Kaybolup, Gitmeyen Filmler

Film, çoğunlukla bir sinema ortamında yapılan, ticari yönü de bulunan bir üretimdir. Sinemamızın belirli bir döneminde bu ortam Yeşilçam diye anılır, ama sinemamızın tüm zaman dilimleri için de bu deyimin kullanıldığı çevreler vardır. Filmler bu ortamda yapılırken, yapım aşaması, dağıtım aşaması belirli ilişkiler içindedir, bu ortamda hiçbir zaman sermaye bir yapısal faktör olmamıştır, bu nedenle değişik yöntemlerle bu eksiklik giderilmiştir. Yinede bu ortamda daha fazla olanağı olan yapımevleri olduğu gibi az olanakları ile film üretimi sürdüren firmalarda vardır. Hepsi, kuralları zaman içinde oluşmuş bir mekanizmanın içindedirler. Zaman zaman bu oluşumun dışında da filmler üretilmiş. Bu çark dışı filmler ya tamamen dışarıda kalırlar ya da bir yerden içeriye girer, gösterim olanağına ulaşırlar. Gösterim olanağı kapısına gelmiş olmakla beraber çeşitli nedenlerle seyirci ile buluşamayan filmlerimiz de vardır. Bu araştırmada bu özelliği gösteren bazı filmlerle, tamamen çark dışındaki kimi filmlere göz atmak istiyorum.

l. Denize İnen Sokak / Atilla Tokatlı – 1960

Atilla Tokatlı (1932-1988) sinemamızın okullu yönetmenlerinden. IDHEC (Fransa) sinema okulundan mezun. Denize İnen Sokak’tan başka Gel Barışalım (1964) isimli bir filmi daha var. Denize İnen Sokak, Selçuk Bakkalbaşı’nın senaryosu ile çekilmiş bir film. (Bakkalbaşı’nın tek senaryosu) Görüntü yönetmenleri Michel Geismar ve Mike Rafaelyan. Özgüç’ün verdiği özete göre “Evlendiği gece sırtını karısına dönüp uyuyan, elli yaşında, sıkıntılı garip bir yaşam süren Ali Bey’in (Ulvi Uraz) öyküsü” (Türk Filmleri Sözlüğü, C. 1, S. 154) Locarno, Karlovy – Vary ve Venedik Uluslararası Film Festivalleri’nde gösterilmiş, Locarno’da “şeref diploması” almış. 1. İzmir Fuar Filmleri Festivali’nde (1961) En İyi Senaryo ve Erkek Oyuncu (Ulvi Uraz) ödüllerini almış. 60’lı yıllarda sinema ile ilgilenen herkesin varlığını bildiği fakat çok az kişinin gördüğü, ortalıktan kaybolmuş bir film. (Sinemamızda ortalardan kaybolan çok sayıda film vardır, umarım bir gün bir yerlerden çıkar.) Filmin, İstanbul’da yaz sezonunda Fransızca alt yazılı olarak bir yazlık sinemada gösterildiğini duymuştum. Venedik Festivali sırasındaki özel gösterisi çok az seyirci ile başlamış ve daha az bir seyirci ile sonlanmış.

Zamanının alışılmış filmlerine uymayan, “ticari başarısızlığa uğramış” (Türk Sinema Tarihi / G. Scognamillo, S. 199); (bana) adından başlayarak bir çok unsuru ile ilginç gelen, seyretmiş kimseye rastlayamadığım, Sel Film (!?) yapımı olan, seyirciye ulaşamamış (ulaşsa buluşur mu idi, bilemiyorum) bu filmi böyle bir listenin başına koymak ilginç olur diye düşündüm.

