1985 yılı. Üç yıl bitmişti. Çıkarken, 1402. maddeyle tiyatrodan atılan üçüncü postadaki yedi kişiden biri olduğumu, kaçak sayıldığım için askerlik şubesine teslim edileceğimi öğreniyorum. Hapishane, hemen ardından askerlik zor geliyordu. İ. Ü. E. F. Felsefe Bölümü’nde öğrenci olduğum için, tecil ettiririm diye düşündüm. Fakülteye gittim. Öğrenci kimliğimi aldım, sınav harçlarımı yatırdım. Askerlik belgem beklenirken, her gün karakola gidip görünüyordum. Caddede rastlayan tanışlar, kaçıyorlardı. Sınav günü, okuldan atıldığım söylenerek anfiye alınmadım. Çetin (Özek) abinin aracılığı, başka aracılar da sorunu çözemedi.
Kapana kıstırılmıştım. Hemşehrim olan bir gazeteci arkadaşım, hiç ummadığım yardımıyla beni rahatlattı. Üç ay aranmayacaktım. Tiyatromuzun 1402’lik yönetmeni Başar (Sabuncu) abi, sinema filmi çekeceğinden söz etti. Tiyatro, sinema çevresini tanıdığım için, filmin oyuncu cast’ını yapmamı önerdi. Bir dönem aynı tiyatro da olduğumuz Şener (Şen) abi oynacaktı. Uzman Film’in yapımcısı olduğu Çıplak Vatandaş filminde, cast çalışmaları yanısıra, Faruk’la (Turgut) birlikte, filmin asistanlığını yaptık. İlk asistanlığımdı. Filmin prodüksiyon işlerini yapan Fikret (Ertuğrul), “Film bitimi, seni biriyle tanıştıracağım” dedi. Kim olduğunu öğrenmek istedim, söylemedi. Film bitti. Fatma Girik İşhanı’nın, giriş katındaki ofise götürdü. Girişte bir odayla, odaya açılan bir odanın olduğu küçük bir ofisti. Odaya girdik. Masada Osman Fahir Seden oturuyordu. Üçüncü karşılaşmamızdı. İlk kez, Talihli Amele (1980) filminde karşılaşmıştık. İkincisi, yönettiği Islak Mendil (1982) filminin yemeğinde oldu. Filminde oynayan Yalçın’la (Avşar), Lalezar Gazinosu’na (Süzerlerin oteli olan yer) gitmiştik. Beni, hatırlayacak kadar tanımıyordu.
Osman F. Seden, oldukça sıcak karşıladı. TRT Televizyonu’nun, Bay Alkolü Takdimimdir’le (1981), ilk kez dışarıya film yaptırdığını, Çalıkuşu’nu dizi olarak çekeceğini söyledi. Dizinin oyuncu castını hazırlamamı istedi. Karşıt görüşte biri olarak bildiğim için, hapis yattığımı söyledim. Güldü. “Sabah işe başla” dedi.
22 Mart 1924’te İstanbul’da doğan Osman F. Seden, sinemacı bir aileden geliyordu. Türkiye’de ilk sinema salonlarından birini açan, ilk özel film yapımevini (Kemal Film) kuran, sinemacı Kemal Seden’in oğluydu. Muhsin hoca (Ertuğrul), Berlin’e giderek sinemayla tanışmış (1918), kendi adına Berlin’de bir film şirketi kurmuş (1919 -1920), Samson adlı filmi çekmiş. Başka film şirketlerinde yönetmenlik yapmış. İstanbul’a dönüp (1921) Darülbedayi’ye yönetmen olarak katılmış. Uzun yıllar hem sinema filmleri, hem de tiyatro oyunları yönetmişti. Muhsin hoca, Kemal Film’le çok çalışmıştı.
