İkimize Bir Dünya

Efendim film şirketi dergisinde editörlük yapmak iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hele bir de memleketin tescilli Sinema Yazarları Derneği üyesiyseniz, bıçağın iki tarafı yetmediği gibi üçüncü tarafı da kesebilir. Kültür Merkezi faaliyetleri tanıtımlarını ele alalım. Yazar damarınız kabardığında “nerede film gösteriliyorsa duyuralım” dersiniz, lakin elinize yasayı aldığınızda “kültür merkezlerinin umuma açık yer sayıldığını” ve “yaptıkları VCD-DVD gösterimlerinin telif haklarını ihlâl ettiğini” görürsünüz.

Siz bu sayfada editör olarak, işi gücü sinema eleştirmenlerine giydirmek olan S. Duman ve Hıncal U’ya: “Sinema eleştirmenlerine ne hıncınız var da onların şeyini alıyorsunuz, yani intizarını?” derken, şirket yetkilileri: “Adamlar haklı abi; sinema eleştirmenlerinin hepsi…” derlerse nasıl tepki gösterirsiniz? Keza yıldız tablosundaki 4 yıldızlara kimse ses çıkarmazken, 1 yıldız verilmiş filmler yüzünden “Ne gerek var bu yıldız tablosuna?” dediklerinde, “Eski yıldızları toplayıp Samanyolu yaparlar efendim.” diye çağdaş Nasreddin Hoca’ca cevap vermeye mi çalışırsınız?

Film şirketindeki yaya trafiğine baktığınızda sektördeki sinemacısı, yönetmeni, senaristi, oyuncusu vızır vızır gidip gelmektedir. Şirketiniz, meslektaşlarınıza giydirenler ile iş münasebetine girdiğinden vaziyet tam “aşağı hoh desen sakal, yukarı hoh desen bıyık”tır. Sektör dışından, uzaktan uzağa atıp-tutmak, ahkâm kesmek kolaydır, ama meselenin içine girip kamuoyuna yansımayan güçlükleri gördükçe sinemacılara da, ithâl ve yerli filmcilere de hak verir hale gelebilirsiniz.

Etiler’in konforlu sinemasının sıcak salonunda yumuşak koltuklara kurularak, elinde çayı veya kaaavesiyle filmi izleyen mütebaki yazar, tutup: “Salkım salkım dökülen film” diye masa başından atar. Siz ise filmde 1-2 dakika gözükecek “Mardin sokaklarında atla dolaşma sahnesi için” yapımcısının 40 kişilik ekibi günlerce Mardin’de tuttuğunu öğrendiğinizde, filmin aleyhine konuşanlara -açıkça yazayım- kızgınlık duyarsınız.

Yani netice itibarıyla arkadaşlar, bizler, yani sinema işine kenarından köşesinden bulaşmışlar, seyircisi, yazarı, oyuncusu, sinemacısı, filmcisi -hani şarkının dediği gibi- “ne seninle, ne sensiz” yapamayız. Lâkin tarafların hiçbirinin sus-pus olması da tasvip edilemez. Hayatın kendisi de zaten çatışma değil midir? Elverir ki sinema hayatına sekte vurmayalım; çatışma ve tartışmalardan daima iyi, iyi, iyi filmler çıksın.

Sadi Çilingir