“Hayalet Sevgililerim”, aşka ve evliliğe inanmayan, şimdi ise kardeşinin düğün hazırlıklarında bu kavramlarla dalga geçen ‘şeytan tüyü’ne sahip çapkın bir adamın, fantastik bir yardımla geçmişine (ve geleceğine de) gitmesi, tabii kendisinin hiç de göründüğü gibi olmadığını idrak edip hissetmesi üzerine bir öykü. Bu değişim hikâyesi, insan denilen varlığın yaşamının bir döneminden sonra yalnız kalamayacağı gerçeği üzerine kurulu dersini, her sahnede mizahı kalite ile buluşturarak veriyor. Ve hem yeni-eski kuşaktan oyuncular cazip, hem de mekânlar…
“Devlet Sırrı”, Fransız İstihbarat Örgütü’nün, radikal dincilerin ülke içinde gerçekleştirmeyi plânladıkları terör saldırılarını engellemek için, nasıl en az karşılarındaki düşman kadar acımasız çalıştığını ve ajan olarak seçtiği gençlerin beyinlerini -aynen karşı taraf gibi- yıkayarak onları birer silâha hangi fiziksel/psikolojik yöntemlerle dönüştürdüğünü anlatıyor. Amerikan Sinemasının ürünleri denli çarpıcı bir çalışma. Sonuç? Yine aynı ana fikir: Karmaşık bir para ağı içinde masum insanları kandıran terör baronları, bir barış dini olan İslâm’ı kullanmaktadırlar; dolayısıyla vatanını seven her Batılı ajan, onların oyununu oynamak zorundadır. Geçenlerde izlediğimiz “Hain”de de olduğu gibi, ‘sonuç’tan hareket eden bu hikâyelerin sorunu aynı. Bu dünya düzenini ve her gün bir milyar insanın açlıkla karşı karşıya kaldığını bilen her ‘farkında seyirci’ rahatsız oluyor. Çünkü bugün bu terör varsa, yaratıcıları, açgözlülük ve silâhlanma yarışını bir türlü bırakmayan Batı: Başta ABD ve Avrupa! Dolayısıyla, soruna, sanki bir anda ortaya çıkmış teröre karşı savaşan ajanlar düzeyinden bakan, bu ve benzerlerini bir serüven gibi izlemek de rahatsızlık veriyor. Kendi adıma, artık katlanamıyorum!
“Dehşetin Soluğu”, en uygar ülkelerden İsviçre’nin Alpler bölgesindeki sarp bir yerde antropolojik araştırma yaparken, ilkel bir insan türü keşfeden ve -ne yazık ki- hayatta kalmaya çalışan bir grup araştırmacı – turistin, ‘derin Avrupa’ ile karşılaşması… Hayatta kalmaya çalışırlar, çünkü keşfettikleri tür, ‘canlı ve saldırgan’dır!
Enteresan bir başlangıçtan sonra, karakterleri güdük kalmış ve iyi çekilememiş bir filmin sıkıcılığında ilerleyen, finale doğru ise kanlı bir ivme kazanarak toparlanmaya çalışan ama bu kez de ‘slasher’ biçimle iyice saçmalayan, gereksiz bir çaba.
(22 Temmuz 2009)
Ali Ulvi Uyanık
aliuyanik@superonline.com
*****
AŞAĞIDAKİ YORUM ÜZERİNE EK:
BİR YAZIYI BU DENLİ YANLIŞ OKUMAYA PES!
Ben filmin ana fikrini yazmışım. Alıntıladığınız cümle filmin anlattığı. Benim fikrim değil. Ve isyan ediyor, bir sonraki cümlede yanlışlığını vurguluyorum. Rahatsız olduğumu söyleyip, bakınız sonda ne diyorum: “Kendi adıma, artık katlanamıyorum!” Neye? Bu fikirleri işleyen filmlere! Pes ki pes! Bir yazı ancak bu kadar yanlış okunabilir. Niyetiniz belli ki üzüm yemek değil bağcıyı dövmek ama ne olur biraz daha dikkat!
(24 Temmuz Cuma)
Ali Ulvi Uyanık
aliuyanik@superonline.com
Bay Yazar! Devlet Sırrı yazınızda “Karmaşık bir para ağı içinde masum insanları kandıran terör baronları, bir barış dini olan İslâm’ı kullanmaktadırlar; dolayısıyla vatanını seven her Batılı ajan, onların oyununu oynamak zorundadır.” diyorsunuz. PES! Emperyalizmin tarihini hiç mi okumadınız? İngiliz, Fransız, İspanyol, Portekiz canilerini fatih ve kaşif diye yutturan bu gelenek sizi de mi etkisine aldı? Adamlar Haçlı Seferlerinden beri Doğuyu sömürüyorlar… Şöyle sorun bence: “Ey Fransa, Amerika, İngiltere! Ne işiniz var Doğuda? Evinize dönerseniz bu tür olayların olmayacağını bilmiyor musunuz?”