Belgeselcilik Zor Zanaat, Şimdi de Hetherington Gitti

Oxford mezunu yakışıklı genç İngiliz, Oscar adayı, savaş fotoğrafçısı, savaş alanlarına girmekten çekinmeyen belgeselci Tim Hetherington, meslektaşı fotoğrafçı Chris Hondros ile Libya’da, Muammer Kaddafi’nin adamları ile asiler arasındaki çatışmada canverdi. Sundance büyük ödüllü, Oscar adayı “Restrepo” ile Afganistan’da onca tehlike atlatmıştı, demek randevu buraya imiş.

Theo van Gogh

Yakın tarihin ilk öldürülen yönetmeni, 2 Kasım 2004 sabahı erken saatlerde bisikletle işine giderken katledilen Hollandalı yönetmen, yapımcı, köşe yazarı, yazar ve aktör Theodoor “Theo” van Gogh’tu. Kırk yedi yaşındaydı. Somali doğumlu yazar Ayaan Hirsi Ali ile İslâm’da kadınlara edilen muameleyi eleştiren “Submission” diye bir film yapmanın cezasını, Hollandalı / Faslı Müslüman Mohammed Bouyeri tarafından öldürülerek çekti. Bir süre saklanan Hirsi Ali, sanıyorum şimdi A. B. D.’de. Van Gogh, tehditlere rağmen, “Kimse köyün delisini öldürmez,” gerekçesiyle koruma istememişti. Bouyeri ona tabancayla sekiz kez ateş etti. Sonra da gırtlağını kesmeye çalıştı, beceremedi. İkinci bir bıçakla göğsünden bıçakladı, iki bıçağı da üzerinde bıraktı. Biriyle Batı ülkelerini, Yahudileri ve Ayaan Hirsi Ali’yi tehdit eden beş sayfalık bir not tutturmuştu. Von Gogh’un ölmeden önce yaptığı son film, politikacı Pim Fortuyn’un suikastinin kurmaca bir versiyonu olan 06/05’ti.

Christian Poveda

Beş yıl sonra, El Salvador’un vahşi çeteleri hakkında bir belgesel yapan Christian Poveda bir arabanın ön koltuğunda kafasından vurulmuş olarak bulundu. Başı direksiyonun üzerindeydi, arkadan kurşun yemişti. Arabanın camları parçalanmış, her yere kan bulaşmıştı. Polis, kurbanı 52 yaşındaki Christian Poveda olarak belirlerken, herkesin şüphelendiği şeyi de doğruladı: Bu, bir çete infazıydı.

Elli dört yaşındaki Fransız belgeselci ve foto muhabiri Poveda, 2009 yılının 2 Eylül Çarşamba sabahı erken saatlerde, San Salvador’un 15 km. kadar dışında yarı kırsal bir yer olan Tonacatepeque’den arabasıyla geçiyordu. Cezayir’e sürgün edilmiş İspanyol ana – babanın oğluydu. 1961’de ailesiyle Fransa’ya göçmüştü. Ölümünün nedeni, Eylül 2008’de Uluslararası San Sebastian Film Festivali’nde gösterilen, El Salvador’daki çetelerin hayatı hakkındaki, “La Vida Loca” adlı belgeseldi. Poveda, 16 ay boyunca, her türlü tehlikeyi göze alarak, iki rakip çeteye bölünmüş 50 kadar marjinal El Salvadorlu gencin (16 – 18 yaş arası) hayatlarını filme çekmişti. El Salvador, beş buçuk milyonluk nüfusunun yaklaşık 30 binini oluşturan çetelerle, Batı yarıküresinin savaş alanları dışındaki en tehlikeli yerlerinden biri. Poveda’yı öldüren kişinin Mara Salvatrucha çetesinden olduğu sanılıyor.

