Lorna ile sonunda tanıştım. Pera Müzesi’nin Bağımsız Filmler başlığı altında sunduğu üç önemli filmden birisi olan Lorna’nın Sessizliği, telâşlı bir iş çıkışı, kalabalık Beyoğlu sokaklarında uğradığım sekteler ile biraz gecikmeli de olsa beni tüm bunlardan sıyırmayı başardı. Artık ne geride bıraktığım insan sürüsü ne de gürültüsü vardı… Lorna’nın Sessizliği tüm ruhumu sarmıştı…
Filmde, ortada bir kamera olduğuna inanmanın güçlüğü ve şaşkınlığı git gide büyüleyici bir hal alıyor. Güçlü alt metni ile Lorna’nın Sessizliği sizden zihninizi zorlamanızı istiyor.
Hayat; Lorna’yı anlaşmalı evlilikler yapmaya mecbur bir kadın olmaya zorlamış. Lorna’nın da buna pek itirazı yok gibi görünüyor. Ancak film ilerledikçe ve siz Lorna’yı tanıdıkça onun nasıl çıkmazda ve derin bir baskı altında olduğunu görüyor ve onu anlamaya başlıyorsunuz. Her şeye “evet” demeye alışmış olmanın verdiği dayanılmaz sancısını taşıyor Lorna…
Kendimizi Lorna’nın yerine koymak için “anlaşmalı evlilik” yapan ya da benzer bir çıkmazı yaşayan birisi olmanıza gerek yok. Hangimiz gerçek olanın yitip gitmesine göz yummadık ki…
Bu sebeple film kilometrelerce öteden, bambaşka ve belki de hiç alışık olmadığımız bir hayat çıkarmasına rağmen karşımıza biz onu hiç yadırgamıyoruz. Belki de kendi içimizde bir yerlerde gizli olan Lorna uyanıyor.
Eğer günün birinde kalbinin sesini duyuyorsa insan, yine de umut var demektir. Yüreğin çığlığı aklı uyutmadığı zaman vicdan çıkagelir sessizce beklediği yerden. Kırgın ve başkalaşmış… Akıl da öcünü almak için ona her türlü oyunu oynamaya hazır. İşte o zaman bambaşka bir sessizlik başlar. Sadece ve sadece özgür iradeniz ile sessiz kalmanız dileğiyle…
(23 Ocak 2009)
Gizem Ertürk