30 Ocak 2009 Haftası

“Zafer ve Gurur”, New York polislerine dair yeni bir yozlaşma tespiti. Ve bir adamın zor seçimi! Hani bilirsiniz, gerçeği ortaya çıkarmak, sahip olduğunuz her değerin üzerindedir; ama bazen, bu değerleri korumakla gerçeği açıklamak arasında seçim yapmak zorunda kalır ve kıstırılmış hissedersiniz ya… Bu film, hikâyenin gerçekliğini seyirciye geçirerek, gerçekle yüzleşmenin zorluğunu yaşatıyor. Fiziksel ve psikolojik sertliklerle yüklü olduğunun altını çizelim.

“Zafer ve Gurur”un yönetmeni Gavin O’Connor’dan: “Benim yaklaşımım her zaman şudur: Oyuncu bir tek sahnede bile rol alacak olsa, hikâye içindeki değeri başrol oyuncularınınkinden az değildir. Yap-bozun her parçası çok şey ifade eder çünkü hikâyenin bütünleşmesi için tüm parçalar gereklidir…”

“Sahtekâr”, 1928 Los Angeles’ını -adeta- yöneten ve her açıdan yozlaşmış olan polis örgütünü karşısına alma pahasına, aydın bir din adamı desteğinde kayıp çocuğunun bulunması için çırpınan bir annenin umut yolculuğuna eşlik eden, olgun, kaliteli, gerçek bir sinema yapıtı: Önerim, sinemada – 2.35:1 görüntü oranındaki geniş ekranda izleyerek, her karesinden sinemasal zevkler almaya bakmanız.

“Prenses Lissi ve Kar Adamı Yeti”, 1876 civarında, şeytanla -mecburen- anlaşan iri / iğrenç yaratık – adam ile dünyanın tüm ayıp zevklerini deneyen prens ve prensesten oluşan üç anti kahramanı, muzır mı muzır bir hikâyede bir araya getiren, işin doğrusu pek çocuklar için de olmayan, Almanya yapımı birinci sınıf bilgisayar animasyonu: Sürprizleri sevenlere!

“Operasyon Valkyrie”, en az yetmiş milyon insanın kaybı ve büyük yıkımlarla sonuçlanan savaşın bir numaralı müsebbibi Hitler’in kaybetmekte olduğunu gördükten sonra ve yanı sıra insanlık suçlarına daha fazla ortak olmamak, aslında Almanya’nın en az zararla teslim olmasını sağlamak için çılgın lidere suikast düzenlemeye kalkışıp yine hüsrana uğrayanların hikâyesidir. Nefes nefese uygulamaya koyulan plânın anatomisi, neredeyse yarı belgesel ayarında ama önemli bir sorun var. Almanya’da çekilse de, oyuncular fazla İngiliz ve Tom Cruise da fazla Amerikalı kalmış… Kusursuz bir yönetim, çok anlaşılır ve saat gibi işleyen bir anlatı, soğuk bir görsellik, bu mükemmel oynayan ama ‘yabancı kalan oyuncular’ yüzünden zayıflıyor. ‘Büyük yapım ve ismi bilet kestiren oyuncu’ formülü, bu filme uymamış maalesef.

“Frost / Nixon”, dünyanın en güçlü liderliğinden, özellikle ulusunun gözünde en nefret edilen insan formuna düşmüş adrenalin yüklü adamın, kolayca un ufak edeceğini düşündüğü, yaşamın neşesi içinden çıkagelen televizyon ‘talk show’ sunucusu ile oynadığı müthiş satrancın yani ikisinin karşılaştığı 4 x 90 dakikalık televizyon söyleşisinin nabzı… Nabız dalgalarını seyirciye aynen geçiren müthiş bir yönetmenlik / oyunculuk başarısı. Watergate skandalından sonra ABD tarihinin istifaya zorlanan ilk Başkanı olan Richard Milhous Nixon, böyle bir söyleşi için deneyimsiz görünen David Frost’u kullanarak kamuoyu nezdinde yeniden saygınlık kazanabilecek midir? Bu soru filmin ekseni. Her iki tarafın beyin takımlarının da savaşına sahne olan bu gerçek karşılaşma bir tiyatro oyunundan uyarlama ve sahne eserinin nasıl tam bir sinema yapıtına dönüştürüleceğine dair de bir ders. Erk sahibi bir yüzün, dondurulmuş tek bir beyazcam karesinde nasıl dibe vurduğunun ve acze düştüğünün çarpıcı belgesi. Bu yılın en iyilerinden.

(28 Ocak 2009)

Ali Ulvi Uyanık

aliuyanik@superonline.com