Parşömen Yayınları sinema kitaplarının tanıtım bültenleri ve kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Yeni eklenenler:
Türk ve Dünya Sineması Üzerine Sentezler.
Parşömen Yayınları sinema kitaplarının tanıtım bültenleri ve kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Yeni eklenenler:
Türk ve Dünya Sineması Üzerine Sentezler.
Bahçeşehir Cinemax, İzmit Cinepark, Sivas Polat Center, Ankara Cinemalltepe, Kastamonu Barutcuoğlu, Tokat Asberk Sinemaları, 11 – 17 Mart 2011 seansları için tıklayınız.
Arka Pencere Dergisi yazarları, her hafta kaleme aldıkları ‘aşktan da üstün’ bir şaheseri incelediler ve film sayısı 50’ye ulaşınca bunları bir kitapta topladılar. Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan ve Cem Altınsaray, Tunca Arslan, Kemal Ekin Aysel, Burak Göral, Murat Özer ve Burçin S. Yalçın tarafından kaleme alınan bu filmler, okuyucuyu sinema tarihinde renkli ve doyurucu bir yolculuğa çıkarıyor. En eskisi 1930 yapımı Mavi Melek’ten en yenisi 2003 yapımı İhtiyar Delikanlı’ya kadar, Alfred Hitchcock’un Arka Pencere’siyle başlayıp Woody Allen’ın Manhattan’ıyla son bulan bir buluşma.
Kırmızı Kedi Yayınları sinema kitaplarının tanıtım bültenleri ve kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Yeni eklenenler:
Dün, Bugün, Yarın: Benim Hayatım,
Aşktan da Üstün 50 Film 3,
Emek Yoksa Ben de Yokum: Bir Kültür Semtinin Çöküşü,
Aşktan da Üstün 50 Film Daha,
Aşktan da Üstün 50 Film,
1980 Sonrası Türk Sineması’nda Akla Zarar Filmler.
Turkuaz AVM Salonları, Artos AVM Salonları, 11 – 17 Mart 2011 seansları için tıklayınız.
Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen Ustalara Saygı toplantıları, duayen sinema yazarımız Atilla Dorsay için gerçekleştirildi. Faruk Şüyün tarafından hazırlanan etkinlik Akatlar Kültür Merkezi’nde 07 Mart Pazartesi akşamı saat 20:00’de düzenlendi. Geceye Atilla Dorsay’ın ustalığını ve duayenliğini yansıtan sevenleri ve dostları katıldı. Alin Taşçıyan, Ayten Uncuoğlu, Burak Göral, Demet Akbağ, Hülya Koçyiğit, Mithat Alam, Nil Burak, Oğuz Makal, Osman Şahin, Refik Erduran, Reha Erdem ve Türkan Şoray’ın hatıraları Atilla Dorsay’a duygulu anlar yaşattı. Gecede Ece Dorsay da şarkılarıyla babasına destek verdi.
Tüm Şirketler, 04 – 06 Mart 2011 Haftasonu (Weekend) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Türkiye galasını 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapan, yönetmen Sedat Yılmaz’ın ilk uzun metrajlı filmi Press, 18 Mart 2011’de sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Tiglon Film’in dağıtımıyla 25 kopya ile vizyona girecek film, İstanbul ve Diyarbakır’la beraber Türkiye genelinde 20’den fazla sinemada gösterime girecek. Gazeteci Bayram Balcı’nın yaşadıklarından yola çıkılarak senaryolaştırılan Press, gazeteciliğin ilkelerinin sorgulandığı ve hâlâ gazeteci cinayetlerinin işlendiği günümüzde Türkiye’nin geçmişine ayna tutan önemli ve farklı bir çalışma.