Juliano Mer-Khamis

Arabasında vurulan bir başka yönetmen ise, İsrailli aktör, yönetmen ve siyasi eylemci Juliano Mer-Khamis’ti. Yahudi ve Hıristiyan Arap anne babanın oğlu Mer-Khamis, Filistin’deki Jenin şehrinde, kendi kurduğu “Freedom / Özgürlük” Tiyatrosu’nun yakınlarında, arabasındayken öldürüldü. Aktör olarak yeraldığı “Wedding in Galilee”, “It is not Jerusalem, Berlin and Jerusalem” gibi filmlerle tanınan sanatçı, çeşitli ölüm tehdidi mesajları almıştı. Ülkesinde ve ülkesi dışında birkaç tiyatro yapımı da gerçekleştirmişti. 1984’te oyunculuğa başladı, onu belki ilk filmi “Little Drummer Girl”den hatırlarsınız. Kamera arkasına geçtiği ilk filmi “Arna’s Children”ı 2003’te Danniel Danniel ile yönetmişti. Jenin Mülteci Kampı’ndaki çocuklarla gençlerin yeteneklerini geliştirmeyi hedefleyen Özgürlük Tiyatrosu’nu kurdu. Ancak ölümüne tutucu İslâmi değerlere karşı çıkan oyunlarının yolaçtığı söyleniyor. Ölümünün ardından Jenin’de yayınlanan fetva nitelikli bir broşürde, sanatçı eleştiriliyor ve yeniyetme cinselliğini araştıran tartışmalı bir Alman oyununu sahneye hazırlamasının ölümüne yol açtığı belirtiliyordu. Polis onu aynı kamptan Mujahed Qaniri’nin öldürdüğünü düşünüyor. Qaniri’nin Hamas’la ilgisi olduğu söylendi ama Hamas bunu reddetti. “Yüzde yüz Filistinli, yüzde yüz Yahudiyim” diyen, 52 yaşındaki Mer-Khamis öldüğünde, oğlu Jay’in annesi olan Finli eylemci eşi, ikizler çocuklarına hamileydi.

Tim Hetherington

Sadece belgeselcilik değil, tiyatroculuk ve foto muhabirliği de zor zanaat öyleyse. “Restrepo” ile Oscar adayı olan, Sundance’de Büyük Ödül alan 41 yaşındaki Tim Hetherington, ödüllü foto muhabiri arkadaşı Chris Hondros ile Libya’da, Misrata’da Muammer Kaddafi’nin askerleri ile Libyalı asiler arasındaki çarpışmada öldü. Hetherington, ödüllü belgeseli “Restrepo”yu Afrika’da Sebastian Junger’le ve gerçekten de askerler ile aynı şartlar altında bulunarak çekmişti. Savaş muhabirliği yaparsan topun ağzındasındır, tamam, ama onun ve Hondros’un arkadaşları dünyanın her yanındaki savaş bölgelerinde mesleklerini icra ederek tecrübe kazandıklarını ve çok dikkatli olduklarını söylüyor. Demek ki tecrübe de, sezgi de, ihtiyat da bir yere kadar.

Önce fotoğrafçı Andre Liohn Facebook sayfasında Tim’in öldüğünü yazdı. Hastaneye gidip durumu görmüş. Sonra BBC, havan saldırısı sırasında batılı bir gazetecinin öldürüldüğünü, üç kişinin yaralandığını bildirdi. Derken Hondros’un ağır yaralı olduğu haberi geldi. Nihayet, Hetherington’ın çalıştığı Vanity Fair Dergisi, ‘Tim’imiz’ ve arkadaşı Chris’in öldüklerini üzüntüyle doğruladı. Tim Hetherington’ın Twitter’daki son mesajı şöyleydi: “İşgâl altındaki Libya şehri Misrata’dayız. Kaddafi’nin kuvvetleri hedef gözetmeden topçu ateşine tuttu. NATO’dan eser yok.” İkisinin de sitelerinde fotoğraflarına bakabilir (gerçekten dünyanın sorunlu pek çok ülkesinde çekilmişler), alıştığımız belgesellere hiç benzemeyen “Restrepo”ya da Internet’te bulabilirsiniz. Görsel iletişimin farklı biçimlerini yaratmakla ilgilenen edebiyat ve foto muhabirliği eğitimli Tim’in hayli sıradışı çalışması var.

Bu sonuncu ölüm(ler), ötekilerle aynı değil, elbette. Sonuçta Hetherington, gözünü budaktan esirgemeyen bir savaş muhabiri olarak, her an tehlike altındaydı. Ama diğer üç olayın tehlikesi, inandığı şeyi yapmaktan çekinmeyen, korkup vazgeçmeyen, tehditleri de ciddiye almayan kişilerin kurban olmasından kaynaklanıyor. Sanatçıların, sinemacıların… Belki de bugünün dünyasında duyarlı, namuslu, cesur bir sanatçı olmak ölümle cezalandırılan bir seçimdir.

