Filmekimi’nde Johnnie To’dan Etkileyici Bir Aksiyon Filmi: İntikam Peşinde / Vengeance

Hong Konglu ünlü yönetmen Johnnie To’nun, Mayıs ayında Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filmi İntikam Peşinde, Filmekimi’nde sinemaseverlerle buluşuyor. Hong Kong gangster filmlerinin en başarılı örneklerinden biri olarak kabûl edilen İntikam Peşinde, nefes kesen sahneleriyle aksiyon tutkunlarının kaçırmaması gereken filmlerinden. Klâsik bir intikam hikâyesini konu alan filmde; damadı ve torunu öldürülen bir adam, intikam almak için Fransa’dan Hong Kong’a gelir. Görünürde bir aşçı olan adam, Hong Kong’daki intikam avıyla, yıllardır yapmadığı eski işi tetikçiliğe geri döner.

  • Basın Bülteni
  • Filmekimi hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İstanbul Modern Sinema’da Popüler Kültür Tarihinden Beş Kahraman: 4 Adam, 1 Kadın

    İstanbul Modern Sinema, 15 – 22 Ekim tarihleri arasında İtalyan Kültür Merkezi ile işbirliğiyle popüler kültür tarihine damgasını vurmuş, esin kaynağı olmuş beş kahramanı anlatan 4 Adam, 1 Kadın adlı bir program sunacak. Programda İtalyan sinemasının ayrıkotu, yönetmen-senarist Pier Paolo Pasolini’yi, Barok akımının ilk büyük sanatçısı Caravaggio’yu, gerçek bir edebiyat kahramanı Dostoyevski’yi, 60’ların Güney Amerikası’nda dillere destan bir pop yıldızı Tony Vilar’ı ve İtalya’nın aykırı feminist şairlerinden Sibilla Aleramo’yu konu alan filmler bulunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Program
  • Web Sitesi
  • Fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İstanbul Modern Sinema’da Popüler Kültür Tarihinden Beş Kahraman: 4 Adam, 1 Kadın yazısına devam et
  • Çığlık Çığlığa Bir Sevda

    Ülkü Erakalın’ın yönettiği ve Ediz Hun, Selma Güneri, Irmak Ünal ile Özgür Özberk’in oynadığı Çığlık Çığlığa Bir Sevda, sinemalarda gösterilmedi. Filmin yapımı Ülkü Erakalın Sinema Atölyesi tarafından gerçekleştirildi.
    Efsane sanatçı, kendisine ödül olarak verilecek ilk şarkısını okuduğu mikrofonuna kavuşacaktı. Mikrofonu eline aldığı an, hazırladığı mutlu yolculuğun sonu gelmişti. Bir koltuğa yığılır gibi oldu ve fenalaşıp kendisini kaybetti. Çağrılan doktor ilk müdahaleyi yaptığında ise, büyük sanatçı çoktan vefat etmişti. Son arzusu istediği gibi gerçekleşti, zirvede hayata veda etti.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çığlık Çığlığa Bir Sevda yazısına devam et
  • Beş Şehir

    Onur Ünlü’nün yönettiği ve Bülent Emin Yarar, Şebnem Sönmez, Beste Bereket ile Tansu Biçer’in oynadığı Beş Şehir, 09 Nisan 2010′da CineGroup dağıtımıyla Eflatun Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Aydın, İstanbul’a tayin olmuş bir polis memurudur. Şehre alışmaya çalışırken, Beyoğlu’ndaki bir şekerci dükkânında çalışan Mehtap’a gönlünü kaptırıverir. Fakat ne yapsa onun dikkatini çekemez. Tıpkı, oyuncak trenler satarak yaşamaya çalışan eski hukuk öğrencisi Şevket’in, aynı şekerci dükkanında çalışan Dilek’in dikkatini çekemediği gibi. Tam bugünlerde Dilek’in karşısına, Aydın çıkar ve kontrolsüz arzusunu Dilek’e yöneltir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • sadibey.com yazarlarının eleştirileri, diğer basın bültenleri ve haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Beş Şehir yazısına devam et
  • Kosmos