Sinemamızın genç ve sevilen oyuncularından Aydoğan Oflu geçirdiği bir kalp krizi sonucunda 06 Mart 2011 Pazar günü hayatını kaybetti. 20 Mayıs 1972 tarihinde İstanbul’da doğan ve sinemada en son Çakallarla Dans filminde komiser rolünde izlediğimiz Aydoğan Oflu’nun oynadığı filmler arasında Plajda, Kısık Ateşte 15 Dakika, Korkuyorum Anne gibi filmler var. Oflu ayrıca Ezel, Küstüm Çiçeği, Beşinci Boyut, Gece Gündüz, Pars Narkoterör gibi TV dizilerinde de oynadı. Aydoğan Oflu’nun cenazesi 07 Mart 2011 Pazartesi günü Ortaköy Hacı Efendi Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
01 Mart tarihinde perdelerini açan 2. El Kısa Film Festivali beş gün boyunca, ANKAmall Sanatolia Sahnesi’nde film gösterimleri, atölyeler, söyleşiler, imza günleri, dinletilerle Ankaralı sanatseverlere ulaştı. 05 Mart tarihinde gerçekleştirilen kapanış töreninde ödüller açıklandı. Jüri Özel Ödülü’nü En El Malecon alırken, Övgüye Değer Film Ödülü, Çıkış Noktası ve Uzaktan Kumanda adlı filmlere verildi. Ayrıca törende Festival Başkanı Kerem Akkoyunlu, 2012 yılından itibaren 2. El adı altında uzun metraj film festivali düzenleneceğini belirtti.
SİYAD üyelerinden Fırat Sayıcı, çeşitli zamanlarda farklı dergilerde hazırladığı kısa film köşesine Cinedergi’de devam ediyor. Köşenin en önemli özelliği her ay 1 – 2 kısa film eleştirisine yer verecek olması. Kısa film severlerin talepleriyle seyrini tazeleyecek olan “Uzun Filmin Kısası” köşesi, kısa film sektörüne fayda sağlama amacını taşıyor. Köşenin ilk konuğu Akbank 7. Kısa Film Festivali dolayısıyla Akbank Sanat Müdürü Derya Bigalı. Fırat Sayıcı’nın hazırladığı “Uzun Filmin Kısası”, her ay ücretsiz sinema dergisi Cinedergi’de.
sadibey.com’da yer alan 10.01.2010 tarihli yazımda, Aziz Nesin’in Böyle Gelmiş Böyle Gitmez – Yol isimli kitabında “Şişli Güzeli” Mediha Hanım hakkında yazdığı çocukluk anısına değinmiştim, bahse konu olan Mediha Hanım bir cinayete kurban gitmiş, olay gazeteler yansımış ve güncelliği nedeni (!) ile Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul’da Bir Facia-i Aşk / Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-i Katli (1921) adı ile sinemaya uyarlanmıştı. Nesin, anılarının ikinci kitabında da (“Yokuşun Başı”) yine sinemasal çağrışımlar yapacak ve ilgili filmlere göndermeler yapacaktır:
“Galata Köprüsü’nün Karaköy başındaki dubalarının kapakları, o zamanlar açıktı. Kimsesiz, yersiz yurtsuz çocukların İstanbul’da geceleri barınabilecekleri iki yer vardı. Tophane’deki Kılıç Ali Hamamı’yla birde işte bu kapakları açık köprü dubaları… Kılıç Ali Hamamı’na parayla girilir, yatılır. Oysa dubalara giriş parasızdı, bu dubalara o denli çok çocuk dolardı ki, içerde bir oturmalık yer bile kalmazdı. O zamanlar çocuk çeteleri doldukları dubaya daha çocukların girmesine engel olurlardı. Ancak zorla, pazı gücüyle içeri girilebilirdi ki, değil çocuk koca yiğit adamlar bile bu işi beceremezlerdi.
Ben bile bir kez bir soğuk kış gecesi bu dubalardan birine girdim. Yaşamımda, iğrenç, kötü, çirkin, korkunç gibi niteliklerle anlatılabilecek pek çok yer, pek çok olay gördüm ama o gece gördüğüm gibisini bugüne kadar hiç görmedim.
Dubaya şişman bir adamın sığmayacağı kadar dar bir yuvarlak delikten sarkılarak giriliyordu. Dubanın iç kenarındaki demir tutamaklara basılarak tabana iniliyordu. Dubanın tabanı, deniz düzeyinin her halde bir kaç metre altında. Girer girmez insanın yüzüne çarpan pis kokudan en egemeni, öğürtücü demir pası kokusuyla, kusturucu boya zehiri kokusu… Dubanın demir tabanına yer yer kuru ot, saman, kıtık gibi şeyler yığılmış. Her yığıntının üzerine beş-on çocuk yapışmış gibi yatmış. Her öbekteki çocuklar birbirlerine öylesine girmişler, sarılmışlar, kenetlenmişler ki, sekiz on kollu, sekiz on bacaklı, dört-beş başlı insandan başka bir yaratık, bir dev sürüngen görüntüsündeydiler. İçlerinde altı-yedi yaşlarında çocuklar bile vardı. Duba, çok büyük bir salon boyutundaydı. Bir köşede birkaç çocuk, hem ısınmak, hem dubayı ısıtabilmek için kuru otları, samanları tutuşturarak tahta parçalarını yakıyorlardı. Çocuklardan biri, dumandan boğulacaklarını bağırarak söylüyor, tahta parçalarının alevlenmesi için üflemesini salık veriyordu. Alevle, dumanla denizin altındaki dubayı ısıtacaklardı.
Köprüaltı çocukları deyimi, gerçekten köprü altında, denizin dibindeki bu dubaların içinde yaşayan bu çocuklar için söylenmiştir. “Köprüaltı Çocukları” adıyla acıklı, ağdalı roman yazıldı. O roman çok satıldı. Yazar ve yayıcısı çok para kazandı, yine “Köprüaltı Çocuklar” adıyla acıklı ağlamalı bir film yapıldı. O filmin yapımcısı da çok para kazandı.
Hiçbir iktidar yersiz, yurtsuz, kimsesiz çocukların buralara düşmesini önleyemedi. Ama çok önemli birşey yapıldı. O zavallı çocukların, o dubalara giriş deliklerini kapadılar. O çocuklar, o çocuklar gibi olanlar bugün de var, sayıları daha çok. Ama kırkbeş yıl öncenin köprüaltı çocukları gibi girecek bir duba bile bulamıyorlar.” (Aziz Nesin – Böyle Gelmiş Böyle Gitmez – Yokuşun Başı – 1976, s. 157 / 159 )
Nesin’in anlattığı köprüaltı çocuklarının adı bugün sokak çocukları… Değişen hem hiçbir şey yok, hem çok şey var, fakat o tip çocuklar daha da artarak yine var, kâğıtta kalan sosyal devlet ilkesi zaman zaman ele aldığı bu problemi bakalım ne zaman çözebilecek.
Nesin’in sözünü ettiği Köprüaltı Çocukları romanı tam adıyla Köprüaltı Çocukları ve Ana Kalbi, Neriman Aykut’un bir eseridir. 1953 yılında Ömay Film (Ömer Aykut) tarafından filme çekilir. Kaynaklarda her ne kadar yönetmen olarak Renan Fosforoğlu adı geçiyorsa da, filmi Ömer Aykut çekmiş fakat yönetmen olarak Nuri Ünal adını kullanmıştır. Filmin da adı kaynak kitaplarımıza Köprüaltı Çocukları olarak girdi ise de tam adında romanda olduğu gibi “ve Ana Kalbi” ibaresi de vardır. Film bunların yanında Fikret Hakan’in oynadığı ilk film olarak bilinir. Nesin’in anlattığı köprüaltı durumu ile ne kadar ilgilidir bilemiyorum ama konusu (Hürriyet Gazetesi ve Özgüç’ten alınan alıntılarla): “Erzincan zelzelesinde (depreminde) yuvasız kalan ve kadere boyun eğen, İstanbul’a gelip, büyük şehirde dolandırılan üç kişilik bir aile çerçevesinde, anne sevgisi, vicdansız bir adamın zulmü, temiz bir aşk, yetim kızkardeşin iffetine tecavüz eden vicdansızı öldürerek ka(a)til olan bir zavallının hayatı” (O. Ünser – Kelimelerden Görüntüye – ES Yayınları s. 120 – 121) olarak özetlenebilir.
