Pandora’nın Kutusu’na İki Ödül Birden

14 filmin yarıştığı 27. Uluslararası Fajr Film Festivali’nde Mohammad Mahdi Asgarpour (İran), Majid Sheikh- Ansari (İran), Andrey Zvyagintsev (Rusya), Roberto Stabile (İtalya), Mikel Olaciregui (İspanya), Marc Bashet (Fransa) and Paul Cox’tan (Hollanda) oluşan jüri, Pandora’nın Kutusu’nu iki ödüle lâyık gördü. Yönetmenliğini Yeşim Ustaoğlu’nun yaptığı ve başrollerini Tsilla Chelton, Derya Alabora, Övül Avkıran ve Onur Ünsal’ın paylaştığı Pandora’nın Kutusu, İran’da 01 – 11 Şubat tarihleri arasında düzenlenen festivalde Kristal Simurg Jüri Özel Ödülü’ne lâyık görüldü. Ayrıca Kristal Simurg En İyi Oyuncu Ödülü de Derya Alabora, Övül Avkıran ve Tsilla Chelton’a verildi.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Gran Torino, Clint Eastwood’un ABD’deki En Yüksek Gişe Hasılatını Elde Etti

    Efsanevi oyuncu / yönetmen Clint Eastwood’un son filmi Gran Torino, ABD’de en yüksek gişe hasılatına ulaşan filmi oldu. İngiltere, İspanya ve Rusya’da 19 Şubat’tan itibaren vizyona girecek olan film, Fransa ve birçok Avrupa ülkesi ile Doğu Avrupa bölgesinde, ayrıca Güney Afrika ve İsrail’de Şubat ayında gösterime çıkacak. Almanya, Italya, birçok Orta Doğu ve Latin Amerika ülkesinde Mart ayında gösterime girecek olan film, Türkiye’de de 06 Mart’ta vizyona girecek. Bu tarihleri Nisan ayında Doğu Avrupa, Japonya ve Mayıs’ta Danimarka izleyecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Recep İvedik 2, Almanya’da da Rekor Kırdı: 190.000 Kişi

    Şahan Gökbakar’ın yarattığı Recep İvedik serisinin ikinci filmi tüm zamanların en fazla izlenen hafta sonu rakamlarına Almanya’da da ulaştı ve açılış rakamı olarak 190 bin kişi tarafından izlendi. Almanya’da 75 kopya olarak gösterimde olan filmin son 15 yılda en büyük açılışı da Berlin’de Karli Sineması’nda yapıldı. Salon başına düşen seyirci ortalaması olarak 2.533 kişiyi bulan Recep İvedik 2, Yüzüklerin Efendisi, Jurassic Park, Karayip Korsanları, Matrix ve Almanya’nın komedi kahramanı Otto’yu da böylece geride bırakmış oldu. Almanya’da açılış rakamı olarak Recep İvedik 2’den sonra 136 bin kişi ile Kurtlar Vadisi filmi geliyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Oscar Tahminleri “Kırmızı Halı”da

    Kanal 24’ün sinema programı Kırmızı Halı bu hafta Oscar Özel Dosyası ile ekrana geliyor. Sinema eleştirmenleri Atilla Dorsay, Murat Özer, Mehmet Açar ve Burak Göral’ın Oscar tahminlerinde bulunuyor. Ayrıca The Spirit filminin Londra galasında oyuncular Eva Mendes ve Scarlett Johansson’la yapılmış röportajlar; Havar’ın yönetmeni Mehmet Güleryüz’le sohbet; Ev Sineması’nda Yaşamın Kıyısında; vizyona girecek olan Niko: Yıldızlara Yolculuk ve Bir Alışverişkoliğin İtirafları filmlerinden ilk görüntüler de programda izlenebilir. Yapımcılığını Merve Genç’in, yönetmenliğini Ediz Gülten’in yaptığı Kırmızı Halı 19 Şubat Perşembe akşamı 20:00’de Kanal 24’te.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Oscar Tahminleri “Kırmızı Halı”da yazısına devam et
  • Bunları Yazmak Gerek 13: Kültür Bakanı Film Sınıflandırma Uzmanı Değildir!

