Alper Çağlar ve Cengiz Coşkun, Klak Sinema Programı’nda

Bugün TV, Klak Sinema Programı’nın bu haftaki stüdyo konukları, Dağ’ın yönetmeni Alper Çağlar ve oyuncusu Cengiz Coşkun. Çekimler sırasında nasıl zorluklarla karşılaştılar? Nefes: Vatan Sağolsun filmi ile karşılaştırılmalarına ne diyorlar? Sinema yazarlarından gelen eleştirilere ne cevap verdiler? Seyircilerden nasıl yorumlar aldılar? Favori filmleri hangileri? Dağ’ın devamı gelebilir mi? Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2’nin özel görüntüleri, yıldızları ve çok daha fazlası Klak’ta. Gizem Ertürk’ün hazırladığı Klak Sinema Programı, 24 Kasım Cumartesi günü 13:20’de Bugün TV ekranında.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Alper Çağlar ve Cengiz Coşkun, Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • Hayat Sahnesinde Kendimizi Nerede Konumlandırıyoruz?

    Bu röportaj, özellikle üniversite öğrencilerini, işimiz de sinema olduğu için özellikle Sinema-TV öğrencilerini merkez alan bir sohbet oldu. Peki, neden mi? Bildiğiniz gibi yalnızca İstanbul’da değil Anadolu’nun her köşesinde iletişim fakülteleri ve buralarda okuyan binlerce öğrenci var. Peki, sinema ve televizyonun merkezi neredeyse tek bir şehirken ve orada da tüm köşeler kapılmışken bu öğrenciler nasıl kendilerini ispat edebilecekler? Her şeyden önemlisi ne yapmak istediklerini biliyorlar mı? Bilgi Üniversitesi Sosyal Girişimcilik Adaylık Kurul Üyesi Remzi Durmuş yanıtladı…

    Öncelikle eğitim sistemimizin bireyi yetiştirmekte çok eksik kaldığı aşikâr. Peki bu noktada birey üniversite hayatı boyunca kendisini yetiştirmek, geliştirmek adına neler yapmalı?

    Sizin vesilenizle bütün okurlarınızı sevgiyle selâmlıyorum. Gittiğim üniversitelerde öğrencilerde şu tabloyu görüyorum. Ben okulu bitirince ne iş yapacağım? Düşünün ki, bir öğrenci ömrünün 20 – 25 yılını eğitime adıyor da daha ne iş yapacağını bilmiyor. Yani bilgiyi nasıl maddi bir değere dönüştüreceği hakkında bir fikri yok.

    Bu bağlamdailk önce bireyi ele alalım. Birey önce kendini tanımakla işe başlamalı, güçlü yönlerim, zayıf yönlerim neler, hangi alanda daha başarılıyım, o alanın geleceği nasıl, hedeflerim neler, oraya erişmek için hangi süreçlerden geçmem gerekir, şu an bu süreçlerin neresindeyim? Kendini doğru tanımlayan öğrenci yolunu daha rahat bulur. Ve belirli bir plân dahilinde yolunda ilerler. Girişimcilikte bu plânlardan birisidir.

    Üniversitelere gelecek olursak. Bir kere tek tip ezberci eğitimden vazgeçmeleri gerekmektedir. Akademisyenler sadece bilgi veren değil aynı zamanda fikir ve proje üreten olmalıdır. Üniversiteler sanayi ve ticaret odaları ile işbirliklerini arttırmalıdır. Öğrencileri tüketiciliğe değil, üreticiliğe sevk eden sistemleri olmalıdır. Bakınız bugün öğrenciler okumaktan sıkılıyor. Bir an önce okulu bitirip şu diplomayı alıp gideyim diyor. Bunun en önemli nedeni bu sistemdir. Üniversitelerde uygulamalı girişimcilik eğitimleri verilmeli, memur olma algısı kırılmalıdır. Türk ekonomisinin 2023’teki hedeflerini yakalaması yeni girişimcileri oluşturmasına bağlıdır.

    Diğer bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Üniversitelerin bir başka önemli görevi de bulunduğu şehrin alt yapısına, mimarisine, kültürüne, sanatına, kalkınmasına katkı sağlamaktır. Nitekim üniversitelerin en önemli uygulama alanları da bulunduğu şehirlerdir. Ne var ki, üniversiteler şehre yabancı.

    Girişimcilik dediniz. Nedir girişimcilik, nasıl girişimci olunur?

    Girişimcilik temel olarak bütün risk faktörlerini göz önünde bulundurarak girişimde bulunan kimsedir. Bu kavram Amerika’da 1950’lerden beri varolagelmiştir. Türkiye’de ise 10 yıldır kamuoyunun gündeminde. Bu söylem Amerika’da 15 trilyon dolarlık bir ekonomi yarattı. Hatırlatmak isterim. Bir ülkenin kalkınması, girişimcisine verdiği önemden geçmektedir.

    Girişimci olmak için her şeyin başında iyi bir fikrinizin ya da projenizin olması gerekmektedir. Bunun içinde özellikle genç arkadaşlardan ricam, iyi bir analiz ve gözlemde bulunmaları; insanların neye ihtiyacı var, İnsanlar neye harcama yaparlar, geleceğin yeni teknolojileri ve iş alanları neler olabilir?

    İletişim Fakültesi öğrencilerini baz alırsak gazetecilik, yeni medya ya da Sinema-TV okuyan öğrencilerin kendi işini kurmak gibi ihtimalleri neredeyse imkânsız. En fazla birkaç arkadaş biraraya gelip belki bir yapım şirketi kurabilirler ama bu da çok tercih edilen bir şey olmayacaktır haliyle…

    Bakınız, hayatı okunan bölümle ile sınırlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Bugün kampüs duvarlarından öte hayalleriniz yoksa zaten başarılı olamazsınız. Steve Jobs okumadı ama milyar dolarlık şirketler kurdu.

    Aslında burada temel sorun şu, hayat sahnesinde kendimizi nerede konumlandırıyoruz. Yaptığımız konumlandırmaya göre de çalışmalarımız şekilleniyor. Ama alan olarak bakacak olursak, iletişim mezunu olupta kendi girişim hikâyesini oluşturan birçok mezun biliyorum.

    Buradaki sorun mesleki olmaktan da ziyade algı ve vizyon meselesi. Hep ifade ediyorum. Bizde öğrenciye bilgi verilir ama onu nasıl maddi değere dönüştüreceği söylenmez.

    Hayatında neredeyse hiç kitap okumamış üniversite öğrencisi gördüm ama sinemaya gitmeyeni, televizyonda da olsa bir film izlemeyeni yoktur… Peki sinemanın insan eğitimine katkısı nedir?

    Amerika sinema üzerine bir kültür endüstrisi kurdu. Siyasi olarak bakacak olursak, bir toplumu etkilemenin en kolay yoludur. Amerika savaşlardan istediği düzeyde elde edemediği başarıyı film sektörüyle elde etmiştir. Psikolojik olarak bakacak olursak, bir topluma belirli fikir ve düşünceleri entegre etmenin kolay yoludur.

    Kültürel olarak bakacak olursak, sinemayla kendi kültürünü farklı toplumlara enjekte edebilirsin. Nitekim Amerika senelerce bunu yaptı. Türkiye’de sinema sektöründe çok yol kat etti. Ama bu alanda daha çok alt yapı yatırımına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

    Sektörde kadın olmanın zorluklarını herkes biliyor. Ama iş sinema, televizyon ya da gazetecilik olunca kadınların işi daha mı zor?

    Türkiye’de genel olarak kadının zor bir yaşam serüveni var. Bugün kadının ekonomideki yeri % 27’lerde, Avrupa’da bu oran % 60-70’lerde. Düşünün bir toplumun yarısı yükselirken diğer yarısı yerinde sayarsa o toplum kalkınabilir mi?

    Son olarak neler söylemek istersiniz okurlarımıza?

    Bir toplumun gelişim, değişim ve eğitiminde medyanın önemli bir yeri var. Burada okurlarınızın bilgilenmesi ve sosyal bir fayda sağlamak amacıyla böyle bir röportaj yaptınız. Bu tür çalışmalarınızın artarak devam etmesini ve bu çalışmaların diğer medya mensuplarına da örnek olmasını dilerim.

    Değerli bilgilerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.

    Bu güzel sohbet için ben teşekkür ederim.

    (30 Kasım 2012)

    Gizem Ertürk

    Viyana Türk Filmleri Haftası ve Film Marketi

    Büyülü Fener Kültür Sanat Derneği’nin düzenlediği Viyana Türk Filmleri Haftası ve Film Marketi, 29 Kasım – 03 Aralık 2012 tarihleri arasında Künstlerhaus Kino’da yapılacak. Yeni Türkiye Sineması’nın ödüllü örneklerinin gösterileceği etkinlik süresince, sinema profesyonelleri de Film Market’te buluşacak. Viyana Türk Filmleri Haftası’na, senaristi ve yönetmen Yüksel Aksu, yapımcı Muharrem Gülmez, yönetmen Tayfun Pirselimoğlu, oyuncu Nazan Kesal, senarist ve oyuncu Ercan Kesal, oyuncu Türkü Turan, senarist ve yönetmeni Onur Ünlü ile yapımcı Funda Alp konuk olarak katılacak.

  • Basın Bülteni
  • Gösterilecek filmler hakkında geniş bilgilere ve yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Viyana Türk Filmleri Haftası ve Film Marketi yazısına devam et
  • Bu Tam If’lik Dediğin Kısayı Sen Öner

    Şubat ayında 12.si yapılacak olan If İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, Türkiye’den Kısalar bölümü için önerilerinizi bekliyor. Festival’in 2013 seçkisi yönetmen ve yapımcıların yanı sıra izleyicilerin kısa önerilerine de açık. Festivalin uzun metraj filmler dışında hareketli görüntü ile hazırlanmış her türlü kısa metrajlı üretime dair son bir yıl içerisindeki eğilimlerin bir derlemesini yapmak amacıyla hazırladığı Türkiye’den Kısalar bölümü için bu yıl farklı sürpriz bir uygulama yapılıyor ve yalnızca yönetmenler ile yapımcılar değil tüm izleyicilerin önerileri değerlendirmeye alınıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bu Tam If’lik Dediğin Kısayı Sen Öner yazısına devam et
  • Hayaletli Evde Korku Zamanı

    Görünmeyenler
    Yönetmen: Melikşah Altuntaş
    Senaryo: Caner Özyurtlu-Serhat Hasanoğlu
    Görüntü: Alper Özyurtlu
    Oyuncular: Nihan Okutucu (Selin), Deniz Özmen (Onur), Duru Ok (Merve), Enes Atış (Yabancı)
    Yapım: AC Film-Pinema (2012)

    Sinema yazılarının ardından korku filmiyle yönetmenliğe geçen Melikşah Altuntaş’ın yönettiği “Görünmeyenler”, Amerikan korku filmi “Paranormal Activity” serisinden epeyce ilham almış. Tek mekânda geçen film, birçok anı kamera kayıtlarıyla yansıtıyor. Küçük Duru Ok’un oyunculuğuna da övgü.

    Ekonomik durumu bir hayli yüksek aile, köşk satın almışlar. Taşınmadan önce de büyükçe eve badana yapılıyor. Selin ve Onur, birbirine aşık bir çift. Aşklarının meyvesi küçük Merve. Filmde görülen birçok şey kamera kayıtlarından yansıyor. Bir ailenin kendi belgeseli gibi bu film. Onur’un çektiği ilk görüntülerle seyirci de atmosferin içinde dolaşıyor ve bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmeye başlıyor. Bozulan ve karıncalaşan görüntünün üzerinde hep “İstanbul Emniyet Müdürlüğü Arşivi” yazıyor. Görüntü kararınca küçük bir kızın, Elif’in görüntüsü de beliriyor. Hayalet Elif’i bir tek Merve görüyor, onunla konuşuyor. Selin ve Onur, kızlarının sırtında morlukları fark edince, Onur bakıcı kadından şüpheleniyor. Evin her yerine ve avluya güvenlik kameraları da yerleştiriyor aile. Yönetmen, bakıcının üzerindeki şüpheyi, ailenin ve seyircilerin üzerinden atıyor gecikmeden. Merve, gecenin bir yerinde çatıdaki odasında uyanıp, hayalet Elif ve arkadaşlarıyla oyunlar oynuyor. Merve, ailesinin dışında bir dünyada yaşıyor sanki. Onur, bir iş gezisi için Tokyo’ya gittiğinde, korku evi ve perdeyi kuşatmaya başlıyor. Hayaletler daha yoğun ortaya çıkıyor ve şiddet de çoğalıyor. Yatak odasında dolabın kapısı gibi algılanan kapının ardında başka bir dünyaya giriliyor. Bu mekân daha önce anaokuluymuş. Evin altındaki yeri Selin’le beraber seyirci de keşfediyor.

    Sahte belgesel ruhu…

    1987 doğumlu yönetmen Melikşah Altuntaş, sinema yazılarıyla adını duyurmuş. 2012 yapımı “Görünmeyenler” korku filmi onun ilk çalışması. Genç yönetmenin, kamera kullanımı insanı heyecanlandırıyor. Bazen Onur’un, bazen Selin’in, bazı anlarda da Merve’nin gözlerinde olan kamera, evi ayrıntılarıyla yansıtıyor. Amatör el kamerasıyla yapılan çekimlerin ve kurgunun çarpıcı olduğunu belirtmeliyiz. Her şey bu kadar açık görünmesine rağmen yine de her şey gizemli. Hikâyenin içine girdikçe bazı şeyler usul usul kendini fark ettiriyor. Yönetmen, geciktirim yaparak gerilimi çoğaltabiliyor. Bununla beraber merak duygusu da çoğalıyor. Bütün bunlar, sinemamızda korku-gerlim filmlerine umut bağlamamızı sağlıyor biraz. Korku sinemasındaki en önemli özellik gotik ruh. Yönetmen, gölgeleri öne çıkartan ışık düzenlemeleriyle bu ruhu yaklaşabilmiş. Birçok şeyin, bir tür oyuncu olan kameralarla yansıtılması da iyi bir fikir. Ama özgün değil elbette. Filmin derinliğinde dolaşınca bazı şeylerin yabancı gelmediğini fark ediyorsunuz. Yönetmen ağırlıklı olarak, çok başarılı “Paranormal Activity” seri korku filminden ilham almış. Amerikan yapımı “Paranormal Activity” serisi, “mokumanteri” denilen “sahte belgesel” tarzında çekilmişti. Yönetmen Altuntaş’ın filmi de doğal olarak aynı yoldan gidiyor. Altuntaş’ın filmini genel olarak beğensek de diyalogları zayıf bulduk. Üzerinde biraz daha çalışılıp doğaçlama hissi çoğaltılabilirdi. Ama, filmin atmosferi etkileyici. Etkileyici olan bir de Merve’yi canlandıran küçük Duru Ok var. Bu küçük oyuncuya övgü gönderiyoruz. Sinemamızda doğaüstü (metafizik) filmlerin olması iyi bir şey. Ama yine de bir eksiklik var. O da polisiye sinemanın Yeşilçam’da hâlâ zayıf ve yetersiz olması.

    (29 Kasım 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    Altıncı Asya Pasifik Sinema Ödülleri Adaylığında Türkiye Başı Çekiyor

    Bu yıl Asya Pasifik Sinema Ödülleri’ne (APSA) katılan tüm ülkeler arasında en çok dalda adaylık alan Türk filmleri oldu. Türkiye’den yapımcı Zeynep Özbatur Atakan’ın da jüri üyesi olduğu Altıncı Asya Pasifik Sinema Ödülleri’nde, 18 Asya Pasifik bölgesi ülkesinden en iyi 34 filmle katılan adaylar açıklanırken, Türk filmleri 6 dalda aday gösterildi. Emin Alper’in Tepenin Ardı, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Aktör dallarında, Reis Çelik’in Lal Gece’si En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında ve Bahman Ghobadi’nin Gergedan Mevsimi ise Sinematografide Başarı dalında ödüle aday oldu.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altıncı Asya Pasifik Sinema Ödülleri Adaylığında Türkiye Başı Çekiyor yazısına devam et
  • Başka Dilde Aşk, Levent Kültür Merkezi’nde

    Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi işbirliğiyle Levent Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak gerçekleştirilen Her Cuma Yeni Sinema etkinliği kapsamında, bu Cuma akşamı yönetmenliğini İlksen Başarır’ın yaptığı ve başrollerinde Mert Fırat, Saadet Işık Aksoy ile Lale Mansur’un yer aldığı Başka Dilde Aşk filmi gösterilecek. Cuma günü yapılacak gösterimin ardından düzenlenecek söyleşide yönetmen İlksen Başarır, seyirci karşısına çıkacak. Başka Dilde Aşk, hafta içi, Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe 14:00 ve 16:30 seanslarında da izlenebilecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Başka Dilde Aşk, Levent Kültür Merkezi’nde yazısına devam et
  • Moskova’nın Şifresi Temel’in Trabzon Galası Yapıldı

    Geçen yıl sinemaseverlerden büyük ilgi gören Sümela’nın Şifresi: Temel filminin devamı olan Adem Kılıç’ın yönettiği Moskova’nın Şifresi: Temel’in Trabzon galası yapıldı. Gösterilen yoğun ilgi nedeniyle 8 salonda birden gösterilen filmin galasına Adem Kılıç, Turgut Yasalar, Yılmaz Okumuş, Alper Kul, Aslıhan Güner, Ruhi Sarı, Salih Kalyon, Sinan Bengier, İsmail Hakkı, İsrafil Köse, Hasan Kaplan, Çetin Altay, Ayşegül Günay, Emin Albayrak, Seymen Aydın, Gülden Güney ve filmin teknik ekibinden kalabalık bir grup katıldı. Sinemaseverler filmi ilk filmden daha başarılı buldular.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Moskova’nın Şifresi Temel’in Trabzon Galası Yapıldı yazısına devam et
  • 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali

    Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle gerçekleştirilecek 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, 04 – 11 Ekim 2013 tarihleri arasında gerçekleşecek. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 50. yılında Handan İpekçi (Yönetmen), Özgür Doğan (Yönetmen), Önder Çakar (Senarist), Defne Halman (Oyuncu), Prof. Dr. Selahattin Yıldız (Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı), Natali Yeres (Sanat Yönetmeni) ve Tunca Arslan’dan (SİYAD Başkanı) oluşan ön jüri değerlendirmesi sonunda 10 filmin yarışmasına karar verildi.

    50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali yazısına devam et

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu