Çeteyle Tek Başına Savaş

İntikamın Bedeli (Seeking Justice)
Yönetmen: Roger Donaldson
Senaryo: Robert Tannen
Müzik: J. Peter Robinson
Görüntü: David Tattersall
Oyuncular: Nicolas Cage (Will), January Jones (Laura), Guy Pearce (Simon), Harold Perrineau (Jimmy), Xander Berkeley (Durgan)
Yapım: Endgame (2011)

Avustralyalı yönetmen Roger Donaldson’ın “İntikamın Bedeli” filmi, ahlâkçı bir çetenin içine düşen bir öğretmenin örgütle giriştiği nefes kesici mücadelesinin hikâyesi.

Louisiana’nın New Orleans şehri. Bu şehir, acıların ve “blues”un ülkesi. Will Gerard, lisede İngilizce öğretmeni. Senfoni orkestrasında çello çalan Laura’yla mutlu. Evliliklerinin yıldönümünü otelde kutlayan çifti beklenmedik bir trajedi bekliyor. Yakın zamanlarda hapisten çıkan bir adam, gecenin bir yerinde orkestra provasından çıkan Laura’ya tecavüz ediyor ve öldüresiye dövüyor. O sırada Will, arkadaşıyla satranç oyununu sürdürüyor. Bu iki anı koşut kurguyla yansıtan yönetmen filminin ruhunu da seyircisine sunuyor. Şok bir girişle başlıyor aslında film. Arabasının içinde bir adam kaza süsü verilerek öldürülüyor. Seyirci bu anı nereye yerleştireceğini bilemiyor. Karısı komada olan Will’in yanına kendine Simon diye bir yabancı yaklaşıyor hastanede. Karısının intikamını almak için Will’den onay istiyor. Zor durumdaki Will, zihni karışık ve Simon’ın önerisini pek düşünmeden kabul ediyor. Tecavüzcü öldürülüyor. Altı ay sonra Simon bir defa daha karşısına çıkıyor. Kefaretini ödemesi gerekiyor Will’in. Bir adamın bilgileri ulaşıyor Will’e. Adamın tecavüzcü olduğunu söylüyor bu bilgiler. Will’in adamı öldürmesini isteniyor ahlâkçı çete. Will dirense de onlardan kaçamıyor. Adamı köprüde sıkıştıran Will, adamın ölümüne neden olmasa bile adam aşağı düşüyor ve ölüyor. Polis, Will’i tutukluyor ama içeriden polis teğmeni Durgan kaçmasına yardımcı oluyor. Buraya kadar biraz olsun ayrıntılı anlattığımız hikâyenin derinliğinde beklenmedik gelişmeler ve sürprizler var. Bu sağcı çetenin içine polisler ve öğretmenler bile nüfuz etmiş. Will, köprüden düşüp ölen adamın araştırmacı bir gazeteci olduğunu öğreniyor ve tam anlamıyla bir çıkmazın içine düşüyor. Çünkü bu gazeteci çetenin izini sürüyormuş.

Nefes kesici kurgu…

2011 yapımı “Seeking Justice-İntikamın Bedeli” filminin senaryosu gerçekten zekice. Seyirciyi bir noktaya kadar şaşırtıyor ve gerilim içine düşürüyor. Bir yerden sonra bazı karanlıkta kalan şeyler seyircinin zihninde aydınlanmaya başladıktan sonra hikâyenin sanki biraz uzadığı hissine kapılıyorsunuz. Seyirci için bazı anlarda anlamsız ayrıntılar da hikâyeye giydirilmiş. Belki de bu yüzden nefes kesmesi gereken final bölümü az bir gerilimle geçip gidiyor perdeden. 1945 Avustralya doğumlu yönetmen Roger Donaldson, 1987 yapımı Soğuk Savaş ruhunu iyi yansıtan “No Way Out-Çıkış Yok” politik gerilim filmiyle hatırlanıyor daha çok. 1988 yapımı “Cocktail-Kokteyl”, 1990 yapımı “Cadillac Man” ve birçok filmi buralara geldi Donaldson’ın. Yönetmen, “Çıkış Yok” filmindeki gibi beklenmedik olayların içine sürükleyebiliyor seyircisini. Biraz kısaltabilseydi, belki de “Çıkış Yok” gibi gerilim sinemasının klâsiklerine karışabilirdi “İntikamın Bedeli…” Ama yine de görülmeye değer bir film bu. 1964 doğumlu muhteşem Nicolas Cage her zamanki iyi oyunculuğunu “İntikamın Bedeli” filminde de sunma fırsatını bulmuş. Cage, senaryoyu ayrıntılı bilmiyormuş gibi yüzüne çoğu anda şaşkınlık ifadesi yerleşiyor. Her şeyi seyirciyle beraber keşfediyormuş gibi sanki. Filmin diğer muhteşem ası, 1967 İngiltere doğumlu Avustralyalı Guy Pearce. Bu etkileyici oyuncuyu, Christopher Nolan’ın 2000 yapımı “Memento-Akıl Defteri” filminde sürekli bellek kaybı yaşayan Leonard karakteriyle hatırlayabilirsiniz.

