Kanal D Cinemania’da “Takiye: Allah Yolunda” Filmi

Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu Kanal D Cinemania’da bu haftanın konukları Takiye: Allah Yolunda’ filminin başrol oyuncuları Ali Sürmeli ve Erhan Emre. Başarılı aktör Erhan Emre neden oyunculuğu bırakmayı düşünüyor? Ali Sürmeli, yurtdışında gördüğü film setinden sonra Türkiye’deki setler için neler söylüyor? Kurtlar Vadisi hakkındaki samimi görüşlerini belirten usta oyuncu, kimlere neden sitem etti? Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona giren filmler, çarpıcı sinema haberleri, vs. yer alıyor. Ömür Gedik’le Cinemania her Cumartesi Kanal D’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kanal D Cinemania’da “Takiye: Allah Yolunda” Filmi yazısına devam et
  • Pers Prensi: Zamanın Kumları, Canlı İnternet Sohbeti ve İnternet Canlı Yayınında Dünya Galası

    Pers Prensi: Zamanın Kumları (Prince of Persia: The Sands of Time) filminin dünya galası, Londra’nın en heyecan verici eğlence ve alışveriş mekânı Westfield’da yapılacak ve film Vuw Westfield’da gösterilecek.
    Pers Prensi: Zamanın Kumları dünya galası internet canlı yayını ve özel kamera arkası sahnelerde, ünlü konuklarla ve yıldız kadroyla röportajlar, kırmızı halı geçişleriyle birlikte ekranlarınıza taşınacak. Filmin galasına katılacaklar şöyle: Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton, Richard Coyle, Ben Kingsley, yapımcı Jerry Bruckheimer ve yönetmen Mike Newell.

  • Basın Bülteni
  • Canlı internet sohbeti için tıklayınız.
  • Kırmızı halı geçişi için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Esma

    Senaristliğini ve yönetmenliğini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Koray Çalışkan’ın yaptığı, başrollerini Bilge Seçkin, Barış Celiloğlu, Emrah Elçiboğa’nın paylaştığı Esma, Cannes Film Festivali’nde gösteriliyor. Koray Çalışkan’ın ilk kısa filmi Esma, bu yıl 12 – 23 Mayıs 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilecek Cannes Film Festivali’nin Short Film Corner Bölümü’ne seçildi. İlk gösterimi Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapılan Esma, Hisar Kısa Film Seçkisi’nde de yer alıyor. Film, kredi kartı borçları yüzünden bunalıma giren bir ailenin yaşadıklarını anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • 13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Başladı

    13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 06 Mayıs Perşembe akşamı Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde (Büyük Tiyatro) yapılan açılış töreni ile başladı.
    Lale Belkıs’a Uçan Süpürge Onur Ödülü, Gülsen Tuncer ve Deniz Özen’e ise Bilge Olgaç Başarı Ödülü verilen açılış törenine Biket İlhan, Deniz Türkali, Hale Soygazi, Miraz Bezar, Nisan Akman, Sevin Okyay, Zeynep Eronat ve Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık konuk olarak katıldı. Gecenin sunuculuğunu Deniz Çakır, İlker Aksum, Ebru Özkan, Feray Darıcı, Sezin Akbaşoğulları ve Taner Rumeli yaptı.

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Başladı yazısına devam et
  • Robin Hood

    Bu seferki biraz farklı. Bizim alışageldiğimiz Robin Hood zenginlerden çalıp fakirlere vermesi ile ünlü idi. Oysa Ridley Scott ve Russel Crowe’un Robin Hood’u zenginlerden çalıp da zenginlere vermiyor, sıradan halkı krallığa ve dışarıdan gelen Fransız tehdidine karşı ayaklandırıp, ünvan sahipleri ile sıradan insanların eşitliğine dem vuruyor. Bu hali ile Scott ve Crowe’un Robin Hood’u Romalılar’ın arenasından ortaçağ İngilteresi’nin ormanlarına ışınlanmış bir gladyatörden fazla uzağa gidemiyor.

    “Tekrar ve tekrar ayaklan, koyunlar aslan olana kadar…” Daha sonradan Robin Hood olarak anılacak Robin Longstride’ın ölmekte olan Robert Loxley’den sahibine verilmek üzere aldığı kılıcın kabzasında yazan bu yazı, Robin’in (ve de filmin) ana söylemi haline geliyor. Oysa, bizim bildiğimiz, zenginlerden çalıp fakirlere vermesiyle ünlü klasik Robin Hood için “tekrar ve tekrar çal, koyunlar da aslanlar kadar zengin olana kadar” söylemi daha uygun düşebilirdi.

    Fakat zenginlerden çalıp fakirlere vermeyi yüceltecek bir film, küresel ekonomik kriz nedeniyle gelişmiş ekonomilerde bile insanların işsiz kaldığı ve fakirleştiği şu dönemde pek uygun düşmemiş olabilir. Bir de tabii, 10 sene önce koskoca Roma İmparatoru’na karşı gelerek sıradan insanların da asiller kadar hak sahibi olduğunu “kanıtlamış” ve bu konuda bir kahramanlık miti yaratmış olan Crowe’un yeni baştan kendine bir imaj yaratmasındansa bu imajı perçinlemesi daha kolay olmuş olabilir. Zaten izleyiciler onu otoriteye karşı ayaklanan ve sıradan insanların koruyucusu olarak tanımışlardı 2000 yılı yapımı Gladyatör’de…

    Her ne kadar Gladyatör’ü biraz tekrarlıyor da olsa, iki buçuk saatle biraz uzun olan son Robin Hood eğlenceli bir film. Özellikle savaş sahnelerindeki hızlı kamera kurgusu biraz baş döndürse dahi filmi gayet hareketli bir hale getiriyor.

    Lady Marion Loxley, filmin açılışında tohumlarını çalan “orman insanları”nı okla kovalıyor ve okçulukta usta olan Robin Hood’a ne kadar da uygun bir eş olabileceğini kanıtlıyor. Onların bu uygunlukları böylece yerleştirildikten sonra, Robin’in Lady Loxley’nin savaşta ölen kocasının yerine geçmesini yadırgamıyoruz -ne de olsa birbirlerine çok uygun bir çift.

    Yalnız iki buçuk saatin sonunda hâlâ havada kalan bir konu var -“orman insanları”nın neden kendilerini “küçük piçler” diye bağırarak okla kovalayan Lady Loxley’e yardım ettikleri. “Orman insanları” filmde bir noktada birden Lady Loxley’e yardım ediyor, hayatını kurtarıyor, yasalara karşı gelerek aralarına alıp ormanda barındırıyorlar. Fakat o birbirlerine diş bileyen durumdan nasıl böyle bir duruma geldikleri anlaşılamıyor.

    (13 Mayıs 2010)

    Yasemin Sim Esmen

    Cantona’dan Hayat Dersleri

    Hayata Çalım At (Looking for Eric)
    Yönetmen: Ken Loach
    Senaryo: Paul Laverty
    Görüntü: Barry Ackroyd
    Oyuncular: Steve Evets (Eric), Eric Cantona (Kendisi), Stephanie Bishop (Lily), Gerard Kearns (Ryan), Stefan Gumbs (Jess), Lucy-Jo Hudson (Sam)
    Yapım: Film Four-Wild Bunch-Sixteen Films (2009)

    Büyük yönetmenlerden İngiliz Ken Loach’un “Hayata Çalım At”ı, hatıralara, hayata, aşka, aileye, Eric Cantona’ya, ManU’ya ve güzel olan her şeye adanmış, gerçeküstücülükle de beslenmiş gerçekçi ve mutlu bir film.

    Manchester’lı kederli, bıkkın ve yorgun postacı Eric Bishop, arabasını trafikte ters yöne sürer. Gözlerini hastanede açar. Ardından büyük usta Ken Loach, Eric’in bu sıradan hayatının içine kamerasıyla dalar. “Looking for Eric – Hayata Çalım At”, gerçeküstücülükten yardım bulan gerçekçi bir film. Manchester United’ın (ManU) 1990’lardaki efsanevi futbolcusu Fransız Eric Cantona’nın büyük hayranı Eric, bir gün üvey oğlu Ryan’ın otunu içerken Eric Cantona hayatına giriveriyor. Siyahi oğlu Jess ve üvey oğlu Ryan’la sıkıntılı hayatın içindeki Eric’in bu kaos dünyasının içine Cantona girince halının altına süpürülmüş her şey sandığın içinden dışarı çıkıyor. Onu mutsuz eden en büyük şeyse, hayatının kadını olan kızı Sam’in annesi Lily’yi terk etmesi. Otuz yıldır suçluluk azabıyla yaşamış Eric. Gençliğinde bir dans yarışmasında karşılaşmış Lily’yle Eric. Bir hayat gurusu, belki de bir filozof Cantona, Eric’i kafasının içinde büyüttüğü sorunlarının üzerine itiyor ve böylece Eric’in anlamsız hayatı bir anlam kazanıyor. Kızı Sam’in bebeği Daisy’ye eski kadını Lily’yle bakan Eric, Cantona’nın her biri hayat dersi olan sözlerinden güç alarak Lily’ye geç kalmış özrünü ve aşkını iletiyor. Hayat dümdüz akıp gitmiyor filmde. Hatıralar, şimdiki zaman, ManU, hayatın “derin” sorunları üst üste binince hikaye de keyifli bir seyre dönüşüyor “Hayata Çalım At”ta. Eric’in üvey oğlu Ryan, suç çetesine bulaşmış ve her şeyiyle batmış bir genç. Bu sorunu da Cantona’nın yol göstermesiyle ManU’lu arkadaşlarıyla çözümlüyor Eric. Böylece bir Ken Loach filminde mutlu son da yaşanıyor böylece. Eric, kaybettiği her şeyi hak ederek kazanıyor sonunda.

    ManU bir aşk…

    Bu film, yoğunluklu olarak iç mekânlarda geçse de Manchester şehrinin sokaklarını, caddelerini, “pub”larını da yansıtıyor. Bu şehir “kırmızı şeytanlar”ın kızıla boyadığı bir futbol mabedi gibi sanki. Taraftar ruhu da heyecan verici. Final bölümünde “aşağılık kompleksli” gangster Zac’ın malikânesini Eric’le dayanışma için basan Eric Cantona maskeli ManU’lu taraftarlar insana takım gücünün ruhunu hissettiriyorlar. Büyük yönetmen Loach, demiryolu işçilerinin 1878’de kurduğu ManU’yu Amerikalılara satılmasını da alttan alta eleştirmiş bir taraftar ruhuyla. İngiliz geleneğinin ve işçi sınıfının takımlarının mirası ve şımarık Amerikalılarca talan ediliyor şimdi. Nedense dok işçilerinin kurduğunu sandığımız Liverpool, can düşmanı Everton’ın içinden doğmuş 1892 yılında. Everton, 1878’de St. Domingo Metodist Kilisesi’nde kurulmuş. İşte bu Everton’ın zengin başkanı, yeni yapılmış Anfield Road Stadyumu için, Everton’ın yönetimiyle anlaşamayınca Everton’a rakip olarak Liverpool’u kurmuş. Aslında bu filmde gördüğümüz her şey, modern hayatın insanı öğüten hallerini yansıtıyor. Ama Loach’ta hep bir umut var. Çünkü dayanışma ve paylaşma duygusu hâlâ bu dünyayı terk etmedi. Hem taraftar hem de mesai arkadaşlarının Eric’i hayatın sevincine döndürme çabaları insanın gözlerini yaşartıyor filmin derinliğinde. Dostluklar, paylaşmalar ve takım olma ruhu ölmedikçe hiçbir şey ölmüyor. Aşk bile. Yönetmen, hayatın manevi taraflarını da hatırlatıyor seyirciye. Elbette bir aile olmanın sıcaklığını da. 2009’da 62. Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye” için yarışan bu filmde en ironik olan şeyse Eric’in soyadıydı belki de. Bishop, İngilizcede “piskopos” anlamına da geliyor. İnsanların kaderlerini soyadlarındaki anlamlar belirlemiyor tabii ki. İroni işte. Filmde, ManU formasıyla Cantona’nın ruhani gollerine de bir selâm var. Loach, bir de Lily üzerinden kadınların hoşgörüsüne bir saygı gönderiyor filminde. Eric’in hayatındaki çıkmaz kaosları açan Lily’nin sıcak şefkatiydi belki de. Loach’un bu filminde “Kral”ın, Elvis Presley’in de sesi duyuluyor. “Kral”ın şarkısıyla Cantona ve Eric rock dansı yapıyorlardı filmin güzel bir anında. Loach usta, sevdiği birçok şeye bu filmiyle saygı göndermiş. Hatta bu filmde bizim hasret kaldığımız YouTube bile var.

    (13 Mayıs 2010)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Altın Koza, Dünya Çapında Bir İlke İmza Atıyor

    07 – 13 Haziran tarihleri arasında yapılacak 17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali dünya çapında bir ilke imza atıyor: Dünya Film Eleştirmenleri Federasyonu – FIPRESCI’nin daha kariyerlerinin başındayken keşfettiği ya da dünyaya lânse ettiği, bugünün usta yönetmenlerinin filmlerinden oluşan bir program hazırlandı. FIPRESCI, 2010 genel kurulunda ödüllü filmlerinden oluşan programlar oluşturma kararı almıştı, Altın Koza bu kararın ilk uygulandığı festival olacak. Program kapsamında Ken Loach, Michael Haneke, Bent Hamer ve Emir Kusturica’nın filmlerini gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altın Koza, Dünya Çapında Bir İlke İmza Atıyor yazısına devam et
  • Sine-Sen’in Düzenlediği “Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyorlar” Etkinliğinde Bu Hafta Kazım Öz Var

    Sine-Sen’in düzenlediği ve Handan İpekçi’nin Babam Askerde filmiyle başlayan etkinlik bu hafta Kazım Öz’ün Fotoğraf filmiyle devam ediyor. Film, Şişhane’deki Sinema Emekçileri Hareket Noktası ve Kültür Merkezi Çok Amaçlı Salon’da 09 Mayıs 2010 Pazar günü saat 17:00’de izleyiciyle buluşacak. Gösterimlerin ücretsiz olduğu etkinlikte izlenecek filmin ardından, Kazım Öz’le bir söyleşi gerçekleştirilecek. Söyleşiye katılacak izleyiciler yönetmenin ilk filmini çekerken yaşadığı sıkıntıları, zorlukları ya da kimi güzel anıları öğrenme şansına sahip olacaklar.

  • Basın Bülteni
  • Görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sine-Sen’in Düzenlediği “Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyorlar” Etkinliğinde Bu Hafta Kazım Öz Var yazısına devam et