(25 Nisan 2011)

Sevin Okyay

Aktör Michael Sarrazin Hayatını Kaybetti

Sinema dünyasının ünlü aktörlerinden 70 yaşındaki Michael Sarrazin, doğum yeri olan Kanada’nın Quebec eyaletinde dün yaşamını yitirdi. Quebec eyaletinin başkenti Quebec City’de 22 Mayıs 1940 tarihinde doğan ünlü aktör, bir süredir tedavi gördüğü Montreal’deki hastanede dün sabaha karşı öldü. Sydney Pollack’ın 9 dalda Oscar adayı olmuş klâsiği Son Gerçek: Atları da Vururlar (They Shoot Horses, Don’t They?) filminde Jane Fonda’yla sinema tarihinin en unutulmaz ikililerinden birisinin yaratılmasında pay sahibi olan Sarrazin, bir süredir kanser tedavisi görüyordu. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aktör Michael Sarrazin Hayatını Kaybetti yazısına devam et
  • Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Hayallerin Peşinde

    Bursa Uludağ Üniversitesi Sinema Topluluğu, 19 Nisan 2011 Salı günü saat 16:00’da İİBF B Blok Bordo Salon’da gerçekleştireceği film gösteriminde 1950’li yılların ortasında iki çocuklarıyla mutlu gözüken bir hayat yaşayan, ama konforlu bir yaşam elde edebilmek için göğüslenen baskılarla kendi gerçek arzuları arasında sıkışıp kalan, bir çiftin öyküsü merkezinde orta sınıf amerikan ailesinin hayalleri, hayal kırıklıkları, sıkışmışlıkları üzerine psikolojik bir film olan “Hayallerin Peşinde” (Revolutionary Road) yer alıyor. Kate Winslet ve Leonardo Di Caprio Titanik’ten sonra bambaşka bir rolle karşımızda.

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Atlıkarınca Ödülüne Kavuştu

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında Radikal Gazetesi tarafından verilen Halk Ödülü hem uluslararası hem de ulusal yarışmada izleyicilerin oylarıyla saptanan filmlere verildi. Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık’ın açıkladığı Halk Ödülü’nü Uluslararası Yarışma’da Seyfi Teoman’ın Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Ulusal Yarışma’da İlksen Başarır’ın Atlıkarınca adlı filmleri kazandılar. Tören sırasında zarfların karışması ve festival ekibi tarafından Eyüp Can Sağlık’a yanlış zarf verilmesi nedeniyle kazanan film yanlış anons edildi. Törenin ardından ödül gerçek sahibi İlksen Başarır ve Atlıkarınca ekibine festival yönetimi tarafından iletildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Atlıkarınca Ödülüne Kavuştu yazısına devam et
  • Gişe Memuru

    Tolga Karaçelik’in yönettiği ve Serkan Ercan, Zafer Diper, Nergis Öztürk ile Nur Aysan’ın oynadığı Gişe Memuru, 06 Mayıs 2011’de UIP Filmcilik dağıtımıyla BKM Film – Mantar Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Kenan, babasıyla oturan kendi halinde, sessiz, sakin bir gişe memurudur. Çalışkanlığı ve durup dururken kendi kendine konuşmasıyla ünlüdür. Kenan’ın çocukken annesini kaybetmesinin ardından babasıyla olan sessiz ilişkisi gittikçe zayıflar ve çözülür. Otomatikleştiği gişesinde, hayal ve gerçek arasındaki çizgi daha da belirsizleşmeye başlar. Kenan’ın ev, servis ve gişe arasında sıkışıp kalmış durgun hayatı yeni atandığı gişelerde değişecektir.

    Gişe Memuru yazısına devam et

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde 17 Nisan Pazar

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde 17 Nisan Pazar günü, Tayfun Pirselimoğlu üçlemesinin son halkası ve ulusal yarışmada birinci olan Saç, kaçıranlar için 13:30’da Fitaş Sineması’nda gösteriliyor. Uluslararası yarışmanın birincisi, tamamen Canon 7D fotoğraf makinesiyle çekilmiş ilk uzun metrajlı film olan Mikrofon, da saat 16:00’da Fitaş Sineması’nda gösteriliyor. Film, Mısır’ın liman kenti İskenderiye’nin altını üstüne getiren müzikal bir yolculuk. 11:00’de Rexx Sineması’nda gösterilecek, dokunaklı bir film olan Eller Yukarı ise Fransa’nın göçmen politikasını, bu politikadan etkilenen çocuklar üzerinden protesto ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde 17 Nisan Pazar yazısına devam et
  • 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali Sona Eriyor, Altın Laleler ve Festival Ödülleri Sahiplerini Buldu