    Haber şöyle: Değerlendirme ve Sınıflandırma Üst Kurulu’nun aldığı kararı değerlendiren Günay, “Ben o karara itiraz ettim. Çünkü aldığımız bilgiler fevkalade argo ve küfürlerle dolu olduğuna ilişkindi. 13 yaşın altındaki çocukların anne ve babasıyla da olsa gitmemesi gerektiği doğru olacağı kanaatiyle itiraz ettim. Kurul bugün kabul etti. Ama 13 – 18 arasına bir kısıtlama getirmemişler. Benim şahsi kanaatim aslında 18 yaşın altına da kısıtlama getirilmesi doğrultusundaydı” dedi. Günay, “Her türlü özgürlükten yanayım; şiddet propagandası, küfür propagandası, vahşet propagandası hariç” şeklinde konuştu.

    Gelişmeler de şu şekilde: Filmin ikinci haftasının ilk günü, “7+” ve “13A” almış filmin yaş alt sınırı “13+” olarak değiştirildi. Sinemalara, uyulup uyulmadığına dair denetleme ekipleri gönderildi. Peki, ilk hafta filmi izleyen 7 – 13 yaş arası çocukların, duydukları ‘kötü söz’lerden dolayı uğradıkları tahribat (!) ne olacak?

    Sınıflandırma ve Değerlendirme Yönetmeliği’nde Bakanlığın yetkisi:

    “Bakanlığın yetkisi
    Madde 13 — Bakanlık, insan onurunun, kamu düzeninin, genel ahlâkın, çocukların ve gençlerin ruh sağlığının korunması amacıyla; şiddet, pornografi ve insan onuruyla bağdaşmayan görüntü ve etkiler içeren filmleri yeniden değerlendirilmek üzere Değerlendirme ve Sınıflandırma Kuruluna re’sen sevk edebilir.”

    Hülâsa, durum budur. Bir bakalım:

    Yönetmelik değişikliğinde, yaşlarla ilgili çeşitlendirmeye gidildiği halde, içerikle ilgili çeşitlendirmeye gidilmemiştir, örneğin “kötü söz” ibaresi yoktur. Dolayısıyla çocuğu ile filme girecek olan ebeveyn içeriği tam olarak bilememektedir.

    Üç kişilik alt kurullar, yetersiz kalmaktadır. Bazen, daha önce örneklerini verdiğimiz yanlışlıklara imza atmaktadırlar.

    “Recep İvedik 2”de de yanlışlık yapılmış olabilir. Ama bunun yolu bakanın yetkisini kullanarak, şahsi kanaat belirtmesi ve yaşı “18+” olarak belirlemesi olmamalıdır. Bu yanlışlıkların kaynaklarına inilip gerekli düzeltmeler yapılmadan, “bakan kızgınlığı ve -bir tür- fırçasıyla” ticari bir filmin ikinci haftasında yaş değiştirilmesi, kamuoyunda güvensizlik yaratır.

    Bakan, film değerlendirme uzmanı değildir. Bu ülkede kimlerin hangi araçları kullanarak nelerin propagandasını yaptığı ortadayken bir filmi “küfür propagandası” olarak nitelemesi üzücüdür. Dünyadaki benzer örneklere bakıldığında bu tür bir film için “18+” yaşın insaf ölçüleri dışında olduğu görülür.

    İstenildiği zaman, istenilen filmi, kesmeye ve yasaklamaya da olanak veren bu sansürcü yönetmeliğin yeniden düzenlenmesi ortada iken, bir sinema filmine bakan müdahalesi hukuken doğru ama teamüllere uygun değildir.

    Mesele “Recep İvedik 2” meselesi olmanın ötesindedir. Yönetmelik ve kurulların oluşumu – çalışması yeniden düzenlenirse, bakanın kızmasına gerek kalmayacaktır.

    (24 Şubat 2009)

    Ali Ulvi Uyanık

    (aliuyanik@superonline.com)

    Havar’ın Sesini Duyuyor musunuz?

    Mehmet Güleryüz’ün ilk uzun metrajlı filmi Havar şu günlerde vizyonda… Geçmişte birçok belgesel filme imza atan Güleryüz, ilk filminde ülkemizin kanayan yaralarından birine parmak basıyor. Amatör birkaç oyuncu ve köy halkı ile birlikte çekilen film doğallığı, şiirsel anlatımı ve muhteşem görselliğiyle vicdanlarımıza doğru bir yolculuğa çıkartıyor bizi… Havar’ın çığlıkları ise duyulmayacak gibi değil… Ülkemizin kanayan yarası töre cinayetleri ve cinayetin kılıf değiştirmiş hali baskı ile intihara zorlama kadınların hayatını cehenneme çeviriyor…

    Havar ilk uzun metraj filminiz ama sinema ile içe içe olanlar bilirler birçok belgeseliniz var… Ama bilmeyenler için biraz sinema serüveninizden bahsedelim isterseniz…

    Ben sinemaya başlayalı yaklaşık 20 yıl oldu. 1988 yılında asistanlık yaparak başladım. Asistanlıktan yönetmenliğe geçmek istediğim yıllar Türk sinemasının krizde olduğu yıllardı. Bu dönemde insanlar yeni şeyler üretmek yerine geçmişteki hikâyelerini anlatıyorlardı. Ben de boş durmaktansa bu hikâyeleri anlatayım diye düşündüm.

    Belgesele yönelmeniz biraz da dönemin ekonomik çıkmazından doğmuş anlaşılan…

    Evet ama bunun bana çok faydası oldu. Böylece hem kendimi geliştirmiş, hem piyasadan kopmamış, hem de mesleğimi sürdürmüş oldum. 10’un üzerinde belgesel hazırladım. Bunların içinde Türk Sinema Tarihi, Kemal Sunal, Yılmaz Duru, Hayal Kahramanlar (Dublörler, yardımcı oyuncular) gibi belgesel filmler var. Bir de bu çalışmaların bazıları Kültür Bakanlığı ve TRT desteği ile oldu. Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Bülent Oran ile ilgili önemli şeyler yer almıştı belgesellerimde. Böyle bir serüven işte…

    Havar’ın oluşum sürecinden bahseder misiniz? Bir dönem Batman’daki kadın intiharları ile ilgili basında birçok haber yer almıştı… O dönemde mi başladınız çalışmalara?

    Benim genel olarak sosyal konulara duyarlı, sivil toplum örgütleri içinde yer almayı tercih eden bir yapım var. Basında da sıkça yer alan Batman’da gerçekleşen genç kız intiharlarına ilişkin haberleri üzüntüyle takip ediyordum. Bu konuyla ilgili bir şey yapabilir miyiz, diye düşündüm. Bunların üzerine gidildiği halde sorunların çözülememesi insan olarak dokundu bana… Filmde birlikte çalıştığımız senarist Feza Sınar’ı aradım. O da sıcak baktı. Hemen çalışmalara başladık, arşivleri taradık, dosyalar hazırladık, yaşanmış olayları dinledik… Sonuç olarak biraz gerçek, biraz kurmacadan oluşan bir senaryo çıktı ortaya.

    Filmdeki oyuncular yöre halkından… Neden profesyonel oyuncularla çalışmadınız?

    Öncelikle çekimlerin mutlaka Batman’da ve Hasankeyf’de olmasını istiyorduk. Oralarda bir tanıdığım yoktu. Oraları bilen bir arkadaşımız “Sizi ben gezdiririm”, dedi. Tabii insan Batman adını duyunca önce biraz ürküyor. Ancak oraya gittiğimde kafamdakinden çok farklı bir Batman ile karşılaştım. Tiyatro yapan, müzikle uğraşan gençler gördüm. İlk başlarda profesyonel oyuncularla çekim yapmayı düşünüyordum. Orada tanıştığım insanlarla da deneme çekimleri yaptım. Deneme çekimlerini İstanbul’da izleyince onlarla çalışmanın daha etkili olacağını düşündüm. Profesyonel bir oyuncuyla çalışmak ayrıca bir zaman gerektirecekti… Yani o oyuncunun oradaki kültürü, dili öğrenmesi, mimiklerin oturması ciddi bir süreç işi. Sonuç olarak amatör oyuncularla çalışmanın projenin gerçekçiliğinin seyirciye yansıması açısından daha faydalı olacağını düşündüm. Zaten filmdeki dört oyuncu da Batman’daki Bahar Kültür Merkezi’nde tiyatro yapıyor. Ama biz çekimlere başladığımızda Çiçek tiyatroya yeni başlamıştı. Filmde belirli rolü olan 15 kişi var ve bunlardan 4’ü o bahsettiğim amatör tiyatro grubundan, gerisi köylü…

    Filmde, ölen ablasına şiirler yazan Hasan köylülerden miydi?

    Hasan köylülerdendi… Belki de hiç sinemaya gitmemişti ama köylülerin içinde en başarılısıydı…

    Hasan’ın hikâyesi gerçek mi peki? Öyle bir olay yaşanmış mı, çok dokunaklı ve bence filme çok farklı bir anlam katıyor…

    Evet, ölen ablasına mektup yazan çocuk gerçek bir hikâye. Biz de çok etkilendik…

    Peki sizce bu sorunun neresindeyiz? Nasıl kesin bir çözüm bulabiliriz?

    Bu konu üzerine birçok çalışma yapıldı ama ne kadar yol katedildi ona bakmak lâzım. Aydınlarımıza, sanatçılarımıza çok büyük iş düşüyor… Sorumlu ve duyarlı olmaları gerekiyor… Hepimizin hayatta sorunları oluyor ama sanat çok kurtarıcı bir şey… Resim, tiyatro, sinema ne olursa… Ben kendi adıma her türlü desteği verebileceğimi söyledim. Atölyeler yapabilirim, ressam, tiyatrocu ya da müzisyen arkadaşlarımı yönlendirebilirim. Onların hayata sanatla tutunmalarını sağlamalı, yalnız olmadıklarını göstermeli, bir nevi kardeşlik köprüsü kurmalıyız. Dünyanın birçok yerindeki festivalde filmi gösterdik. Gördüğümüz şuydu, bu sadece bizim ülkemize özgü bir şey değil. Kadına yönelik şiddet dünyanın her yerinde var. En modern yerlerde bile var… Ayrıca filmde babalarla kızların arasındaki gizli bağı da vurgulamak istedik. Bu bağın zaman zaman güçlendiğini zaman zaman da nasıl inceldiğini ama hiçbir zaman kopamayacağını…

    (24 Şubat 2009)

    Gizem Ertürk

    Türk Film Bestecisine Amerika’dan Üçüncü Kez En İyi Film Müziği Ödülü

    Türk sinemacıların yurt dışı başarıları devam ediyor. Türk film bestecisi Semih Tareen Amerika’da Park City Film Müziği Festivali’nde En İyi Film Müziği dalında gümüş madalya kazandı. Amerika’nın film müziğine adanmış ilk film festivali olan Park City Film Müziği Festivali, bu ödülü Tareen’e Morella isimli 2008 Amerikan yapımı filme yaptığı müzikler için sundu. Bu ödül, Semih Tareen’in yurt dışında kazandığı film müziği ödülleri toplamını üçe çıkarıyor. Bundan önce Tareen, korku oskarları olarak bilinen Claw Awards (Pençe Ödülleri) ve Amerika’nın en prestijli ödüllerinden biri olan Accolade ödülünü En İyi Film müziği dallarında Gomeda isimli Türk filmine yaptığı müziklerle kazanmıştı.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Semih Tareen Web Sitesi
  • Deniz Buga Filmleri If İstanbul’da

    Türkiye’nin önde gelen genç sinemacılarından Deniz Buga’nın kısa filmlerinin toplu gösterimi 18 Şubat Çarşamba 19:30’da !fistanbul’da! Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra, mezunları arasında Martin Scorsese ve Coen Kardeşler gibi isimlerin bulunduğu dünyanın önde gelen sinema okullarından New York Tisch Sanat Okulu’nda sinema okuyan Deniz Buga’nın 2004 – 2008 arasında ürettiği kısa filmler 75 dakikalık bir programla !fistanbul’da İstanbullu sinemaseverlerle buluşuyor. Program dâhilinde Kardeşler, Uyku, Büyük Elma, New York Yarım Öyküler, Onun İçin, Çarşambalar ve Çekirgeler adlı kısa filmler yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Deniz Buga Filmleri If İstanbul’da yazısına devam et
  • En Medyatik Komutan: Zafer Ergin

    Sezonun en merakla beklenen filmi olan ve 12 Mart 2009’da izleyicisiyle buluşmaya hazırlanan Güneşi Gördüm’ün komutanı Zafer Ergin “Filmde ben okyanusta bir damlayım. Ama damla olmamın sorumluluğunu biliyorum. Küçük bir rol oynamama rağmen kendimi başrol gibi hissediyorum ve gururlanıyorum” dedi. Sahnelerinin çekildiği Kars’ın Kağızman ilçesinden, terk edilmiş köy ruhundan, olağanüstü doğadan ve ambiyanstan çok etkilendiğini belirten yılların oyuncusu, sette çalıştığı 1,5 günün tadının damağında kaldığını belirtti.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Kusursuz Çember, Kanal 24’te

    Ödül rekortmeni filmler Salı geceleri Tematik Film Kuşağı’nda Kanal 24 izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor. Bu haftanın filmi Kusursuz Çember’i sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan ve şair Ataol Behramoğlu, Film Önü’nde değerlendiriyor.
    Yönetmenliğini Ediz Gülten’in, yapımcılığını Merve Genç’in yaptığı Film Önü 17 Şubat Salı gecesi 20:40’ta; Tematik Film Kuşağı’nda Kusursuz Çember 21:00’de Kanal 24 ekranlarında.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kusursuz Çember, Kanal 24’te yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu