Sinema ve tiyatromuzun sevilen oyuncu ve yönetmeni Beklan Algan, 27 Eylül 2010 Pazartesi günü hayata veda etti. 31 Mart 1933 tarihinde Erzurum’da doğan Beklan Algan’ın rol aldığı filmler arasında Karanlıkta Uyananlar, Sevmek Seni, Kızkulesi Aşıkları gibi filmler var. Beklan Algan’ın cenazesi, 29 Eylül 2010 Çarşamba günü saat 11:00’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde yapılacak tören ve Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
20 Belgesel, 24 Kısa Film, Altın Portakal İçin Yarışacak
47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali çerçevesinde düzenlenen Ulusal Belgesel Film Yarışması’na başvuran 110 filmden 20’si, Kısa Film Yarışması’na başvuran 222 filmden 24’ü ön değerlendirme sonunda finale kaldı.
Belgesel dalda En İyi Filme 15 bin, En İyi İlk Filme 5 bin TL ödül ve Altın Portakal heykeli verilecek. En İyi Kısa Film ödülü 10 bin TL olarak belirlenirken En İyi Kısa Filme akçeli ödülün yanı sıra Altın Portakal heykeli de verilecek.
Belgesel dalda 32, kısa film dalında 46 filmin festival programı içinde gösterimi yapılacak.
20 Belgesel, 24 Kısa Film, Altın Portakal İçin Yarışacak yazısına devam et
Umut Sanat Filmcilik
Umut Sanat Filmcilik, 24 – 26 Eylül 2010 Haftasonu Box Office listesi için tıklayınız.
Umut Sanat Sinemaları
İzmit NCity Eurimages, Bolu Kardelen Eurimages, 01 – 07 Ekim 2010 seansları için tıklayınız.
Arka Pencere Dergisi, Amerikan Rüyası’na Uyanıyor
Arka Pencere Dergisi, 48. sayısında Amerikan bireyciliği ve yabancılaşma üzerine sağlam bir eleştiri getiren The Swimmer’ı kapağına taşıyor! Tunca Arslan, Türk Sinematek Derneği tarafından 1994 yılında tarafına gönderilen bir davet mektubunu yüksek sesle okuyucularıyla paylaşıyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Borsa: Para Asla Uyumaz, Annemi Öldürdüm, Üç Harfliler: Marid ve Kardeşimden Sonra yer alıyor. Derginin 48. sayısı, bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Küçükken aile toplantılarında bir köşeye çekilir, saatlerce uslu uslu otururdum. Olup bitenleri izlerdim. Bu sayede iyi bir gözlemci oldum.”
Arka Pencere Dergisi, Amerikan Rüyası’na Uyanıyor yazısına devam et
Çay Sezonu Bitti, Film Sezonu Başlıyor: Üç Köy, Üç Gece Sinema
Biryaşam Kültür ve Ekoloji Derneği tarafından düzenlenecek olan 3 Köy 3 Gece Sinema projesiyle Hopa ve Kemalpaşa’da, Kaya, Esenköy ve Yoldere köylerinde üç gün üç gece çay alım yerleri filmlerle şenlenecek. Dernek tarafından geçen sene düzenlenen Kafkas Film Günleri’yle yıllardır sinemasız kalan Hopalılar yeniden sinema izleme keyfini tatmışlardı. Üç günlük etkinliklerde, Karadeniz’in eşsiz doğasını yokoluşa sürekleyecek olan çevre sorunlar ile ilgili belgeseller, Lazca ve Hemşince kısa filmler gösterilecek. Film Günleri boyunca dolaşılacak köylerde, belgeselci Elif Ergezen’in yönetiminde çocuklarla film atölyeleri de düzenlenecek.