(Bu yazı 02 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(02 Aralık 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Gezici Festival’de Dünya Sineması

Gezici Festival’de geri sayım başladı. 02 Aralık’ta yolculuğuna Ankara’da başlayacak olan Gezici Festival, Dünya Sineması bölümünde bu yıl önemli festivallerden ödüllerle dönen on filmi sinemaseverlerle buluşturuyor. Cannes Film Festivali ödüllü Akasyalar, En İyi Kadın Oyuncu ödüllü Melankoli, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Artist, En İyi Avrupa Filmi seçilen Nefes ve Fipresci ödülünü kazanan Umut Limanı ile Berlin’den iki Gümüş Ayı’yla dönen Ödül ve Locarno’da En İyi İlk Film ödülü kazanan Nana, Dünya Sineması bölümünde gösterilecek filmler arasında.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gezici Festival’de Dünya Sineması yazısına devam et
  • Aşk Küskününe Yeni Bir Aşk

    Mavi Pansiyon
    Yönetmen-Senaryo-Müzik: Nezih Ünen
    Kurgu: Aziz İmamoğlu
    Görüntü: Soykut Turan
    Oyuncular: Yunus Güner (Ahmet), Fadik Sevin Atasoy (Bahar), Özlem Tekin (Esra), Nail Kırmızıgül (Kerim), Pelin Acar (Zeynep), Veysel Diker (Halil), Nathalie Griffin (Erika), Tan Sağtürk (Koray), Zeynep Beşerler (Elif)
    Yapım: DFİ (2011)

    Belgeselcilikten gelen yönetmen Nezih Ünen “Mavi Pansiyon” filminde, aşk kırgını bir insanın Bodrum’da yeniden aşka düşmesini anlatırken, mekânlarıyla ve insan hikâyeleriyle belgeselci ruhunu da yansıtıyor.

    Elif’le Ahmet’in aşk evliliği bir zaman sonra nihayete eriyor. Birbirlerine deliler gibi aşık olduğunu sanan çift zamanın hızına yeniliyorlar. Her şey çabuk tükeniyor. Modern zamanlarda şehirlerdeki insanlar kariyer peşinde hep. Kendilerini ve aşklarını ister istemez ikinci yere koyuyorlar. Ayrıldıktan sonra Ahmet, aşkla bundan sonra işinin olmadığını düşünüp barlarda tanıştığı kadınlarla geçici ilişkiler yaşayıp duruyor. Bu dünyada pek ekonomik sorunları olmayan Ahmet, her yaz gittiği Bodrum’un Gümüşlük beldesindeki Mavi Pansiyon’a yerleşiyor. Yazın güneşinin altında uzanan masmavi durgun bir deniz. İnsan bu atmosferde aşık olamayacaksa bile aşık olur. Ahmet de iç sesiyle aşkı sorgulayan kelimeleriyle bu muhteşem atmosfere boyun eğiyor ve piyanist Bahar’a sırılsıklam tutuluyor. Pansiyonda akşamları piyano resitali yapan Bahar, konservatuardan en yakın arkadaşı Esra’yla da tatil yapmış oluyor. Kadınlara yaklaşmakta uzman Ahmet bu iki arkadaşın arasına girmekte pek zorlanmıyor ve Bahar’ın ilgisini çekiyor karizmasıyla. Ama yine de her şey istediği gibi gitmiyor Ahmet için. Bahar için biraz çaba göstermesi gerekiyor. Ortaya bir de reklâmcı Koray çıkıyor. Bahar’ın zihni karışıyor sürekli. Ahmet’le Koray arasında kalbi gidip geliyor. Ama alttan alta da kalbi Ahmet için atıyor.

