Hastalık insanın fiziki, ruhsal hasar görmesidir; buna ek olarak artık sosyal ilişkileri de eklemek gerekir. Bizim “mahalle baskısı” dediğimiz çevre ilişkileri de insanın sağlığını belirler. Dışarıdan görünen fiziki hasarlar için herkes hemfikirdir de içte olan, kimselere anlatılamayan -hatta kimselerin anlayamayacağı- sorunlar insanı yer bitirir. Doluya koyarsınız almaz, boşa koyarsınız dolmaz. Ne yaparsanız yapın, kendinizi ikna etseniz bile yanınızdakini ikna edemediğiniz sürece hastalığınızı yenemezsiniz.
Ukrayna – Rusya Savaşından bir kesit izletiyor bize yönetmen Maksym Nakonechnyi, senaryosuna da katkıda bulunduğu Kelebek Görüşü’nde (Butterfly Vision). Ukraynalı hava keşif uzmanı Lilya (Rita Burkovska), esir düşmüş, takasla kurtulmuştur. Ancak tutsakken yaşadıklarını unutamadığı gibi kimseye anlatamaz da. Eşi, ayrılıkçı milis gücüne katılmış Tokha (Lybomyr Valivots), kabullenemez bu durumu; odayı birbirine katar duyduğunda. Oysa beklediği bir haberdir bu, çünkü onların da yaptığı bundan çok farklı değildir; yani kendileri birini esir alsalar onların da yapacağı şey tecavüz etmektir.
Bosna çocukları…
Savaşların artık uzaktan yapıldığı, insanların televizyon ekranlarından canlı olarak da takip ettiği günümüzde bu tür tutsaklıklar pek bulunmaz diye düşünse de insan. 20. yüzyılın sonlarında Sırplarla Hırvatlar arasında yaşanan Bosna Hersek Savaşında, kadın tutsaklar doğurdular, yaşama tutunabilmişlerse. Bosna Çocukları adı verilen o çocukların hepsi tecavüz çocuğuydu ve büyük bir travmaydı herkes için. (Bugün bizde, tecavüzcüsüyle evlendirilen kızların durumu da pak farklı değil, savaş olmamasına rağmen.)
Benim bedenim, benim kararım…
Muhakkak ki kadınlar çok daha iyi bilir ve hisseder o kürtaj koltuğuna oturmanın zorluğunu… Her ne kadar istenmeyen bir hamilelik de olsa içinde yaşayan bir canlıdır ve karar kendisinin olmalıdır, her şeyden ve herkesten önce. Ancak öyle olmuyor yaşamın içinde… Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi kültürel, kimi dinsel, kimi geleneksel, kimi gelecekle bağlantılı, kimi ahlâk adı verdikleri tutuculukları, kimi de “ya benimsin ya kara toprağın” mantığıyla alabildiğine tepki gösteriyor, hatta öldürüyor bile…
Lilya, o ikilemin içerisinde, ne yapacağını bilemez haldeyken (evdekiler, asker arkadaşları, sokaktakiler, hatta otobüsten indirenler) herkes tepki gösterir. Tutsaklıktan kurtuluşunda “kahraman” ilan edilmiştir, ama artık bir “kirli”dir o herkesin gözünde. Asıl kahramanlık o çocuğu doğurmaktır. Asıl cesaret o kadarı alabilmektir. Asıl mücadele o doğum sonrasında başlayacaktır.
Savaşlar olmasın…
Her ne kadar Ukrayna – Rusya Savaşından önce çekilmiş olduğu için artık bir belgesel gibi izlense de, Kelebek Görüşü’nü savaş karşıtı bir film olarak herkes muhakkak izlemeli… Savaş sonrası yaşanan sendrom (girişte değinmeye çalıştım) yıllar süren ve asla çözüme kavuşamayan bir travma olacaktır. (Bizdeki “düşük yoğunluklu çatışma” denilen adı konulmamış savaştan gelenlerin yaşadıklarını da belgelemek, filme çekmek, öyküsünü yazmak, resmini çizmek, hey19kelini yontmak, müziğini bestelemek gerekir.)
25 Ağustos’ta gösterimde…
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com