    Reha Erdem’in yönettiği ve Sermet Yeşil, Türkü Turan, Hakan Altuntaş ile Sabahat Doğanyılmaz’ın oynadığı Kosmos, 16 Nisan 2010′da Tiglon Film dağıtımıyla Atlantik Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Kosmos mucizeler yaratan bir hırsızdır. Dağlardan taşlardan, ağlayarak ve sanki birilerinden kaçar gibi gelir bu zaman dışı sınır şehrine. Şehre girer girmez nehirde boğulan bir küçük çocuğu kurtarır ve mucize yaratan insan olarak hemen kabûl görür şehirde. Kosmos’un gelmesiyle şehirde soygunlar ve mucizeler birbirini kovalarken, şehirliler Kosmos’un insanları iyileştirme gücünü keşfederler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Orhan Ünser Yazıyor
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kosmos yazısına devam et
  • Zafer Çocukları

    Krisztina Goda’nın yönettiği ve Kata Dobo, Ivan Fenyö, Sandor Csanyi ile Karoly Gesztesi’nin oynadığı Zafer Çocukları (Szabadsag Szerelem – Children Of Glory), 16 Ekim 2009’da Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Yıl 1956… Sovyetlerin tesirindeki Macaristan’ın tek konuda, su topunda süper güce sahipti. Su takımı oyuncuları kazandıkları zaferlerle tüm halkın dikkatini çekmekteydi. 1955’de Moskova’da, Macarlar maçı hakem yüzünden kaybetmişlerdi. Melbourne’deki olimpiyatlarında rövanş maçı yapma fırsatı doğmuştur. Öte yandan Budapeşte’de halk ayaklanmış ve Sovyetlere başkaldırmıştır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • sadibey.com yazarlarının eleştirilerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Zafer Çocukları yazısına devam et
  • Atilla Dorsay’ın “Dorsay’ın Penceresinden: Kültür ve Sanat Dünyamızdan Portreler” Adlı Kitabı Çıktı

    Atilla Dorsay’ın yeni kitabı Dorsay’ın Penceresinden: Kültür ve Sanat Dünyamızdan Portreler, Remzi Kitabevi tarafından yayınlandı.
    Cahide Sonku’dan Çolpan İlhan’a, Türkân Şoray’dan Hülya Koçyiğit’e, Yılmaz Güney’den Onat Kutlar’a, Lütfi Akad’dan Metin Erksan’a, Yıldız Kenter’den İsmet Ay’a, Gülriz Sururi’den Mehmet Ulusoy’a, Vehbi Koç’tan Şakir Eczacıbaşı’na, Çelik Gülersoy’dan Vitali Hakko’ya, Halikarnas Balıkçısı’ndan Rıfat Ilgaz’a, Doğan Hızlan’dan Pınar Kür’e, Ayten Alpman’dan Sezen Aksu’ya birçok ünlü sanat ve kültür insanı, ilk kez bu kitapta buluşuyor.

  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Atilla Dorsay’ın “Dorsay’ın Penceresinden: Kültür ve Sanat Dünyamızdan Portreler” Adlı Kitabı Çıktı yazısına devam et
  • Budapeşte’nin Özgürlük Direnişi

    Zafer Çocukları (Szabadsag, Szerelem / Children of Glory)
    Yönetmen: Krisztina Goda
    Hikâye: Joe Eszterhas
    Senaryo: Joe Eszterhas-Éva Gárdos-Géza Bereményi-Réka Divinyi
    Müzik: Nick Glennie-Smith
    Kurgu: Éva Gárdos-Annamaria Szanto
    Görüntü: Buda Gulyás-János Vecsernyés
    Oyuncular: Kata Dobó (Viki Falk), Iván Fenyö (Karcsi Szabó), Sándor Csányi (Tibi), Károly Gesztesi (Antrenör Telki), Péter Haumann (Feri Amca), Ildikó Bánsági (Bayan Szabó), Tamás Jordán (Büyükbaba), Viktória Szávai (Eszter)
    Yapım: Macaristan (2006)

    Kadın yönetmen Krisztina Goda’nın “Zafer Çocukları” filmi, Colin K. Gray’in yaptığı Amerikan belgeseli “Özgürlüğün Öfkesi” belgeseliyle aynı dönemde çekildi. Goda’nın bu filmi, Sovyet tanklarının işgâlinin ellinci yılında ölenlerin anısına adanmış.