Osman F. Seden, Alman Lisesi sonrası İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş, sinema dünyasına girmiş (1951). İlk senaryosu, Kani Kıpçak’ın yönettiği İstanbul Kan Ağlarken filmi olmuş. Lütfi Ö. Akad’la senaryo çalışmaları yapmış. Kanlarıyla Ödediler (1955/56) filmi, ilk yönetmenlik denemesi olmuş. Berduş (1957), Cilali İbo Yıldızlar Arasında (1959) filmlerini çekmiş. Düşman Yolları Kesti (1959) filmiyle, Türk sinemasının önemli yönetmenleri arasına girmiş. Film, Kurtuluş Savaşı konulu iyi filmlerin başını çekmiş. Atıf abinin, Allah Cezanı Versin Osman Bey (1961) adlı filmine, Erkeklik Öldü mü Atıf Bey (1962) filmiyle karşılık vermiş. Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu (1966) romanını filme aktarmış. Genellikle duygusal filmler çekmesine rağmen, Feridun Karakaya’nın unutulmaz tiplemesi Cilali İbo serisi gibi, güldürü, polisiye, müzikal filmler de yönetmişti. Zeki Müren, Gülistan Güzey, Sezer Sezin, Turan Seyfioğlu, Eşref Kolçak, Muhterem Nur, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Göksel Arsoy, Fikret Hakan, Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Sadri Alışık, Ediz Hun, Öztürk Serengil, Ahmet Tarık Tekçe, Vahi Öz, Münir Özkul, Kenan Pars, Hayati Hamzaoğlu, Kadir Savun, Nubar Terziyan, Necdet Tosun, Zeynep Değimencioğlu (Ayşecik), adlarını saymadığım bir çok oyuncu, onun filmleriyle tanınmıştı. Star fabrikatörü gibiydi. Yönetmenliğini yaptığı filmlerde, küçük rollerde yer almış. 1968’de Kemal Film’in deposu yanınca, birçok film kül olup gitmişti.
1973’te Kemal Film’i kapatıp, adının baş harflerinden oluşan OFS Prodüksiyon Şirketi’ni kurmuş. Gazi Kadın/Nene Hatun (1973), Batsın Bu Dünya (1975), Beş Milyoncuk Borç Verir misin (1975), Güler misin Ağlar mısın (1975), Nereye Bakıyor Bu Adamlar (1976), Dokunmayın Şabanıma (1979) filmlerini çekmişti. 1980’li yıllarda, türkülü şarkılı filmler modaydı. Modaya ayak uydurmuştu. Arabeskçilerin yükseliş döneminde, onun da imzası oldu. Hülya Avşar, Bulvar Gazetesi’nin düzenlediği güzellik yarışmasına katılıp birincilik alınca, Osman F. Seden, Haram (1983) ve Yabancı (1984) filmlerinde oynatmış.
Yedi bölüm olarak çekilecek Çalıkuşu dizisinin, dört oyuncusu belliydi. Aydan Şener, Kenan Kalav, Sadri Alışık, Mine Çayıroğlu… Konservatuvardaki eğitmenlerimizden Yıldız (Kenter) hanım, kendisine önerilen rolde oynamak için, Şükran (Güngör) abinin de oynamasını şart koşmuş. Osman abi, rolü Sadri Alışık’ın oynayacağını söyleyince, oynamaktan vazgeçmiş. Yerine önerdiğim, Tomris Oğuzalp’i tanıştırdım. “Tamam” dedi. Genç kızları, konservatuvar bitirmiş ya da devam edenlerden oluşturdum. Seray Gözler, Suzan Aksoy, Gülen Karaman, Tilbe Saral, Rozet Hubeş, Demet Akbağ, Jülide Kural, Zeynep (Zeyno) Gönenç, Simay Küçük, Ayşe Lebriz, Aslı İçözü, genç yaşta kaybettiğimiz Mübeccel Vardar oynadı. Beyazperdede izlediğim, Muadelet (Tibet), Belkıs (Dilligil), Suna (Selen), İlkay (Saran), Saime (Bekbay) ablaları, Reha (Yurdakul), Hayati (Hamzaoğlu), Ali (Şen), Baki (Tamer), Kâmuran (Yüce), Savaş (Başar), Turgut (Savaş) abilerle tanıştım. Eşref abi nezaketiyle, öneri sunmama bile açıktı. Sadri abi sete gelince, hava değişiyordu. Çalıkuşu’nun ondördüncü baskısını (1967) okumuştum. Kitap hâlâ bende. Yirmiikinci baskısı piyasadaydı. Son baskıyı okuduğumda, bendeki kitapta anlatılan bazı bölümlerin olmadığını gördüm. Vehbi karakteri yeni baskıda yoktu. Osman abi, bölümler arasında süre dengesizliği olduğu için, ek sahneler yazıyordu. Vehbi konusunu açtım, kitabı gösterdim. İkna oldu, Vehbi rolünü Yalçın (Avşar) oynadı. Önerisiyle, rollerden birini oynayacaktım. Cast işi tamamlandı, gitmemi istemedi. Asistanlık önerdi. Oğlu Kemal de asistanlardan biriydi.
