ANKARA Hayvanat Bahçesi’nin yaşlı fili Şirin öldü.
Ankara’ya geldiğim sene, ilk tanıştığım simalardan birisiydi o. Sadece benim değil, kente gelen her üniversite öğrencisi, bir koşu önce onu tanımış olmalı. Çünkü kente gelen her gencin doğru hayvanat bahçesine koşması, Ankara’ya geldiği daha iyi belli olsun diyeydi.
Şirin işte oradaydı.
Kalın borularla çevrili bir alanın ortasında öyle duruyordu.
Boru çitlerin içinde ayırıcı bir derin hendek, hendeğin de ötesinde, basıp geçmeye kalkarsa ayaklarına batsın diye üzerine sivri çiviler konulmuş bir beton kuşak vardı.
Ankara’da her evin albümünde çocuklar ile Şirin’in fotoğrafı vardır.
*
Onu Afrika’dan getirmişlerdi.
Yıllar boyu orada bir burnunu gökyüzüne kaldırıp bağırarak başka fillere haber göndğerdi, sonra yanıt var mı diye havayı dinledi.
Yanıt hiçbir zaman gelmedi.
Tam 34 yıl betonun üzerinde öyle bekledi.
Muhtemelen “Gelen yoksa, ben gideyim bari” diye niyetlenip adımını attığında, betona gömülmüş kalın çiviler ayağına battı, geri çekildi.
“Esaret” dediğimiz şeydir bu.
Kim onu ormanda yakaladı, annesinden – ailesinden – yurdundan ayırıp getirdi bilemeyiz.
Ne hakla?..
Niçin?..
Çocuklar fili görüp tanısınlar diye mi?..
İyi ama “esaretin” ne kadar acı olduğunu anlatan oldu mu, olmadı mı çocuklara?..
*
Bu hayvanat bahçeleri aslında insanoğlunun acımasızlığını ve merhametsizliğini anlatır bize.
Şirin genelde yüzü güneye dönük dururdu.
Afrika o yanda.
Onun ne kadar akıllı ve zeki olduğunu herkes biliyordu. Ama ne kadar acı çektiğini, ne kadar yurdunu özlediğini, ne kadar ağladığını hiçbirimiz bilemeyiz.
Bu hayvanat bahçeleri, yeni çıkan Hayvan Hakları Yasası’na aykırıdır. Ama daha çok canlılara saygı duyan insanların aklına aykırı olmalı.
Şirin’i bir tarlaya gömdüler.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, ölüm nedeni “yaşlılık” olarak açıklandı.
Çocuklar gittiğinde, Şirin artık orada olmayacak.