01 Şubat 2008 Haftası

“Asteriks Olimpiyat Oyunları’nda”, günümüz yaygın kültüründen fırça darbeleri de vurulmuş bir haşmetli şenlik: Maksat, safi keyfetmek yani!

“Fidel’in Yüzünden!”, 1970’lerin başındaki siyasi çalkantıların içinde yer alan ailesindeki değişiklikleri ve bir yığın kavramı anlayıp yorumlamaya çalışan küçük kızın duygularını pürüzsüz bir akışla aktarırken, aynı zamanda, zaten dünyanın da içinde kaybolunan – acı çekilen bir tür keşmekeş olduğunu onun bakış açısıyla vurguluyor: Kadın duyarlığını her karede hissettiren yönetmen, tam da ‘babasının (Costa-Gavras’ın) kızı’!

“John Rambo”, ‘bu dünyanın!’ insanlarının türlerine uyguladığı şiddete iyi niyetle karşı çıkmanın ne denli beyhude olduğunu ve en şiddet karşıtı insanın bile zulümler karşısında şiddete başvurabileceğini savunup haklı çıkıyor: Şaşırtıcı derecede gerçek, afallatıcı biçimde sert!

“Kızımı Kurtarın”, zengin ve güçlü Amerika Birleşik Devletleri’nin Boston kentindeki alt tabakada, refahın etkisini kaybettiği ‘yitikler’in arasında geçen öykü vasıtasıyla, insan doğasının karmaşıklığını, vicdanın ne menem bir kavram olduğunu, önemlisi de hukukun çizdiği sınırlarda sınanmanın zorluğunu, gerçeklik duygusu baskın bir sinemayla kafanıza çakıyor: Bu enfes filmi yöneten Ben Affleck ispatlıyor ki, yakışıklı / güzel, çok ünlü, zengin olabilirsiniz ama ‘çağdaş – gerçek bir sanatçı’ sayılabilmek için, yaşadığınız dünyada canınızı sıkan – acıtan tüm meseleler üzerine düşünmeli ve üretmelisiniz!

“Şimdi ya da Asla”, bir insanın, ölümüne çok az kala o güne dek gerçekleştiremediği – ıskaladığı bir yığın çılgınca şeyi yapabileceğini gösterse de, yaşamının asıl anlamının ailesi ve sevdikleriyle olan ilişkilerindeki başarısının güzelliğinde yattığını anlatmakta: İki dev oyuncu ‘döktürüyor da döktürüyor’; mutlaka izlemelisiniz!

(30 Ocak 2008)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]

Ah Bu Geceler Olmasa

Aşk üzerine bir çok ünlü deyiş vardır: Onu serbest bırak, eğer seni seviyorsa geri dönecektir gibi. Ya da zaman her şeyi iyileştirir gibi. Ya da gerçekten birbiriniz için yaratılmışsanız hiçbir şey sizi ayıramaz gibi. Aşk ustası Wong Kar Wai yine tüm bu deyişler üzerine düşündüğümüz ve hayatımızı gözden geçirmemizi sağlayan bir film yapmış.

Benim Aşk Pastam öyle içten, öyle sıcak bir film ki ben gidip, iki kere izledim. Çok yoğun duygular ince ince işleniyor ama film sizi depresyondan depresyona sürüklemiyor. Bilâkis sinemadan hoş bir umut dalgasıyla çıkıyorsunuz.

Benim Aşk Pastam’da hikâyenin omurgasını bir kadının yolculuğu oluşturuyor. Bir kadın, ki bu, sesi kadar yüzü de insanın için yumuşatan Norah Jones, bir noktadan yola çıkıyor ve aynı noktaya geri dönüyor. Ama hemen hemen bir yıl kadar sonra. Ne geldiği yer aynı yer artık, ne de kendisi aynı kadın. Yani mekânlar bile sabit olmuyor yıllar geçtikçe. Zamanla mekânlar da yeni anılarla bezeniyor ve farklı biçimlere bürünüyorlar. Norah Jones’un karakteri Elizabeth de yolculuğunda Elizabeth’in çeşitli yüzleri oluyor. Aldatıldığı için şehri terk ediyor, yepyeni bir şehirde geceleri bir barda, gündüzleri de bir kafede çalışmaya başlıyor. Ardından gecesinin gündüzüne karıştığı bir kumarhanede servis yapıyor. Tüm bu farklı mekânlarda Elizabeth’in farklı yüzlerini taşıyor. Birinde Lizzy oluyor, diğerinde Beth.