Çay Sezonu Bitti, Film Sezonu Başlıyor: Üç Köy, Üç Gece Sinema yazısına devam et
Malatya’dan Kısa Filmcilere Çağrı
Bu yıl ilki 26 Kasım – 02 Aralık tarihleri arasında yapılacak Malatya Uluslararası Film Festivali çerçevesinde yapılan Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması’na başvuru süresi 15 Ekim’e dek uzatıldı. Festivalin Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’yla birlikte, etkinliğin iki yarışmalı bölümünden birini oluşturacak Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması’nda mizah ve alt türlerinde çekilmiş, kurmaca ve animasyon 15 film yer alacak. Toplam dört ödül için yarışacak olan filmler, beş kişilik ana ulusal kısa metraj film yarışma jürisi tarafından değerlendirilecek ve En İyi Film, Jüri Özel Ödülü, SİYAD Ödülü (En İyi Film) dallarında değerlendirilecek.
Altın Koza’nın Ardından
Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 17. Uluslararası Altın Koza Film Festivali, 20 – 26 Eylül tarihleri arasında Adana’da, sinema fırtınası estirdi. Bir hafta boyunca 205 yapıtın, 9 sinema salonunda, 442 gösterimle yaklaşık 55.150 izleyiciyle buluştuğu festivale, dünyaca ünlü yönetmen Theo Angelopoulos, Onur Konuğu olarak katıldı. Festivalde ayrıca, öğrenciler, engelliler ve huzurevlerinde konaklayan yaşlılar için de özel film gösterimleri yapıldı. Gelenekselleşen Yaşam Boyu Onur Ödülleri ise bu yıl ünlü oyuncu Müjde Ar ve sinema yazarı Atilla Dorsay’a takdim edildi.
Altın Koza’nın Ardından yazısına devam et
Adı Aşk Bu Eziyetin’e Eskişehir’de Gala
Adı Aşk Bu Eziyetin filminin Eskişehir galası hafta sonunda Kanatlı AVM Yapay Sinemaları’nda yapıldı. Eskişehirli sinemasever ve kırmızı siyahlı taraftarlar filmin galasına ilgi gösterdi. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşen galaya filmin yönetmeni Suat Oktay Şenocak’la birlikte başrol oyuncuları da katıldı. Türk sinemasının futbol taraftarı olma psikolojisini sosyolojik olarak beyazperdeye aktaran film, Eskişehir ile birlikte Ankara ve Niğde’de de gösterime girdi.
Ensar Kılıç’ı Kaybettik
Rahatsızlığı nedeniyle bir süredir tedavi gören Devlet Tiyatroları yönetmeni, sinema ve tiyatro oyuncusu Ensar Kılıç, 25 Eylül 2010 Cumartesi günü hayata veda etti. 1956 doğumlu Kılıç, 1981 yılında Devlet Tiyatroları sanatçısı olarak göreve başladı, Ankara’nın Mamak ve Keçiören gibi ilçelerinde şehir tiyatrolarının kurulmasına öncülük etti. Ensar Kılıç ayrıca onlarca televizyon dizisinde ile Sönen Ocak, Hepimiz Sevdik ve Yengeç Oyunu adlı sinema filmlerinde oyuncu olarak yer aldı.
Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Dünya Sineması Altın Portakal’da
47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali birbirinden değerli filmleri sinemaseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Uluslararası Özel Gösterim başlığı altında Sıradan Yaşamlar Sıradan Öyküler, Sınırdakiler ve Aileye Bakmak Aileyi Aramak bölümlerindeki filmler özel bir seçkiyle Altın Portakal’da sinemaseverlerle buluşacak. Sıradan insanların küçük yaşantılarına ve bilindik öykülerine farklı açılardan bakan yönetmenleri izleyiciyle buluşturmayı amaçlayan Sıradan Yaşamlar Sıradan Öyküler bölümü Güney Amerika’dan Balkan’lara kadar birçok yapıma yer verecek.
