Beylikdüzü Markacity Cinemarka Sinemaları, 29 Ocak – 04 Şubat 2010 seansları için tıklayınız.
Günlük arşivler: 26 Ocak 2010
11’e 10 Kala, Tromso’de FIPRESCI Ödülü’nün Sahibi Oldu
Yönetmenliğini Pelin Esmer’in yaptığı 11’e 10 Kala, Norveç’te düzenlenen Tromso Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’nün sahibi oldu. Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu’nun verdiği ödülün jürisinde Sight & Sound Dergisi’nden Kieron Corless, Screen International’dan Vladan Petrovic ve Film & Kino Dergisi’nden de Geir Kamsvag bulunuyordu. 11’e 10 Kala, 31 Ocak’ta sahiplerini bulacak 42. SİYAD Ödülleri’ne de En İyi Sanat Yönetimi dalında Naz Erayda ile aday oldu. 11’e 10 Kala, Rotterdam Film Festivali ile yolculuğuna devam edecek.
Alman Kültür Merkezi, Ernst Lubitsch Filmleri Gösterimlerine Devam Ediyor
Alman Kültür Merkezi, 1910’lu yılların Alman sinemasının en ünlü yönetmeni Ernst Lubitsch’in filmlerini göstermeye devam ediyor. Ernst Lubitsch’in Mumya Mâ’nın Gözleri adlı filmi 29 Ocak Cuma günü 19:00’da Türkçe altyazılı ve ücretsiz gösteriliyor. Filmin konusu şöyle: Doğuya yaptığı bir gezi sırasında ressam Alfred Wendland, mumya Mâ’nın mezarını ziyaret etmek ister. Otelin müdürüne mezarın yerini sorar. Müdürün gönderdiği adam ise Wendland’ı “Gözleri yaşıyor! Gözleri yaşıyor!” sözleriyle uyarır.
Alman Kültür Merkezi, Ernst Lubitsch Filmleri Gösterimlerine Devam Ediyor yazısına devam et
21. Ankara Uluslararası Film Festivali, Yarışma Filmleri Belli Oldu
Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından 11 – 21 Mart 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin, Ulusal Uzun, Kısa ve Belgesel Film Yarışma bölümlerine başvuran filmlerin ön eleme sonuçları belli oldu. Okan Arpaç, İnci Demirkol ve Ali Karadoğan’dan oluşan Ulusal Uzun Film Yarışması Ön Eleme Seçiciler Kurulu, başvuruda bulunan filmler arasında yaptığı değerlendirme sonucunda 12 filmin Ulusal Uzun Film Yarışması’na katılmasına karar verdi.
21. Ankara Uluslararası Film Festivali, Yarışma Filmleri Belli Oldu yazısına devam et
Garfield, İlk Defa 3 Boyutlu
Sevimli kedi Garfield, ilk defa Garfield Süper Kahraman’da boyutlararası macerada Karikatür Dünyası, Çizgi Roman Dünyası’yla tanışıyor. 29 Ocak’da 3 Boyutlu olarak gösterime girecek filmin seslendirmesini Garfield ile özdeşleşmiş olan Okan Bayülgen yaptı. Filmde Garfield’ın ikiz kardeşi olan Garzooka karakterini de eş zamanlı seslendiren Bayülgen’in iki karakterin karşılıklı diyaloglarında komik sahneler ortaya çıktı. Filmin İngilizce versiyonunda olduğu gibi farklı iki sesi aynı konuşma içerinde seslendirdi.
Safranbolu Atamerkez Sinemaları
Adana Sinema Derneği’nde Gösterim: Tuya’nın Evliliği
Adana Sinema Derneği’nin ilk film gösterimi, 28 Ocak Perşembe günü saat 20:00’de Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda Tuya’nın Evliliği isimli filmle yapılacak.
Çinli yönetmen Quanan Wang tarafından yönetilen 2006 yılı yapımı film, hükümetin göçebe çobanları yerleşik hayata zorladığı Kuzey Moğolistan’da geçiyor.
Moğolistan’ın uçsuz bucaksız steplerinde Tuya adlı bir kadının engelli kocasıyla birlikte verdiği yaşam mücadelesini anlatıyor.
57. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü alan film, tüm sinemaseverler için ücretsiz olarak gösterilecek.
Ankara Büyülüfener Sinemaları
Bahçelievler Büyülüfener Sineması, Kızılay Büyülüfener Sineması, 29 Ocak – 04 Şubat 2010 seansları için tıklayınız.
Sarah Jessica Parker’ın Saç Tasarımcısı İstanbul’a Geliyor
Elidor Co-Creations serisinin dünyaca ünlü 7 saç tasarımcısından biri olan Teddy Charles, Unilever Türkiye saç ekibiyle tanışmak için İstanbul’a geliyor.
Ünlü müşterileri arasında Sex & The City dizisinin yıldızı Sarah Jessica Parker ve Heroes dizisinin yenilmez kızı Hayden Panettiere bulunan Charles, Elidor ile birlikte Elidor Co-Creations Belirgin Katlar Serisi ve Elidor Co-Creations Gösterişli Hacim Serisi’ni geliştirdi.
Teddy Charles, Türkiye’de geçireceği dört günde, Türk kadınlarının saç yapılarını gözlemleyecek, Unilever ekibiyle yorum ve önerilerini paylaşacak.
Sarah Jessica Parker’ın Saç Tasarımcısı İstanbul’a Geliyor yazısına devam et
Emrah Yücel’den “Veda” Filmine Özel Afiş ve Web Tasarımı
Kamera Film’in yapımcılığı, Zülfü Livaneli’nin yönetmenliği, senaristliği ve film müzikleri ile de öne çıkan ve merakla beklenen Atatürk filmi Veda’nın afişi, fragmanı ve web sayfası da son dönemde dünya sinemasında da adından sık sık sözettiren Türk sanatçı Emrah Yücel tarafından yapıldı. Oyuncu kadrosu, savaş sahneleri, kostümleri, başarılı makyaj çalışmaları ile öne çıkan Atatürk filmi Veda, her biri ödüllü ve dünya sinemasında önemli yere sahip kamera arkasındaki isimlerle de ses getiriyor. Emrah Yücel, dünyanın tanıdığı ve hayran olduğu, Hollywood starları, Brad Pitt, Tom Hanks, Kirk Douglas gibi pek çok ünlü ismin kişisel web sitesini hazırladı.
Emrah Yücel’den “Veda” Filmine Özel Afiş ve Web Tasarımı yazısına devam et
2009’da Kaybettiklerimiz
(Bu yazı Film-San Vakfı sitesi için hazırlanmıştır.)
Şairin dediği gibi, uyudun uyumadın olacak, bazılarını kaybedeceğiz; geri kalanlar, gidenleri anarken, yıl bitimleri vesile olacak hepisini bir arada anacağız.
2009 yitirdiklerimiz erken ve görüntü yönetmeni Çetin Gürtop ile başlamıştı. Yıl boyunca yönetmenlerimizden Seyfi Havaeri, Şadan Kâmil, Birol Işın, Ersan Pertan, Yücel Çakmaklı, Halit Refiğ, Ahmet Uluçay, Zeki Ökten ile devam etti. Aslında görüntü yönetmeni olan fakat filmde yöneten Salih Dikişçi’yi her iki özelliği ile anmak gerekir. Senaryo yazımlarından dolayı Selahattin Küçük ve Nezihe Araz’ı anmak lâzım. Ayrıca Kemal Demirel ve Ömer Lütfü Mete kervana katıldı. Yapımcı Ayhan Turgut ve oyuncular Nevzat Şenol, Gazanfer Özcan, Yılmaz Kurt, eskilerden (Mahmut) Faal Evgin, yurt dışından Keriman Ulusoy, içeriden Yaman Tarcan, Tahsin Koray, Ayşegül Devrim, Aykut Oray, Nihat Nikerel, Kemal Dirim, Nilgün Esen, Ali Taygun, Cüneyt Gökçer kayıp listesini genişletiyorlar.