    Film, Moskova’da Sovyet ve Macar sutopu takımlarının maçıyla başlıyor. Havuzda maçtan daha çok bir savaş var. Macarlar, hakemlerin yanlı yönetimiyle maçı haksız biçimde kaybediyorlar. Ülkelerine dönen sporcuların içinde gözde olan Karcsi Szabó, Feri Amca’nın sorgusundan geçiyor ve aslında nelerin olduğunun da farkına varıyor. Feri Amca, acımasız ve işkencehanelerinde muhalifleri biçen biri. Rastlantıyla Viki’yle karşılaşıyor Karcsi. Sonra da kendini yavaş yavaş özgürlük savaşının içinde buluyor Viki’nin aşkıyla beraber. Üniversite öğrencileri, başbakanın Imre Nagy (János Schwimmer) olmasını istiyorlar. Öğrenciler ve tüm gençler, Ruslara “Ruski” diyorlarmış. Tıpkı, Amerikan iç savaşındaki “gri” federasyoncu askerlerinin “mavi” cumhuriyetçi askerlerine “yanki” demeleri gibi. İşte bu gençler, üniversitede bir konuşmanın ardından özgürlük çığlığını sokaklara taşıyorlar. Hükümet, gençlerin gösterilerine izin veriyor önce, sonra da eylemleri kan dökerek bastırıyor. Soğuk Savaş döneminde Doğu Bloku’nda 1950’lerin ortalarında özgürlük hareketleri başlamıştı. Macar gençlerini Polonyalı gençlerin ayaklanmaları ateşlemiş. Yönetmen, şehirdeki savaş anlarındaki çatışmalarının ortasına seyircisini de bırakıyor sanki. Şehir gerillası savaşı yöntemi izleyen üniversiteli gençlere az da olsa bazı askerler de silâhlarıyla beraber katılıyorlar. Gençlerin elinde tüfekler ve molotof kokteylleri var. Aslında çatışmaları, gençlerin Macar Radyosu’nu ele geçirme çabaları tetikliyordu. Dünyanın en sert ve acımasız gizli polisi, Sovyet Kızıl Ordusu’yla beraber halka acımasız saldırılar düzenliyorlardı sonra.

    Savaş atmosferinin içinde…

    Aynı dönemi anlatan Colin K. Gray’in “Freedom’s Fury” (Özgürlüğün Öfkesi) belgeseli de 2006 yılında yapılmıştı. Bu belgesel, 1956 yılında Sovyetler’in Macaristan’daki özgürlük hakeretine karşı Sovyet işgâlini ve Macaristan’ın olimpik sutopu sporcularını anlatıyordu. Bu belgeselin ortaya çıkmasında Quentin Tarantino’nun da katkısı olmuş. Belgeselin anlatıcıysa gelmiş geçmiş en büyük yüzücülerden Mark Spitz’di. Amerikalı yüzücü Mark Spitz, 1972 Münih Yaz Olimpiyat Oyunları’nda yüzmede yedi altın kazanan ilk sporcu olmuştu. 1956 Melbourne Yaz Olimpiyat Oyunları’nda sutopu yarı final maçı, hem olimpiyat hem de spor tarihinin en vahşi karşılaşması olarak değerlendiriliyor şimdi. Macar ve Sovyet sporcuları, havuzda ölümüne mücadele etmişler. Havuzda Macarlar, Budapeşte’nin sokaklarında Sovyet tankları kazanıyordu savaşı. Çok uzun final bölümünde, yönetmen Krisztina Goda, koşut kurguyla insanı irkilten trajedileri sinemaskop olarak yansıtıyor perdeye. Kadın yönetmen Goda’nın filminin, Gray’in belgeseliyle ortak yönleri var. İki yapıtı karşılaştırınca anlıyorsunuz bunu. Öncelikle final bölümündeki sutopu maçıyla, Sovyet tanklarının Budapeşte sokaklarınnı bombardımana tutması neredeyse birbirinin ruhu gibi.

    Bu filmin eleştirilebilecek yönleri de var. Baskıcı rejimden çıkma gibi önemli bir erdemi günümüzde yükselen milliyetçilik ruhuyla buluşturuyor bu film. Bunu da derin bir melodramla yansıtıyor. Ama, genel anlamda bu film gerçekçi ve çarpıcı. Sovyet tanklarının ne anlama geldiğini tam anlamıyla görsel olarak gösteriyor yönetmen. Filmdeki derin melodram, “vatan sevgisi”, “vatanseverlik”, “aşk melodramı” gibi durumlar üzerinden gelişiyor. Aşk, bu filmde sahici biçimde yansıyor perdeye. Film, “aşk için ölüm bile göze alınır” diyor sanki. Film, Hollywood’un Macar kökenli ünlü senaristi Joe Eszterhas’ın hikâyesinden yola çıkmış aslında. Eszterhas, 1944 yılında Macaristan’da doğdu. Onun adını senarist olarak ilk önce, Norman Jewison’ın 1978 yapımı “F. I. S. T – Kamyoncu” filminin ortak senaristi olarak duymuştuk. Eszterhas, ortak senarist olarak Adrian Lyne’ın 1983 yapımı müzikal “Flashdance” filmine de katkıda bulundu. Eszterhas, Costa-Gavras’ın 1988’de “Betrayed-İhanet” ve 1989’da “Music Box-Müzik Kutusu” filmlerinin senaryolarını da yazmıştı. Ama, en çok da Paul Verhoeven’ın 1992 yapımı “Basic Instinct-Temel İçgüdü” filmiyle hatırlanıyor Eszterhas. Budapeşte’de 1970 yılında doğan yönetmen Goda, ülkemizde tanınmıyor. Filmin görsel estetiği de gerçekten çok çarpıcı. Budapeşte sokaklarının ve caddelerinin derinlikli görüntüleri sinema sanatı yönünden heyecan veriyor sanatseverlere. Bir trajik tarihe tanıklık etmek isteyenler ve politik sinemayı sevenler bu filmden etkilenebilirler. Görülmeli.

    (14 Ekim 2009)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Selin Sabit

    1980 İzmir doğumlu olan Selin Sabit, İstanbul’da yaşıyor. Yaklaşık 17 senedir çeşitli radyo ve televizyonlarda haber spikerliği, program sunuculuğu yapan Selin, şimdi Show Radyo’da haber editörü ve spikeri… Burada olmaktan çok mutlu. Size sevgilerini iletiyor…

    Akamas

    Panikos Chrissanthou’nun yönettiği ve Chris Grego, Agni Tsangaridou, Michalis Terlikkas ile Alkis Kritikos’un oynadığı Akamas, 09 Ekim 2009’da Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Ömer, Kıbrıslı Türk bir genç, ülkesinin masum yıllarında Kıbrıslı Rumlarla birlikte büyür. İnsanların, kendilerini Rum ya da Türk, Müslüman ya da Hristiyan olarak niteleseler de, bir farkı olmadığı öğretilir kendisine. Kıbrıslı Rum bir kıza aşık olunca, etrafındaki dünyanın beklediği gibi olmadığını görür. Ama aşk oyunu genellikle acı doludur: Kızın sevgisini kazanmak için bir yol bulmak zorundadır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Akamas yazısına devam et
  • Ortadoğu Filmleri Festivali’nde Altyazı Seçkisi

    Altyazı Sinema Dergisi, bu yıl 08 – 17 Ekim 2010 tarihleri arasında Abu Dabi’de gerçekleştirilecek olan Ortadoğu Filmleri Festivali (Middle East International Film Festival) için bir ‘Türkiye sineması seçkisi’ hazırladı. New Cinema from Turkey başlıklı seçkide Sonbahar, Tatil Kitabı, Uzak İhtimal, Pandora’nın Kutusu, Hayat Var, Süt ve Nokta gibi gibi filmler gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ortadoğu Filmleri Festivali’nde Altyazı Seçkisi yazısına devam et
  • Montreal Yeni Sinema Festivali, Başlıyor

