Ülkemiz sinemacılığında 2000’li yıllara kadar “başarılı bir film”i tanımlayan temel unsurlar, o filmin yönetmeni, oyuncuları, senaristi, özgün müzik bestecisi, kurgucusu ve hadi bilemediniz bir de görüntü yönetmeninden ibaretti. Dolayısıyla, prodüksiyonun bu aşamalarına hizmeti geçmiş kişilerin ödüllendirilmesi, o eserin hakkını teslim etmek için herkese yeterli geliyordu.
Buna karşılık, son 10 yıldır sinema sektörümüzde bir filmin başarısını doğrudan etkileyen, “afiş”, “fragman” ve “internet sitesi” gibi daha başka unsurlar da ortaya çıkmaya başladı. Gerçi bunlardan ilk ikisi beyazperde tarihi boyunca zaten hep varolagelmiş destekleyiciler ve Batı’daki festivallerin en azından bazılarında da düzenli bir biçimde ödüllendirilmekteler. Ancak, yapımcıların afiş ve fragmanlara “tamamlayıcı birer sanat eseri” gözüyle bakıp bunların tasarımına titizlenmeleri, yanısıra filmleri için özgün ve zengin içerikli internet siteleri hazırlatmaları, bizim sinemamız açısından görece yeni bir uygulama… Öyle ki Türkiye’de bundan 25-30 yıl önce hazırlanan afiş ve fragmanlara kabaca göz atıldığında bile ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılacaktır!
Ulusal sinemamızın son yıllardaki silkelenme sürecinde zaman zaman öylesine etkileyici afişler, fragmanlar ve internet siteleriyle karşılaşmaktayım ki tanıttıkları yapımın artistik değerini ikiye katlayan, onları gişede parlak başarılara taşıyan bütün bu “eser”lerin Türkiye’deki hiç bir festivalde ödüllendirilmediğini görmek beni fena hâlde rahatsız ediyor.
Oysa, başta ABD olmak üzere, artık pek çok ülkede yalnızca film afişleri ve fragmanlara özel yarışmaların düzenlenmekte olduğunu gayet iyi biliyorum. Dahası, “afiş tasarımı” alanında ulusal gururumuz konumundaki Emrah Yücel ve “fragman kurgusu” nda giderek uluslararası bir ustaya dönüşen Göktuğ Sarıöz de Hollywood’da düzenlenen böylesi yarışmalarda üst üste ödüller kazanmalarıyla hemen aklıma geliveren iki Türk sanatçısı…
Sanat olduğu ölçüde ticarî bir ürün de olan sinema filmleri, günümüzde artık yalnızca kendi kudretleriyle değil, afiş, fragman ve internet sitesi üçlüsünün psikolojik etkisi oranında başarı kazanan bir ön tanıtım faslından geçerek izleyicinin karşısına çıkıyorlar. Bu üçlünün genel kalitesi de piyasaya sürülen “ürün”ün ticarî başarısını doğrudan etkiliyor.
O yüzden, başta Antalya Altın Portakal, Adana Altın Koza ve İstanbul Altın Lale olmak üzere, ülkemizde düzenlenen irili ufaklı bütün uzun metrajlı film yarışmalarının, artık daha fazla zaman yitirmeksizin ödül yelpazelerine “en iyi afiş tasarımı”, “en iyi fragman tasarımı” ve “en iyi internet sitesi tasarımı” gibi yeni kategoriler ekleme zamanı geldi. Böylesi bir adımın şimdiye kadar ortaya konulmuş başarılı işlerin sahiplerine somut bir yararı olmasa bile, en azından bundan sonra aynı destekleyici medyaları üretecek olan sanatçıları motive edeceği âşikâr…
İşin aslına bakarsanız, çağdaş sinemadaki yenilikler “en iyi özel efekt”, “en iyi CGI / bilgisayar üretimi görüntü” gibi daha ileri kategorileri bile dayatır duruma geldi; fakat Türk sinemasının teknik gelişimine paralel olarak bu alandaki ödüller belki bir kaç yıl daha ertelenebilir. Öte yandan, saydığım üçlünün ise artık ertelenebilecek bir pozisyonu kalmamıştır; çünkü Türk izleyicisi bir filmin içeriği ve kalitesine ilişkin temel yargılarını nicedir bu taşıyıcılar üzerinden ediniyor.
Sinema sektörümüzü yöneten meslek örgütleri, anılan kategorileri mevcut yarışmalara dahil edemiyorlarsa bile, en azından ABD’deki “Key Art” ödülleri gibi, bu yarışmalardan bütünüyle bağımsız, organizasyon yapısı olarak da “Kristal Elma Reklâm Ödülleri”ne benzeyecek yeni yarışma türleri kurgulamak zorundalar. Böylelikle, sektöre perde arkasında hizmet veren afiş grafikerleri, internet sitesi tasarımcıları ve fragman kurgucuları da şimdikinden çok daha güçlü bir biçimde motive edilebilecekleri, kişisel yeteneklerinin sınırlarını zorlamalarını sağlayacak bir teşhir mecraına kavuşmuş olacaklar.
Aynı şekilde, yapımcılar da filmlerinin -yönetmenden elektrikçi çırağına kadar- irili ufaklı bütün çalışanlara yer verilen bitiş jeneriklerinde afiş, fragman ve internet tasarımcılarının adlarının geçmesine özen göstermeli ki bu alanlar sektöre ilk adımlarını atan bütün gençler tarafından ciddi birer “iş” olarak kabûl edilebilsin…
Velhasıl, 2010’da “afiş”e, “fragman”a ve “internet sitesi”ne yönelik en az bir adet bağımsız yarışma ya da -hiç olmazsa- önemli bir yarışmada bunları da içine alacak yepyeni ödül kategorileri bekliyoruz. Çünkü, sinemamızın günümüzde yakaladığı teknik ve estetik düzey, ister istemez bu değişimi dayatıyor.
* * *
Aynı konuya ilişkin olarak 2007 yılı sonbaharında yazdığımız bir başka yazının linki:
http://yenisafak.com.tr/sinema/default.aspx?t=22.09.2007&i=70253
İzleyici sayısı 3 milyona yaklaşan “Nefes”in başarısında, filmin tedirginlikle bezeli atmosferini pek güzel yansıtan bu afişin ve sinemalarda aylarca gösterilerek izleyicinin merakını doruk noktaya çıkartan 5 ayrı fragmanın hiç mi etkisi yoktu? Özellikle de “Nefes”in gösteriminden kısa bir süre önce salonlara dağıtılan 5 numaralı fragman tek başına dahi bir sanat eseri düzeyindeydi. Keza, internet sitesiyle de benzer bir titizliği ortaya koyuyordu bu başarılı yapım… Filmlerin tanıtım sürecine somut katkılarda bulunan böylesi destekleyici unsurların sektör ve izleyici tarafından ödüllendirilmemesi, sinema dünyasının isimsiz kahramanlarının motivasyonunu da doğrudan etkiliyor.
(21 Aralık 2009)
Ali Murat Güven
Yeni Şafak Gazetesi Sinema Editörü