Seyfi Havaeri (1920) Tiyatro kökenli ama, Muhsin Ertuğrul grubundan değil, değişik topluluklarda çalıştıktan sonra, geçiş dönemi yönetmenleri filmlerini çekmeye başladıktan sonra, senaryo yazarı ve yönetmen olarak filmler yapmaya ve bunlarda oynamaya başladı. İlk filmi Yara’yı 1947’de, son filmi Zafer Kartalları’nı 1975’de çekti, arada 37 film daha yaptı. Bunlar arasında Kara Sevda’yı 1955 ve 1968’de iki kez çekti. Yeşilçam’ı oluşturan temel taşlarından biri olarak, son dönemde yaptığı bir kısım filmleri, piyasanın geçerli koşulları dışında peşin para ileri çekerek, yeni girişimlerde bulundu. Yetiştiği günün koşullarında, piyasanın isterilerine cevap veren ve bunları yönlendiren filmler yaptı.Yaşamının sonuna kadar, yürüdüğü yolu, fikirlerini savundu. Başka yönetmenlerin filmlerinde oyunculuk yaptı.
Şadan Kâmil (1917) Geçiş dönemi yönetmenlerinden, aynı zaman da görüntü yönetmeni, ses mühendisi, stüdyo yöneticisi. Bir yabancı film (Die Letze Kompagnie – Almanya) uyarlaması olan, Plevne Kahramanları diye başlanıp Onüç Kahraman (1943) diye tamamlanan filmi ile başladığı yönetmenliğini tartışmalı Duvaklı Göl (1958) bitirdi. Bu süre içinde 13 (sinema) film(i) daha çekti. Sonraları görüntü yönetmeni ve stüdyo müdürü olarak çalıştı. Dudaktan Kalbe (1951) ile edebiyat (Güntekin) uyarlamalarına katkıda bulunurken, bir başka edebiyatçının (Taner) senaryosu ile Kaçak’ta (1954) ilginç bir çalışma yaptı. Dağları Delen Ferhat belgeseli devlet yapımı olan bir çalışmadır.
Halit Refiğ (1934) Kamerayı, askerliğini yaptığı yurt dışında (Kore’de) eline almış, çektikleri kendisine farklı bir bakış olarak gelmiştir ki, doğrudur. Sonra eleştirmenlik, sinemanın mutfağına girerek senaryo yazarlığı, asistanlık ve Hatalı Yol adlı bitirilemeyen bir film çalışması, Yasak Aşk (1961) ile başlangıç, sosyal eğilimi olan konulara ağırlık veriş, oldukça kişisel bir final Köpekler Adası (1996) arada 47 film… Gurbet Kuşları (1964), Haremde Dört Kadın (1965), Teyzem (1986) gibi tamamen farklı filmleri ile -diğer filmlerinin yanında- (toplum ve) sinema çevrelerinde etkiler oluşturdu… Televizyon dizisinde bir mihenk taşı Aşk-ı Memnu, diğer yaptıkları yapılmamış olsa bile, başlı başına bir serüven (hem roman olarak, hem dizi olarak) Yorgun Savaşçı… Senaryolar kitaplar, hem sinema, (düşünsel olarak) hem diğer düşün alanı yazıları, sinemamızın çoğunlukla uzak durduğu konularda, bir sinema yönetmeni olarak düşünceler açıklaması… Sinemacılarımız çoğunlukla bu konuda mevcut fikirlerini açıklamazken… Sanatı farklı alanları ile yaşayan bir sinemacı düşün adamı…
Yücel Çakmaklı (1937) Genel bir düşünceyi -dünya görüşünü- temel alarak, Yeşilçam gibi -güncellik içinde belli modellere angaje olmuş- bir ortamda, benzer temaları işleyen filmleri ile kendine yer edinen Çakmaklı, 1970’den itibaren Birleşen Yollar ile başlayan yönetmenlik uğraşını Kanayan Yara (1994) ile bitirirken, yurt içinde dinsel yönüne ağırlık verilmiş bir filmden, temadan fazla uzaklaşmadan uluslararası alana da açılım yapıyordu. Sinema çalışmalarına Kâbe Yollarında adlı belgeseli ile başladığı gibi, Gümüş Kare (1995) belgeseli ile, sanat yaşamının 25. yılında bitirdi. Araya televizyon çalışmalarını da sığdırdı.
Ersin Pertan (1943) Az çalışan bir sinemacı olarak, roman olarak da tartışmaya neden olmuş Kemal Tahir’in Kurt Kanunu (1992) ile yönetmenliğe başladı. Tersine Dünya (1993) nasıl toplumun yaşamınının tersine çevrilmesi ise -kaynak Orhan Kemal’di- Kuşatma Altında Aşk’da (1997) sinemamızın bir çok filmde ele aldığı İstanbul’un Fethi’ne karşıt cepheden bakmayı denedi. 2008 son filmini (Mazi Yarası) çektiği yıl oldu, ne yazk ki filminin vizyona çıkmasını göremedi. Yönetmenliğinin yanında karşıt görüşleri ile de sesini duyurmasını bildi.
Zeki Ökten (1941) 1960’da asistanlıkla sinemaya başladıktan sonra 1963’de ilk filmini yönetti: Ölüm Pazarı. İkinci filmi Kadın Yapar’ı (1972) çekene kadar, Atıf Yılmaz’ın asistanlığını yaptı. Bu ilginç yaklaşımı sonunda Yeşilçam koşullarına uygun filmler ile yönetmenliğini geliştirirken Bir Demet Menekşe (1973) ilgi çekti, ümit veren bir yönetmen olarak izlendi. Sürü (1978) beklentilerin sonuç verdiği doruktaki filmi oldu, Güney’in senaryosunu destansı biçimde sinemalaştırdı. 1979’daki Güney işbirliği olan Düşman sansürle yıpranması sonucu aynı sonucu doğurmadı. İyi bir anlatıcı olarak Çinliler Geliyor’a (2008) kadar yaptığı 31 film içinde bir kısım ilginç yapımlara da imza atarak sessiz ve sakin bir sinemacı oldu.
Ahmet Uluçay (1954) Sinemamızın en ilginç yönetmenlerinden biri. Gösterim makinesini kendisi yaparak köyünde film gösteren, köyünde çektiği kısa filmlerle festivallerde dikkatleri üzerine toplayan, sağlık sorunları ile boğuşan, birazda otobiyografik Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2002) filmi ile uzun metraja geçiş yapan Uluçay, çekimlerini tamamlayıp teknik işlemlerini tamamlayamadığı Bozkırdaki Deniz Kabuğu ile bizlere bir vasiyet bırakmış oldu. Yılmaz bir sinema sevdalısı olarak.
Birol Işın / Salih Dikişçi, Işın, oyuncu / yönetmen olarak iki filmlik çalışması ile dikkat çekiyor. 1973’de Diriliş, 1974’de Eziliş filmleri ile oyuncu / yönetmen olarak yönetmenlik çalışması yaparken sonraki yıllarda oyunculuğa devam etti. Dikişçi ise daha farklı görüntü yönetmeni / yönetmen uğraşları içinde. Görüntü yönetmeni olarak çok düzeyli filmlere imza attı. Kırık Bir Aşk Hikayesi, Göl, Gece Yolculuğu (Ömer Kavur), Kanal, Bereketli Topraklar Üzerinde (Erden Kıral), Dolap Beygiri, Mine, Dağınık Yatak (Atıf Yılmaz), Bu Devrin Kadını, Halkalı Köle (Ümit Efekan), Dönüş (Faruk Turgut), Fidan (Erdoğan Tokatlı) çalıştığı filmlerden bazıları…
Çetin Gürtop çoğunluğu Erler Film’in filmleri olarak, uzun yıllar görüntü yönetmenliği yaptı.
Cüneyt Gökçer yılın son günlerinde yitirdiğimiz, aslen tiyatro yönetmeni ve oyuncusu olan Gökçer, sinemada yalnız oyuncu olarak çalıştı. Barbaros Hayrettin Paşa’da (Baha Gelenbevi) Barbaros’u oynadı. Tarihi dönem filmlerinde tarihsel kişileri canlandırması yanında sinemadaki ileri yıllarında Mevlana (Atıf Yılmaz) filminde de Mevlana’yı canlandıracaktı. Gençlik dönemlerinde macera filmlerinde Kara Davut (Mahir Canova), ileri yaşlarında melodramlarda Süreyya (Metin Erksan), Yaşlı Gözler (Ertem Eğilmez) ve salon komedilerinde Yedi Evlat İki Damat (Halit Refiğ) ve son olarak Mektup (Ali Özgentürk) filmlerinde rol aldı.
Gökçer gibi tiyatro kökenli Gazanfer Özcan, Ali Taygun, Ayşegül Devrim, Nevzat Şenol, Kemal Dirim gibi oyuncular filmlerde uzun veya kısa zamanlar ilgilendiler, perdede bizlere yansıdılar. Aykut Oray tiyatro kökenli olmasına rağmen daha çok televizyonda tanınarak sinemaya geldi, çok az sayıda filmde rol aldı, Yaman Tarcan ve Nihat Nikerel de televizyolardan sinemaya geçtiler. Az filmde oynayan Keriman Ulusoy daha çok yurt dışında sinemamızın tanıtılma işleri ile ilgili özenli faaliyetler gösterdi. Sinemanın isimsiz kahramanlarından Yılmaz Kurt, Tahsin Koray, Nilgün Esen ve hayli eskilerde kalmış bir Faal Evgin de yitikler kervanına katıldı. Görülüyor ki oyuncular sinemanın ağırlıklı oyuncuları değil, ama sinemamızda üzerlerine düşeni, az sayıda filmlerde de olsa yapan emekçileri.
Senaryo yazarlarıda, oyuncuların görünümü paylaşıyor, Yeşilçam döneminin “senarist”leri artık yok, fakat bu yıl senaryo yazarak veya yazılımına katılarak senaryo yazarı olarak sayacağımız kimi kişileri yitirdik… Lütfi Akad’ın ilk dönem filmlerinde birlikte çalıştığı, aslında radyocu Selahattin Küçük’ü, aslında yazar olup senaryo çalışması da yapan Nezihe Araz, Kemal Demirel ve Ömer Lütfü Mete’yi yitirdik. Senaryo yazımı da yapan sinemanın asistanlarından Ali Kıvırcık da kafileye katıldı.
Yapımcı Ayhan Turgut bu yıl yitirdiklerimizden bir diğeri.
Filmlere sesleri ile katkıda bulunan ses sanatçıları Semra Atalay ve Gülderen Gül’de kafileye katıldılar.
Film-San çalışanı, sinemamının eski asistanlarından Nilgün Seren de bu yıl serüvenini tamamlayanlardan biri oldu. (Ruhları şad olsun)
SİYAD gecesinde kaybettiklerimiz arasında adı anılan, yukarıdaki listede geçmeyen oyuncular Rengin Arda ve Aydın Babaoğlu, akademisyen Zafer Doğan oldu.