Dünya Sineması Altın Portakal’da yazısına devam et
Yavuz Seçkin
Festivaller ya da Kaşınmak Bazen Zihin Açar
Sinema sektöründeki son beş altı yıllık gelişme herkesin dilinde. Yılda on, on beş film gösterime girerken geçen son iki yılda bu ortalama 70 – 80 arasındaydı. Bu yıl çekilen film sayısının şimdiden 100’ü geçtiği kesin. Ama bu filmlerin ne kadarı gösterime girebilir, söylemek zor. Daha kötüsü yerli filmler için pastanın büyüklüğü hemen hemen aynı, film sayısı artıyor; ama yerli film izleyicisinde önemli bir artış olmuyor.
Geçmiş yıllarda bir elin parmaklarını geçmeyen; yapımcı, yapımcı – yönetmen bu pastayı paylaşıyordu. Şimdi herkesin işi daha zor. Ama değişen koşullar, sinemamızın gelişmesi başka kapıları açtı. En azından uluslararası başarı kazanan yönetmenlerimizin filmleri kısmi de olsa Avrupa ve ABD’de dağıtım ve gösterim şansı buluyor.
Ancak sinemamızdaki bu gelişme, film festivallerimize yansımadı. Daha organize olmuş, sinemamızın gereklerini görerek kendini yenileyecek, kurumsallaşmaya doğru giden festival organizasyonları beklerken, festivallerde her yıl başka garipliklerle karşılaşıyoruz.
Daha dört beş yıl öncesine kadar İstanbul, Antalya, Ankara ve Adana Film Festivalleri’nde yarışmaya başvuran ve kabûl edilen film sayısı 7 – 8’i geçmiyordu. Ve bu filmlerin neredeyse yarısı pespaye denilebilecek kadar kötüydü.
Her yıl Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu, Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenlerimizden bir ya da ikisinin filmi, yarışmadaki bütün ödülleri toplardı. Bu durum ödül alan yönetmenlerimizin filmlerinin kalitesinin düşük olduğu ve ödüllerin kötünün iyisine verildiği anlamına gelmez. Tam tersine bu yönetmenler film üretmede gösterdikleri direnç ve inatla genç kuşalara örnek oldu, onların önünü açtı.
Son üç yıldır hem festivallere başvuran film sayısı arttı hem de festivaldeki filmlerin estetik ve teknik kalitesi yükseldi. Artık kavramlaşmaya doğru giden “festival filmi” diye bir sözcük kullanılıyor. Neden, çünkü Türkiye’deki festivallerde ciddi para ödülleri var. Yapımcı ve yönetmenlerin bir bölümü bu festivallerdeki ödülleri hedefliyor. Aslında bahsedilen ödüller alt alta koyunca “sinema sektörü” için çok da bir şey etmediğini herkes görür.
Bu süreçte sinemamızdaki değişim ve gelişmeye festivallerimiz ayak uyduramadığı gibi, bazı yapımcı ve yönetmenlerimiz de bu değişim karşısında ne yapması gerektiğini henüz tam anlamıyla kestirebilmiş değil. Bununla birlikte festival yönetimleri sürekli değişiyor ve cehalet örneği organizasyonlara imza atıyor. İstanbul Film Festivali’ni bu genelleminin dışında tutuyorum, çünkü orada son derece deneyimli ve ne yaptığını bilen, sürekliliği olan bir kadro çalışıyor. Her geçen yıl uluslararası festivaller arasında daha saygın bir yer ediniyor.
Ancak, Antalya, Adana ve Ankara Film Festivalleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Festivaller, belediyelere, iktidar, muhalefet partilerine göbekten bağlı. İki yıl önce onur ödülü alan Yeşilçam’ın eski jönlerinden biri ödül töreninde Antalya Film Festivali’ni eleştirince, onun hemen ardından sahneyi işgâl eden AKP bürokratlarının şovunu izlemiştik. Kısacası, “Sizi biz buraya getirdik, bizi eleştirmeye hakkınız yok, festivalin parası cebimizden çıkıyor.” demeye çalışmıştılar. Kimsenin gıkı çıkmadı, çıktıysa da ben duymadım, üzgünüm.
Son örnek, Adana Film Festivali’nde yaşandı. Belediye başkanı “şaibelerden” dolayı değişince, festivali yapmak istemeyen ya da istediği gibi yapmak isteyen Belediye Meclisi ya da yeni belediye başkanı, komik bir bahaneyle festivali erteledi. Ama yarışma filmleri seçilmişti, jüri belliydi, her şey hazırdı. Festival ileri bir tarihe atılınca yapılmayacağı dedikoduları bile dolaştı. Bu tarih değişikliğinden önce ön seçim yapıldığı için, bu yıl festivale katılma olasılığı olan bir kısım film festival dışında kaldı.
Festivallerin politik havasından, organizasyonların cehaletinden yararlanmaya çalışan yapımcı ve yönetmenler ise aslında yazılı olmayan, ama artık hayata geçmesi gereken bazı inceliklerden bihaber(miş) gibi gözüküyor. Pastanın aynı olduğunu bilmelerine rağmen pastadan iki dilim yemek istiyorlar. Örneğin gişede 3 milyona yakın izleyiciye ulaşan “Eyyvah Eyvah” Adana Film Festivali’nde yarışma bölümüne kabûl edildi. Bunda ne var? diye soracaksınız. Bu filmin kulvarı belli. Filmi yarışmaya kabûl eden ön jüri kadar, yapımcısı da düşüncesiz. Filmlerini festivalin açılış ya da kapanış filmi olarak onore edilmesini talep edeceğine, yarışmadan ödül ve para alma hesabı yapıyor. Oysa, “Eyyvah Eyvah”ın “Yeşilçam Ödülleri”nde alacağı heykelcikler şimdiden ayırtılmıştır. Burada bir kötü niyet aramayın, filmin bu organizasyonda ödül hakettiğini söylüyorum.
Bir diğer sorun ise özellikle uluslararası festivallerde ödül alan Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu için geçerli. Filmleri Cannes, Berlin gibi uluslararası festivallerde son derece prestijli ödüller alıp, önemli uluslararası satışlar yaptıktan sonra, niçin Türkiye’deki bütün yarışmalara katılmak isterler? Bu filmlerin ulusal yarışmalara katılmasına engel olan hiçbir kanun ya da yönetmelik yok tabiki. Olmamalı da. Ama bu filmler uluslararası festivallerde aldıkları ödüllerle, hem ön jüriyi, hem son jüriyi ezmiyor mu? Bu jürilerin bu filmleri eleme ihtimali yüzde kaçtır? Geçmiş yıllardaki gibi festivallere yedi sekiz film başvursaydı, bu filmlerin o yarışmalarda olmaları anlamlı olurdu, o yıllar şimdilik geride kaldı.
Festival yöneticilerinin bu filmleri onore etmesi ise hiç mi akıllarına gelmiyor? Yine bu filmler açılış ya da kapanış filmi yapılarak ya da yurtdışında Türkiye’yi iyi temsil ettikleri için özel onur ödülleri verilerek onore edilebilirdi. Ama işin rengi başka. Festival yöneticileri bu filmlerin yarışmada olmasını istiyor ve bunun kendileri için prestij olduğunu düşünüyor. Dahası bu yıl Antalya Film Festivali basın bülteninde, filmler daha ön jüriden bile geçmeden, aralarında “Bal”ında olduğu filmler kamuoyuna ve ön jüriye ibaret edildi. Hatta bu filmlerden birinin daha çekimleri tamamlanmamıştı. Bu da başka bir cehalet örneği ve işaret edilen filmlerin (çekimi bitmeyen dışında) hepsi yarışmaya dahil oldu. Şayet, festival yarışmaya katılacak ve ödül alacak filmleri işaret ediyorsa, diğer filmlerin orada olmasının anlamı ne? Yarışma dışı film muamelesi görecekse bu filmler niçin yarışmaya dahil ediliyor!
Antalya’yla ilgili tartışmalar tam bitti derken, bu defa ön jürideki Vildan Atasever’in eşinin oynadığı iki filmin de yarışmaya kalması tartışılmaya başlandı. Burada Vildan Atasever’i suçlamak yanlış olur, jüriden çekilmesi gerekirdi ama hadi o tecrübesizliğinin kurbanı oldu. Ama festival yönetimi ön jürinin önüne gelen filmlerde kimlerin rol aldığını, bu filmlerdeki insanların ön jüriyle bağlantılarını bilmiyor mu? Yoksa o başvuru formlarında oyuncu künyeleri sadece katoloğa işlenmesi için mi isteniyor? Yoksa, her fırsatta eleştirilen sinema yazarlarından, “jüri oluştururken dikkat edilmesi gerekenler” adlı bir kitapcık hazırlayıp festival yöneticilerine göndermesi mi bekleniyor!
Bu yazı boyunca anlatmaya çalıştıklarımı okuyanların anladığını sanıyorum. Kimsenin, hele hele festivallerin eleştirilerimi dikkate alması şart değil; ama bir gün, -ki bu çok yakın bir gün-, bu tür “dikkatsizliklerden” başları daha çok ağrıyacak. Yapımcı ve yönetmenlerle ilgili eleştirilere gelince, kanımca onlar ne yaptıklarının ve benim ne anlatmaya çalıştığımın çok farkında. Kişisel olarak, söylediklerimi dikkate alacaklarını umut ediyorum.
Bir sinema yazarı, yapımcı ve yönetmen olarak bunları içime atıp yüzümü sivilce basacağına, herkese söyleyeyim de onlarda biraz kaşınsın istedim. Çünkü, kaşınmak bazen zihin açar!
Not: Bu yazı Adana Altın Koza Film Festivali’nden önce kaleme alınmıştır.
(Bu yazı 01 Ekim 2010 tarihli Birgün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(02 Ekim 2010)
Rıza Kıraç
17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Ödüller Sahiplerini Buldu
17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ödüller, bu gece Merkez Park Amfi Tiyatro’da yapılan Ödül Töreni’yle sahiplerini buldu. Ödül Töreni CNN Türk’ten de canlı yayınlandı. Festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Film Ödülünü, yönetmenliğini Semih Kaplanoğlu’nun yaptığı Bal aldı. Film Sinema Yazarları Derneği En İyi Film Ödülü’nü de almaya hak kazandı. Jüri Yılmaz Güney Özel Ödülü’nü Nesli Çölgeçen’in yönettiği Denizden Gelen (Zeytin Dalı) aldı. Adana İzleyicisi (Halk) Jürisi Özel Ödülü, Levent Semerci’nin yönettiği Nefes: Vatan Sağolsun isimli filme gitti.
17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Ödüller Sahiplerini Buldu yazısına devam et
Altın Koza’da Theo Angelopoulos Günü
17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Theo Angelopoulos günü yaşandı. Ünlü yönetmen saat 11:00’de Adana Büyükşehir Belediyesi 75. Yıl Sanat Galerisi’nde açılan fotoğraf sergisine eşi ve görüntü yönetmeni Andreas Sinanos ile birlikte geldi. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Aldırmaz, Atilla Dorsay, Yeşim Ceren Bozoğlu, Altın Koza A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Sıtkı Özer ve Genel Müdürü Ozan Aksu’nun da katıldığı sergide hayranları Angelopoulos ile fotoğraf çektirdi, kitap imzalattı. Öğleden sonra saat 14:30’da Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda yapılan söyleşiye de ilgi büyüktü.
Altın Koza’da Theo Angelopoulos Günü yazısına devam et