Adele’nin Olağanüstü Maceraları

Luc Besson’un yönettiği ve Louise Bourgoin, Mathieu Amalric, Gilles Lellouche ile Jean-Paul Rouve’nin oynadığı Adele’nin Olağanüstü Maceraları (Les Aventures Extraordinaires D’Adele Blanc-Sec), 10 Eylül 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla TMC Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Yıl 1912. Adele, gözü kara genç bir gazetecidir. Bir uçan dinozor cinsi olan Pterodactyl’a ait 136 milyon yaşındaki bir yumurta, Paris Ulusal Tarih Müzesi’nde sergilendiği bölümde bilinmeyen biri tarafından kuluçkalanır. Yumurtadan çıkan kuş kentte terör estirmektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Adele’nin Olağanüstü Maceraları yazısına devam et
  • Küçük Günahlar’ın Çekimleri Tamamlandı

    Yapımcılığını B Film’in, yönetmenliğini Rıza Kıraç’ın yaptığı Küçük Günahlar adlı uzun metraj sinema filminin çekimleri geçtiğimiz ay tamamlandı. Yaklaşık yedi yıldır sinema filmlerinden ayrı kalan Macit Koper, filmde inzivaya çekilmiş, politik bir geçmişi olan, psikolojik sorunlarıyla başa çıkamayan, eski reklâmcı İsmet karakterini canlandırıyor. Küçük Günahlar, üçlü bir aşk hikâyesinin ardında bireyin vicdani hesaplaşmasını açığa çıkarmaya çalışırken, 12 Eylül darbesi ve sonrasında yaşanan Kürt – Türk çatışmasının Batı’daki bireyler üzerinde bıraktığı derin yaraların hikâyesini anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Bu Kitap Çok Konuşulacak: Türk Sinemasında İdeoloji

    Sinema alanında yayımladığı kitaplarla dikkatleri üzerine çeken Sepya Yayıncılık, önemli bir eseri daha yayınları arasına aldı. Yayınevi, yönetmen Mesut Uçakan’ın henüz 23 yaşında iken kaleme aldığı ve bir yıl sonra, 1977’de ilk baskısı yapılan Türk Sinemasında İdeoloji isimli kitabı 33 yıl sonra ikinci kez bastı. Türk Sinemasının ideolojik akım ve filmlerinin incelendiği kitap, aradan geçen 33 yıla rağmen, bu konuda yazılmış tek müstakil kitap olma özelliğini hâlâ koruyor. Kitabın ilk baskısı aynen esas alınırken, yönetmenle kitabın içeriği hakkında altı oturumdan oluşan geniş bir röportaj yapan Suat Köçer, röportajları ikinci bir bölüm olarak kitaba ekledi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bu Kitap Çok Konuşulacak: Türk Sinemasında İdeoloji yazısına devam et
  • Haliç: Altın Boynuz

    Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkâri’de Bir Mevsim, Av Zamanı gibi Türkiye’nin önemli sinema yapıtlarına imza atan usta yönetmen Erden Kıral’ın yönettiği ilk belgesel olan ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri arasında yer alan Haliç: Altın Boynuz belgeseli 10 Ağustos 2010 Salı günü saat 21:00’de “Bir Nokta, Beyoğlu” adresinde sanatseverlerle buluşacak. Projede dünyanın bilinen ilk limanı olan “Haliç” en büyük rolü üstleniyor. Erden Kıral & Deniz Film tarafından hazırlanan 75 dakikalık görsel şölenin gala gecesinde tüm sanat dünyasının bir araya gelmesi bekleniyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Haliç: Altın Boynuz yazısına devam et
  • Centilmen

    Anton Corbijn’in yönettiği ve George Clooney, Violante Placido, Thekla Reuten ile Paolo Bonacelli’nin oynadığı Centilmen (The American), 10 Eylül 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
    Jack, kiralık katiller arasında acımasızlığıyla tanınan biridir. Her görevden sonra yaptığı gibi küçük bir İtalyan kasabasında inzivaya çekilir. Rahip Benedetto’yla bir dostluk kurar, kasabada tanıştığı Clara isimli genç kadınla yakınlaşır. Jack, Clara’yla başlayan ilişkisi yüzünden konsantrasyonunu kaybetmektedir ve bir tetikçi için en tehlikeli şey açık vermektir.

  • Basın Bülteni: Uzun / Kısa
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Ustalara Saygı’da Alkışlar Bu Kez Güdük Necmi İçin

    Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen Ustalara Saygı toplantıları, Yeşilçam’da yüzümüzü güldürenlerin başında gelen sanatçılardan Halit Akçatepe için gerçekleştirilecek gece ile sürüyor. Yaz aylarında açıkhavaya çıkan Ustalara Saygı toplantılarının 09 Ağustos Pazartesi akşamındaki konuğu Hababam Sınıfı’nın unutulmaz “Güdük Necmi”si oluyor. Faruk Şüyün’ün hazırladığı etkinlik, Arnavutköy Satış Meydanı’nda saat 21:00’den itibaren takip edilebiliyor. Ustalara Saygı toplantıları, 11 Ağustos’ta Yılmaz Atadeniz için düzenlenecek geceyle devam edecek.

  • Basın Bülteni
  • Halit Akçatepe fotoğrafları için tıklayınız.
  • Arabia

    Greg MacGillivray’ın yönettiği belgesel film Arabia, 11 Ağustos 2010’da AFM Sinemaları tarafından vizyona çıkarıldı.
    Arap tarihinin geçmişine ışık tutan filmin öyküsü, üç modern Arap tarafından naklediliyor. Filmin anlatıcılarından biri olan Hamzah Jamjoom, Şikago DePaul Üniversitesi’nde sinema okurken geçmişiyle ilgili bir film yapmak için ülkesine dönüyor. Yazar, şair ve fotoğrafçı olan Nimah Nawwab, Arabistan’la ilgili olarak genç bir kadının bakış açısını sunuyor. Önde gelen Arap arkeologlardan Dr. Daifallah Al-Talhi, Nebatilerden kalma Medain-i Salih şehrinde yaptığı kazılarla halkının geçmişini ortaya çıkartıyor.

  • Basın Bülteni: Yeni / Eski
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Adı Aşk Bu Eziyetin

    Suat Oktay Şenocak’ın yönettiği ve Yusuf Günay Güney, Altuğ Görgü, Murat Liman ile Arzu Tan Bayraktutan’ın oynadığı Adı Aşk Bu Eziyetin, 03 Eylül 2010’da Medyavizyon Film dağıtımıyla İnSanat Sinema Derneği – Logos Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Gerçek taraftarlığı ve taraftar ruhunu anlatan film sinemaseverleri futbol aşkıyla tanıştırmaya hazırlanıyor. Filmde, geçtiğimiz sezon süper ligde Bursaspor’u şampiyonluğa ulaştıraran teknik direktör Ertuğrul Sağlam’da rol aldı. Başta Bursa olmak üzere Eskişehir ve İstanbul’da çekimleri tamamlanan filmin galası Bursa’da yapılacak.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Diğer haberler ve basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Adı Aşk Bu Eziyetin yazısına devam et
  • Mafyada İntikam Derin Olur

    Ölümsüz (L’Immortel)
    Yönetmen: Richard Berry
    Roman: Franz-Olivier Giesbert
    Senaryo: Richard Berry-Alexandre de La Patellière-Mathieu Delaporte
    Müzik: Klaus Badelt
    Kurgju: Camille Delamarre
    Görüntü: Thomas Hardmeier
    Oyuncular: Jean Reno (Charly Mattei), Kad Merad (Tony Zacchia), Marina Foïs (Marie Goldman), Gabriella Wright (Yasmina Telaa), Claude Gensac (Bayan Fontarosa), Jean-Pierre Darroussin (Martin Beaudinard), Fani Kolarova (Christelle Mattei), Venantino Venantini (Padovano), Musa Maaskri (Kerim), Josephine Berry (Eva), Catherine Samie (Stella Mattei), Malglaive de Max Baissette (Anatole Mattei), Richard Berry (Aurelio Rampoli)
    Yapım: Europa Corp. (2010)

    Aktör – yönetmen Richard Berry’nin filmi “Ölümsüz”, çarpıcı, gösterişli ve çok kanlı bir gangster filmi. Yer yer melodramın kuşattığı filmde sonunda kazanan mutluluk oluyor.

    1949’da Amerika’da doğan Yahudi Alman gazeteci-yazar Franz-Olivier Giesbert’in gerçek olaylardan ilham alan aynı adlı romanından aktör-yönetmen Richard Berry tarafından gösterişli perdeye yansıması “L’Immortel – Ölümsüz” filmi. Sinemada daha çok oyuncu tarafıyla öne çıkan Richard Berry, “Ölümsüz”le dördüncü filmini yönetmiş oldu. Filmin hikâyesi Marsilya’da geçiyor. Marsilya, Fransa’nın gangster ocağı. Tıpkı Amerika’daki Şikago gibi. Kendini mafya işlerinden emekliye ayırmış Charly Matei, küçük oğlu Anotole’la arabayla küçük bir yolculuğa çıkıyor. Opera dinlemeyi seven Charly, arabayı park ettikten sonra yüzü maskeli adamların kurşun yağmuru altında kalıyor. Yirmi iki kurşun yiyen Charly kurtuluyor. Sonra da her şey usul usul açılıyor. Çocukluk arkadaşı Zacchia’yla yeraltı dünyasında itibarlı yer edinen Charly, uyuşturucu vb. işlerden hep uzak durmuş bir mafya lideri. Emekliye ayrılırken her şeyi de ortağına bırakmış. Filmin derinliğinde suikastı düzenlettiren de ortaya çıkıyor. Filmde sürprizler var. Elbette mafya yapılanmasında ailen dışında pek güvenebileceğin yer olmuyor. Mafya dünyasında insanlar sürekli paranoyaların içerisinde yaşıyor. Ama bu filmde aileler de öne çıkıyor. Alile, korunması gereken en önemli şey.

    İntikam alınmadan asla…

    Charly, operaya ve ailesine değer veren bir gangster. Bu güvenilmez dünyada tehlike her yerden gelebilir. Hiç beklenmedik bir anda saldırıya uğrayan Charly, olayı çözmek, belki de mafyayı çökertmek isteyen kadın polis Marie’yle mesafali iletişim kursa da intikamını polisi atlatarak tek tek alıyor. Sonunda işin başındaki “kötü adamı” polise teslim ediyor Charly. Marie’nin kocası mafyanın saldırısında ölmüş ve Marie, sanki Charly gibi intikam peşinde gibi. Aslında, Marsilya mafyasını, imkânsız olsa da, çökertmek istiyor. Politikacılardan başlayıp polis müdürlerini kendi taraflarına çekmiş bir mafya bu. Her şey kirlenmiş. Filmin çekimlerinin ve kurgusunun da çarpıcı olduğunu belirtelim.

    1948’de Kazablanka’da doğan İspanyol-Fransız karışımı oyuncu Jean Reno’yu daha çok Luc Besson’un 1988 yapımı “Le Grand Bleu / The Big Blue – Derinlik Sarhoşluğu” filmiyle tanıdık. Sonra 1994 yapımı “Leon”la sevdik. Hollywood filmlerinde de oynuyor zaman zaman. 1998 yapımı “Godzilla”, 2006 yapımı “Da Vinci Codec – The Da Vince Code – Da Vinci Şifresi”, 2006 yapımı “The Pink Panther – Pembe Panter” vb. Cezayir kökenli 1964 doğumlu Kad Merad, Zaccharia karakterinde muhteşem. Kad Merad’ı Christophe Barratier’nin 2004 yapımı “Les Choristes – Koro” filminde Chabert karakteriyle hatırlayabilirsiniz. 1950’de Paris’te doğan aktör-yönetmen Richard Berry, Bob Swain’in orijinal adı “Denge” anlamına gelen 1982 yapımı “La Balance – Sokakların Kanunu” suç filminde Mathias karakterinde görünmüştü ve bu film, Ocak 1986’da gösterime girmişti ülkemizde. Berry’nin yönettiği 2001 yapımı “L’Art (délicat) de la Seduction – Sanat (hassas) Baştan Çıkarır”, 2003 yapımı “Moi, César – Ben, Sezar”, 2005 yapımı “La Boite Noire – Kara Kutu” filmlerini de görmek gerek. “Ölümsüz”, birinci sınıf aksiyon ve gerilim yüklü bir kanlı film. Mafya filmlerini sadece Hollywood’dan izlememek gerek. Bu alanda Fransız sineması da güçlüdür.

    (12 Ağustos 2010)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    1. Çanakkale Troia Film Festivali Organizasyon Ekibi Çanakkale’de

    Çalışmalarına aralıksız devam edilen ve 15 – 19 Eylül 2010 tarihleri arasında Çanakkale’de yapılacak olan 1. Çanakkale Troia Film Festivali’ne Türkiye’nin en önemli organizasyon firmalarından FYM Creative Group’un sihirli eli değiyor. Antalya Altın Portakal, Adana Altın Koza, İzmir Üniversiad başta olmak üzere birçok büyük etkinliğe imza atan FYM Creative Group, festivalin tüm organizasyonunu düzenlemek için Çanakkale’de mekânları inceledi.
    Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Özdel,Çanakkale Troia Film Festivali’ni de aynı diğer festivallerde gösterdiğimiz özen ve itina ile gerçekleştireceğiz.” dedi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    1. Çanakkale Troia Film Festivali Organizasyon Ekibi Çanakkale’de yazısına devam et
  • 13 Ağustos 2010 Haftası

    “Büyükler”, çocukluklarını geçirdikleri kasabaya, yıllar sonra, aileleri, takıntıları, tuhaflıkları ile gelip, göl kenarındaki büyük evde ‘Dört Temmuz’ tatilini geçiren beş arkadaşın nostalji yüklü dostlukları: Komik, komik ve komik! Görebileceğiniz en ‘ayrıksı’ komedilerden… Kalabalık oyuncu kadrosu ile film çekmenin tüm dezavantajlarını avantaja çevirmiş kusursuz yönetiminin de altı çizilmeli.

    “Cehennem Melekleri”nde, sinemanın -özellikle- serüven / aksiyon / gerilim / savaş türlerinde ‘anıtsal’laşmış, en büyüğü 64 (Stallone) ve en küçükleri de 38 (Statham) yaşında, kendileri sert yürekleri ‘pamuk gibi’ bir grup adamı, aralarına güreşçiler de katılarak, şiddeti yüksek öyküde bir araya getirilmiş… Üstüne üstlük, bir sahnede, Bruce Willis ve Arnold Schwarzenegger’a da ‘uncredit’ yer verilmiş! 80 milyon dolarlık bütçe sayesinde ortalığın gerçekten de cehenneme döndüğü bir hikâye sizi heyecanlandırıyorsa, ‘Azrail gibi can alan’ bu paralı askerlerin gösterilerini kaçırmayınız… Ama emin olun ki, çıktıktan sonra belleğinizden hızla silinecek.

    “Kediler ve Köpekler: Kitty Galore’un İntikamı”, biz insanların egemenliği dışında varlığını sürdüren ve akıllı hayvanlar tarafından yönetilen gizli dünyada, tabii ki ‘dünyanın kurtarılmasına yönelik’, nefes nefese yaşanan casusluk serüvenleri… Gülünç, sevimli, yoğun şekilde tüylü! Canlı hayvan performanslarını, animatronik kuklaları ve bilgisayar animasyonlarını bir araya getiren işin yönetmenlik kısmı da oldukça zorlu tabii!

    Bir not: Sürekli yinelemeye gerek yok! Ancak biz sinema yazarlarının savunduğu “bir filmi orijinal seslendirmesi ile izlemenin önemi”ne dair örnek teşkil eden düşünceleri, bu filmde kötü kedi karakter Kitty Galore’a sesini veren ve onun ses dalgalanmasını / üslûbunu yaratmanın, görüntüsüne – geçmişine dayanan bir süreç olması gerektiğini söyleyen Bette Midler’ın şu sözleriyle veriyorum.

    Midler: “Bir eskizle başlıyorsunuz. Zaman içinde eskizler gitgide daha canlı bir hâl alıyor ve bu yaratık adeta ete kemiğe bürünüyor. İşte o zaman sesinin nasıl bir şey olması gerektiğini size söylüyor. Kitty’nin kocaman gözleri, çok sivri ve keskin dişleri var. Eğitimli görünüyordu, dolayısıyla onu mizacı kötü olan asil bir kedi gibi seslendirdim. Belli ki bir zamanlar yıldızdı ve bu konumu ondan kopartılıp alındı. Bu yüzden, şimdi oldukça hınçlı ve filmin başlığından da anlaşıldığı gibi, intikam peşinde”.