(02 Şubat 2010)
Orhan Ünser
2010 SİYAD Ödülleri Töreni
2010 yılı SİYAD ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl 42.si yapılan dağıtım böylece hem SİYAD hem Türk Sineması tarihindeki yerini aldı, metinlere geçti. Geçmiş yıllardaki ödül dağıtım törenlerine katılıyordum; bu yıl da katıldım. Her değerlendirme gibi, objektif ve subjektif eleştirilere açık olarak, artık tarih oldu.
Benim kişisel, hiç bir objektifliği olmayan, bazı eleştirilerim olacak. Ödül dağılımına -farklı olmasını istediklerimde olabilir- hiç bir itirazım yok. Benim, olmamasını istediğim, gecenin sunucu Cem Yılmaz. Ne olmuş, niçinmiş diyebilirsiniz. Bugün bir gazetede Yılmaz’ın izleyicileri bol bol güldürdüğü yazıyordu, doğrudur, ben de orada idim. Her konuştuğunda espri yapmak gereksinimi duyan Yılmaz, belgesel film kategorisinde “kendinin sünnet düğünü” (filminin) kabûl edilmediğinden, kısa film kategorisinde ise -bir gazetecinin önerdiği- “on dakikaya indirilmiş” Yahşi Batı’yı yetiştiremediğinden yakındı. (Benden bir soru: Yahşi Batı’yı görmedim ama her akşam, her kanalda o kadar çok izlettiriliyor ki, yağlı güreş sekansının tamamını göremedim ama, şu soruyu sormak ihtiyacını duydum: İmparatorluk devrinde, A. B. D. başkanına padişahtan bir hediye götüren iki adam yanlarına kaç tane kıspet alırlar?) Reha Erdem’in ve Zeki Demirkubuz’un filmlerini izliyorum, Ferzan Özpetek’in filmlerinden kaçırdıklarım var, ama sırası ile –Cem Yılmaz’ın oynadığı, daha doğrusu Cem Yılmaz’ı oynattıkları- “Yalnızlık”, “Kara Büyü” (inşallah doğru not almışımdır!) ve “Sarıl Bana” filmlerini en kısa zamanda bir yerlerden bulup seyredeceğim. Burada da aklıma gelen soru şu: Sn. Yılmaz, Muhsin Ertuğrul’un gözlerden saklanan hangi filminde oynamıştır? Yalnız ilginç bir konuya değindi ama tamamen farklı bir frekansta olmak üzere. “Yardımcı” kadın / erkek oyuncuların durumu… “Yardımcı”lığın, oyuncunun yardımcılığı olmadığını, rolün yardımcılığı olduğunu söyledi ki, tamamen katılıyorum. Bazı festival veya soruşturma veya değerlendirmelerde “yardımcı” yerine “karakter” tabiri kullanılır: Karakter Oyuncusu… Diğer oyuncular karaktersiz mi ki, belli bir kategori oyuncuyu “karakter” olarak ayırıyorsunuz. Tabii bu yardımcılık gibi, oyuncunun değil “rolün” bir özelliği olması gerekir.
Sinemada değil ama, tiyatroda bir uygulama vardı -kısa bir süre… Ulvi Uraz ölünce adına -tiyatro için- bir ödül konulmuştu. Orada oyuncu ödülü, adaylar arasında yapılan seçim sonrasında “bir kişiye” veriliyordu: En İyi Oyuncu Ödülü. Kadın / erkek ayrımı yok, asıl (başrol) / yardımcı veya karakter farklılaşması yok. Tek ödül: En İyi Oyuncu.
Her zaman olabilecek bir şey… yıllar oluyor, Oscar ödüllerinde The Hud (1963) filmi ile Patricia Neal, Oscar kazanınca, rolünün kısa olduğu, bu nedenle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü almasının yanlış olduğu (En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu mu olmalı idi?) basında (tabii A. B. D.’de) tartışılmış, bizim basına da yansımıştı. Sn. Dorsay sanırım anımsar.
(02 Şubat 2010)
Orhan Ünser