    Belgeselci yönetmenden…

    Yönetmen Nezih Ünen, 2008 yapımı “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” belgeselini yapmıştı. Müziğe çok yakın olan yönetmen, müzikleri de kendi besteliyor. Yönetmenin Chopin’e karşı hayranlığı da fark ediliyor. “Mavi Pansiyon”, yönetmenin kurgusal ilk uzun filmi. 2011 yapımı “Mavi Pansiyon” filmine yönetmenin belgesel ruhu da sinmiş. Bu durum, görselliğe ve kurguya yansımış. Filmin kurgusunun altını çizmeliyiz. Yönetmen, an ne kadar gösterilecekse o kadar gösteriyor. Ne uzun ne kısa. Gereksiz ayrıntıları ayıklıyor ve seyircisinin zekâsına saygı gösteriyor. Filmdeki geçişleri de yönetmen “kararma” tekniğiyle yapmış. Ege’nin yere dik düşen sert ışığını yumuşatan yönetmen, sinemaskop çerçeveleriyle seyircisini o anların içine alabiliyor. Senaryonun, oyunculuğun ve kamera kullanımın muhteşem olduğu filmde diyaloglar da iyiydi. Ama Ahmet’in iç sesiyle düşen kelimeler biraz daha işlense iyi olurmuş. Bir de şarkılar var. Şarkılar güzel. Belki bazı anlarda hikâyeye anlam katıyorlar. Ama öyle çoklar ki, insan yolunu kaybettiğini sanıyor. Final bölümündeki tango şarkısı ve dansı finale gerçek anlamda katkıda bulunuyor. Çünkü seyircinin zihninde bir şeyler oluşturuyor bu. Yönetmen Ünen’in filmine, ünlü rock şarkıcısı Özlem Tekin’i yatağa sokan film diyecekler belki. Rockçı Tekin’in performansı fena değil. Ünen’in “Mavi Pansiyon” filminde görülen her şey gerçeklikte de böyle olabilir. Tatil yerlerini bilenler böyle hikâyelerin uzak olmadığını bilirler. Yönetmene bir övgü de yan karakterlerin hikâyeye kattığı zenginlik. Pansiyonu işleten Kerim ve genç eşi Zeynep, Alman eşi Erika’yla tatile gelmiş Halil, kısa filmci gençler hikâyenin parçaları oluyorlar. Son dönemde yeni Yeşilçam’da aşk filmlerinde bir şey fark etmeye başladık. Yönetmen Ünen doğrudan üzerine almasın. Basın gösteriminde ayaküstü konuşma fırsatımızda oldu yönetmenle. Yeni Yeşilçam’ın, aşkın sadece burjuvalara yakın olduğu telkinini yapması. Siyah-beyaz Yeşilçam’da çok az da olsa emekçilerin aşkları yansırdı perdeye. Acaba yönetmenler ayrımcı mı yaklaşıyorlar? Elbette bir de modern zamanlar diye bir şey var. Günümüzde her şey çabuk gelişiyor ve ritüeller hakkı verilerek yaşanamıyor. Flört dönemi de kısa. Çünkü insanların zamanı yok. Her şey hızla gelişiyor. Ardından da yorgunluk ve bıkkınlık başlıyor. Bu filmde bunlara da dokunuyorsunuz.

    (Bu yazı 02 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (02 Aralık 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Muhteşem Final

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali yapılan görkemli ödül töreniyle sona erdi. Festivalin Uluslararası Uzun, Ulusal Uzun ve Ulusal Kısa yarışma bölümlerinde toplam 16 dalda ödül verildi. Malatya Kongre ve Kültür Merkezi Kemal Sunal Salonu’nda yapılan törene Malatya Valisi ve Festival Onursal Başkanı Ulvi Saran, Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Sare Doğan ile birçok sanatçı ve Malatyalılar katıldı. Festivalin Ulusal Film Yarışması En İyi Film Ödülü’nü Özcan Alper’in yönettiği Gelecek Uzun Sürer filmi kazandı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ödül kazananlar listesi ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Muhteşem Final yazısına devam et
  • Oscar Yolunda 11 Film 7. İstanbul Animasyon Festivali’nde

    İstanbul Animasyon Festivali, bu sene 11 film ile Oscar tahminleri yapıyor. Oscar ödüllerinin En İyi Kısa Animasyon Film kategorisi için 45 filmden oluşan uzun liste açıklandı. Bu filmlerden 11’i ise 7. İstanbul Animasyon Festivali dahilinde gösterilecek. İspanyol yönetmenler Enrique Garcia, Ruben Salazar’ın filmi Daisy Cutter, Polonya’nın ünlü animasyon stüdyosu Platige Image’den Damian Nenow’un filmi Paths Of Hate, Savaşı Sevmiyoruz bölümünde yer alıyor. Denizler ve Denizciler bölümündeki The Storyteller ise diğer aday.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Oscar Yolunda 11 Film 7. İstanbul Animasyon Festivali’nde yazısına devam et
  • Hollywood’dan Türkiye’ye Sinema Dünyasının Nabzını Tutan, Kanaltürk Klak Sinema Programı Taptaze Bölümüyle Karşınızda

    Celal Tan ve Ailesi’nin Aşırı Acıklı Hikayesi’nde Selçuk Yöntem’in genç eşi Özge, Kosmos’un gizemli Neptün’ü, Musallat 2: Lanet’in Elif öğretmeni, son yılların en başarılı genç oyuncusu Türkü Turan, Klak Stüdyosu’nda. Motion Capture tekniğiyle hazırlanan Türkiye’nin ilk uzun metraj 3D filmi Allah’ın Sadık Kulu: Barla’nın set ziyareti, yönetmeni Esin Orhan’dan filmin yapılış öyküsü Klak Arkası’nda. Haftanın yeni filmleri Dedemin İnsanları, Zirveye Giden Yol (The Ides Of March) ve Hayat Ağacı (The Tree Of Life), sinema dünyasından son haberler Gizem Ertürk’ün hazırladığı Klak’ta sizleri bekliyor. Klak, 26 Kasım Cumartesi 15:10’da Bugün TV’de, tekrarlar Cumartesi 01:20, Pazar 17:20’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hollywood’dan Türkiye’ye Sinema Dünyasının Nabzını Tutan, Kanaltürk Klak Sinema Programı Taptaze Bölümüyle Karşınızda yazısına devam et
  • Bir Zamanlar Anadolu’da, Asya Pasifik Film Ödülleri’nde Önemli Ödülleri Kazandı

    Nuri Bilge Ceylan’ın yazıp yönettiği, Zeynep Özbatur Atakan’ın yapımcılığını üstlendiği Bir Zamanlar Anadolu’da, Asya Pasifik bölgesinin en prestijli sinema ödüllerinden olan Asya Pasifik Film Ödülleri’nden (APSA) üç ödülle döndü.
    Nuri Bilge Ceylan, En İyi Yönetmen; Gökhan Tiryaki, En İyi Sinematografi ve yapımcı Zeynep Özbatur Atakan da Uluslararsı Jüri Büyük Ödülü ile ödüllendirildi. Dün akşam sonuçları açıklanan beşinci geleneksel Asya Pasifik Film Ödülleri’nde Asghar Farhadi’nin filmi Bir Ayrılık (A Seperation) En İyi Film Ödülünü aldı. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Dedemin İnsanları

