Nasıl İsyan Etmem

Sadi Bey’in Twitter Günlükleri: (Aslında aşağıdaki notlar günlüklerin 23.sü olmalıydı ama artık işin iyice suyu çıktığından numaralamayı bırakıyorum.)

Film festivalleri yine birbirine girdi. Başlamasına 3 hafta kalmasına rağmen hâlâ hangi filmlerin katılacağı açıklanmayan 1. Çanakkale …

… Troia Film Festivali 15 – 19 Eylül tarihleri arasında düzenlenecekken, 5. Uluslararası Mardin Film Festivali’nin 17 – 23 Eylül …

… tarihleri arasında gerçekleştirileceği açıklandı. 17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali de 20 – 26 Eylül tarihleri …

… arasına ertelenmişti. Yani koskoca 365 gün 6 saatlik yılda başka gün bulunamıyor da 3 tane festival 12 gün içine sıkıştırılıyor.

Adana Festivali’nden 14 gün sonra başlayacak olan ülkemizin en köklü festivali Antalya bir öncülük yaparak Türkiye Film Festivalleri …

… takvimi düzenlemeli, ülkemizde düzenlenecek film festivallerinin birbirlerini olumsuz etkilemelerinin önüne geçilmeli. Bu yılki …

… akıbeti meçhul olan Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’ni de görevlendirilecek yeni bir organizasyon şirketi tutup 26 …

… Kasım’da başlayacak 1. Malatya Uluslararası Film Festivali günlerine denk getirirse, -öyle bir rekor var mıdır bilmiyorum ama- …

… bir yıl içinde aynı zaman aralığında film festivali düzenleme konusunda Guinness Rekorlar Kitabı’na gireriz herhalde.

Bazen, filmcilerimize hakikaten hayran kalıyorum. Neden derseniz, hesapla, kitapla gerçekleştirilemeyecek işleri gerçekleştirebiliyorlar.

Hadi diyelim ki büyük beklentiye sebep olan “New York’ta Beş Minare” ile “Kurtlar Vadisi Filistin”i bayram öncesindeki aynı haftada …

… gösterime sokuyorsunuz. Bayram ve sömestr tatilleri sinemacıların en gözde haftaları olduğundan, onu anladık. En son ülkemiz …

… sinemalarında 19 Ekim 2007’de “Hallowen”de seyrettiğimiz Danny Trejo’nun iki filminin birden 03 Eylül’de gösterime girmesine ne demeli?

“Ustura”da başrolde izleyeceğimiz -belki de dünyanın en çirkin fakat en karizmatik oyuncularından- Trejo, koskoca yılda başka hafta …

… yokmuş gibi “Predators”da da yan rol oyuncusu olarak karşımıza geliyor. Neyseki 20 Ağustos’ta “A Takımı” ile seyrettiğimiz Liam …

… Neeson, “Diriliş” filmi ile ertesi hafta, yani 27 Ağustos’ta perdeye gelerek aynı akıbete uğramaktan kurtuldu.

Günlük arası ekstra not:

Keza geçmişte Tarık Akan (aynı haftada 2 filmi), Cüneyt Arkın (aynı haftada 3 filmi), Türkân Şoray ve Hülya Koçyiğit’in filmlerinde de bunları yaşamıştık. Hatta Türk sinemasının yegâne üç isimli filmi (çok bilirim ya) Süreyya Duru’nun Hülya Koçyiğit’li “Rabia”sı (diğer isimleri: “İslâmın Nuru”, “İlk Kadın Evliya”) ile adını şu anda çıkaramadığım yönetmenin (galiba Memduh Ün) Fatma Girik’li “Rabia”sı Beyoğlu’nda karşılıklı oynamışlardı. Maşallah.

Günlük devam:

01 Ekim’de de -ne …

… gereği varsa- yerli filmlerin sıkı bir kapışmasına şahit olacağız. Ekim başında, şimdilik tam 4 yerli filmin gösterime girmesi …

… plânlanmış durumda. Biray Dalkıran ilk 3 Boyutlu Türk filmi “Cehennem” ile “Araf” ve “Cennet”in ardından üçlemesini tamamlamış oluyor.

“Harbi Define”, “Kako Si?” ve “Kavşak”, üçü de ilk yönetmen filmleri. Ne diyelim hayırlısı olsun, umarız seyirci adil bir paylaşım yapar.

26 Kasım’da başlayacak olan Malatya Uluslararası Film Festivali, yapacağı uzun ve kısa film yarışmalarında Altın Kayısı Ödülü vereceğini …

… açıklayınca çeşitli yorumlar duyulmaya başladı. Daha dün, 11 Temmuz’da Ermenistan’da 7. Erivan Uluslararası Altın Kayısı Film …

… Festivali düzenlenmişken ve tüm dünyada Altın Kayısı deyince Erivan akla gelirken Malatya neden ödülüne Altın Kayısı adını verdi, …

… diye sektörde sorular dolaşmaya başladı. Neyseki Malatya Uluslararası Film Festivali, şehrin adıyla birlikte anılan Kayısıyı …

… kardeşlik bağı kurma amacıyla ödül adı olarak belirlediklerini açıkladı da ortada herhangi bir ard niyet olmadığı anlaşıldı. Bundan …

… böyle Erivan ile Malatya’nın arasında Altın Kayısı ödülleriyle manevi bir bağ oluşacak.

(29 Ağustos 2010)

Sadi Çilingir

sadicilingir@sadibey.com

Bazı Yönetmenlerimize Farklı Açıdan Yapılan Bir Bakış

Sinemada yönetmenlik için çok şey söylenir, en kestirmeden, “bir filmin -sinema eserinin- çekim işlemlerini idare eden kişi”. Biraz daha genişleterek “bir filmin bütünlük içinde gerçekleşmesini yapan (kontrol eden, denetleyen) kişi”. Sinemayı tek kişinin (yönetmenin) yapması gerektiğini söyleyenler ağırlıktadır da, bunun bir ekipçe de yapılabileceğini -kollektif bir yapı- olduğunu ileri sürenlerde vardır. Bu kez, hiç bu alanlara girmeden, sinemamız tarihinde sayıları 500 ulaşmış olan yönetmenlerimizin sadece birbirleri ile ilişkilerine ve yakın plândaki ilişkilerine (aile ilişkilerine) değinmek istiyorum.

Bilinen de vardır, bilinmeyen de ama en çok kardeş yönetmenler vardır, sinema tarihimiz içinde. En bilinen kardeşler Çetin KARAMANBEY ile Metin ERKSAN’dır. Soyadlarının farklı olması, KARAMANBEY’in sonradan değiştirmesi ile olmuştur. ÖZÖN’ün “geçiş dönemi yönetmenleri” arasında saydığı KARAMANBEY, yaş itibari ile de ERKSAN’a önde gelir. Sinemacılar döneminde film çekmeye başlayan ERKSAN, diğer meslektaşlarından farklılık göstererek “yaratıcı yönetmenler”imiz arasında yerini alacak, artık film çekmese de bu özelliğini -sineması bakımından- koruyacaktır. Sinema tarihimizde farklı soyadları ile yer alan Çetin – Metin kardeşlerin bir akrabaları da (!) görüntü yönetmeni Mengü YEĞİN’dir ve o son uğraş olarak yönetmenliği denemiştir.

Bir diğer kardeş yönetmenler ise yine “geçiş dönemi yönetmenleri”nden Aydın ARAKON ile İlhan ARAKON’dur. Aydın ARAKON, senaryo yazarı olarak başladığı sinemada yönetmenliğe geçtikten sonra belli bir süre kardeşi İlhan ARAKON ile birlikte çalışır, yönetmen / görüntü yönetmeni olarak. Sinemamızın başlangıç dönemi görüntü yönetmenlerinden olan İlhan ARAKON ise, kardeşinden yıllar sonra bir tek film (Garipler Adası / 1955) çekerek yönetmenliği deneyecektir. Ayrıca İlhan ARAKON’un Halıcı Kız’ın perdelemesine rağmen ilk “renkli” filmimiz olan Salgın’ın (Ali İPAR / 1954) görüntü yönetmeni olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

İkisi de tiyatrocu olan Hadi HÜN – Agâh HÜN kardeşler de sinemamızın yönetmenleri arasında yer alırlar. Her iki yönetmenimiz de sinemada da oyunculuk yapmışlardır. Hadi HÜN bir tek film çekmiştir: Harman Sonu / Köy Güzeli (1946). Muhsin ERTUĞRUL’un Kızılırmak – Karakoyun (1946) filminin bazı sahnelerini çektiği söylenirse de, aksini (yönetmediğini) söyleyenler de vardır. Agâh HÜN az sayıda film yönetmiş, oyunculuğuna ise devam etmiştir.

Orhan ATADENİZ sinemamızın -hâlâ- örnek gösterilen kurgucularından birisidir. Johnny WEISSMULLER’in oynadığı Tarzan: The Ape Man (1932) filminden de faydalanarak Tarzan İstanbul’da (1952) filmini çekmiş ve eski yüzme şampiyonu WEISSMULLER yerine Tarzan rolünde Toma (Tamer) BALCI’yı oynatmıştır. Yönetmenliğinin yanında kurguculuğa da devam etmiş, ölümünden sonra da yetiştirdiği kardeşi Yılmaz ATADENİZ kurguculuğa devam ederken yönetmenliğe geçmiş, özellikle avantür tarzında sinemamızın en verimli yönetmenlerinden biri olmuş, bir kısım Yılmaz GÜNEY filmlerinin yönetmeni olmuştur.

Bir yapımcı, İ. Necil OZON, 1955 yılında şirketini kurarak, yapımcılığa başlayarak tek filmini yönetiyor: Kader. Ağabeyinin ilk filmi Kader’in senaryosunu yazan Ural OZON ise 1957’den başlayarak 1967’ye kadar az sayıda film yönetti.

Yapımcı / yönetmen Hicri AKBAŞLI’nın kardeşi Veli AKBAŞLI yönetmenliğe başlamadan önce, ağabeyinin filmlerinde Atilla DİNÇER adıyla oyunculuk yapmış, sonra perdelerden çekilerek ve biraz ara vererek 1965 ve 1967 yıllarında Tavan Arası ve Vahşi Ölüm filmlerini çekmiştir.

Sinemamızın başlangıç günlerinin önemli görüntü yönetmenlerinden biri olan Enver BURÇKİN, 1953’de bu çalışmasına Vahşi Arzu filmi ile birde yönetmenliği katacaktır. Sonradan yine görüntü yönetmenliğine devam ederken, bir yıl sonra, 1954 yılında kardeşi Selahattin BURÇKİN de ilk filmini çekecek ve kardeşler kamera arkasında beraber çalışacaklardır.

Yine bir yönetmen / görüntü yönetmeni kardeşler ise Cevat OKÇUGİL ile Nejat OKÇUGİL’dir. Uzun süre birlikte çalışmışlar, sonradan Nejat OKÇUGİL ayrılarak yönetmenlik yapmaya başlamıştır. Bazı afiş ve kaynaklarda görülebilecek V.(asıf) OKÇUGİL isminde bir yönetmen ise yoktur. Bu Cevat OKÇUGİL’in takma isim olarak bir kısım filmlerinde kullandığı çocuğunun (babasının da) adıdır. OKÇUGİL kardeşlerin bir kardeşleri de sinemamızda yıllarca yardımcı oyunculuk yaptı: Nevzat OKÇUGİL.

Fehmi TENGİZ, ağabeyi Asaf TENGİZ’in filmlerinde oynayan bir oyuncudur. Bir süre sonra 1969 ve 1970’de iki filmde yönetmenlik yapar: Kibar Ali ve Hippi Perihan. Ancak Fehmi TENGİZ’in yönetmenliği bununla bitmez, 1974’de Yavuz ÖZKAN’ın başladığı Uygunsuzlar filmi yarım kalınca Fehmi TENGİZ tarafından tamamlanır.

Sinemamızın okullu (IDHEC) yönetmenlerinden Atilla TOKATLI, herkesin adını duyduğu fakat hemen hemen kimsenin görmediği Denize İnen Sokak filmini 1960’da çeker. Dört yıl aradan sonra ise Gel Barışalım filmini çeker. Gösterime çıkan fakat hiç dikkat çekmeyen bir film olur; gösterime çıkamayan ilk filminin rağbetini yakalayamaz. İlk filmi SON KUŞLAR’ı 1965 yılında çeken Erdoğan TOKATLI ise, bu filmi ile yaptığı çıkışı bir daha zor yakalar. İkinci filmi Eşrafpaşalı’dan (1966) sonra sinemaya beş yıl ara verir, sonraki dönüşünde değişik yapıda filmler yapar.

Dergi yıldızlığı ile sinemaya giren Tanju GÜRSU uzun yıllar oyunculuk yapar. Bir süre sonra kardeşi Temel GÜRSU yönetmen olarak film çekmeye başlar ve bir dönem piyasanın en çok çalışan yönetmeni olur. Tanju GÜRSU ise 1975 – 1976 yıllarında ikişerden dört film çekerek yönetmenliğe veda etti.

Zımba Gibi Delikanlı filmi ile dar bir alanda ilgi çektikten sonra, asistanlıktan gelme yönetmen Remzi A. JÖNTÜRK çeşitli türlerde filmler çekmeye devam etti, adı afişlerde zaman zaman CÖNTÜRK olarak da yer aldı. Sonraları çektiği filmlerin senaryolarını Mehmet AYDIN yazmaya başladı. Daha sonra yönetmenliğe başlayacak olan AYDIN’ın tam adı Mehmet Aydın JÖNTÜRK idi. Aralıklarla film çeken İsmail GÜNEŞ’in kardeşi Mehmet GÜNEŞ, 2008’de bir Türk Usulü adında bir film çekti. Henüz gösterime girmemiş olan filmin, çekim sonrası işlemlerinin yapılmadığı rivayet edilsede, film çekim aşamalarını geçmiş olduğundan sinemamıza bir kardeş yönetmen daha gelmiş oldu.

Yukarıda saydığımız kardeş yönetmenlerden farklılık gösteren Yağmur TAYLAN ile Durul TAYLAN, sinemada yaptıkları filmlerde birlikte çalışarak diğerlerinden ayrılmaktadırlar. Televizyon dizisi ve sinema filmi çalışmalarında birlikte çalışmaya devam eden ikili, televizyon filmi Yıldız Tepe’de birlikteliği bırakmışlar, filmi Yağmur TAYLAN tek başına çekmiştir.

Sinemamızda kardeşlerin farklı yapımevleri kurarak yapımcılık yaptığı da görülmektedir. En bilinenlerden biri Berker ve Türker İNANOĞLU kardeşlerdir. Bunlardan daha önceliği olan ise Naci DURU ile Nazif DURU’dur. Bu kardeşlerin çocukları Süreyya DURU ile Nejat DURU’dur. Babalarından yapımcılığı devralan kuzen yönetmenlerden Nejat DURU, 1959 ve 1962’de iki filmde (Şeytan Mayası / Şarkıcı Kız) yönetmenlik yapmıştır. Süreyya DURU ise yapımcılığının yanında 1961’den (İstanbul’da Aşk Başkadır) vefat ettiği 1988 yılına kadar yapımcılığı yönetmenlikle beraber sürdürmüştür. Son filmi Ada’yı tamamlayamadan vefat etmiş, filmi kızı Dilek DURU ve film ekibi tamamlamıştır.

Vedat TÜRKALİ sinemamızda uzun süre senaryo yazarı olarak tanındı, roman ve oyunlar da yazdı. Senaryo yazarı olarak hâlâ sinemamızın önem taşıyan bir çok filmine senaryolar yazdı: Karanlıkta Uyananlar, Otobüs Yolcuları (E. GÖREÇ), Bedrana, Kara Çarşaflı Gelin (S. DURU), Erkek Ali (A. YILMAZ). Sonra da kısa süren bir yönetmenlik serüveni yaşadı; aslında ilk filmi Sokakta Kan Vardı’nın sansür süreci tek başına bir serüvendir. Sessiz sedasız gösterime çıkan Kopuk filmi ise, benim için tüm eksikliklerine rağmen hâlâ gözardı edilmiş bir filmdir. Barış PİRHASAN önce kitapları (şiir / öykü) ile okuyucuya ulaştı, sonradan senaryoları ile beyazperdeye adını yazdırdı. Uzun aralıklı zamanlarda az sayıda filmle yönetmenliğe de geçerek baba-oğul yönetmenler halkasına eklendi. Soyadlarının farklı olması, asıl adı Abdülkadir PİRHASAN olan babasının Vedat TÜRKALİ ismi ile tanınmış olmasından doğuyor.

Bir oyuncu olan Renan FOSFOROĞLU’nun, Fikret HAKAN’ın oynadığı ilk film olan Köprüaltı Çocukları’nı yönettiği söylenir ve çok kitapta da öyle yazar. Aslında bu filmi, filmin yapımcısı Ömer AYKUT, Nuri ÜNAL adı ile yönetmiştir. İşte bu filmi yönettiği söylenen ve yazılan Renan FOSFOROĞLU başka filmlerde de yönetmenlik yapmıştır: Kokulu Film. Yıllar sonra oğulları tiyatro oyuncusu olmalarına rağmen sinemada da oynamışlardır, büyük oğlu Ferdi MERTER FOSFOROĞLU (annesi oyuncu Muazzez ARÇAY) zaman zaman senaryolar yazmış, bunda bazen Ferdi MERTER, bazen MERTER FOSFOROĞLU adını kullanmıştır. Oyunlar da yazan Ferdi MERTER’in, sinemadaki yönetmenliği hayli ilginçtir. Fransız yazar Boris VIAN’ın Amerika’da geçen Mezarınıza Tüküreceğim romanını yine Amerika’da -ama yıllar önce- geçen bir western olarak sinemaya uyarlamıştır: İpini Boynunda Bil. Ne yazık ki film pek ses getirmemiş, hatta çoğunlukla duyulmamıştır bile. Renan FOSFOROĞLU’nun diğer oğlu Enis FOSFOROĞLU (annesi Mualla FIRAT / FOSFOROĞLU / KAVUR) sinemada sadece oyuncu olarak çalışmıştır. Ferdi MERTER bu uğraşlarında genellikle soyadını kullanmamaktadır.

Kimya Mühendisi, müzikçi, yapımcı, senaryo yazarı ve yönetmen Hulki SANER, kendi yapımevine çektiği -özellikle- komedi filmleri ile ünlenmiş ve adını duyurmuştur. Ürettiği tipler içinde bir Turist Ömer bile tek başına sinemamızda yer etmesine yeter. Yurt dışında sinema eğitimi gören oğlu Adnan SANER ise yapımevi içinde devamlı gölgede kalmış, az sayıda senaryo yazmış, bir de film yönetmiştir: Severek Dövüşenler (1966). (Sn. Agâh ÖZGÜÇ’ün Sözlüğü’nün 1. cildinde bu filmin R. MAMOULIAN’ın The Mark of Zoro filminin uyarlaması olduğunu yazarsa da, film daha çok Louise MAILLE’nin Viva Maria’sından izler taşır. Brigitte BARDOT ve Jeanne MOREAU çifti Sevda FERDAĞ ile Suzan AVCI’ya oynatılmıştır.)

Sinemamıza Arzu Film Ekolü diye bir anlatım dili kazandıran Ertem EĞİLMEZ, yapımcılıktan yönetmenliğe geçenlerdendir. Arabesk’i çekerken tamamlayamamış vefat etmiştir. Sinemamızda bir Hababam Sınıfı olgusu oluşturmuş ve bunu yıllara yaymıştır. Ölümünden sonra, oğlu Ferdi EĞİLMEZ bu sınıfı şimdilik üç filmle (ikisinde yönetmen olarak) devam ettirmiştir. Oğul EĞİLMEZ şimdilik “sınıf” dışına çıkmamıştır?

Sinemamız içinde sessizce filmler üreten yapımcı / yönetmen Hidayet PELİT’ten sonra oğlu Bülent PELİT’de yönetmeliğe başlamış, Martılar Açken’den sonra şimdilik bir suskunluk dönemine girmiştir.

Tiyatro oyuncumuz Levent KIRCA sinemada çok az sayıda filmde oynamış, tiyatrodan sonra televizyona yönelmiştir. Son filmi ile yönetmenliğe başlayan KIRCA’dan sonra oğlu Oğulcan KIRCA Son İstasyon isimli filmini seyirciye ulaştırmıştır. Rivayet odur ki daha önce yapılmış, seyirciye ulaşmayan bir başka filmi daha vardır.

Tunca YÖNDER televizyon kökenli çalışmaları ile tanınırken, çekildikten sonra yakıldığı söylenen TRT yapımı Yorgun Savaşçı (Kemal TAHİR / Halit REFİĞ) dizisinin bir kopyasının bulunup gösterime çıkacağı haberi üzerine, bir özel televizyon kanalı için başrolünü aynı oyuncuya (Can GÜRZAP) oynatarak diziyi ikinci kez çekmişti. Sonradan yönetmenliğini televizyonlara, televizyon filmi (dizi değil) ile sürdürmüş ve sıra sinema filmine gelmişti, Ağrı’ya Dönüş’ü çekti (1993). Televizyon için çektiği bir kısım dizilerden, sinema versiyonları da hazırladı, böylece film (!) sayısı artıyordu. Kızı Nisan AKMAN ise, Nisan YÖNDER adı ile oynadığı Kapıcılar Kralı (Z. ÖKTEN) filminden sonra Beyaz Bisiklet (1986) ile yönetmenliğe de başlayacaktır. Dünden Sonra Yarından Önce filminin bir kısmını kocası Eriş AKMAN çekmiş olmasına rağmen, afişlerde adı bulunmamaktadır. Eriş AKMAN, sonradan yönetmenliği de denemiş, Çelik Pençe adında fantastik bir film çekmiştir. Ne de Olsa Çocuk adıyla çektiği filmi Antalya Film Festivali’nde yarışsa ve gösterim aşamasına geldiyse de henüz seyirciye ulaşmamıştır.

1953’de yapımevi Hayal Film adına tek filmi, Ölüm Yarışı’nı yöneten İsmail HAYAL (ALKAYA)’dan sonradan başka bir film çıkmamıştır. Yıllar sonra kızı Yasemin ALKAYA sinemada önce oyuncu olarak yer almış, sonradan geri plânlara çekilerek -şimdilik- iki adet dramatik-belgesel (yarı kurgusal) film yönetmiş, kurgusal projelerini perdeye yansıtmamıştır.

AKMAN çiftinden önce sinemamızda anılması gereken bir başka -asıl- çift ise Ali ÖZGENTÜRK – Işıl ÖZGENTÜRK çiftidir. Sokak tiyatrosundan ve kısa filmden gelen Ali ÖZGENTÜRK, ilk filmi Hazal ile çıkış yapmış, sonra da At‘ı çekmiştir. Işıl ÖZGENTÜRK ise sinemamızın görmezden geldiği Sevgi Soysal’ın Tanta Rosa adlı romanını Seni Seviyorum Rosa adı ile tek film olarak çekmiştir. Şimdilerde ‘sinema stüdyosu’ alanına yönlenmiştir.

Kardeş-kuzen, baba-oğul, karı-koca yönetmenleri biraraya toplamaya çalıştık. Eksiğimiz varsa hatırlatılması bizi de memnun edecektir. Biraz dedikodu, biraz aleni şeylerin biraraya toplanması olan, ancak bir ara-yazı olabilecek bu yazıyı sadece isimleri zikrederek, bilgilerinize arzediyorum.

(29 Ağustos 2010)

Orhan Ünser