2. Çıplaklar / Ahmet Şalih Sencer – 1971

Baştan söyleyeyim bu film seyirciye ulaştı, sanırım şimdilerde ortada yok ama, en azından sinema afişlerine çıktı. Bir ayrıntıyı belirttikten sonra filme döneceğim. Filmin yönetmeninin adı afiş ve jenerikte ve tüm kaynak kitaplarda Ahmet Salih Sencer diye geçmektedir ama, gerçek adı Ahmet Şalih Sencer’dir (1927 – 1990). Ankara’da 60’lı yıllarda sinemalarda filmden önce gösterilen, T. C. Ziraat Bankası adına haftanın olaylarını (siyaset – aktüalite – moda “ve mutlaka” o haftanın maçlarından biri) içeren haber filmleri hazırlayan Kur Film’in sahibi ve yönetmeni idi. Bu filmin iki ilginç noktası vardır. Filmde sadece üç kişi oynamaktadır. Bir deniz kazasından sonra bir ıssız adaya sığınan bir kadın ve iki erkek. (Estella Blain – Demir Karahan – Yıldırım Önal) / Böyle bir ilginçlik yıllar sonra Yavuz Özkan’ın sadece iki oyuncunun (Sezen Aksu – Ferhan Şensoy) oynadığı Büyük Yalnızlık (1989) filminde tekrarlanacaktır. / Filmin asıl ilginçliği ise daha farklıdır. Jenerikte “filmdeki tiplerin Freud’un klinik tipleri” olduğu belirtilmektedir. Issız adaya düşen bu üç kişi beraber yaşamak zorunda kalınca, bulundukları ortamın koşulları gereği, kadına yönelmeleri gerekir (mademki Freud’iyen tipler); yönelirlerde ama genç denizci (Karahan) kadına koruyucu ve arkadaş olarak yönelirken, diğer kişi (Önal) sahip olmak isteyen, bunun için fırsatları kollayan ve denizci ile kadını gözetleyen biri olarak ele alınır. Koruyucu ile mütecaviz kişi dövüşürken bir uçurumdan düşerek, kadını adada tek başına bırakarak, ölürler. Oysa, klinik tiplerin ise kadına “ben sahip olacağım” diye dövüşmeleri gerekirdi, bu dövüşün sonucu da aynı şekilde biterdi.

Adada yalnız kalan kadın, çıldırır; finalde sahile ulaşan bir geminin tayfaları ıssız ada sakinlerinin eşyalarını bulurlar, kadın ise ormanın derinliklerinden onları seyreder. Jenerikte belirtilen “Freud tipleri” ibaresinin, “nedenleri” açısından tamamen ters yüz edilerek, töresel bir düzeye taşınması, filmin çok farklı bir yoruma ulaşmasına neden olmaktadır. Başlangıçta Freud adının verilmesi de bu farklılaşmayı hem ilginç kılmakta hemde sinemamızda benzer farklılaşmalardan başka bir noktaya taşımaktadır.

3. Kara Vadi / Mehmet Kemal Necati Çakuş – 1955

Bir Üniversal Film yapımıdır, Kara Vadi. Üniversal Film, Gani Turanlı’nın kurduğu ve yalnızca bir tek film yapabilen bir yapımevidir. Zonguldak’taki “kömür işçilerini”, Halit Refiğ’in Şehirdeki Yabancı’sından (1962) daha önce ele alan film, Fikret Arıt’ın senaryosu ile çekilir. Ticari olmayan yapısı ile fazla şansı yoktur. Bu nedenle yapımcısı tarafından AND Film’e satılır. Film, bu ikinci sahibi tarafından -ticarilik uğruna (Yeşilçam kalıplarına uygun)- eklerle geliştirilir, fakat yinede yeterli olamaz ve yitip gider. Filmin yönetmeni o günlerde Turanlı’nın kayınpederi olan M. K. Necati Çakuş’tur. / Aynı zamanda görüntü yönetmeni de olan Çakuş’un adı, bu film ile anılırken Özgüç’ün Türk Filmleri Sözlüğü (1. basım) ve Özön’ün Türk Sineması Kronolojisi kitaplarında Necati Çakın olarak anılır. Özgüç kitabının ikinci basımında adı Necati Çakuş olarak düzeltir. / Bu filmde oyunculuk da yapan Turanlı, daha sonraki yıllarda sinemamızın en önemli görüntü yönetmenlerinden biri olacak, çalışmalarının çoğunu AND Film’de yapacaktır. Kara Vadi bu arada, kömürün karası gibi, karanlıklar içinde yitip gidecektir.

4. 5. Gecelerin Ötesi – İster Sarıl İster Darıl / Arda Uskan – Günay Kosova – 1974-1975

Agâh Özgüç’ün Türk Filmleri Sözlüğü’nün 2. cildinin 19. sayfasında, 1974 yılı filmleri içinde Arda Uskan’ın yönettiği Gecelerin Ötesi adında bir yapım gösterilir, Günay F. (Günay Kosova) üretimi olarak. İnsanın aklına hemen Metin Erksan’ın sinemamızın önemli filmlerinden olan Gecelerin Ötesi gelir. Ama bu sadece “adaşlık”tan ibarettir. Uskan’ın filmi “artist olma özlemi” (Evren) üzerine olup, Erksan’ın filmi ile ilgili değildir fakat film tamamlanamaz. Yarım kalan bu film, bir yıl sonra, çekilmiş kısımlarının bir kısmı kullanılarak ve Günay Kosova yönetiminde yeni çekilmiş başkaca bölümler eklenerek, İster Sarıl İster Darıl adı ile yeni bir film olarak (tamamlanır). Uskan’ın filmi geçirdiği değişimden sonra son hali ile gösterime çıkarıldı mı, seyirciye ulaştı mı, film değişim sonrası hali ile Özgüç’ün Türk Filmleri Sözlüğü’nde yer almıyor. Uskan’ın tamamlanamayan filmi, Özgüç ve Evren’in Yönetmen Sözlükleri’nde yer almasına rağmen, Kosova’nın tamamlanan filmi yer almamaktadır.

6. Kara Kafa / Korhan Yurtsever – 1979

Korhan Yurtsever, ilk filmi Fırat’ın Cinleri’inden iki yıl sonra Almanya’da çektiği filminde, işçi Cafer’in, bir tatil dönüşünde karısı ve iki çocuğunu da Almanya’ya götürmesini, burada karısının da işe girmesini, üçüncü çocuklarının olmasını ve kendisi işsiz kalınca, içki ve kumara dadanmasını, fabrikada çalışan karısının siyasal örgütlerle ilişkiye girmesini ve bilinçlenmesini, bu yüzden kocası ile çalışmalarını, sonunda Cafer’in hatalarını anlamasını, anlatır (Özgüç). Film hemen hemen hiç gösterime çıkarılmamıştır, bir süre sansürle boğuşmuş sonra da bilinmezlere karışmıştır. Öykü olarak radikal bir değişikliği yokmuş gibi duruyor ama bilinmezlikleri nedeni ile bir çok sırrı da içeriyor. Dediğim gibi, adı ortaklık da çok sık dolaşmamış olmasına rağmen, bir dönem anılmış fakat kitlelere ulaşamamış, bir çok sırrı içeren filmlerden birisi olmaya devam ediyor.

7. Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri / Alp Zeki Heper – 1966

Bir bilinmezler yumağı film daha. IDHEC mezunu Alp Zeki Heper’in “soyut bir aşk filmi denemesi” (Özgüç) olan film uzun süre sansürle uğraşır ve toptan reddedilir. Kara Kafa, kadın kahramanının bilinçlenmesi ile “siyasal” nedenlerle sansürle boğuşurken, Heper’in filmi “müstehcenlik” damgasından kurtulamaz. Heper, sinemacılığı ile seyircilerine ulaşamaz ama filmlerinin serüveni ile sinema çevresinde ilgi ile izlenir. İkinci filmi de (Dolmuş Şoförü) bir çıkıp kaybolur, üçüncü filmi (Eşkıya Halil) biraz daha piyasada kalır (Cüneyt Arkın’ın hatırına mı?). Final filmi (Kara Battal’ın Acısı) ise bilinmezler kervanına katılır. Özgüç deyişi ile “soyut” bir aşk öyküsü anlatan (bana ismi hep ilginç gelmiş olan) Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri, Fransa’da aldığı eğitimin de etkisi ile olsa gerek -görebildiğimiz fotoğraflarından çıkardığımız kadarı ile- “batı (Avrupa) sineması” etkileri taşıyan bir yapı içeriyor kanısını uyandırıyor. (Böylece görmediğimiz bir film hakkında konuşarak haksızlık etmiş oluyoruz.)

8. Sıralardaki Heyecanlar / Alekos Sakalarios – 1963

Sinemamız, İstanbul Sokaklarında’dan (Muhsin Ertuğrul – 1931) başlayarak seyrek de olsa komşu ülkeler ile ortak – yapımlar yapmıştır. (Bunlar sanıldığından da çoktur, aslında). İşte bunlardan biri de Birsel Film’in (Özdemir Birsel) Yunanlılarla yaptığı Sıralardaki Heyecanlar’dır. Filmde Orhan Günşiray ile Aliki Vuyuklaki oynamaktadır. Aliki Vuyuklaki o yıllarda ülkemizde gösterilen Dayak Cennetten Çıkmadır filmi ile epeyce popüler olmuş komşu ülkenin bir yıldızı idi. Böyle bir popülerliği değerlendiren Birsel Film bu ortak yapımı yapar. “Okul, öğretmen, öğrenci ilişkileri, komedi ve aşk” trüklerinin kullanıldığı film Yunanlı yönetmen Alekos Sakalarios tarafından çekilir, görüntü yönetmeni ve müzik direktörü de Yunanlıdır. Film bu hali ile ülkemizde gösterime girer. Yıllar sonra duyarak öğrendiğimiz bir olay vardır ki, bunun olabilirliğini kabûl edebiliyorum. Yani duyduklarımız doğru olabilir.

Filmin Yunanistan’da gösterilen kopyası bizde gösterilenden farklıdır, Orhan Günşiray’ın (ve diğer Türk oyuncuları?) oynadığı bölümler filmden tamamen çıkartılarak, yerine Yunanlı bir oyuncunun oynadığı (dolayısı ile yeni çekimlerin yapıldığı) bölümler eklenmiş. Yani bizim sinema tarihimize Yunanistan ile bir ortak yapım olarak geçen film komşunun tarihinde salt Yunan filmi olarak yer almak durumunda kalıyor bu özelliği ile. (Orhan Günşiray üstteki fotoğrafta solda, Nihat Durak’ın yönettiği İlk Aşk adlı filminde görülüyor)

9. Sevmek Seni / Cengiz Tuncer – 1965

Cengiz Tuncer, bir yayıncı (E Yayınları) ve bir romancı. Yeşilçam’a senaryolar da yazan biri. Bu arada yazdığı senaryolardan birisini de kendisi çeker: Sevmek Seni. “İki kadın arasında kalan ve mutsuz olan bir gencin öyküsü” (Özgüç) olarak özetlenen film, sinemamızın şanssız filmlerinden birisi, (sanırım) ticari başarısızlığı denemek olanağını bile bulamaz, seyirci karşısına çıkma olanağını çok az bulur. (Kişisel bir deneyimim şu şekilde: Samsun’da asıl ticari uğraşı yanında sinemacılık da yapan eniştemin sinemasında yalnızca bir tek gösterim olanağı bulabilir, o da eski filmlerin gösterimin yapıldığı “Pazar günü” sabah saat l0:00 matinesinde. Bunda bile yeteri kadar seyirci bulamadığı için eleştirilir.) Sonra filmin adını hep kitaplarda, birkaç fotoğrafta izlemek olanağımız var, film bilinmezler diyarında.

10. Dünyadaki Cehennem / Abdurrahman Conkbayır – 1959

Agâh Özgüç’ün Türk Filmleri Sözlüğü’nün birinci baskısı olan 6 ciltlik basımının 1. cildinin önsözünde, Abdurrahman Conkbayır adında bir yönetmen daha olduğu fakat filmini tamamlayamadığı için kitapta yer almadığı belirtiliyordu. Oysa, kitabın elime geçmesinden bir süre önce, -yine Samsun’da- yine sabah saat 10:00 matinesinde (bir başka sinemada) gösterilen, bir filmin afişinde yönetmen adı olarak A. Conkbayır adını gördüm ve hemen not ettim, filmin adını Özgüç’ün kitabında nasıl olsa bulacağım için yazmadım. Daha sonra “Conkbayır” adını unutamadım ama, filme ulaşamadım. Dünyadaki Cehennem olan filmi yıllar sonra 5555 Afiş kitabında buldum. Bu kitapta afişleri bulunan fakat aslında var olmayan filmler bulunmaktadır ama ben bu afişi (aynı afiş) yıllar önce bir sinemada -bir erken matinede de olsa- gördüğüm için, filmin olmaması söz konusu değildir, fakat bahsi geçen afiş kitabının dışında sinemamızın hiçbir kaynağında bulunmamaktadır. Tabi film hakkında da hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Abdurrahman Conkbayır 50’li yıllarda sinemamızda bir takım filmlerde roller alan oyuncularımızdan birisidir.

11. İntikam / Ahmet Üstel – 1960

Bazı filmlerin izini bir yerlerde bulamazsınız, Ahmet Üstel’in İntikam’ı da bunlardan biri. Sinemamızın az ürün vermesine rağmen önde gelen senaryo yazarlarından biri olan Üstel’in bilinen, kitaplara geçmiş 1957 yapımı Ebediyen Seninim isimli filmi yaygın olarak bilinen tek filmi. Erman Şener’in düzenlediği “SES Sanatçılar Ansiklopedisi”nde Üstel’in İntikam ve Anadolu Yolları isimli filmleri de çektiğini yazıyor. Burçak Evren “Türk Sineması Yönetmenler Sözlüğü” kitabında Üstel’in filmleri arasında İntikam’ı 1960 ürünü olarak sayıyor, Anadolu Yolları’ndan söz etmiyor. Ebediyen Seninim filminde Kenan Pars başrol oynuyordu. (Sanıldığından daha çok başrol, -iyi adam- oynadığı filmlerden biri. Benim zihnimde bulanık bilgilere göre, İntikam’da da Kenan Pars oynuyordu, ama kendisi -sorduğumda- hatırlayamadı, yalnızca Ebediyen Seninim’den söz etti.) Anadolu Yolları ise tümden yitiklere karışmış.

12. Tarzanlaşan Adam / Rahmi Kafadar – Natuk Baytan – 1960

Bir adam ormanda kaybolur, öldü sanılır, oysa yaşamaktadır ve uzun bir süre ormanda tek başına yaşar ve Tarzanlaşır, sonra kasabasına ulaşır ve normal yaşamla uyuşamaz. Konuyu işleyen film, sinemamızda kayıtlara girmemiş filmlerdendir. Evren, “Türk Sineması Yönetmenler Sözlüğü”ünde “Kafadar” maddesinde filmi Baytan ile birlikte yaptıklarını yazmasına rağmen, “Baytan” maddesinde bu filmden hiç söz etmez. Kayıtlarda ender rastlanan, konusu ile sıradışı olan film, ortalıkta görünmemekle -sır olup gitmekle de- ilginçliğini korumaktadır.

13. Yetimler / Rahmi Kafadar – 1963

Samsun’da Foto Nurdağ adında bir fotoğrafçı vardı. Vitrininde gördüğüm ve o zaman adını öğrenemediğim, fakat bir filmden sahneler olduğunu anladığım fotoğraflar gördüm. Yıllar sonra -merakımın peşinde idim- yeri değişmiş olan fotoğrafçıya girip, unutamadığım fotoğrafları sordum, bunların bir filmin fotoğrafları olduğunu, babasının -o zaman dükkânı işleten kişi- böyle bir film yaptığını söyleyerek, filmden ve setten fotoğraf gösterdi. Sinemamız ile ilgili, yıllardır bir çok araştırmalar yapmış Alican (Sekmeç) ile birlikte filmin peşine düştük, Tarzanlaşan Adam filmi için Rahmi Kafadar ile görüşürken, bu filmden de (Yetimler) söz etti. Bendeki fotoğraflar ile de uyuşuyordu. Filmde oynamamasına rağmen yönetmen Orhon Murat Arıburnu’nun seti ziyaret ettiği, fotoğraf çektirdikleri görülüyordu. (Filmin yapımcısının oğlu, Samsun’da baba mesleğini sürdürüyor ve elinde babasından kalma, senaryolar olduğunu söyleyerek bunları değerlendirmek istiyor.) Sinemamızın -belki- çok az bir seyirciye ulaşmış, bilinmezler girdabındaki filmlerinden biri daha.

*****

Farklı nedenlerle seyirciye ulaşamayan veya ulaşsa bile kendi içsel yapıları gereği, gerekli (veya hiç) ilgiyi görmeyen filmlerin yanında, gösterilse bile içeriği gereği ilgimi çeken kimi filmler hakkında -kendimce- bir takım notlar yazdım. Benzeri başka filmler de olacaktır. Filmlerin daha eski yıllara -Yeşilçam dönemine- ait olması, o dönemin sinemamızda taşıdığı ağırlığı nedeniyledir. Filmlerin kalıcı olma özelliğinin bir yansıması da, kendileri ortadan kaybolsalar da, bir takım özellikleri ile şu veya bu şekilde -anılarda ve bu tip yazılarda- zaman zaman hatırlanacak olmalarıdır.

(05 Şubat 2008)

Orhan Ünser

“Kaybolup, Gitmeyen Filmler” üzerine 8 yorum

  1. Bir araştırma rüzgârına kapılmışken ulaştım sayfalarınıza. Hüzünle okudum. Kimbilir o filmleri çekenlerin ne umutları vardı diye. O filmler çekildiğinde bir yabancı film hayranlığı vardı. Ama güzel filmlerdi. Bugünkü gibi Hollywood saçmalıkları dayatması değildi. 15 günde bir kere filân sinemaya giderdik. Marmara Sineması vardı, Beyazıt’ta. Daha sonra Şafak ve İpek Sinemaları hizmete girdi. Doktor Jivago filmini unutamadım. Bir de Ayşecik filmleri kuyruğu olurdu ki bilet alamayınca gidemezdik. Şimdi hayal meyal hatırlıyorum. Sanki Gülhane kapısının çıkışından yukarı Sultanahmet’e doğru çıkarken sağda bir Alemdar Sineması vardı. Oraya sanırım hiç gitmedik. Belki de uyduruyorum, bakmak lâzım. Sayfalar çok güzel. Bir vefa örneği. Elinize sağlık.

  2. sadibey.com sitesinin 11. maddesi olan “İntikam” başlıklı yazıda yer alan, sinema yazarı Burçak Evren’in fotoğrafı Burçak’ı ve Ahmet Üstel’i tanımayan, amatör olduklarını sandığım sinema yazarları tarafından, Ahmet olduğu sanılarak sitenizden alınarak, internette Ahmet Üstel’e yaptıkları sayfalara konulmuştur. Bu büyük yanlışlığı 2009 yaz ayları başından beri düzeltilmesi için Ahmet Üstel’le ilgili sayfa yapan sitelere yazdım fakat hiç biri yanlışından geri dönmedi. Bu durumu görmek isterseniz, Ahmet Üstel maddesini açıp sitelerde yer alan fotoğraflı sayfalara bakın. İnternet sitelerinde bunun gibi yanlışlıklar o kadar çok ki. Meselâ 1932’de çekilen “Bir Millet Uyanıyor” filmi oyuncularından Ferdi Tayfur’un fotoğrafı yerine 1945 Adana doğumlu, asıl adı Turan Bayburt olan arabesk sanatçı Ferdi Tayfur’un fotoğrafı konulmuş.

  3. Sinema tarihimize ne kadar sahip çıkıyoruz? Sinemayla ilgili bir sinemasever ve araştırmacı olarak Dünya sinemasının ilk filmlerinin hemen hepsini internet aracılığı ile yurt dışından alabilirsiniz fakat bu konuda Türk filmlerinin derinine inmek zor. Çünkü “Kayıp Filmler”imizin sayısı bir hayli kabarık. Belediye depolarında ilkel koşullarda saklanılmaya çalışılan ilk filmlerimiz, taşınma, yangın, çalınma gibi olaylar sonucu yok olup gitmiş. Fakat iddia ediyorum, bu konuya ilgi duyan sinemaseverlerden filmlerin izini dedektif gibi takip edebilenler çıkabilse, bazı kayıp filmlerimiz ortaya çıkar. Mesela kayıp filmler listemizin ilk sıralarında olan Sedat Simavi’nin yönettiği 1917’de çekilen Pençe-Casus filminin bir kopyası Almanya’ya gitmiş yazılanlara göre. O zaman iz sürülürse bu film Alman Sinemateki’nde bulunabilir. Yanıp yok olanlara elbet bir şey yapılamaz.

  4. Yakın tarihimizin kayıp filmleri: Duru Film’in deposu yandığında, yapımevinin birçok filmi bu yangının kurbanı olmuş. Televizyonda rahmetli Süreyya Duru ve Duru Film hakkında bir konuşma yapılırken bu yangını öğrendim. Yangında İlhan Engin’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan “İstanbul’da Aşk Başkadır” (Fikret Hakan, Gisella Dali’nin başrollerini oynadığı) filmi de yanmış. Bu filmi çocukken, Kadıköy Yurt Sineması’nda seyretmiş ve çok hoşuma gitmişti. Duru Film halkın sevdiği filmlerin yapımcısıydı. Bir de ufak şirketlerin dar bütçelerle yaptığı ilginç filmler var. Bunlardan, yabancı çizgi romanlardan Yeşilçam uyarlamaları var ve bunlar çok aranıyor. Örneğin: Nişan Hançer’in yönettiği, Levent Çakır’ın başrollerini oynadığı 2 Zagor filmi var. Bu filmden fotoğraflar var ama filmler ortada yok. Bu 2 filmi İtalya’da Zagor’u yazan-çizen ve yayınlayan İtalyanlar bile merak ediyor ve bulursanız bize de gönderin diyorlar. Bizimkiler belki de bu filmi ortaya çıkartırsak İtalyanlar bize tazminat davası açar diye korkuyorlar. Ancak İtalyanlar bu konularda dava açmıyorlar. Bilâkis, bu tür filmler ortaya çıktığında internetlerinde bu yapıtların reklâmını yapıyorlar. Mesela bizim çektiğimiz Killing, Kaptan Swing filmleri ile ilgili pek çok görsel malzemeyi İtalyan internetlerinde görebilirsiniz. Bizim Zagor’ların fotoğraflarını, afişlerini de görebilirsiniz. Dava açmak isteseler bu materyalleri delil yapıp mahkemenin yolunu tutarlar. Bir de Suat Yalaz’ın çektiği Karaoğlan filmlerinden “Yeşil Ejder” kayıp. Suat Yalaz bu filmini bir türlü bulamıyor. Yakın tarihteki kayıp filmlerin bir kısmı, filmlerden gümüş elde edenler tarafından eritilip yok edilmiş. Bir kısmı Beyazıt’ta bir zamanlar pazar günleri kurulan eskici pazarında kısım kısım satılırdı. 8 mm – 16 mm – 35 mm filmler. Kayıp filmleri hafiye gibi takip edebilirsek, en azından bir kısmını ortaya çıkartabiliriz. Bu konuda ilgisi ve bilgisi olanlar er meydanına çıkmalı vakit geçirmeden. Türker İnanoğlu müzesi, bu filmleri bulanlara sanırım yardımcı olur.

    1. İstanbul Çeliktepe’de 1980’de kapanan Bulut Sineması’nı ailem işletiyordu. 1979 yılı gibi Zagor filmini defalarca izledim. Çizgi romanlarına göre çok daha iyi bir uyarlamaydı. Kostüm ve karakterler etkileyici derecede iyiydi.

  5. Sevgili Muhsip, Denize İnen Sokak filminin mülkiyetine sahip kişiler bu filmin hiçbir şekilde (TV, DVD, VCD) gösterimine izin vermiyorlar. 2 yıl önce Ankara Film Festivali yetkilileri ısrar ederek filmin gösterimi için izin almışlardı ve festivalde gösterileceğini duyurmuşlardı. Ancak filmin mirasçıları son anda vazgeçtiler ve film yine gösterilmedi.

  6. Kültür Bakanlığı bu filmleri bulup DVD.sini basmalı ama nerede bizde o sanat sevgisi olan siyasetçiler.

Yorumlar kapalı.