Birbirimizi sevmiştik. Babamın dışın da ilk kez, ona Baba diyordum. Sinemaya adım atan her bireyin, onunla çalışmasının doğru olacağına inanıyordum. Kültürlü, hazır cevap biriydi. Sette çalışan herkes keyifliydi. Sanki hepimizin babasıydı. Telefon görüşmeleri yaptığı, bazen Baba’nın adına konuşmak zorunda kaldığım TRT yetkilileri, şimdiki özel televizyon kanallarının başında olanlardı. Çekimler için Tekirdağ’a, Mudurnu’ya gittik. Beğendiği plânlardaki oyunculara “Bok gibi, g.. gibi, on numara” derdi. Nerdeyse her oyuncu, “Plân bitip, Osman bey ‘b.. gibi, g.. gibi’ deyince, çok kötü olmuştum. Ama sonra bunun beğeni olduğunu öğrenince sevinmiştim” diyordu. Demedikleri bile, bu sözcüklere mazhar olduğunu dile getiriyordu. Çalıkuşu oldukça büyük ilgi gördü. Daha sonra Türki Cumhuriyetlerde, hâlâ televizyonlarda oynatılıyor.
Baba da bir sigara canavarıydı. Konuşma nidalarını taklit ederdik. Öğrencilik yılları anılarını, Bobstil modası dünyayı esir ettiği dönemi anlatırdı. Kemerli pardesüleri yatak altına buruşturup koymalarını, buruşuk pardesülerle moda yürüyüşü taklit etmelerini, İstiklal Caddesinde Muhsin hocaya yakalandığını anlatırdı. Baba’yla çalıştığım süre içinde, anlatmakla bitiremeyeceğim kadar yaşadıklarım, duyduklarım oldu. Yabancı filminin çekiminde yaşanan kaza nedeniyle, mahkemelik olmuş, duruşmalara gidip geliyordu. Filmde, Hülya Avşar’ın karnına yerleştirilen fünye, çekim sırasında patlatılmış. Canı yanan Hülya feryat ederken, Baba da “Kıza bak yahu, b.. gibi oynuyor” diye düşünüyormuş. Durum farkedilince, Hülya hastaneye kaldırılmış. Belki hâlâ o kaza izini taşıyordur. Fünyenin koruyucu kısmının zayıflığı ve barutun dozu kaçırılınca, tatsız kaza oluşmuş. Dünya sinemalarında, kalorisiz alevin kullanıldığı dönem. Filmlerde izlemişsinizdir. Yanan bir yerden, yanan adam ya da adamlar çıkar. İnsan teninde iz bırakmanın dışında zararı olmaz. Bu nedenle yanan dublör, giysisinin altından, koruyu bezle iyice sarılıp sarmalanır. Mahkeme dönüşü keyifliydi. Hakim’e “Şimdi burada kalorifer kazanı patlarsa, suç sizin mi?” demiş. Hakim “Ne münasebet” deyince, “İşte benim durumum da sizin ki gibi” demiş.
Video filmler çekilmeye başlanmıştı. Fikret (Ertuğrul) kendi adına, Tatlı Bülbül (1985) filmini çekecekti. Önemli yönetmenlerden, Mehmet Aslan yönetecekti. Mehmet abi, karakter oyuncusu olarak filmlerde oynuyordu. Destek adına, karşılıksız olarak bir rolü oynayacaktım. Faruk (Turgut) filmin asistanıydı. On gün kadar, Faruk’un yerine asistanlık yaptım. Pınar Video’dan teklif geldi. İkimiz de ilk kez video kameranın arkasında olacaktık. Fatma (Girik) abla, Serdar (Gökhan) abi, Kadir (Savun) abi oynayacaktı. Baba’yla benim de rolüm vardı filmde. Senaryosunu yazdığı Namusun Bedeli (1986) video filmi için, tutku haline getirdiği Mudurnu’ya gittik.
Senaryonun ilginç bir öyküsü vardı. Vedat (Türkali) abinin “Umutsuz Şafaklar” adıyla tasarladığı öykü, Lütfi Akad tarafından Erdoğan Tünaş’a anlatılmış, o da bunu senaryo haline getirip, Baba’ya vermiş. Baba da, Batsın Bu Dünya (1975 ) adıyla filmi çekmiş. Orhan Gencabay’la Müjde Ar oynamışlar. Çalınan senaryonun izine, yedi yıl rastlanmamış. Batsın Bu Dünya adıyla filme çekildiği anlaşılınca, mahkemelik olmuşlar. Vedat abi davayı kazanınca, senaryonun sonu değiştirilerek, Süreyya Duru tarafından Fatmagül’ün Suçu Ne (1986) adıyla çekildi. Aytaç’la Hülya Avşar oynadı. Çekilecek senaryoyu verirken, ikimizin oynayacağı rollerin karşılığına adlarımızı yazardı. Prensibal rollerin dışındakilere, onayını alarak karar verirdim. Bütün çalışmalarımız böyle sürüp gitti. Mudurnu, Baba’nın doğal platosu oldu. Hacer Ana (1986) Hacer Ana ve Oğulları (1986) adlı iki video filmini, Mudurnu’da çektik. Çektik diyorum, çünkü Baba sahne çektirir, bazen filmi birkaç günlüğüne bana bırakıp giderdi. Fatma (Girik) ablayla, Serdar (Gökhan) abi, Hayati (Hamzaoğlu) abi oynadı. Atlı sahneler de, Fatma ablayla Nilgün’ün (Saraylı) kostümlerini giyinip, dublörlük yaptım. Zafer (Davudoğlu) abinin yöneteceği, Feridun (Karakaya) abiyle Öztürk Serengil’in oynayacağı, Cilalı İbo/Beni Anneme Götür (1986) video filminin, oyuncu cast’ını hazırladım. Tanıdığım yönetmenler, yapımcılar cast için arayıp, oyuncu önerimi soruyorlardı. Okul-1 (1987), Okul-2 (1987) video filmlerini çektik.
Serdar (Gökhan) abi, Fikret (Hakan) abi, Erol (Günaydın) abi, Necla (Nazır), Selma (Sonat) oynadı. Baba, çalışma olmadığı aylarda, beni başka işe göndermek istemediği için, aylık alan ilk asistan olmuştum. Ömer abi, Nazilli’de çekeceği Anayurt Oteli (1987) için aradı. Baba, Ömer abiyi sevdiği için “Git” dedi. Nazilli’ye gittim. Ömer abi, asistanlık yaptığımı öğrenince, birlikte olmadığımıza hayıflandı. Baba’nın filmleri yüreğimi ısıtmıyordu. Anayurt Oteli’nin, çalıştığım filmlerden farklı bir tadı vardı. Dönüşte Okul’un stüdyo işlerini sürdürürken, kötü haber geldi. Anayurt Oteli’nin çekilmiş 22 kutusu, teknik nedenle çöpe gitmiş. Filmin üçte biri sayılırdı. Sinemayla ilişkim başlayınca ilk öğrendiğim, “İşin bitse de, film bitene kadar görünümünü değiştirmemek”. Bu nedenle sete tekrar gittiğimde, problem yaşanmadı.
Ömer abi, Gece Yolculuğu (1987) filminde asistan olmam için aradı. Baba’ya aktardım. Keyfi kaçtı. Nişantaşı karakolunun yakınındaki, sokak lambasının altında üç saat dil döktü. “Gelecek hesaplarımı senin üzerine yaptım. Gitme, gidersen dönmezsin.” dedi. “Ömer abi sık sık film yapmıyor, dönerim” dedim.
Gittim ama döndüm. Asker kaçağı durumum, iyice sıkıştırmaya başlanmıştı. Bir süre Aytaç’ın evinde kaldım. Yeniden Doğmak (1987) adlı, 4 bölümlük dizi’yi, Çalıkuşu dizisi gibi negatife (35 mm) çekecektik. Bulgaristan’daki Türk’lere yapılan baskıları anlatıyordu. Senaryoyu Sevinç Çokum yazmış ama teknik bilgiden yoksundu. Baştan sona çekim senaryosu olarak yazılması gerekiyordu. Baba naif biriydi. Sevinç hanımı incitmeden, söylemenin yollarını düşünüyordu. Randevu aldı, birlikte görüşmeye gittik. Yolda “Aman gözünü seveyim, kadının yanında Ecevitçe konuşma” diye, uyardı. Baba anlatıyor, Sevinç hanım nazikçe, garip bir ısrarla karşı çıkıyordu. Dayanamayıp söze girdim. Baba’nın yüzü allı morlu oldu. Net, anlaşılır cümlelerle, “Konulara dokunulmayacağını, bu düzeltimin şart olduğunu, filmin oluşumu için senaryonun böyle yazılması gerektiğini, birim sorumlularının görevlerini rahatlattığını, çekim iş günü programının senaryo üzerinde yapıldığını” söyledim. Aklı yattı. Baba’nın yüzü eski rengine döndü. Mine (Çayıroğlu), Aysel adlı ana karakteri oynayacaktı. Aydan’la (Şener), Serdar (Gökhan) abi de oynayacaktı. Baba’yla, yine oyuncu kadrosundaydık. Bulgar Subayı oynayacaktım. Aydan, bize iki aylık hamileyim demişti. Meğer, aylarını eksik söylemiş. Büyüyen karnı, çekim boyunca bizi hayli zorladı. Yeniden Doğmak dizisini çekerken, aynı kadroyla Utanç Yılları-1, Utanç Yılları-2 adlı, iki video filmini çektik. Bedelli Askerlik uygulaması başlayınca, Yeniden Doğmak dizisinin stüdyo işlemlerini bitirip, askere gittim. Manisa’daki kışlaya teslim olduğumun ertesi günü dizi, televizyonda gösterime başladı. Diziyi izleyen Bölük astsubayı, her karşılaşmamızda “Bulgar subayını niye oynadın, camiye tekmeyle nasıl girersin” diye fırça çekiyordu. “Oyuncuyum” dememi kabûllenemiyor, “Başkası oynasaydı” diye, anlamsız öneride bulunuyordu. Yeniden Doğmak dizisi, ikinci bölümden sonra kaldırıldı. Turgut Özal’ın pazarlığı sonucu, Bulgaristan’daki Aysel, Türkiye’ye geldi. İki yıl sonra, dizinin dört bölümü yayınlandı. Utanç Yılları video filmlerinde, Selma’nın (Sonat) adının unutulduğunu duydum. Üç ay sonra döndüğümde, piyasa durgundu. Zülfü Livaneli’nin, Sis (1988) filminde oynadım. Filmde oynayan Elia Kazan’la, Fikret’le (Kuşkan) tanıştım. Ayakta kalabilmek için tarzım olmasa da, İbrahim Tatlıses’in yönettiği, Aşıksın (1988), Kara Zindan (1988) adlı filmlerinde çalıştım. Kara Zindan filmi, Atıf abinin Utanç (1972) adlı, uluslararası ödüllü filminin birebir kopyasıydı. Çalıştığım için, Baba’nın Mudurnu’da çektiği filme katılamamıştım. Aşıksın filminde oynayan Hüseyin (Kutman) abinin, on gün sonra da Mudurnu’dan, Reha (Yurdakul) abinin (1988) ölüm haberini aldık. Baba, böylece Mudurnu’ya gitmeyi bıraktı. 1990 da, Star adlı ilk özel telezyon kanalı yayına başladı. Sinemanın en görkemli günlerine tanıklık eden Baba, yol ayrımındaydı. Yeşilçam, televizyonun karşısında eriyordu. Baba, kameraların sesini duymak istiyordu. Sonunda tercihini kullandı, zor olsa da televizyon dizileri çekecekti. Tunç Başaran’ın, Uzun İnce Bir Yol (1991) filminden döndüm.
Baba’yla Ahmet Hamdi Bey ve Ailesi (1991) dizisini, Aileden Sorumlu Bakanlık adına çekmek için, Merzifon’a gittik. İkimiz yine oyuncuyduk. Şebnem’i (Dönmez), figüran ajanslarından birinde buldum. İki kameramanla çalışıyorduk. Baba’nın çekeceği sahnelerde işi olmayan oyuncularla, sahnelerin çekimini yönetiyordum. Baba’ya, Kültür Bakanlığı tarafından “Devlet Sanatçısı” ünvanı verildi (1991).
Kemal Film adını tekrar hak kazanıp, şirket olarak kullanmaya başladı. 100’ün üzerinde senaryo yazıp, film yönetti. Pek çok ödül kazandı. Ömer abiyle çalışmaya devam ettim ama ilişkimiz sıklıkla sürdü. Çağın hastalığı ona da uzandı.
1 Eylül 1998… Kemal’le, Kemal Film’de buluştuk. Duvarda asılı fotoğrafı bize gülüyordu. Başparmağını iki parmağı arasına sokmuş, elini bize sallıyordu. “Alman’ların şans işareti” derdi. Para isteneceğini hissetince, önündeki deftere şans işaretini çizip, uzatırdı. Ertesi sabah, Kemal Film önünde toplandık. Fatma abla yanımızdaydı. Tanınan yüzlerle, kalabalık çoğaldı. Cenaze arabasının peşinden, AKM önüne kadar yürüdük. AKM’de düzenlenen tören sonrası, Teşvikiye Camii’ne gittik. Sinema oradaydı. Herşeyi, video kameraya kaydettim. Zincirlikuyu Mezarlığı’na kadar, arabada birlikte gittik. Baba’yla anılarımı paylaşmakla bitiremem. Onu tanımak, onunla çalışmak onurunu yaşamam şans. Doğan Hızlan ne güzel söylemiş. “Melodram, eleştirmenlerin lânetli kelimesidir. Aynı yaşamımızın bazı bölümleri gibi. Belki de Osman Bey’i onun için çok sevdik ve onun için çok eleştirdik.”
(02 Temmuz 2009)
Arslan Kacar