Köprüaltı kelimesi, sonradan Yumurcak dizisi kapsamında çekilen Yumurcak Köprüaltı Çocuğu (İnanoğlu / 1970) filminde de kullanılacaktır.
Ama köprüaltı, bir çok filmde mekân olarak kullanılmıştır. Bunların hepsini hatırlamam mümkün de değildir ve bu mekânı kullanan ve görmediğim bir çok film de vardır. “Köprü” bana bazı filmlerin bir takım sahnelerini hatırlattı. Bomba Gibi Kız (O. Aksoy / 1964) filminin açılışında İzzet Günay Köprüaltıdan yukarı çıkar ve İstanbul’a ulaşır. Köprüaltında hayatını kurtardığı adamın (Sadri Alışık) yanına girecek ve bu adamın yanında ise, kendisini terk ederek köprüaltına düşmesine neden olan kadını (Gilda / Türkan Şoray) bulacaktır. [Gilda (Rita Hayward), diyorum çünkü Bomba Gibi Kız, Charles Vidor’un “Gilda” (1946) filminin uyarlamasıdır.] Bir sabah güneş doğarken bu defa köprü üzerinde yine Sadri Alışık ile Türkan Şoray karşılıklıdırlar. Osman Seden’in Sana Lâyık Değilim (1965) filminde yer alır. Sahne ve film Edmond Rostand’ın Cyrano de Bergerac’ının çok serbest bir uyarlamsıdır, Alışık da burnu sorun olmayan bir Cyrano’dur. Kan davasından kaçarak İstanbul’a gelen ve bar fedaisi olan delikanlı (Yılmaz Güney) final öncesi öldürülür, yazamadığı ve dolayısı ile gönderemediği mektupları alamayan annesi gencin peşinden gelerek oğlunu (kendisini göremeyip sadece sesini duyarız) ararken bindiği taksi Galata Köprüsünden geçmektedir, finalde… Ben Öldükçe Yaşarım (D. Sağıroğlu – 1965), İstanbul, yabancıların ilgisini çekmiş bir mekândır, bunun sonucu çeşitli filmlere mekânlık yapmıştır ve köprü (o zamanlar Boğaz köprüsü yok ama Haliç Köprüsü var) bu filmlerde yer almıştır. Bu filmlerden Man in Istanbul’da (Antonio Isasi – Isasmendi) da -yanılmıyorsam- açılış Galata Köprüsü’nde yapılıyordu, araç içinde başrol oyuncusu Horst Bucholz. Filmde ayrıca Sylva Koscina ve Klaus Kinski de vardır ve an gelir “köprü” filmin mekânı olur çıkar…
Köprüaltı Çocukları: (Künye – Agâh Özgüç bilgileri – 1953), Y.: Renan Fosforoğlu / S.: N. Ünal / Gy.: Manasi Filmeridis / Oy.: Güner Çelme, Renan Fosforoğlu, Fikret Hakan, Vahi Öz, Yıldız Erdem, Halit Akçatepe, Mürüvvet Sim, Muallâ Sürer, Feridun Çölgeçen, Kemal Emin Bara, Sıtkı Akçatepe, İnci Tamay, Belkıs Fırat (Dilligil) / Y.e.: Ömay Film (Ömer Aykut) / Gösterim tarihi: 26 Mart 1953.
Nesin, kitabının 468 / 469. sayfalarında tekrar sinemadan söz ederek Karakaş isimli oyuncudan bahseder:
“Karakaş isimli bir Ermeni oyuncu vardı. O’nu Narlıbahçe Tiyatrosu’nda iki kez seyretmiştim. Dram oyuncusuydu, ünü böyleydi. Çok koyu, ağdalı melodramları çok abartarak oynardı. Galiba adı İstanbul Kaçakçıları olan bir yerli filmin çekiminde Maslak yolunda, araba içinde bir kaza sonucunda ölmüştü. Aynı kazada oyuncu Ergun Köknar’ın babası, Şehir Tiyatroları oyuncusu Sait Köknar da yaralanmış, sonradan yüzünden estetik ameliyat olmuştu.
Ancak iki oyunda seyrettiğim halde Karakaş’ın ölümüne çok üzülmüştüm. Çünkü, oynadığı melodramlarda beni ağlatmıştı. Sahnede rol gereği zor durumda kalınca elinin ayasını geniş alnına şap diye şaplatarak ve “h” sesini gırtlattan çıkartarak, ‘Heyvahh!’ deyişini anımsarım. ‘Heyvahh, namusum paymal (ayak altına alınmış, çiğnenmiş) olmuştur!’
Dramdan hoşlanmayan seyirciler, gürültü edip konuşup, hatta sahneye lâf atınca, Karakaş rolü bırakıp seyircilere: ‘Muhterem seyirciler, rica ederiz, komiklik etmoor, facaa (facia) oynoruz’ diye uyarıda bulunur, sonra kaldığı yerden rolünü sürdürürdü.” (Nesin – a.g.e. s. 468 – 469)
Öncelikle Nesin’in söz ettiği oyuncu Karakaş, yani Arşak Karakaş’tır. (Gerçek adı ile Tzavak Gözüryan) (Sinemamızda Karakaş isimli bir oyuncu daha vardır: Bogos Karakaş. Muhsin Ertuğrul’un Akasya Palas (1940) filminde oynamıştır.)
Arşak Karakaş, Nesin’in sözünü ettiği gibi tiyatro oyuncusudur ama sinemaya da çok ilgi duyar ve oynadığı tek film Kaçakçılar’da oynayacağını öğrenince çok heyacanlanır. (Filmin adı Nesin’in dediği gibi İstanbul Kaçakçıları değil Kaçakçılar’dır (1929 – 1932). Bu heyecanını dile getirir, hatta bu konuda not dahi alır, film çekimi sırasında oluşan bir trafik kazasında yaşamını yitirir ve oynadığı tek filmi seyretme imkânı olmaz.
O yıllarda filmler sessizdir. Muhsin Ertuğrul, Kaçakçılar’ı 1929’da çekmeye başlar ve oluşan kazada Karakaş ölür, Sait Köknar (özellikle yüzünden) ağır şekilde yaralanır. Filme ara verilir, bu arada dünya sinemasının yeni gelişmesi “ses” ülkemize de gelir ve Ertuğrul ilk sesli filmi İstanbul Sokaklarında’yı çeker (1931). Bir yıl sonra, çekimi iki yıl önce yarım kalan Kaçakçılar ele alınır ve -yeni teknoloji ses’inde katılımı ile- tamamlanır. (Onaran, sessiz kısımların uzunluğundan yakınırken, sesli kısımların ise sıradan konuşmaları ile filme “yeni” bir şey katmadığından söz ediyor ve Karakaş’ın ölümüne neden olan sahneyi ise “heyecansız” olarak belirtiyor. / Muhsin Ertuğrul’un Sineması – Âlim Şerif Onaran, s. 194 – 197).
Kaçakçılar: Künye – Â. Ş. Onaran bilgileri (1929 – 1932), Y. – S.: Muhsin Ertuğrul / Gy.: Cezmi Ar / Oy.: Behzat Butak, Sait Köknar, Talât Artemel, Feriha Tevfik, Hazım Körmükçü, İ. Galip Arcan, (Arşak) Karakaş (kaynak kitaplarda ön adı kullanılmamaktadır), Atıf Kaptan / İlk gösterim: 03 Şubat 1932.
(13 Mart 2011)
Orhan Ünser