Alanya’da, Zeynep Banu Özbek’in başkanlığını yaptığı Sinematek Derneği’nin yönetiminde tam 9 yıldır düzenlenen bir Belgesel Film Festivali var. Şu anda gönüllülük esasına dayanarak yürüttükleri bu işi uluslararası alana taşımak için kaynak aramakta olan festivalin 9. yılında birbirinden değerli yönetmenlerin belgeselleri 10 – 15 Mayıs tarihleri arasında ücretsiz olarak gösterildi. Bizde sadibey.com okuyucuları için değerleri yönetmenlerimiz Metin Avdaç ve Yasin Ali Türkeri ile belgesel üzerine söyleşiler yaptık. Keyifle okumanız dileğiyle…
Yasin Ali Türkeri Röportajı
1976 doğumlu genç bir yönetmen Yasin Ali Türkeri. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı Bölümü mezunu olmasına rağmen okuduğu bölümle, kamera arasında bağlantı kurmasını sağlamış belgesele olan sevgisi. Türkiye’de o sıralar çok yeni olan Dijital Kurgu Sistemi üzerinde uzmanlaşmış ve bir sürü filmin kurgusunu yaptıktan sonra “Edward’ın Armonisi” adındaki ilk belgesel filmini çekmiş. 2009 yılında çektiği son belgeseli “Kalemi Kırmasaydık”la 9. Alanya Belgesel Film Festivali’ne katılan Yasin Ali Türkeri ile sizin için konuştuk.
Yasin Bey bize biraz kendinizden bahseder misiniz, belgesel hayatınıza nasıl girdi?
1976 Aydın doğumluyum, Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı Bölümü’nü bitirdim fakat öğrencilik yıllarımdan beri belgesele ilgim vardı; hatta mezuniyet projem okulu tanıtan 5 dakikalık bir belgeseldi. Üniversitenin 5 dakikalık tanıtım filmini dijital kurgu sistemiyle hazırlamıştım. Okuldan sonraki stajımı ise film yapım şirketinde yine dijital kurgu sistemleri üzerine yaptım. O sıralar dijital kurgu çok yeniydi. Film yapım şirketinde olunca staj süresince bir sürü belgesel film izleme imkânım oldu. İzlediğim o belgeseller daha çok bu işin meraklısı haline getirdi beni ve bir şekilde belgeselcilikteki yolculuğuma çıkmış oldum.
İlk belgesel filminizi ne zaman çektiniz?
Daha önce kurgucu olarak birçok belgesel film çalışmasında yer aldım fakat yönetmenliğini yaptığım ilk belgesel filmim 2006 yılında çektiğim “Edward’ın Armonisi”dir. Aslında filmin çalışmalarına 2002 yılında başlamıştım fakat aynı zamanda başka bir işte daha çalıştığım için belgeseli bitirmem 4 yıl sürdü.
Belgeselcilik dışında hangi işle uğraşıyorsunuz?
Bir reklâm şirketinde reklâm ve tasarım üzerine çalışıyorum. Sonuçta belgesel para kazandıran bir alan değil, hayatımı devam ettirmek adına başka bir iş daha yapmak zorundayım. Üstelik bu durum sadece Türkiye için geçerli değil dünyanın pek çok yerinde belgeselciler para kazanmak için başka bir iş daha yapıyorlar ama tabi olması gerekenin bu olduğunu iddia etmiyorum. Belgeselciler kesinlikle daha çok desteklenmeli.
Tekrar belgesellerinize dönecek olursak “Edward’ın Armonisi”nden sonra hangi filmleriniz geldi?
“Edward’ın Armonisi”nden sonra destek bulma konusunda daha şanslıydım, 2007 yılında Kültür Bakanlığı ve BSB (Belgesel Sinemacılar Birliği) destekli “Ayağımıza Sağlık” adlı belgeseli çektim. Çarıktan postala giden süreçte Türkiye’deki toplumsal değişimi ayakkabıların gözünden anlatmaya çalıştık.
2008 yılında yine Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle Ermeni asıllı bir kanto sanatçısı olan Ankine’nin hayatını anlatan “Hayatın Ritmi: Aksak” adlı belgeseli çektim. Altın Portakal Film Festivali de dahil olmak üzere bir çok festivalde gösterimi oldu belgeselin.
2009 yılına geldiğimizde ise 9. Alanya Belgesel Film Festivali’nde ilk gösterimi yapılan “Kalemi Kırmasaydık” adlı yapıtımı tamamladım. “Kalemi Kırmasaydık” aynı zamanda TRT Uluslararası Belgesel Film Yarışması’nda profesyonel dalda yarışıyor.
Son belgeselinizden bize biraz bahseder misiniz?
Bu da bir şekilde tarih öyküsü aslında. Türkiye’deki tarihsel değişime kırtasiye malzemelerinin gözünden baktık bu sefer. Kırtasiye ile ilişkileri daha yoğun olduğu için de karikatüristleri anlatımın başına yerleştirerek “Dünden bugüne kırtasiye malzemeleriyle olan ilişkilerimiz nasıl değişti?” sorusuna cevap aradık. Sonuçta gördük ki bizim küçük kırtasiyelerimizin yerini büyük alışveriş merkezlerindeki tedarikçiler almış. Çizim yaptığımız kâğıtların yeriniyse bilgisayar programları.
Üretken bir yönetmensiniz son belgeselinizi yeni çekmenize rağmen kurgu aşamasında olan bir filminiz daha var, üretirken nelerden etkileniyorsunuz?
Belgesel benim kendimi ifade etme şeklim. Somut verilere dayanarak bir şeyler anlatmayı seviyorum. Yaşadıkça ve bir şeylerden etkilendikçe yeni filmler üretme isteği duymaya devam edeceğime inanıyorum.
Kurgu aşamasındaki son çalışmanızın içeriğini ve hayatınızın hangi döneminden etkilenerek bu belgeseli çektiğinizi bizimle paylaşır mısınız?
İnsan kendinden yola çıkarak bir şeyler anlatıyor. Her zaman müziğe ilgi duymuş biri olarak kurgu aşamasındaki son çalışmam “Manastır Doğum Yerim”de Makedonyalı müzisyen Hayri Demirovski’nin hayat hikâyesini anlatıyorum. Daha yaşarken Makedonya halkı için anonimleşen biri haline gelmiş kendisi. Demirovski’nin gençlik yıllarında iş bulmak amacıyla Manastır’dan ayrılışı sırasında bestelediği “Bitola, Moj Roden Kraj” (Manastır Doğum Yerim) parçası, Manastır Radyosu’nun 50. yıl kutlamaları çerçevesinde yapılan bir oylamada yüzyılın şarkısı olarak seçilmiş. Böyle önemli bir sanatçıya duyarsız kalamadım ve belgeselini çekmek istedim.
Yasin Bey çalışmalarınızın devamını diliyor ve bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim.
(17 Mayıs 2010)
İlayda Vurdum