Elizabeth yolculuğuyla biçimleniyor. Kalp acısını yollara akıtıyor. Her durağında aşka dair değişik hikâyelerle karşılaşıyor. Sevginin çeşitli yüzlerini görüyor. Yola çıkarken tanıştığı adama kendini yenilemiş olarak geri dönüyor. Jude Law’un tüm şirinliğiyle oynadığı Jeremy onun vardığı gerçek aşkı oluyor. Ayrı kaldıkları sürede ikisi de hayatlarını gözden geçiriyorlar, anahtarlarını tuttukları ama uzun süredir uğramadıkları kapıları tam olarak kapayarak birbirlerine hazırlanıyorlar. Jeremy o özlü deyişlerdeki gibi Elizabeth’i serbest bırakıyor… Elizabeth de zamanın ilâcını gerçekten en verimli şekilde kullanıyor.

Wong Kar Wai samimiyetiyle ve sıcaklığıyla yine kalbimizde taht kuruyor. Bu onun Amerika’da çektiği ilk filmi. Nerede ve hangi dilde olursa olsun Wong Kar Wai kendi dünyasını yine sinemaya başarıyla taşıyor. Ne de olsa evrensel bir dili var.

Filmin tek bombası Norah Jones değil. Sanki film boyunca çok başarılı sinema yıldızları özel geçit düzenliyor. Kimler yok ki? Jude Law, Rachel Weisz, Natalie Portman… İşin ilginç yanı bu yıldızların hepsine irili, ufaklı çeşitli roller verilmiş ve hiç biri diğerlerinden öne çıkarılmamış. Hepsinde sanki ailemizden biri, en yakın dostumuz havası var. Ama bir yandan da rollerini öyle güzel giyiyorlar ki hepsi oyunculuk başarılarıyla parlıyorlar. Star auralarıyla değil, gerçekten oyunculuklarıyla dolaşıyorlar filmin içinde.

Wong Kar Wai seviyorsanız, Norah Jones seviyorsanız, Natalie Portman seviyorsanız bu filme kesin gidin. İçinde aşk var, sevgi var, güzel şarkılar, hayati anlar, uzun geceler, güzel tatlılar var. Doyamayacaksınız.

(30 Ocak 2008)

Nur Özgenalp

Sürgün ve Ölüm: Bir Göç Hikayesi

Son Kale Çanakkale belgeseliyle bu zamana kadar tarih sayfalarında unutulmuş Çanakkale Destanı’nı ülke gündemine oturtarak büyük beğeni alan ekipten yine ülke gündemine bomba gibi düşecek bir belgesel daha: Sürgün ve Ölüm: Bir Göç Hikayesi.
Rumeli’den, Kafkaslar’dan, Kırım’dan ve Doğu Türkistan’dan göç eden insanların gerçek öyküsü.
Belgeselin yapımcılığını Zeytinburnu Belediyesi üstlenirken, yönetmenliğini Ahmet Okur yaptı. Filmin senaryosu Cemil Yavuz’a, müzikler ise Ali Otyam’a ait. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • UIP Filmcilik Filmleri

    Ulak, Amerikan Gangsteri (American Gangster), Maskeli Beşler Kıbrıs, Büyük Hazine: Sırlar Kitabı (National Treasure: The Book of Secrets), Manhattan’da Sihir (Enchanted), Kabadayı, Arı Filmi (Bee Movie), Garfield Geri Dönüyor (Garfield Gets Real), Zeynep’in Sekiz Günü, 25 – 31 Ocak 2008 seansları için tıklayınız.

    Bir Film Filmleri

    İçerde (Inside), Kelebek ve Dalgıç (Le Scaphandre et le Papillon – The Diving Bell and the Butterfly), Bana Söz Ver (Zavet – Promise Me This), 4 Ay 3 Hafta 2 Gün (4 Months 3 Week 2 Days), Ölüm Bekçisi (The Deaths of Ian Stone), 25 – 31 Ocak 2008 seansları için tıklayınız.

    Edward Norton Şerefli Bir Polis Oldu

    sinemalife.com’daki habere göre American History X’deki unutulmaz performansı ile bir çok film eleştirmeni tarafından en çok umut vadeden oyuncu olarak gösterilen 38 yaşındaki Edward Norton bugünlerde 14 Mart’ta ABD’de vizyona girecek Gurur ve Şeref (Pride and Glory) filmine odaklanmış durumda. Yönetmenliğini Gavin O’Connor’ın üstlendiği filmde Norton, Colin Farrell ile beyazperdeyi paylaşacak. Adını ilk kez 1998 yapımı Rounders’ta duyuran Norton, art arda gösterdiği başarılı performanslarına son olarak Neil Burger tarafından yönetilen ve 5 dalda Oscar’a aday gösterilen Sihirbaz ile bir yenisini eklemişti.

    Charlie İş Başında

    Jon Poll’un yönettiği ve Anton Yelchin, Robert Downey Jr, Hope Davis ile Kat Dennings’in oynadığı Charlie İş Başında (Charlie Bartlett), 29 Şubat 2008’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Gittiği her okuldan kovulan Charlie sonunda devlet okuluna gitmeye başlar. Erkekler tuvaletine doktor tabelasını asar ve okul arkadaşlarının özel itiraflarını dinleyen bir deli doktoruna dönüşür. Sonra Charlie en büyük hatasını yapar, okul müdürünün güzel ve cesur kızına aşık olur. Acemi psikiyatristlik oyunu sona erince, fark yaratmak için çok daha başka şeylerin olduğunu keşfeder.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Charlie İş Başında yazısına devam et
  • Wanted

    Timur Bekmambetov’un yönettiği ve James McAvoy, Morgan Freeman, Angelina Jolie ile Terence Stamp’ın oynadığı Wanted, 27 Haziran 2008’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    Babası öldürülen Wesley Gibson’a, babasının intikamını alma fırsatı teklif edilir. Kötü adamları yok eden bir suikastçi olarak ünlenen babası bir suikaste kurban gitmiştir. Babasının bıraktığı yerden yola devam etmeye kararlı olan Gibson, babasının ortağı Sloan’dan eğitim almaya başlar. Wanted’ın bir özelliği de, büyük ilgi toplayan Red One digital kameranın kullanıldığı ilk film olması.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenleri ve yabancı basın haberlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Wanted yazısına devam et
  • Hayatım Sinema

    23 Ocak Çarşamba akşamı saat 22:00’de CNNTürk’te yayınlanacak olan Hayatım Sinema programının bu haftaki konukları Şerif Sezer ve Yetkin Dikinciler. Yılın merakla beklenen yerli filmlerinden Çağan Irmak’ın Ulak filminin başrol oyuncularından Sezer ve Dikinciler filme ve rollerine dair Muammer Brav’ın sorularını yanıtlıyorlar. Haftanın filmlerinden Ben Efsaneyim – I Am Legend’ın kamera arkası görüntüleri, başoyuncusu Will Smith ve yönetmeni Francis Lawrence ile yapılan şöyleşileri de Hayatım Sinema ekrana getiriyor. Haftanın diğer vizyon filmleri İçerde, Don Kişot ve Red Kid: Batıya Hücum’un tanıtımları da programda yer alıyor. Hayatım Sinema’nın tekrarları 26 Ocak saat 08:00 ve aynı gün saat 15:00’de CNNTürk’te.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hayatım Sinema yazısına devam et
  • UIP Filmcilik Filmleri 54 Oscar Adaylığı Elde Etti

    Sinemalarımızda gösterilmiş ve gösterilecek olan UIP Filmcilik filmleri toplam 54 Oscar adaylığı elde etti. Önümüzdeki günlerde gösterime girecek Kan Dökülecek, yılın en iyi filmi, erkek oyuncusu, yönetmeni, uyarlama senaryosu, görüntü yönetmeni, kurgu, sanat yönetmeni ve ses kurgusu olmak üzere 8 dalda Oscar’a aday oldu. Diğer 8 dalda aday film İhtiyarlara Yer Yok ise yılın en iyi filmi, yardımcı erkek oyuncusu, yönetmeni, uyarlama senaryosu, görüntü yönetmeni, kurgusu, sesi ve ses kurgusu dallarında Oscar’a aday.

  • Diğer aday filmler için tıklayınız.
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu