Hair/Bırak Güneş İçeri Girsin (Gösterim Tarihi: 1982 Kasım): Hollywood, malûm olduğu üzere dünya sinemasının kâbesidir; yeryüzünde sinemada bütün yollar Hollywood’a çıkar. Memleketimizde -benim bildiğim- bir tane meşhuuur film ambargosu vardır ki bu ambargoyu bize “Amerikalılar” koymuşlardı. Ambargo kelime mânası olarak itici bir sözcüktür ama işin gerekçesini araştırırsanız “film vermeme” şeklinde tezahür eden “ambar… go” uygulamasında “Amerikalılar” haklıdırlar. Sanıyorum 1960’larda memleketimizin en büyük film şirketi Fitaş Film memlekete ithâl etmiş olduğu Amarikan filmlerini göstermiş, göstermiş, göstermiş fekat topladığı paralardan “Amerikalılar”a koklatmamış idi; yani getirdiği filmlerin bedellerini ödememişti. Benim bilmediğim ikinci ambargo ise yeni öğrendiğime göre 1976’larda oluşmuş. Öyle oluşunca bizim memleketin sinemaseverleri Henri Charriere’nin yazdığı, Steve McQueen ve Dustin Hoffman’ın başrolünde oynadığı, meşhuuur Amerikan filmi “Papillon”u yani “Kelebek”i İrfan Atasoy’un İrfan Film’inin ithalâtı, Kılıç Film’in işletmesi olarak 1978 Şubat’ında “Fransızca dublajlı kopyasından Türkçe altyazı ile” seyretmek durumunda kalmıştı. İşte tam bu aşamada Metin Arcan, Erol Özpeçen ve Taki Stikopulos’un ortak olduğu MET Film meseleye müdahil oluyor.
Allah rahmet eylesin Erol Özpeçen, Ertuğrul Akyol ve Metin Arcan peş peşe bu dünyayı terk edip gittiler. Medyamızın paparazzi muhabbeti meraklısı muhabir ve haber merkezi ilgilileri daima parlak yıldızların yatak ve sevgili odaları reytingleri peşinde olduklarından iki satır, iki saniye bile olsa sinema dünyamızın bu kayıplarını bildirmediler; en azından bendeniz hiçbir yerde okumadım ve görmedim. İşte aşağıdaki yazı biraz da bu nedenle uzadıkça uzadı:
Bir Kış Masalı (Gösterim Tarihi: Mart 1998): İthâl filmcilerimizden Metin Arcan 10 Ocak 2000 Pazartesi günü Saat 10’da geçirdiği kalp krizi sonucunda vefat etti ve 11 Ocak 2000 Salı günü toprağa verildi. İstanbul, 16 Şubat 1948 doğumlu Metin Arcan film ithâl ve işletmeciliği yanında Avcılar’daki 5 salonlu Standard Sineması’nı işletmekteydi; geçtiğimiz sezonlarda sinemaseverlere “Merhaba Yoldaş”, “Lola”, “Bir Kış Masalı”, “Tılsım” gibi filmleri sunmuştu. Sekiz ay önce sevgili eşini kaybetmiş olan Metin Arcan’ın cenazesinde sevdiklerinin çoğu üzüntülerini, sözleşmişler gibi: “Eşini çok severdi, dayanamadı onun yanına gitti” şeklinde belirttiler. Sinema camiasının neredeyse tümünün bulunduğu “hakkın rahmetine kavuşma uğurlaması”nda Kıbrıs sinemalarından bile gelen çelenkleri görünce “böyle uğurlama her kula nasip olmaz” diye düşünüldü. 1970’ler öncesi ithâl film şirketlerinden Arcan Ticaret’in, sinemacılığa film şirketlerinin gümrük işleri bölümünde çalışarak başlayan Metin Arcan ile sadece soyadı benzerliği olduğunu da bu vesile ile belirtelim. Metin Arcan, yukarıda bahsettiğimiz filmleri A Film adı altında getirmiş ve işletmekteydi.
Bu arada küçük bir “Kaderin Cilvesi”nden bahsedeyim. Cinemascope Dergisi’nin yeniden yapılanması aşamasında: “Sinemamdan İnsan Manzaraları” başlığı altında, sinemanın arka plânında faaliyet gösteren insan portreleri yayınlayalım” önerimi genç patronumuz Pamir Demirtaş fevkalâde makûl karşıladı ve birinci manzara olarak İrfan Atasoy’dan randevu bile aldı. Fakat ilk defa dergi organizasyonunda yer alan bendeniz telâştan iki ayağım bir pabuca girmiş vaziyette dolaşırken Atlas’a ve Müdürü Cevdet Bey’e uğrayıp, vefatını öğrenince ilk yazıyı Erol Özpeçen’e ayırmış olduk. Erol Özpeçen, Metin Arcan, İrfan Atasoy ortaklığındaki Atlas Sineması o zamanlar erotik filmler göstermekteydi, daha sonra İrfan Atasoy’a geçti. Kültür Bakanlığı’na devredileceği haberleri ortaya çıktığında sinemaya Türker İnanoğlu ortak oldu, müdürlüğüne Suphi Oktay getirildi ve düzeyli filmler gösterimi başlayarak bugünlere geldi.
Erol Özpeçen’in izini sürmeye başladım, “Takip” sırasında Metin Arcan’a ve diğer ortak Taki Stikopulos’a ikişer kez uğradım. Taki’ye “Erol Özpeçen’in fotoğrafları için” son uğradığımda: Erol’un filmlerini devrettiği Ertuğrul Akyol’u da kaybettik” deyince, gayri ihtiyari: “Yapma yahu, tüüüh” diye bir lâf çıkıverdi ağzımdan. Ondan sonra Metin Arcan’ın acısı geldi. Metin’in “eller ormanında zor yer bularak kenarından dokunarak bir iki dakika güç verdiğim tabutunun taşınmasına katkıda bulunduğum” cenazesinde yukarıda bahsettiğim gibi neredeyse tüm yapımcı ve ithalâtçılar oradaydı. “Salkım Hanım’ın Taneleri” ile -”Eşkıya”dan sonra- Türk Sineması’nın yeniden canlanmasına büyük katkıda bulunan son günlerin popüler yapımcı ve ithalâtçısı Şükrü Avşar’a yanaşıp, taziyelerimi bildirirken meseleyi anlattım: “Benim adım Sadi’dir, arapçadan gelir, ‘uğur’ demektir, ama peş peşe uğradığımız kayıplara bakınca, uğursuzluk mu getirmekteyim yanaştığım kişilere?” diye sordum. İkimiz de gözlerimizden akacak yaşları zor tutar vaziyetteyiz, Şükrü Bey’in yüzüne hafiften bir tebessüm yayılır gibi oldu: “Aman Sadi” dedi; “Benden uzaklaş o zaman.” diye eklerken: “Salkım Hanım’dan sonra sen bize lâzımsın Şükrü Bey” diyerek uzaklaştım. Neden uzaklaştım başka bir açıdan izah edeyim: Salkım Hanım’dan sonra ortalığı kasıp kavuran “Sarı Gelin türküsünü filme Şükrü Bey koydurmuştur. Okuyan Yavuz Bingöl: “Aslında ben ‘Sarı Gelin’e klip yapmayı düşünmüyordum, ama…” dese de doğu yöremizin ünlü türküsü konulduğu sahneye fevkalâde iyi denk gelmiştir, bendeniz konumuz olduğu üzere üzüntülü zamanlarımda bir de yan tarafımdaki kablolu TV’mde ‘Sarı Gelin’ türküsüne rastlarsam, “Evde Tek Başıma”, işte bu yazıyı yazarken olduğu gibi şakır şakır gözyaşı dökerim gerektiğinde.
Sonsuz Matem (Gösterim Tarihi: 1989 Eylül): Atlas Sineması Müdürü Cevdet Bey’e -haftalık olağan merhabam için- uğradığımda “memleketimizin ünlü ithâl filmcilerinden Erol Özpeçen’in 5 Aralık 1999 Pazar günü vefat ettiğini ve toprağa verildiğini” öğrenmiş oldum. Oğlu Armağan Özpeçen’e ulaşabilmek için MET Film’in günümüzdeki devamı A Film’e üç kez gittim: “Arada sırada bizi arar; herhalde babasının ölüm sonrası işlerle uğraşıyorki, 10 gündür hiç aramadı” demeleri üzerine başka yollar deneyip bilgiler edindim. Bilâhare Armağan’a da ulaşıp fotoğraf, belge ve bilgilerimi çoğalttım.
