“Metrodan Kaçış”, başrollerinde, eski borsa spekülâtörü -yeni dengesiz katil/çete lideri, rüşvet soruşturmasından dolayı ‘tenzil-i rütbe’ye uğramış hareket memuru ve New York kenti ile toplamı bin altmış kilometrelik metro hattı olan, bir rehine pazarlığı… Büyük zanaatkâr Tony Scott’ın ‘döktürdüğü’, nefes nefese gerilim ve suç hikâyesi. Bir vagon dolusu yolcuyu rehin alanla, pazarlık yapanın -bazen- aynı ‘kaybetmişlik’ durağına vardığı fakat tabii bilinen ‘klâsik son’la da rahatlatıcı. Olgunluk ürünü bir çalışma.
“Küçük Deniz Kızı Ponyo”da büyük üstat Miyazaki, el emeği çizgilerle, okyanus sularının -içindeki canlılarla birlikte- toprakla sevişmesini binbir rengin dansıyla sunarken, koşutunda, insan olmak isteyen küçük balık-kızın bir erkek çocukla arkadaşlığının masumiyetini en güzel halleriyle resmediyor: Ancak rüyalarınız marifetiyle yaratılabilecek fantastik düşlerin sinemadaki takipçileri için.
“Kontes”, Julie Delpy’nin yazıp, yönetip, müziklerini besteleyip, bir de oynadığı, 1560-1613 yılları arasında yaşamış güçlü kadın, Macar kontes Erzebeth Bathory’nin ürpertici yaşam hikâyesini gerçeğin penceresinden bakarak anlattığı dram. Ülkenin savunmasında önemli rol oynayan kocasının ölümünden sonra ailesinin gücünü sürdüren bu pervasız kadın, onu düşürmek isteyen erkeklerin dünyasında dimdik ayaktayken en büyük zaafının kurbanı olacaktır: Deli gibi âşık olduğu genç adam elinden alındıktan sonra, gençlik ve güzellik saplantısı, onu, bakirelerin kanıyla yıkanan bir seri katile dönüştürecek ve zenginliğini ele geçirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir…
Delpy, esasen, kazananların yazdığı tarihe, dönemin konjonktürünü dikkate alarak, psikolojik bir derinlik kazandırmış. Kuşkusuz, tuzaklara düşülebilecek bir konu ve dengelerin kurulmasının zor olduğu bir öyküleme… Fakat Delpy, olayların gelişmesindeki tüm etmenleri yerli yerine oturtarak çetrefilliğin üstesinden gelmiş. Tarihi oluşturan güç savaşları ve insan ruhunun karanlığı üzerine fikir jimnastiği yapmak isteyenler için, birinci sınıf bir çalışma.
“Histeri”, “sürekli değişip gelişen virüsler, birgün gelip çocuklarınızın beyinlerini direkt etkiler ve onları birer caniye dönüştürerek sizi içinizden yok etmeye çalışırsa ne olur” sorusunun yanıtını, Noel partisi için kente uzak bir evde toplanan iki ailenin yaşadıkları terörü perdeden yayarak veriyor. Cesur, risk almış bir korku filmi tabii. Çünkü çocukları kullanıyor; fakat onları akıllıca ve dikkatlice oynatarak… Şiddet yüksek, finâl umutsuz! Dünyanın değişen kimyasının geri tepmesine dikkat: Bugünkü tehditler kuş ve domuz gribini, ileride aramayalım!
“Franklyn”, günümüz dünyası yönetimlerinin, ‘özgürlük maskesi’ takınarak, önceden belirlenmiş inanç modellerine sahip şemsiyeler altında insanları tüketime, savaşmaya, rekabete zorlamasını, farklı nedenlerle acı çeken dört insanın çıkış arayan ruhlarının yankıları üzerinden eleştiren, modern bir stile sahip dram. Yaşadığımız gerçek dünyaya koşut olarak bazılarımızın algılayabildiği diğer dünyaya -karakterlerden biri vasıtasıyla- film boyunca gidip gelmeniz ve böylece belki de asıl gerçeği idrak etmeniz, zekice bulunmuş bir unsur.
(29 Temmuz 2009)
Ali Ulvi Uyanık
aliuyanik@superonline.com