Orada Bir Kürt Köyünde

İki Dil Bir Bavul
Yönetmen: Orhan Eskiköy-Özgür Doğan
Senaryo: Orhan Eskiköy
Görüntü: Orhan Eskiköy
Yapım: Peri-San Film (2009)

Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın ortak yönettikleri “İki Dil Bir Bavul” belgesel-film, dil üzerinden evrensel bir hakkı öne çıkartıyor. Bu yapıt 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi İlk Film” ödülünü de kazandı.

Bu belgesel-film, okuldan yeni mezun olmuş Denizlili yeni öğretmen Emre Aydın, uzaklardaki yoksul ve yoksun bir Kürt köyünde hayat kadar zorlu sınavını verişinin gerçek hikâyesi. “İki Dil Bir Bavul”, 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi İlk Film” ödülünü kazandı. Ayrıca bu belgesel-film, Abu Dabi’de düzenlenen Ortadoğu Uluslararası Film Festivali’nden de “En İyi Ortadoğu Belgesel Film” dalında ödül kazandı. “İki Dil Bir Bavul”, 16. Adana Altın Koza Film Festivali’nde de ödüllerle dönmüştü. Adana’da “Büyük Jüri Yılmaz Güney Ödülü” ve “SİYAD En İyi Film Ödülü”nü kazandı bu belgesel-film. Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın ortak yönettikleri “İki Dil Bir Bavul” belgesel-film, evrensel bir soruna, anadile bakıyor. İlköğretim öğretmeni Emre, Türkçe bilmeyen Kürt çocuklarına Türkçe yazıp okumayı öğretmeye çabalıyor. Kışların ve hayatın zorlu geçtiği bu coğrafyada, yoksulluk ve yoksunluk karlar gibi her yeri kuşatmış. Öğrencilerin ailelerinin çoğu da Türkçe bilmiyor. Öğretmen Emre, eğitim çağına gelmiş çocukları muhtarın yardımıyla sınıfına topluyor. Birinci sınıf öğrencileri Türkçe konuşamıyor. Birinci sınıf öğrencileri Zülküf ve Rojda’nın öne çıktığı bu belgesel-filmde, anadilde konuşmanın ve eğitim görmenin evrensel bir hak olduğu hatırlatılıyor.

O köy bizim miydi?.

Bu belgesel-filmi seyrederken, insanın aklına 1967 yılında ölen eğitmen Ahmet Kutsi Tecer’in yazdığı “Orda bir köy var, uzakta,/ O köy bizim köyümüzdür./ Gezmesek de, tozmasak da/ O köy bizim köyümüzdür” dizeleri geliyor. “İki Dil Bir Bavul” belgesel-filmindeki o uzaktaki köy gerçekten bizim köyümüz müydü? Öğretmen Emre’nin gittiği o uzaktaki köy, buralara ne kadar uzakta!.. Bu belgesel-filmde, güçlü ve gerçeküstücü simgeler de var. Öncelikle, karlar yağmadan önce, genel çekimlerle yansıyan o toz bulutlarıyla. O toz bulutları “gerçeklik” üzerine insanı düşündürtüyor. Ardından karlar düşüyor köyün üzerine. Öğretmen Türkçe öğretmekte hâlâ zorlanıyor sınıfta. Öğretmen, köylülerle de iletişim kurmaya çalışıyor bu zorlu işinde. Zülküf’ün babasıyla öğretmenin arasında geçen konuşmalar da aslında birbirimizi anlayamamanın acı yansıması gibi. Zülküf’ün babası, geçmişte iş bulmak için doldurduğu iş formuna yabancı dil olarak “Türkçe” yazmış. Türkler için de “Kürtçe” yabancı dil değil miydi? Bu belgesel filmi seyredince, Kürtlerle Türklerin kültürel olarak ne kadar farklı olduğunu anlıyorsunuz. Gelenekler, görenekler ve hayatlar birbirlerine öyle uzakta ki. İnsan ne yapacağını, nasıl düşüneceğini şaşırıyor. Bu belgesel-filmi gören bir Türk, bunlar bu ülkede mi yaşanıyor, diye şaşkınlık içerisinde kalacak belki. Bu belgesel-filmde Türkler, Kürtleri keşfedecek sanki. “İki Dil Bir Bavul”u seyrederken, bir yabancı film görüyormuşsunuz hissine de kapılabilirsiniz belki. Irak’tan veya İran’dan bir filmmiş gibi. Yönetmenler, seyircilerini tam anlamıyla yabancılaştırıyorlar bu belgesel-filmleriyle. Bu iyi belgesel-filmde, öğretmenin günlük hayatı da belgesel tadında yansıyor perdeye. Öğretmenin bunaldığı anlarda cep telefonuyla aradığı annesi sığınağı sanki. Zeki Demirkubuz’un devlet bürokrasini eleştirmek için karakolları ve resmi dairelerdeki döküntü halleri göstermesi gibi, “İki Dil Bir Bavul” belgesel-filminin yönetmenleri de, okulun terk edilmişlik hissi veren içler acısı halini göstermişler. Demirkubuz’un 2001 yapımı “Yazgı” filmindeki gibi kapılar bir türlü kapanmıyordu bu belgesel-filmde de… Yönetmenler, köydeki hayatları da gerçekliğe müdahale etmeden yansıtabilmişler. Oyuncularının köylüler olduğu bu belgesel-film, gösterildiği festivallere heyecan getirdi. Dileriz, sinema salonlarına da bu heyecanı getirir. Ön ve son jeneriklerinde siyah yazıların kullanıldığı bu belgesel-filmin finalindeki anlar, kimilerini çocukluk yıllarına götürecek belki de.

(21 Ekim 2009)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com