Erol Özpeçen, İpekçiler’in sahip olduğu Yeni Melek Sineması’nda programcı olarak mesleğe başlamıştır. Fitaş Film’in sahipleri olarak sinema dünyamıza isimlerini kazımış olan İpekçiler’in Yeni Melek ayağını günümüzün başarılı Dışişleri Bakanı İsmail Cem İpekçi’nin amcası Gönen İpekçi yönetmekteydi. Yeni Melek Sineması sahiplerinin kurmuş olduğu Koza Film faaliyete geçince ithâl filmciliğine giren Erol Özpeçen’den: “1980’lerdeki büyük boşluğu doldurdu, piyasayı rahatlattı, herkes ona minnettardır” şeklinde bahsediliyor.
Metin Arcan, Erol Özpeçen ve Taki Stikopulos’un isimlerinin baş harfleri bir araya getirilerek 1970’li yılların ortalarında MET Film kuruldu; daha sonra Metin Arcan, Uğur Terzioğlu ile Standard Film’i, Taki Stikopulos, Galaksi Film’i kurarak ayrıldı, MET Film’i Uğur Terzioğlu’nun yardımıyla Erol Özpeçen devam ettirdi.
MET Film 1975’lerde Türkiye’ye ambargoyu uygulayan “Yedi Büyükler” (Universal, Columbia, MGM, Twentieth Century Fox, Paramount, Universal Pictures) haricindeki “Independet (Serbest) Amerikan Şirketleri”nin filmlerini ve ünlü İtalyan yapımcı Dino De Laurentiis’in filmlerini getirerek piyasayı rahatlattı. İtalya’da yazıhanesi olan Uğur Terzioğlu İtalyan filmlerinin getirilmesinde de Erol Özpeçen’e yardım etti. Dino de Laurentiis’in o yıllardaki iki ünlü filmi “Mandingo/Zincirli Köle” ve Ekim 1979’da sinemalarımızda gösterilen Charles Bronson’lu “Azgın Boğa/White Buffalo/Beyaz Bizon/Sfida a White Buffalo”dur.
Yıl 1984 (kesin değildir, anlatan böyle söylüyor); yeryüzüne sararmış yapraklarla birlikte hüzün getiren Eylül, sinemaseverlere o sene yeni sinema sezonu ile beraber Türkiye’de ilk defa açılan bir sanat sinemasını da getiriyor. Kadıköy Bahariye Caddesine çıkan bir sokakta faaliyet gösteren ve son demlerinde seks filmleri gösteren Kafkas Sineması’nı İrfan Demirkol, Saim Yavuz, İzzet Tozkoparan’ın içinde bulunduğu deli bir gurup devralıp, Moda Sineması adı altında gösterime başlıyorlar. O yıllarda bol miktarda seks, karate ve avantür filmleri sinemaları ele geçirdiğinden piyasa bu girişimin geleceğini pek parlak görmüyor. Moda Sineması’nın göstereceği iyi film parmakla gösterilecek kadar az ve Erol Özpeçen o sıralar avantür filmleri ile geçim sağlamakla birlikte tek tük sanat filmi de getiriyor. Açıyor telefonu Moda Sineması’na, kerhen tebrik ederken: “Çok büyük bir zorluk altına girdiniz arkadaşlar” mealinde bir şeyler söylüyor. Bir müddet sonra MET Film’in bir sanat filmi için istediği 200.000 TL sinemanın bütçesine fazla gelince, Saim Yavuz o sıralar Milliyet Gazetesi adına Fellini’nin “Amarcord”unu getirmiş olan Ülkü Tamer vasıtasıyla Erol Özpeçen’e ulaşıyor ve filmi 100.000 liraya alıyor.
Erol Özpeçen’in müfettiş gibi sinemaları dolaşma merakı da vardır; yaklaşık bir yıl sonra Moda Sineması’na gittiğinde kadın seyircinin bolluğunu görünce sinemacıları tebrik ediyor ve oradan aldığı ilham ile iyi film alımını arttırıyor. “Beyoğlu Emek ve Kadıköy Reks Sinemaları gösterim ayağını” kurarak, “Müfreze”, “Benim Afrikam”, “Sonsuz Matem”, “Şebeke”, “Sokaktakiler”, “Tutku Suçları”, “Aida”, vs. gibi filmleri sinemaseverlere sunmaya başlıyor. Pink Floyd’un “The Wall”unu sırf sanat sinemasına destek olsun diye Ortaköy’ün içerlerindeki eski Barbaros Sineması’nın balkonunda açılmış olan Ortaköy Kültür Merkezi’nde vizyona çıkarıyor. “Hannah ve Kızkardeşleri”nin Schwarzenegger’ın “Yokedici-The Terminator”ünden daha fazla hasılat yapmasına şaşıran Erol Özpeçen’in film ve sinema sevgisi yurtdışına kadar gittiğinden 1989’da UIP’nin Avrupa Genel Müdür Yardımcısı MET Film’in yazıhanesine kadar geliyor ve distribütörlük teklif ediyor. Erol Özpeçen’in UIP’yi red gerekçesini de herkese ibret olsun diye şuraya yazayım da gülmek mi gerek, ağlamak mı gerek hey okur, sen kendin karar ver. Ankara, Adana, İzmir ve Samsun gibi bölgelerde işletme büroları açarak kendi filmlerini işleten ve sinemayı o kadar çok seven Erol Özpeçen’i -haddini bilmez- bölge işletmeci ve sinemacıları 1989’lara gelindiğinde iyice bıktırmışlardır. Bir sinemada gösterilmek üzere Bursa’ya gönderilen film, İstanbul’a bildirilmeden, Yalova, Çınarcık, Balıkesir, Bandırma dolaşıp gelir ve utanmadan sadece “Te-Heeey Sineması”nda gösterdik diye hasılat bildirilirmiş. “Çark böyle döner ve engelleyemezsem sahtekârlığı ben yapıyorum sanırlar” diyerek reddetmiş rahmetli, UIP’yi. Sonra malûm olduğu üzere Brian De Palma’nın Robert De Niro’lu “Dokunulmazlar”ı ile “Amerikalılar” geldiler ve piyasayı düzene soktular. Şimdi bırak gizlice 3-4 ilçede filmi göstermeyi, her matinedeki beleşçi vatandaş adedinin bile limiti var.
1988 yılında Erol Özpeçen’le yapılan bir röportajdan: “Erol Bey, sinemacıları sürekli uyarıyor, kışkırtıyor, eğitiyor. İzmir sinemasının kapkara perdesini kendi cebinden yeniletmiş. Eskişehir’deki sinemacıya aynı şeyi önermiş, adamların onuruna dokunmuş, kendileri perdelerini yenilemişler. İstanbul’da Emek, Reks, Ankara’da Akün sinemalarının projeksiyonlarının, perdelerinin düzelmesinde katkıları var. Gazi’yi ısrar kıyamet boyattırmış, Topkapı Sur’a Dolby takılmasını sağlamaya çalışıyor. Erol Bey, unutulmaz Anadolu anılarını açıyor biraz. Urfa’da günde 7 filmi ‘iftiharla’ oynatan sinemacıyı anlatıyor: ‘Yahu birer buçuk saatten olsa 10 buçuk saat eder. Nereye sığdırıyor bunları?…’ Sinemacılığın çöküşünde asıl suçu sinemacılarda buluyor: ‘Bir derneğimiz var 54 üyeli. İçlerinden Bertolucci’nin 3 filmini sayabilecek veya makina dairesine çıkıp hangi parça nerdedir bilen 3-4 kişiyi geçmez.’
Erol Özpeçen 1994 yılında sinemacılığı tamamen bırakarak Çatalca-Ormanköy’de çiftlik aldı, yerleşti, kendini dine verdi, filmlerini Akyol Film’e devretti.
Kaderin Tokadı (Gösterim Tarihi: Kasım 1971): İkibin yılın bitmesine birkaç gün kala, 27 Aralık 1999 günü de Erol Özpeçen’in filmlerini devralan Erdoğan Akyol’u beyin kanamasından kaybettiğimizi duyunca “cilvesiyle meşhur, KADER denilen” kavrama açıkça öfkelendim, kızdım. Ertuğrul Akyol 2 Şubat 1948’de İstanbul-Şile’de doğdu. Konak Film’de işletmecilik yaparak mesleğe başlayan Akyol daha sonra makinistlik, senkronculuk, salon işletmeciliği (Ortaköy Barbaros) yaptı, kendi şirketi Akyol Film’i kurdu. Vefatına yakın Beyoğlu’ndaki Akademi İstanbul’da senkron ve film işletmeciliği konusunda dersler vermeye başlamıştı.
Akyol Film, Atlas Sineması’nın çıkış kapısının bulunduğu sokakta Soder, Çasod, Filmyön derneklerinin karşısındadır. MET Film gibi, ünlü Fransız filmleri ithalâtçısı Sunar Film’in filmleri, Fitaş, Başaran, Ekran, Sintel, Ulus, Koza, Galaksi ve Konak Film şirketlerinin ünlü filmleri de Akyol Film’in muhafazası altındaydı. Ertuğrul Akyol’un oğlu gemi mühendisidir ve zamanının çoğunu yurtdışında geçirmektedir, sinemacılıkla uğraşmadığından birkaç binle ifade edilen filmleri ne yapacağını bilemez durumdadır. Yabancı film kopyaları neyse de prodüktör Mehmet Karahafız’ın Osmanlı Film’ine ait bütün yerli filmlerin negatifleri de Akyol Film’deydi. Sinemamızın yaptığı “Killing”, “Kızıl Maske”, “Süpermen” gibi filmlerin kitap olduğu ve Cüneyt Arkın’lı “’Dünyayı Kurtaran Adam’ı görmemek olmaz” kanaatine varıldığı bir zamanda Karahafız’ın filmlerine de sahip çıkılmalıdır.
Eski zamanlarda Türkiye’ye filmler şimdiki gibi 50 kopya, 60 kopya, 70 kopya, vs. kopya olarak gelmezdi, getirirdiniz bir kopya, burada negatif aldırır, ondan 5, bilemedin 6 kopya bastırır, gösterime sunardınız. Negatif ve kopyalar gösterim hakkı süresi dolması sonrasında tabidir ki imha edilirdi. Akyol Film’in elindeki iyi film kopyaları muhafazaya devam edilmeli ve “genç sinemasever organizasyonlarına” ücretsiz verilmelidir. Neden olmasın?. Yeter ki azim ve gayret gösterile, filmlere ulaşıla, şunlara bakıla:
Sunar Film’den: “Kaderin Tokadı-Showdown” (John Mills), “Genç ve Güzel-Une Belle Fille Comme Moi” (Bernadette Laffont, Claude Brasseur), Konak Film’den: “Kader Değişmez-The Arrangement” (Kırk Douglas), “Kahramanlar Alayı” (Yön: Robert Aldrich), Ulus Film’den: “İsyan/Kanlı Ada-Queimada/Burn” (Marlon Brando), Harun Film’den: “Tanrıların Arabaları-Chariot Of The Gods” (Eric Von Daniken), Met Film’den: “The Wall”, “Kırmızılı Kadın”, Koza Film’den: “İntikam Meleği” (Raquel Welch).
Metin Arcan, Erol Özpeçen ve Ertuğrul Akyol’un ithâl filmciliğimize büyük katkı yaptıkları, yeni nesil ithâlcilerimiz ve sinema yazarlarımızdan da belli oluyor. Şükrü Avşar, Pamir Demirtaş, Halûk Kaptanoğlu, Yusuf Karabol gibi ithâl filmcilerimiz, Saim Yavuz, Sadi Çilingir, Tunca Arslan, Uğur Vardan gibi sinema yazarları onların getirdiği filmlerle yetiştiler ve bugünlere geldiler. Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.
Sadi Çilingir