    (11 Ağustos 2010)

    Ali Ulvi Uyanık

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com

    Nene Hatun

    Avni Kütükoğlu’nun yönettiği ve Açelya Elmas, Barış Koçak, Mehmet Esen ile Betül Şahin’in oynadığı Nene Hatun, 29 Ekim 2010’da Özen Film dağıtımıyla Kat Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    2011 Kış olimpiyatlarına hazırlık çalışmaları sürmektedir. Hocası, bu spora oldukça yatkın olan Suna’ya, Nene Hatun’u örnek gösterir. En umutsuz durumda bile mücadeleye azimli şekilde devam etmenin, başarıya ulaşmak için en doğru yol olduğunu anlatır. (93 Harbi Yılları. Çeperli Köyü’nde hasat mevsimidir. Nene Hatun’un kocası Nalbant Ahmet, Yahniler Muharebesi’nden gazi olarak döner.

    Nene Hatun yazısına devam et

    Siyah Beyaz ve Sessiz: Kürt Sineması

    1926 yılında Ermenistan’da çekilen ve bir Kürt kadınını ele alan Zarê adlı film, tarihte Kürtleri konu edinen ilk film olarak kabûl edilir. Siyah beyaz ve sessiz bir filmdir Zarê, kürt halkının uzun süre içinde bulunduğu durumu da filmin bu hali özetler niteliktedir.

    “Savaş bölgelerinden gerçek görüntüler çekmek istiyordum; yani o savaş makinelerini, harcanan paraları, o dağlara dikilen bayrakları, kendi kendimizle nasıl savaştığımızı… Arkamızda JİTEM, arkamızda PKK, arkamızda vali ve biz film çekiyoruz. Her makara dağın başında çekiliyor, sarılıyor ve Almanya’ya gönderiliyor. Altmış dört kutu film çektik; bütün çekebildiğimiz odur. Yarısında da, zaten tipiden gözükmediği için, fazla bir şey çıkmamıştır.” diye anlatıyor yönetmen Reis Çelik, Işıklar Sönmesin filminin hikâyesini. Filmde, bir çatışma sonrası düşen çığın altında kalanlardan sadece bir gerilla ve bir asker kurtulur. Ölümü koltuk altlarında gezdiren bu iki karakter, Türkiye’de hâlâ çözülememiş sorunun başkahramanlarıdır. Yıllardır bir iç savaş yaşayan bu topraklarda sanatın bu alanda çıkıp söz söyleyememiş olmasını “beni en çok iğneleyen ve ileri iten şeydi” şeklinde yorumluyor yine Reis Çelik. Işıklar Sönmesin, Mülteci gibi filmleriyle varolan, yaşanan acıları daha çok kişiye duyurmaya çalışan Çelik’in filmleri vizyona girdiği dönemlerde çok ilgi görmese de, bu alana ilk direk kamerayı tutan yapıtlardır. Son olarak ülke sınırları içerisinde ilk kez dili Kürtçe olarak yasaklanmadan gösterime giren Min Dit filmi ise Kürt Sinemasının varlığını geniş kitlelere duyurmayı başarmıştır.

    90’larda Turgut Özal’ın Kürt sorununa çözüm olabilecek açılım yolları, Kürtlerin varlığını devlet eliyle kabûl etmesi bu alandaki sanatçılara da moral olmuş ve Kürt Sineması adına yapılan çalışmalara hız vermiştir. Sonrasında açılımın yine önü kesilecek ve Kürt sinemacılar duracaktır. Günümüze gelindiğinde ise Kürt sineması yine açılımın sağladığı ortamın faydasını görerek kendini bu sefer kısık sesle değil, bağırarak duyuracaktır. Popüler bir tarzda, karikarütize edilmiş karakteriyle eleştirilen Mahsun Kırmızgül’ün Güneşi Gördüm filmi ise, eksiklerine rağmen insani yönüyle bir uyanış sağlamıştır.

    Önyargıları kaldıracak dil sinema

    Tarihsel sürecine baktığımızda 90’lardan sonra gelişim gösteren Kürt sineması aslında 1926’lara kadar uzanır. 1926 yılında Ermenistan’da çekilen ve bir Kürt kadınını ele alan Zarê adlı film, tarihte Kürtleri konu edinen ilk film olarak kabûl edilir. Siyah beyaz ve sessiz bir filmdir Zarê, kürt halkının uzun süre içinde bulunduğu durumu da filmin bu hali özetler niteliktedir. Türk sinemasında Kürtler yanık tenleri, bozuk Türkçeleriyle hep kaba halleriyle, töre cinayetleriyle yer bulmuşsa da ilk defa gerçek kimliklerini Yılmaz Güney yansıtmıştır. Güney’in Seyithan (1968), Endişe, Umut, Sürü (1978) ve Yol (1982) filmleri Kürtlerin yaşadığı dramı anlatır. Dönemin şartları ve yasaklar sebebiyle bu filmlerde sadece tek tük Kürtçe kelime kullanılmış, hatta Seyithan filmindeki Nebahat Çehre’nin Keje adlı bir karakteri canlandırması uzun bir süre sorun olmuştur. Sonraki yıllarda Güney verdiği bir röportajda, Kürtçe film çekmenin mümkün olmadığını söyleyecektir.

    Aynı toprak üzerinde, aynı acıları ve sorunları yaşayan iki kardeş milletin birbirine bu kadar yabancılaştırılmış olması sistemin istediği bir şeydir. O kadarki, bu toprakların bir zenginliği olan bir dili Kürtçeyi siyasallaştırmış, tek bir kelimesi bile bölücülük olarak damga yemiştir. Şimdiyse Başbakan’ın köy isimlerini Kürtçe söylemesi, devlet eliyle bir Kürtçe televizyon kanalının açılmış olması, aslında yasağın ne kadar da maksatlı bir ötekileştirme olduğunun göstergesidir. Çok geç kalınmış konuşmalar ve tartışmalar sorunun Kürt halkı olmadığını göstermektedir. Sorun bu iç savaştan nemalananların rantları uğruna verdikleri mücadeledir.

    Kürt halkının kendini doğru ifade edebilmesi, Batılının Doğuluyu ötekileştirmeden yakınlaşmasını sağlaması açısından sinema önemlidir. Çekilen acıların ortak olduğunu anlatan filmler, önyargıları zayıflatacaktır. Yasak altında gelişen her yapı gibi Kürt sinemasındaki filmler çoğunlukla siyasal söylenmeler içerse de, İki Dil Bir Bavul gibi naif filmler iki kardeş milleti yeniden yakınlaştıracaktır.

    (12 Ağustos 2010)

    Ayşe Şahinboy Doğan

    Gerçek Hayat Dergisi’nde yayınlanmıştır. (Ağustos 2010)

    Dev Kadrolu Komedi Filmi “Pak Panter” Geliyor

    Özel olarak kurulmuş Pak Panter teşkilâtı ve istihbarat elemanlarının başından geçen son derece aksiyonel ve bir o kadarda komik maceraların anlatıldığı, izlendikçe ve serileri üretildikçe tıpkı James Bond ve Pembe Panter filmleri gibi kendi kitlesini oluşturacak olan serinin ilki filmi olan Pak Panter’in çekimlerine başlandı.
    Sinemanın 2 dev yapımcısı Fida Film – Arzu Film ortaklığı ile Maskeli Beşler İntikam Peşinde, Maskeli Beşler: Irak, Maskeli Beşler: Kıbrıs, Türkler Çıldırmış Olmalı ve Umut filmlerinin yönetmeni Murat Aslan yönetiminde gerçekleştirilecek film, bayram haftası olan 12 Kasım 2010 tarihinde gösterime girecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 72. Koğuş

    Murat Saraçoğlu’nun yönettiği ve Kerem Alışık, Hülya Avşar, Yavuz Bingöl ile Songül Öden’in oynadığı 72. Koğuş, 04 Mart 2011’de Medyavizyon Film dağıtımıyla Sasin Film Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    1940’lar, 2. Dünya Savaşı’nın etkisinde kalan Türkiye’nin çok acı çektiği kıtlık yılları. Cezaevinin 72 no.lu koğuşunda çeşitli suçlardan yatan Adembabalar. Onların sefaleti, çektikleri acıları, insanlığa özlemi, hayata dair düşleri, çelişkileri, aşkları ve kavgaları ile bu derin ve acıtıcı çukura yuvarlanmış, en yakınını üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış insanların çaresiz dünyası. Bir koğuşun karanlığındaki direniş ve zorlu yaşam mücadelesi.

    72. Koğuş yazısına devam et