    Çağan Irmak’ın son filminin ilk üç gününde seyirciden çok iyi rağbet görmesi basına “Dedemin İnsanları, Çağan Irmak’ın en iyi açılış yapan filmi oldu” şeklinde yansıtıldı. Bu ifade diğer filmlerinin ilk 3 gün hasılatlarıyla karşılaştırıldı. “Issız Adam”a bir şey demeyeceğim ama yapımcısı Avşar Film’de çalıştığım sırada vizyona giren “Babam Oğlum”a basın koordinatörü olarak kenarından köşesinden bulaşmışlığım var. O nedenle bir hatırlatma yapayım. “Dedemin İnsanları” belirtildiği gibi ilk 3 gününde 490 salonda vizyona girdi ve 164.500 kişi tarafından seyredildi. “Babam Oğlum” ise ilk 3 gününde 35 salonda vizyona girdi ve 35.101 kişi tarafından seyredildi. Rakamları salon adedine indirgersek Çağan Irmak’ın En İyi Açılış Yapan Filmi hâlâ “Babam Oğlum”, çünkü Dedem’i 3 günde salon başına 336 kişi, Babam’ı 1.101 kişi izlemiş. Şimdiden yazayım “Dedemin İnsanları” vizyonunu tamamladığında benzer bir kıyaslama yapılırken “Babam ve Oğlum”un vizyonunu -yanlış hatırlamıyorsam- 175 kopya ile tamamladığı da dikkate alınsın. Birde “Çağan Irmak’ın filmleri genelde kulaktan kulağa yayılarak seyircinin ilgisini çekiyor” deniyor. Bu ifadede de bir eksiklik söz konusu. “Dedemin İnsanları”nın tanıtımını yapan arkadaşın da başına aynı şey geldi. Biz basın koordinatörleri istisnasız her film için aynı tanıtım gayretini gösteririz, ondan sonrası filmin kendisine kalmıştır. “Babam ve Oğlum”da da öyle bir söylenti çıkmıştı, neymiş efendim film iyi duyurulmadığı halde kulaktan kulağa yayılarak seyircisini arttırmış. Açıkladığım üzere hiçde öyle değil. Film iyi hasılat yaptığında kulaktan kulağa, tepeden tırnağa, aşağıdan yukarıya, sağdan sola yayılmış oluyor, kazara iş yapmazsa basın elemanları al gülüm ver gülüm. Olmuyor yani, tarihe not düşmüş olayım.

    (01 Aralık 2011)

    Sadi Çilingir

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Jürinin İşi Zor

    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nin 5. gün etkinlikleri kapsamında 22 uzun film, 5 kısa film ve bir belgeselin gösterimleri festival sinemaları ve Malatya Kongre ve Kültür Merkezi Salonları’nda gerçekleştirildi. Jüri üyeleri festivalin “kalitesine” dikkat çekerek, seçim yapmanın “zor olacağını” söyledi. Festivalin 5. gün gösterimleri kapsamında Ulusal Uzun Film kategorisi yarışmacılarından Kar Beyaz’ın galası yapıldı. Gösterimden sonra izleyiciler ile sohbet eden filmin yönetmeni Selim Güneş, Sabahattin Ali’nin Ayran adlı öyküsünden uyarladığı filme mekân olarak Şavşat’ı seçmesinin nedenini izleyiciler ile paylaştı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde Jürinin İşi Zor yazısına devam et
  • Yiğit Özşener, Kanal D Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu sinema programı Kanal D Cinemania’da bu haftanın stüdyo konuğu Dedemin İnsanları filminin başrol oyuncularından Yiğit Özşener.
    Ünlü aktör, Çağan Irmak’ın babasını oynamayı neden kabul etti? Türkiye’de göçmen olma durumuyla ilgili hangi yorumlarda bulundu? Hangi konuda oldukça kıskanç biri olduğunu söylüyor?
    Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona giren yeni filmler, haberler, vs. yer alıyor. Ömür Gedik’le Cinemania her Cumartesi Kanal D’de.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yiğit Özşener, Kanal D Cinemania’da yazısına devam et
  • Alacakaranlık’tan Gençliğe Hitabe

    Twilight serisinin dördüncü filmi Twilight Saga: Breaking Dawn – Part 1 (Alacakaranlık Efsanesi Şafak Vakti Bölüm 1) tıpkı Hary Potter’ın son iki filminde uygulanan taktikte olduğu gibi ikiye bölündü.
    Ve yine beklendiği gibi gişe rekorları kırıyor.
    Tabii Twilight’ın hinlikleri bununla sınırlı değil.
    İzleyici kitlesini özellikle gençlerin oluşturduğu Twilight’ın sondan bir önceki bölümü Breaking Dawn adeta gelenek, görenek ve ahlâk bilgisi dersi gibi.
    Nasıl mı?
    Bir kere gençler kendi hayatlarıyla ya da hayalleriyle bir şekilde bağlantı kuramadığı bir filmi böylesine sahiplenmez.
    Twilight, her ne kadar vampir ve kurt adamlarla dolu fantastik bir hikâye gibi görünse de bu tiplemeleri (görünüşlerindeki gerçeklikten de dolayı) kendi hayatlarında bulmaları olası. Bella ve Edward arasındaki ilişkiyi fena halde ciddiye alıyor ve kendileri de tıpkı Edward gibi bir sevgili bulma hayalleri kuruyorlar.
    Peki Edward’ın vampir olmak dışındaki özellikleri neler?
    Bir kere yaşı büyük ve olgun…
    18 yaş altı genç kızlara bak böyle büyük bir adamla birlikte olursan baştan bir şeyleri kabullenmelisin mesajı veriliyor bir kere.
    Peki, yaptın bir hata ve aşık oldun, o halde mutlaka evlenmelisin.
    Evlilik dışı ilişki yaşamamalısın diyerek okuldu, eğitimdi, kariyerdi her şey bir kenara bırakılıyor.
    Evlilikten önce cinsel bir yakınlaşma kesinlikle yaşanmıyor.
    Bir de işin içine bebek girince, durumun ciddiyeti giderek artıyor.
    Bu yaşta hamile kalan her kıza o çocuğu dünyaya getirmemesi öğütlenir.
    Çünkü kendisi daha çocuktur ama filmimiz sizin günahlarınızı o masum yavru çekmesin diyerek onu dünyaya getirme pahasına annenin ölümü daha doğruymuş gibi gösteriyor.
    Tabii bir de annelik içgüdüleri var.
    Kan içmeler vs…
    Bella’yı yavaş yavaş öldüren bebek önce şeytan sonra da günahsız bir melek oluveriyor.
    Gelenek ve göreneklere uygun düğün hazırlıkları, bebeğe iki tarafın annesinin harflerinden uydurmasyon bir isim türetmeler daha neler neler…
    Kısaca Twilight Saga bu bölümde gençliğe hitabe gibi.
    Tabii bir de genel olarak filmin sinemasal olarak verdiği tattan söz etmek gerekirse, yerle yeksan olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum.
    Filmin 15, hadi bilemediniz 30 dakikası alacak bir mevzu 120 küsür dakikaya öyle bir yayılmış, öyle bir yayılmış ki, bir an kendimi bir brezilya dizisinde sandım.
    Göz göre göre yoluyorlar fanları.
    Filmin maliyeti de ilk gün çıkmıştır eminim.
    Çünkü bütün film neredeyse kapalı mekânlarda geçiyor.
    Bir balayı evi, bir de Edward’ların evi.
    Güzel iş valla.
    Yine de takdir etmek lâzım.
    Bakalım son bölümde nasıl bir taktik uygulayacaklar, bekleyip göreceğiz.

    (01 Aralık 2011)

    Gizem Ertürk

    Bu Benim İlk Filmim Etkinliği Kapsamında Türkiye Sinemasının Yeni Yolculuğu Başlıklı Panel Düzenleniyor

    11 Kasım’da başlayan Bu Benim İlk Filmim etkinliği bugün 19:30’da TÜRSAK toplantı salonunda yapılacak panelle sona eriyor. Yönetmenler, oyuncular ve Telif Hakları Sinema Genel Müdürü Abdurrahman Çelik’in de katılacağı Türkiye Sinemasının Yeni Yolculuğu adlı panelde destekleme politikaları üzerine görüşler sunulacak. Bu Benim İlk Filmim etkinliğinde gösterilen filmlerin yapımcıları herhangi bir ücret talep etmeseler de FİLMYÖN yönetim kurulu filmlerin gösteriminden biriken parayı hak sahiplerine dağıtma kararı aldı ve bu kararın, tüm telif haklarının dağıtılmasına örnek olması dileğinde bulunuldu.

  • Basın Bülteni
  • Etkinlik hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Pembe Hayat KuirFest’te Son Gün: 24 Kasım 2011 Perşembe

    17 Kasım’da başlayan Türkiye’nin ilk kuir festivali Pembe Hayat KuirFest bugün yapılacak gösterimlerle sona eriyor. Gün içinde Kızılay Büyülüfener Sineması’nda Bana Bak (Look At Me), Sevgilimi Ben Vurdum (I Shot My Love), Dönersen Islık Çal, Erkek Gibi Ölmek (To Die Like A Man), Romeolar (Romeos), Yok (Ausente – Absent), 3 – Üç (Three) adlı filmler gösterilecek. Yönetmen Marco Berger son filmi Yok’la, öğretmen-öğrenci, yaşlı-genç ilişkisi gibi ahlâksal tartışmalara yola açabilecek başlıklarla oynuyor ve Hitchcockvari bir gerilim kurararak seyircinin ilgisini ayakta tutuyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pembe Hayat KuirFest’te Son Gün: 24 Kasım 2011 Perşembe yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu