Cinayet Profili: Ölümün Beyazperdedeki Yüzü

Ölüm her zaman korkulu rüyamızdır. Hatta korkulu rüya görmemizden de ötedir. Peki ya ecelimiz gelmeden ölüme terk edilmek?…

Her zaman insanların neden cinayet romanlarını ve filmlerini ilgiyle takip ettiklerini merak etmişimdir. Bu, bende bir illet haline geldiği için konunun üstüne giderek insanların neden cinayete bu kadar saplantılı olduklarının profilini çıkardım. Ve bazı anahtar kelimeler aracılığıyla kilitli kapıların nasıl açıldığını bildiğim için, insan yapısı ve cinayet arasındaki güçlü dürtüden yola çıkmanın daha doğru olduğuna kanaat getirdim. İnsanın içindeki dürtünün ne olduğu konusunda en ufacık bir fikri olmayanlara dair ipucu vereyim. Meselâ çevrenizde önemli bir olay olduğunda aniden durup orada neler olduğuna dönüp bakarsanız. İşte içinizi bir fare gibi kemiren bu dürtü sayesinde kafanızda soru işaretleri belirir ve bir de bakmışsınız ki o boşlukları tamamlamaya başlamışsınız bile… Bu dürtünün ne olduğunu tahmin etmeyenler için kısa bir açıklama yapmak gerek. Çünkü insanoğlu yüzyıllardır birçok şeyi merak ederek yaşamını sürdürmüştür. Ama bu merak olgusu sürekli evrim geçirmiştir. Bunun en önemli yanı ise insanların kötü olan olayları ambalajlayıp su yüzeyine çıkartarak paketlemeleridir. Zaten mantıklı olarak düşündüğümüzde “cinayet” gerçeği kaçınılmazdır.

Ötekileşme Yaşamak

Son zamanlarda gazetelerin manşetlerinde yer alan ve medyayı kasıp kavuran Münevver Karabulut Cinayeti gündemi çok fazla meşgûul ettiği için Türkiye’nin ve dünyanın sorunları arka plânda kalmış ve az önemsenmiştir. Hele ki kriz patlak vermişken… Buradan çıkarılacak sonuç esasında basittir: “İnsanlar görmek istediklerini görürler.” Bu istek doğrultusunda cinayeti baş koltuğa oturtan gazeteler, insanların arz ve taleplerini yerine getirmişlerdir. Hazır lâf arz ve talepten açılmışken; önemli bir noktaya vurgu yapayım. İnsanları asıl besleyen ve ihtiyaçlarını karşılayan bir araç olan sinema görsel anlamda gazetede yazılanları etkili hale getirdiğinden ötürü, insanların tercih ettiği sanal dünyada kaybolmasını sağlamıştır. Zaten sanal dünyanın cazibesine kapıldığımızda dış dünyadan uzaklaşarak daha önce hiç olmadığımız kadar “ötekileşme” yaşayıp özümüzden uzaklaşırız. Tabiri caizse bir bukalemun gibi başkalaşım geçiririz. Tabi şu gerçeği de unutmamak gerek: Çözülemeyen yahut çözülmesi zor olan vakalar eşik seviyesini bir hayli zorlar. Buzdağının görünmeyen tarafını görmeye çalıştığımızda ise perdede izlediklerimiz dehşet verici bir deneyim şeklinde bize geri döner.

Cinayeti Harekete Geçiren Güdü

Nereden bakarsanız bakın cinayet ve izleyici arasında doğrudan bir etkileşim vardır. Bu etkileşim geri dönüşümü besler. Meselâ çoğu Hollywood filminde (örneklerini ilerleyen satırlarda vereceğim) kıvranan bir kişinin vücuduna keskin bir cismi batırmak cinsel hazza eşdeğerdir. Birçok şehvet canisi kurbanlarını ölümüne bıçaklarken cinsel orgazma ulaşır; diğer taraftan da adli tıp soruşturmaları cinayetin nerede ve nasıl işlendiğine dair ipucu arar. Seri cinayet şehvet cinayeti ile aynı anlama geldiğinden bu konudaki araştırmacılara göre; katili harekete geçiren başlıca güdü kadınlara yönelik öfke ve onlara acı vermektir.

Korkunç cinayetlerin gerçekleştirilmesi için bir kişinin üst düzeyde şeytani bir kurnazlığa sahip olması gerekir. Çünkü ürpertici ikilemdeki cinayetin çözümü ayrıntılı zekâ oyunlarına kadar uzanır. FBI Davranış Bilimleri Ünitesi’nden (BSU) özel ajanlar, ilk kurbanının çürümüş kalıntıları ile karşılaştığında hemen panikle karışık bir karmaşa haline giren bir seri katilden bahsederler. (1970’lerin sonlarından itibaren, BSU kişilik geliştirme projesini başlatmıştır.) Bu araştırmadan elde edilen suçluların iç yüzlerine ilişkin bilgilerle BSU, şiddet suçlarıyla savaşta yeni ve büyük bir silâh olduğunu kanıtlamış bulunan “suçlu kişilik profil çıkartma” yöntemi geliştirmeyi başarmaları suç tarihine ışık tutan önemli bir gelişmedir. Ve buradan yola çıktığımızda yukarıdaki paragraflarda bahsi geçen adli tıp başarıları çok büyük bir seyirci kazanan Kuzuların Sessizliği filmiyle ölümsüzleştirilmiştir. Zaten popüler seri katil filmlerinin küllerinden doğan Kuzuların Sessizliği o yolda yürümek isteyenlere öncülük eden ender filmlerdendir. Bu filmleri sıralayacak olursak; Saw, From Hell, Seven, Candyman, Hostel, A Nightmare On Elm Street, Friday the 13th, Ring, The Last House on the Left, Martyrs, Braindead, Shaun of the Dead, Rec, The Others, Drag me to Hell, Scream ve daha niceleri…

Çifte Güç

Asında cinayet işlemek ya da adam öldürmecilik oynamak çoğunlukla tek başına yapılan bir iştir, fakat tüm bunların dışında gelişen ve filmlere konu olan cinayeti izlenir kılmak için genellikle olaylara ilgi duyan psikopatlar bir araya gelip öldürücü bir çift oluştururlar. Bazen üç veya daha fazla katil eğlence ve kâr amaçlı cinayet işlemek için bir araya geldiklerinde durum daha da karmaşıklaşır. Böylece insanın ezeli güdüsü aç gözlülükle hareket ederken suç tarihindeki en garip cinayetler işlenir. İşte tam o an bazılarımız için önemli bir yazarın cümlesi ön plâna çıkar: “Onu anne kompleksi olan bir psikopat katil olarak seyretmek, başka birisinin kusmasını seyretmek gibi bir şey…” Bu lâf her ne kadar doğru olsa da görülen köy kılavuz istemez. Çünkü beyazperdedeki görüntüler seyircinin kanına çoktan zerk edilmiştir bile…

Netice olarak, cinayet işlemeye meyilli olan kişiler kafalarında oluşturdukları ütopik dünyaya uymayan kurbanları öldürerek anarşist ruhlarını ortaya çıkarmakta gecikmezler. Ne de olsa öldürmek onlar için sıradan bir olaydır.

(24 Ağustos 2010)

Arzu Çevikalp

[email protected]