    Yeni Sinema Festivali (Montreal International Festival of New Cinema), Kanada’nın Montreal kentinde başlıyor. Lars von Trier, Lone Scherfig, Catherine Breillat, Pedro Almodovar, Mike Hoolboom, Alain Cavalier ve 48 ülkeden gelen 250 filmin gösterileceği festivalde “Küba Sinemasının 50 Yılı” ve “Yeni Türk Yönetmenleri”ne odaklanan iki bölüm de var. Festivalde sinemamızdan Erden Kıral’ın “Vicdan”, Aslı Özge’nin “Köprüdekiler”, Selim Evci’nin “İki Çizgi” ve İsmail Necmi’nin “Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?” adlı filmleri yer alıyor. 38. Montreal Yeni Sinema Festivali, 07 – 18 Ekim tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. (Haber: Ali Erden.)

  • Basın Bülteni
  • İki Dil Bir Bavul’a Verilen Destek ile İlgili Açıklama

    İki Dil Bir Bavul filminin yapımcıları Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan verilen destek ile ilgili açıklama yaptılar. Açıklama şöyle:
    “Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan filmimiz İki Dil Bir Bavul’a verilen yapım sonrası desteğinin ödenmemesi ile ilgili basında çıkan haberler bir yanlış anlamanın sonucudur. Verilen desteklerin ödenmesinde yaşanan gecikme sadece filmimizle ilgili bir sorun değil diğer hak sahiplerinin de içinde bulunduğu bir durumdur. …”

  • Açıklamanın devamı için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 16 Ekim 2009 Haftası

    “Coco Chanel & Igor Stravinsky: Büyük Aşk”ta, “99 Francs” ile tanıdığımız, 1964 Hollanda doğumlu Jan Kounen, 20. yüzyılın radikal moda ikonu / Chanel No.5 adlı efsanevi parfümün kâşifi modacı (1883 – 1971) ile yenilikçi / çarpıcı eserlerin yaratıcısı Rus besteci (1882 – 1971) arasındaki coşkulu ilişkiyi, estetiğin zirvesinde bir sinema, tam bir ‘olgunluk dönemi’ yapıtı olarak karşımıza getiriyor. Uzunca ilk bölümde yer alan, bestecinin “Le sacre du printemps” adlı sahne eserinin 1913’teki Paris galası bile küçük bir başyapıt gibi… Tarihin en büyük başarısızlıklarından biri olan skandal galada seyirci koltuğunda oturan Chanel’in, henüz görmeden, eseri aracılığıyla Stravinsky’e duyduğu hayranlık, devrim sonrası Fransa sürgününde, onu ve ailesini kırsal alandaki büyük evinde konuk etmesine kadar uzanan sürecin başlangıcı olacaktır. Diyaloglardan olabildiğince arındırılmış, görsel ve işitsel doygunlukta, üstün nitelikleri olan bir film bu. Anna Mouglalis (Chanel) ve Mads Mikkelsen (Stravinsky) hayli patetik… Bestecinin, gerçek bir asilzade gibi davranan karısı rolünde, yer aldığı sahneleri ele geçiren Rus oyuncu Yelena Morozova ise yüreğinizin en hassas yerine dokunuyor.

    “Kara Büyü”, cehennemden çıkagelerek lânetlenmiş insanların ruhlarını alan karanlık güçlerle pek içli dışlı olan yönetmen Sam Raimi’nin, “The Evil Dead”den izler taşıyan ve -ne yalan söyleyelim- bazı anlarda iliklerimize kadar ürperdiğimiz, tanıtımlarında vaat ettiklerini fazlasıyla sunan korkusu: Siz siz olun, göreviniz ne olursa olsun, yaşlı ve çirkin kadınlardan yardımlarınızı asla ama asla esirgemeyin!

    “Nefes”e farklı bakış açılarıyla yaklaşmak olası. Ben yüreğinizle, her tür siyasi düşünceden arındırılmış şekilde, sadece insan olarak yaklaşmanızı öneririm. Eğer böyle yaklaşırsanız, 1993 yılında, Güneydoğu’daki bir dağ başında genç insanların, analarını, babalarını, sevgililerini, bacılarını, karılarını, çocuklarını, sıcak yuvalarını bırakıp, o vatan toprağından bayrağın indirilmemesi için her an son nefeslerini vermeye hazır (ya da çok da hazır olmayan) genç insanların ölümlerinin ağırlıklarını hissedeceksiniz.

    Ey seyirci; ölüm, özellikle genç ölüm çok ama çok ağırdır. Bu film, en gerçekçi düzlemde bu ağırlığı hissettiriyor: O toprak için son nefesini vermek… Yukarıya, insan ruhlarıyla birlikte coşan bulutların arasına karışmak çok basit, anlıktır; ıslık gibi sesten sonra kafana yediğin bir kurşunla hemendir! Ama çok ağırdır be; dayanılır gibi değildir!

    21. yüzyılda artık genç ölümler olmasın diye anlatmak, yüreklere çakmak gerek ağırlıklarını. Bu film işte bunu başarıyor… Bir yönetmenlik başarısı olduğu kadar bir yapım başarısı da… Orkestra için yazılmış müzik ise harika!

    “Özgür Woodstock”, 15 – 18 Ağustos 1969 tarihlerine ve “barışın / müziğin 3 günlük festivali”ne geri dönerek, nasıl olup da, New York – Bethel, Beyaz Göl’de gerçekleştirildiğinin, ‘özgürlüğün parasal ilişkileri’nin ve tüm bir hazırlık sürecinin izini sürüyor. Protesto kültürünün bu tarihe kazınmış fenomeni, usta bir yönetmenlikle, kameralar ana karakter Elliot Tiber’in çevresinden ayrılmadan aktarılıyor. Tam bir belgesel lezzetinde, eğlenceli, dinamik, capcanlı… Aynen sevişerek, ‘uçarak’, müzikle coşarak, Uzakdoğu’yu cehenneme çevirenlere ve ayrımcılara isyan eden gençler gibi. Seyirci için gerçek bir uyarıcı diyebiliriz.

    “Yukarı Bak”ın yaratıcıları, yüksek bütçeli, 3 Boyutlu bir bilgisayar animasyonu için risk alarak, başkahramanlarını, yakışıklı, güçlü, güzel, çekici karakterler olarak değil, memnuniyetsiz / inatçı yaşlı adam ve tombik çocuk olarak belirleyip, ikisinin, balonlar marifetiyle uçan bir evle gittikleri Güney Amerika’daki maceralarını öykülemişler. Sonuç, tam bir başarı! Çünkü bilirsiniz, alıp başını gitmeyi, herkes zaman zaman düşlemektedir; işte dakikalar ilerledikçe çok sevdiğiniz bu iki tatlı tip, birbirlerine cesurca sahip çıkan, yaşama ve doğaya karşı dürüst bu iki sevimli insan, izleyene rehberlik edip, düşlerini yaşatmakta… Asıl büyük serüvenin, görmesini bilenler için, en yakında, sıcak bir yuvanın içindeki mutlulukta saklı olduğunu düşündürterek tabii.

    “Zafer Çocukları”, 1956’da, SSCB destekli hükümete karşı ayaklanan ve sonra çok sert biçimde bastırılıp dağıtılan Macar halk hareketinin 50. yıldönümünde çekilmiş, ünlü Joe Eszterhas’ın senaryo ortağı olduğu, klâsik öykülemenin tüm gereklerini yerine getiren, sağlam yapılı, oldukça gösterişli bir film. Tüm ailesi gizli polis teşkilâtınca öldürülmüş, hareketin önde gelen ‘savaşçı’sı Viki ile Ulusal Su Topu oyuncusu Karcsi’nin aşkı, olayların merkezinde ve klâsik sinemanın izdüşümü de, aynı yıl Melbourne’da yapılan Olimpiyat Oyunları’nda, Macar takımının SSCB takımını hezimete uğratarak, tüm dünyaya anlamlı bir mesaj vermesi ile tamamlanmakta: Bu tarz sinemayı sevenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

    (13 Ekim 2009)

    Ali Ulvi Uyanık

    aliuyanik@superonline.com