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin ödülleri 16 Nisan Cumartesi gecesi Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki kapanış galası ve ödül töreninde sahiplerini buldu. Sunuculuğunu Mehmet Ali Alabora’nın üstlendiği tören NTV’den canlı olarak yayınlandı. Uluslararası Yarışma Altın Lale Ödülü, son iki yıldır Eczacıbaşı Topluluğu’nun desteğiyle Şakir Eczacıbaşı anısına veriliyor ve 25 bin Avroluk para ödülüyle destekleniyor. Altın Lale Uluslararası Yarışma Ödülü bu yıl, Ahmad Abdalla’nın Mikrofon (Microphone) adlı filmine, Ulusal yarışmada ise Tayfun Pirselimoğlu’nun yönettiği Saç filmine verildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali Sona Eriyor, Altın Laleler ve Festival Ödülleri Sahiplerini Buldu yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi, Tiksinmeden Tiksinti’ye Bakıyor

    Arka Pencere Dergisi, 77. sayısında, psikolojik gerilim şaheseri Tiksinti’yi kapağına taşıyor! Tunca Arslan köşesinde, İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Shoah üzerinden yönetmenle ilgili kişisel bir anısını aktarıyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Scre4m, Sucker Punch, Londra Bulvarı, Aşkın Büyüsü, Winnie The Pooh ve Carmen 3D yer alıyor. Derginin 77. sayısı bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Bir film tam ve doğru olarak sahnelenirse, gerilim ve dramatik etki yaratmak için oyuncunun ustalığına ya da kişiliğine dayanmaya gerek kalmaz.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, Tiksinmeden Tiksinti’ye Bakıyor yazısına devam et
  • Diyarbakır Belgesel Günleri (Filmamed) İçin Geri Sayım Başladı

    Birincisi 18 – 24 Nisan 2011 tarihleri arasında yapılacak olan Diyarbakır Belgesel Günleri, 18 Nisan 2011 Pazartesi akşamı saat 19:30’da açılış gecesi etkinliği ile başlayacak. Etkinlikte açılış filmi olarak 1982 yapımı Em Kurd in isimli filmin gösterimi yapılacak. Hazırlıkları yaklaşık 3 aydır süren belgesel günlerine yarışma bölümü ve gösterim bölümü için gönderilen ya da davet edilen yetmişe yakın film arasından seçilen 40 film, bir hafta boyunca seyirciyle buluşacak. Gösterimler, Kayapınar Belediyesi Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi’nde yapılacak.

  • Basın Bülteni
  • Günler hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Merakla Beklenenler 14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde

    Seyircilerinin her filmini merakla beklediği usta yönetmenler bu yıl da yepyeni filmleriyle 14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin yolunu tutuyor. Doris Dörrie, Margarethe von Trotta, Iciar Bollain, Tahmineh Milani, Dorota Kędzierzawska ve Marta Meszaros filmlerinin en iyi örnekleri festivalde gösteriliyor. Kadın etkinliklerinin gözdesi olan İspanyalı yönetmen Iciar Bollain, bu kez sömürgecilik üzerine Yağmuru Bile (Even The Rain) filmiyle karşımızda. Usta elinden çıktığı belli senaryosuyla fark yaratan film, Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nden ödülle döndü.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Merakla Beklenenler 14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde yazısına devam et
  • Genç ve Masum

    Kocaman, hüzünle bakan gözleri, narin yüzüyle 1960’larda sinemanın yakışıklı ve duyarlı aktörleri arasındaydı. 1970’lerde de etkinliğini sürdürdü. Esas olarak 1969 yapımı “They Shoot Horses, Don’t They? / Son Gerçek: Atları da Vururlar”da Jane Fonda ile hiç durmamacasına, ölümüne dans eden genç adam olarak hatırladığımız Kanadalı Michael Sarazzin, 70 yaşında Montreal’de kanserden öldü.

    Siyah şeritli bir “Kaybettiklerimiz” köşesi için yeterince kayıp yazısı yazmadık burada. Gene de, eski aşinaların teker teker öldüğünü düşünmeden edemiyorum. Oscar adayı genç sinemacı Tim Hetherington ile aynı haftada ölen (onun yazısı tumblr’da) Sarazzin, çok filmde oynamış ama hafızalarımıza Sydney Pollack’ın filmindeki umarsız Robert Syverton karakteriyle kazınmıştı. Dokuz dalda Oscar adayı olan film, bunlardan sadece birinde ödülü aldı. Yarışmanın yöneticisi acımasız ve gıcık Rocky’yi oynayan Gig Young, En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu oldu.

    Sarazzin 1967’deki “The Flim – Flam Man / Üç Kağıtçı”da ise üçkâğıtçı Mordecai’ın (George C. Scott) asker kaçağı gönülsüz çırağı Curley’le de hatırlanır.

    Frankenstin’ın canavarından, yankesicilik stajyerine, Barbra Streisand’in taksi şoförü kocasına kadar pek çok rolde izledik onu ama sinema tarihine adı, bir dans maratonuna tanımadığı bir kızla katılan umarsız genç olarak yazıldı. Amaçsız, işsiz bir sinema figüranı… Jane Fonda’nın oynadığı Gloria’nın kavalyesi tıbbi testi geçemeyince, Rocky’nin müdahalesiyle onun yerine yarışmaya girer. Katılımcıların hepsi gibi onlar da umutsuzdur, müsabakanın ödülü olan 1500 dolara şiddetle ihtiyaçları vardır. Aradan çeyrek yüzyıl geçtikten sonra bir gazeteyle “They Shoot Horses, Don’t They?” üzerine yaptığı bir söyleşide, filmi izleyince hâlâ çok etkilendiğini söylüyordu. “Haftada bir dolara bile çalışırdım o filmde.”

    Jacques Michel André Sarrazin 22 Mayıs, 1940’ta Kanada’da, Montreal’de doğdu. Liseyi bıraktıktan sonra orada ve Toronto’da sahneye çıktı, televizyonda çalıştı. Hatta Kanada televizyonunda Geneviève Bujold ile ikisi Romeo ile Juliet’u oynadılar. 1965’te Universal Studios ile anlaşma imzalayıp önce televizyona devam etti, iki yıl sonra da “Gunfight in Abilene / Abilene’de Çatışma” ile ilk sinema filmini çevirdi. Onu şöhret yoluna çıkaran film, “The Flim – Flam Man / Üç Kağıtçı” oldu. Barbara Hershey ile oynadığı, Robert Mulligan’ın yönettiği, yeterince takdir görmemiş “The Pursuit Happiness”teki (1971), bir kadını kazayla öldüren adam rolüyle dikkati büsbütün üstüne çekti.

    Bu arada, 1968’de Jacqueline Bisset ile birlikte oynadıkları “The Sweet Ride”ı da unutmamak gerek. Sarazin filmde, avare bir Malibu sörfçüsü olmuştu. Hatta onu belki de “Sometimes a Great Notion”dan, Paul Newman’ın yanlış anlaşılmış üvey kardeşi olarak hatırlarsınız. Filmi Newman yönetmiş, Jane’in babası Henry de oynamıştı. Ertesi yıl Sarazzin, Newman ve Bisset ile yeniden bir araya geldi. “The Life And Times Of Judge Roy Bean”de Bisset ile karı-koca oldular. Gerçek hayattaki durumları da pek farklı değildi. Beatnik dramı “The Sweetest Ride”la başlayan (hakiki) ilişkileri 14 yıl sürdü.

    Bu dönemde, “Midnight Cowboy”de Joe Buck’ı oynama teklifi, eline geçen en büyük fırsattı. Ama Universal aktöre izin vermedi, rol de Jon Voight’a gitti ve ona Oscar adaylığı getirdi. Ne var ki, stüdyo oyuncusunu Pollack’ın filminde oynatarak bir telâfi mekanizması çalıştırdı. Üç-dört gece hiç uyumadan çalıştıklarını söylüyor. Yönetmenleri hakiki yorgunluk belirtileri göstermelerini istiyormuş. Bu durum oyuncuları olumsuz yönde etkilemiş. Bruce Dern ile birbirlerine girip, boyuna kavga ediyorlarmış. Yıldızı 1970’lerin ortasından sonra sönmeye yüz tuttu. Ama 1993’te, Hollywood, Florida’da külüstür bir moteli işletmeye çalışan Quebecli bir aile üzerine kurulu bir Kanada komedisinde oynaması yeniden hatırlanmasına sebep oldu. Fransızca filmde, parlak dönemini geride bırakmış Kanadalı çapkın şarkıcı Romeo Laflamme, onu ülkesinde kült haline getirdi.

    Daha yakın geçtimşte TV dizilerinde oynayan Sarazzin, son olarak 2008’de televizyon filmi “The Christmas Choir / Noel Korosu”nda rol almıştı. “Star Trek / Jazy Yolu” hayranları da onu dizinin “Deep Space Nine”ından hatırlar belki. Hiçbir zaman star olmadı. Uzunca bir parlak dönem yaşasa da, yavaş yavaş geri plâna çekildi. Genellikle kendinden meşhur aktörlerle oynadı. Ama o yılların yakışıklı, güzel gözlü, Altın Küre ve BAFTA adayı, sevilen bir oyuncusuydu işte. Masum gençliğin timsali… Geriye filmleri ve bir başka ilişkiden olma, ikisi de Montreal Gazette’te çalışan kızları kaldı. Bir selâm göndereyim dedim.

    “They Shoot Horses, Don’t They?”in veda yılı olsa gerek. Yarışmacılardan birini, Alice’i oynayan çok yetenekli İngiliz aktris Susannah York da 15 Ocak’ta bu dünyayı terk etmişti. Ona da selâm olsun!

    (24 Nisan 2011)

    Sevin Okyay

    Atilla Dorsay’ın Seçtiği En İyi Yemek Filmleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde

    İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Mutfak Dostları Derneği’nin işbirliği ile gerçekleştirilen En İyi Yemek Filmleri etkinliği, 04 Mayıs 2011 Pazar günü İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde başlıyor. Yemek filmlerinin en önemlileri arasından Mutfak Dostları Derneği üyesi duayen sinema yazarı Atila Dorsay’ın seçtiği 8 film, Mayıs ayı süresince Dolapdere Kampüsü’nde izlenebilecek. Dorsay seçilen filmlerle ilgili şunları söyledi: “Seçtiğimiz filmlerin her biri, yemek olayının bir başka ve farklı yönüne eğiliyor. Ama temelde bunun hayatlarımız içindeki yerini, bizim de Mutfak Dostları Derneği olarak varlık nedenimize en uygun biçimde veriyor.”

    Atilla Dorsay’ın Seçtiği En İyi Yemek Filmleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yazısına devam et

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali Kapanış Galası ve Ödül Töreni

    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 16 Nisan Cumartesi gecesi Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilecek kapanış galası ve ödül töreniyle sona eriyor. Saat 20:30’da başlayacak törende bu yıl Uluslararası ve Ulusal Yarışmalarda Altın Lale Ödülü’ne lâyık görülen filmler açıklanacak. Gecede ayrıca, Altın Lale Ulusal Yarışma bölümünden seçilecek Yılın En İyi Yönetmeni, Erkek Oyuncu ve Kadın Oyuncu, Senaryo, Görüntü Yönetmeni, Müzik ve Jüri Özel Ödülleri’nin yanı sıra Fipresci Jürisi ödülü de sahiplerini bulacak. Kapanış galasında Şevval Sam da konuklar için şarkılar seslendirecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali Kapanış Galası ve Ödül Töreni yazısına devam et
  • Anadolu Üniversitesi 13. Uluslararası Eskişehir Film Festivali Treni 30 Nisan’da Kalkıyor

    Türkiye’nin bir üniversitesinin içinden doğup bütün kente yayılan, kararlı bir şekilde sürdürülen, ekibinin tamamının üniversite öğretim üyesi ve öğrenciler olduğu, özel ve çoşkulu Anadolu Üniversitesi 13. Uluslararası Eskişehir Film Festivali için, “Festival Treni” (Başkent Ekspresi) 30 Nisan Cumartesi günü saat 10:30’da Haydarpaşa’dan kalkıyor. Katılmak isteyen basın mensuplarının, son katılım tarihi olan 25 Nisan’a kadar festival asistanları Duygu Ergün (0554 3770729) ve Sedef Yılmaer’le (0535 5915161) bağlantı kurmaları ve isim bildirmeleri gerekiyor.

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali Boğaz Gezisi Yapıldı

    Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin artık geleneksel hale gelen boğaz gezisi yapıldı. Avrupa Konseyi, festivalde beş yıldır, Sinema’da İnsan Hakları Bölümü’nden bir filme Avrupa Konseyi İnsan Hakları Film Ödülü “FACE” ile 10.000 Avroluk para ödülü takdim ediyor. Aralarında Altın Lale Uluslararası ve Ulusal Yarışma Jüri üyeleri, yerli ve yabancı basın mensupları, yönetmen, yapımcı ve oyuncuların yer aldığı festival konuklarının katıldığı Avrupa Konseyi’nin İstanbul Film Festivali Özel Boğaz Gezisi, 15 Nisan Cuma günü saat 13:30 – 15:30 arasında Keyif Style Teknesi’yle gerçekleştirildi.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    30. Uluslararası İstanbul Film Festivali Boğaz Gezisi Yapıldı yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu