kunduzun hayatına girmesiyle değişir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb
  • Bu Troll Avı Başka Bir Av

    Troll Avı (Trolljegeren)
    Yönetmen-Senaryo: Andre Ovredal
    Kurgu: Per-Erik Eriksen
    Görüntü: Hallvard Braein
    Oyuncular: Otto Jespersen (Hans), Glenn Erland Tosterud (Thomas), Thomas Alf Larsen (Kalle), Johanna Merck (Johanna), Urmila Berg-Domaas (Melike)
    Yapım: Norveç Filmkameratene (2010)

    Üç sinema okulu öğrencisinin çektiği belgesel olduğunu iddia eden “Troll Avı” filmi, kurmaca belgeselin de gerçekten iyi bir örneği.

    Film, Filmkameratene Film şirketinin açıklamasıyla başlıyor. Ham görüntülerini seyredeceğiniz bu belgeselin gerçek olduğunu inandık diyen film şirketi, bu görüntülerin kendilerine ulaştırıldığını da iddia ediyor. Sinema okulu öğrencileri Thomas, Johanna ve Kalle, kaçak ayı avcısı sandıkları Hans’ın peşine takılıyorlar kameralarıyla. Thomas anlatıcılık yaparken, Kalle kameramanlığı, Johanna’ysa sesçiliği üstlenmiş bu belgeselde. Bu takip etmeler sonucu, Hans’ın özel bir avcı olduğunu anlıyor ekip. Hans, Norveç mitolejilerinde de yer alan dev trollerin avcılığını yapıyor. Bu işte pek sosyal güvencesi olmayan Hans, sesini duyurabilmek için öğrencilere yaptığı işi kamerayla kaydetmelerine izin veriyor. Troller birer dev. Bin yıldan fazla yaşıyorlar. Yaşlı trollerin üç başı oluyor. Tüylü trollerin yaşadıkları yerlere göre de biçimleri farklı. Ormanda yaşayanlar, kayalık mekânları mesken tutanlar vs. Işık ve Hans, onların en büyük düşmanları. Trollerin ortak özellikleri, ormanları yerle bir etmeleri ve koyunları yemeleri. Bir de çok öfkeliler. Hükümet, her yerde olabileceği gibi trolleri halktan gizliyormuş. Hem de 1970’lerden beri. Yıkılan ağaçlar ve viraneye dönmüş mekânları kasırgaların üzerine atıyor hükümet. Bir de iklim değişikliğini söyleyenler var. Tüm bu doğa felâketlerinin küresel ısınmadan dolayı olduğunu belirtiyorlar. Kameramanlık yapan Kalle, mağarada yaşayan trollerin öfkesiyle bu dünyadan göçüyor filmin bir yerinde. Çünkü troller, Hıristiyan inancından olanları hemen yok ediyorlarmış. Ama, başka dinden olanlara kolayca öfkelenmiyorlarmış. Kalle’den sonra, Afrika’da aslanları bile çekmiş Müslüman Melike katılıyor ekibe. Sonlarıysa elbette meçhûl ekibimizin.

    Kurmaca belgesel böyle olur…

    Sinema tarihinde kurgusal belgeseller var elbette. Buna, “mockumentary” deniliyor, yani “sahte belgesel…” Bunun ünlü örneği, ülkemizde de gösterime girmiş 1999 yapımı “The Blair Witch Project – Blair Cadısı” filmi. Yönetmenliğini Daniel Myrick ve Eduardo Sanchez’in beraber yaptığı “Blair Cadısı”, belgeselle kurmaca arasında gidip gelen gizemli bir “korku” filmiydi. Yine başrolde sinema okuyan öğrenciler vardı. Ülkemizde bilinmeyen 1992 Belçika yapımı siyah – beyaz “C’est Arrive Pres de Chez Vous – Sizin Yakınınızda Oldu” kurmaca belgeselini Remy Belvaux, Andre Bonzel ve Benoît Poelvoorde ortak yönetmişlerdi. Yine işin içinde sinema okuyan öğrenciler vardı ve bir kiralık katilin belgeselini çekiyorlardı. Norveçli yönetmen Andre Ovredal’ın senaryosunu da yazdığı 2010 yapımı “Trolljegeren – Troll Avı” kurgusal belgeselinde de sinema okulu öğrencileri var. Ovredal’ın filmi bir noktadan sonra “Blaire Cadısı”na dönüşüyor. Hatta aynı estetikle buluşuyor. Per-Erik Eriksen’in kurgusu ve kameraman Hallvard Braein’in görüntüleri de çarpıcı. Filmde, Batı Norveç’in muhteşem doğası da görülmeye değer.

    (27 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Ateşli Oda

    Julio Medem’in yönettiği ve Elena Anaya, Natasha Yarovenko, Enrico Lo Verso ile Najwa Nimri’nin oynadığı Ateşli Oda (Habitacionen Roma – Room in Rome), 03 Haziran 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Yılın en kısa gecesinde, Roma’da bir otel odasında iki kadın, ruhlarına işleyecek bir deneyim yaşayacak. Bu gecenin sonunda, sabaha karşı, bu iki kadın ayrılacak ve ülkelerine dönecekler. Baş başa geçirdikleri 12 saat boyunca hayatlarını birbirlerine anlatacak bu iki kadın, kayıp zamanın sürprizleriyle, dört duvar arasında kalacak ve yeniden özgürlüklerine kavuşacaklar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb