Gökten Zembille İnen Yönetmen: Ertem Eğilmez
Hiç bıkmadan sorularıma cevap veren ve her konuda yardımcı olan Ertem Eğilmez’in torunu Arzu Çevikalp’e teşekkür ederim.
Günümüzde Ertem Eğilmez’in izinden giden ve onun yerini dolduracak kalibrede bir sinemacı ismi söyleyebilir misiniz?
Öncelikle günümüzün yönetmenlerinin durumunu pek parlak bulmuyorum. Ticari filmler yapılmaya başladıkça yönetmenlik anlayışı da değişti. Tabi buna istinaden filmlerdeki gerçekçiliği yakalama duygusu da doğal olarak kayboldu. Eskiden gerçeklerden yola çıkılarak yazılan hikâyeler seyircilerin ilgisini çekerdi. Her an ve her saniye yaşanabilecek olayları konu alan ve çeşitli mesajlar içeren Eğilmez sineması, tüm bunları esprili bir şekilde yansıtırdı. O zamanlar ticari kaygı olmadığı için Eğilmez “halka ne sunarım” diye düşünmezdi. Ve Eğilmez’in hedef kitlesi “halk”tı. Doğal olarak, filmler yapay bir üretim haline dönüşmezdi. Çünkü yapaylık işin içine girdiği zaman duygusallık tamamıyla işlevini yitiriyor. Bilinen bir gerçek varsa o da günümüzde yapaylığın ön plânda olduğu… Günümüzde Ertem Eğilmez’in yerini dolduracak tek bir yönetmen ismi verememek kendi adıma çok üzücü. Ama şunu söyleyebilirim. Bazen geçmişimizdeki retro havasını solumak isteyen yönetmenler (ki bunlar bir elin parmağını geçmezler) Ertem Eğilmez’in “ağlatırken güldürmek, güldürürken ağlatmak” taktiğini kısa süreli ödünç alarak nostaljik bir ortam yaratmaya çalışıyorlar. Son yıllarda Murat Şeker tarafından yazılan ve yönetilen Aşk Tutulması sıkı aile ilişkileri, komşuluk ilişkileri ve aşk gibi kaybetmeye başladığımız değerlere vurgu yapıyor. Şeker’in de kendi deyimiyle; mizah ve yaşam sevinci aynı potada eritiliyor. Ayrıca Murat Şeker’in kendisine örnek aldığı yönetmenlerden biri Ertem Eğilmezdir.
Ertem Eğilmez ekolünün Türk sinemasındaki önemli yeri ve kalıcı etkisi, sizce nedir?
Ertem Eğilmez sineması hiçbir zaman önemini yitirmez. Hatta defalarca izlememize rağmen Ertem Eğilmez filmleri eskimez. Çünkü Eğilmez trajikomik hikâyeleri mizah ile süsleyerek dönem eleştirisi yapar. İki eylem olan gülmek ve ağlatmayı aynı anda seyirciye veren Eğilmez, hayatın içinden kesitlerle donattığı görüntüleri doğaçlama ile birleştirir. Yani diğer bir deyişle her şey doğaldır. Doğal olmasının sebebi de Eğilmez’in halktan biri olmasıydı. Eğilmez için halkın problemleri, diğer meselelerden çok daha farklı bir şekilde vuku buluyordu. Ama görüyorum ki günümüzde, sulu zırtlak komediler baş tacı olarak görülüyor. İşte bu durum Ertem Eğilmez’in başarısının her zaman ön plânda olduğunun bir göstergesi…
Ertem Eğilmez’in torunu olarak onu nasıl anlatırsınız?
Dedemi kaybettiğim zaman daha yedi yaşındaydım. Onu tanımaya ne yazık ki müşerref olamadım. Ama onunla ilgili hiç unutamadığım bir anım var. Sene 1989 ve Arabesk filminin çekimlerindeyim. Tekerlekli sandalyesinde makinelere bağlı olarak yaşam mücadelesini sürdüren dedem iş aşkıyla yanıp tutuştuğu için son anlarını sette geçirmeyi tercih etmiş. Ben de dedeme benzediğimden ufak yaştan itibaren setlerin tozunu yutmaya başladım. Hatta Müjde Ar ve Şener Şen’in Belgrad ormanlarında birbirlerini kovaladıkları sahneyi daha dün gibi hatırlıyorum. Ailemin bana anlattığı hikâyeler sayesinde dedem hakkındaki bilgilere sahip oldum. Bir de hayal meyal hatırladığım ufak bir detay var. O da dedemin vaktinin çoğunu Büyükada’da geçirmekten çok hoşlandığı…
Rejisör Ertem Eğilmez normal hayatında nasıl biriydi?
Ertem Eğilmez normal hayatında çok okuyan bir adamdı. Elinden hiç kitap eksik olmazdı. Onun tek arkadaşı kitaplardı. Eğilmez hiçbir zaman fotoğraf çektirmeyi ve medyada gözükmeyi sevmezdi. O yaptığı filmlerle gündeme gelmeyi severdi. Ailesine çok önem veren Eğilmez, özü sözü bir, disiplinli, çok çalışan, güçlüklerden yılmayan, engel tanımayan, bilgi ve birikimlerini paylaşan bir dehaydı.
Canım Kardeşim filminin Arzu Film’i neredeyse batırıyordu yönünde çıkan haberler doğru mu?
Öncelikle lâfa şu şekilde başlamak istiyorum. “Her çıkışın bir inişi vardır.” O dönemlerde çekilen filmlerde ticari kaygı güdülmediği için filmlerin batma olasılığı yüksekti. Canım Kardeşim, Antalya Altın Portakal’da ödül almış bir filmdir. Ama Canım Kardeşim’in Arzu Film’i batırması gibi bir şey söz konusu olamazdı. Ama filmin gişe hâsılatı çok iyi olmadığı da aşikârdı. Koca bir çınarın devrilmesi bir filmin maliyetini çıkaramaması ya da kâr elde edememesiyle bağlantılı değildir. Eğer birkaç film kâr elde edemezse ancak o zaman kepenkleri indirip gidersiniz.
Neden o eski Türk Filmlerini artık göremiyoruz, ya da neden o eski Türk filmlerindeki sıcaklık şu an yok?
Milenyum çağına girişimizle beraber filmlerdeki sahneler görsel efektlere dayandırılmaya başlandı. Diğer bir açıklamayla robotlaştırıldık. Ayrıca filmlerin içine giremeyip onlar gibi hissedememek bu düşünceyi kanıtlar nitelikte. Eskiden filmlerde görmeye alışık olduğumuz ince espriler artık yerini sulu şakalara bıraktı ve bel altı espriler gündeme oturdu.
Ertem Eğilmez’in diğer yönetmenlerden bu kadar farklı olmasının sebebi nedir?
Ertem Eğilmez vizyonu geniş bir adamdı, bir cümleden büyük bir senaryo yazardı. Ertem Eğilmez sinemasında halktan insanlar filmlerin kahramanıydılar. Eğilmez için mizansenin, yaratıcılığının film için katkısı büyüktü. Hatta bazı filmlerinin senaryosunu set ortamında yazdığı da olurdu. Eğilmez’in hedef kitlesi yalnızca halktı. Eğilmez halkın içinden seçtiği kahramanları filmin başköşesine oturtarak, onlara yepyeni anlamlar yüklerdi. Şimdiki yönetmenler eğitime önem verdikleri halde, “modernize” edilmiş bir toplum anlayışının getirdiği değerleri, tabiri caizse “kapitalist” yönetim biçiminin modellerini uyguluyorlar. Kalıplaşmış düşünce biçiminden yola çıkan günümüz yönetmenleri buzdağının öteki tarafını göremediklerinden ve yaratıcılık yoksunluğundan muzdarip olduklarından dolayı farklı olmayı başaramıyorlar. Tabi bir de şu var; Eğilmez için disiplin o kadar önemliyken, günümüzün yönetmenlerinin üstesinden gelemediği bir durum bu. İşte tüm bu aktarılanlara göre Eğilmez’in diğer yönetmenlerden farkı ve alamet-i farikası hiçbir hataya yer vermemesinden ileri geliyor.
Ertem Eğilmez hakkında ödevine yardımcı olduğum Süda Tarım’a bana bu güzel soruları sorduğu için sonsuz teşekkürlerimi borç bilirim.
(09 Haziran 2010)
Süda Tarım
-
DİĞER YAZILARI